Pages

Mar 26, 2007

Toplumsal Patoloji ve Medyanin Suc Ortakligi

Iskencede de kullanilan bir patolojik iletisim bicmi vardir. Double Bind denir buna. Oylesine bir durumdur ki her ne yaparsaniz yapin cikis yolu yoktur. Bu insanin butunlugunu oylesine tehtid eden bir durumdur ki bir cok iskence kurbani bunun yerine fiziksel iskenceyi yeglermis. Yapilan bir cok arastirma bu tur iletisime tabii kalan insanlarin sizofren olma olasiliginin yuksek oldugunu da gostermis. Bir iki ornek vererek daha net aciklayalim bu durumu.

“Bu yaziyi okursan cezalandirilacaksin” onermesi double-bind bir durum yaratir. Bu yazinin okunmamasini ogrenebilmek icin okumaniz gerekiyor. Okursaniz yine basiniz belaya girecektir.

G. Orwell’in 1984 adli romanindaki iskence sureci buna iyi bir ornektir. Iskenceci 2 ile 2nin toplamini sorar, ne cevap verirse versin kurban cezalandirilir. En sonunda iskencesinin soyledigini de soylese kurban yine iskenceden kurtulamaz. Iskenceci en sonunda aciklar; sorun cevabin dogru ya da yanlis olmasi degil, kisinin kosulsuz itaatidir. Sorgulamadan parti ne derse onun icsellestirilmesidir. Hatta 1984’te iskence merkezinin adi da sevgi enstutusudur. Sevgi ve iskence oylesine bir pardoxtur ki, insani kendine yabancilastirabilir, psikolojik butunlugunu parcalayabilir.

Yine ayni sekilde Turkiye kulturunde sikca gorulen kocanin hem sevip hem dovmesi yine boylesi patalojik bir durumdur. Hem doven hem seven baba da boyledir. “Ne olur guzel sev beni” diyen arabesk sarki da boyledir. Cunku sevmek ismarlama gerceklesmez. Sevgi korkuya bagli da gerceklesmez. Allah’a ve devlete korkuya dayali olarak baglilik gelistirmesi istenen ve bunun icin her resmi ve gayri-resmi uygulamalari ve kulturel pratikleri tarihsel olarak gozeneklerine kadar islemis bu toplum patolojiyle dans etmektedir.

Simdi asagidaki yorumlara bakin.

Bu yorumlar 7 arkadasini oldurdugu iddia edilen PKK militanin itiraflarina karsilik Milliyet’te 26 Mart tarihli gazetede yaynlanmistir.

1) gözünü kırpmadan 7 arkadaşını öldürdüğünü söyleyen bu pislik ve aşağılık, hiçbir şeye hizmet etmiş sayılmaz, bu pislik daha önce kimbilir neler neler yapmış. savcılar bu pisliği iyicene incelemeli ve en ağır cezaya çarptırmalılar, devlet olmanın ağırlığı bunu gerektirir.

2) arkadaşlarını öldürdüğü için eline sağlık ama unutmayın ki düşmana güven olmaz

3) Adam canı için teslim olmuş acınmaması lazım.

4) Sonunuz yakındır hainler. Çekilen acılar elbette unutulmayacak. . Ekmeğini yeyip, devletten bursunu alıp sonra hainlik ettiğiniz bu topraklar size mezar olacak. .

5) bu yaratık eğer kendi arkadaşlarını hiç düşünmeden öldürmüşse bu olmaz hiç güven olmaz. her an herkesi satabilir babasını bile.

Burdaki yine agzi salyali ve gozunu kan burumus siddet kulturunun hukuk devletine yakismayan bir bicimde Milliyet gazetesince kiskirtildigini gormenin otesinde, double bind’in dilsel duzeye yerlesmesine de tanik oluyoruz. Bu sozu edilen itirafci eger bu tur bir iletisime ya da muameleye tabi kaliyorsa, ki kalma olasiligi oldukca olasi, yakinda posasi cikmis bir insana-musveddesi bir yaratiga donusme olasiligi cok yuksektir (hali hazirda donusmemisse eger).

Bir de bu double-bind’in oteki yuzune bakmakgerekiyor. Bu double-bind kurbanini insansizlastiriken, double-bind-i uygulayan da insan olarak kalabilir mi, saglikli olabilir mi? Bu konuda bir arastirma var mi bilmiyorum ama olmali. Yani double-bind’i kendine iletisim bicmi olarak secmis kisilerin (profesyonelce ya da is geregi ogrenilmis bir teknik olarak double-bind’i kullanan iskencecileri bir kenara birakalim bir an olsun, yukardaki yorumlari yazan insanlari dusunun). Bu insanlar icin de yasam cok kolay olamasa gerek. Bunlar da patolijinin bir kiyisinda olmalilar. Yani dagdakilerin, inmesini istiyorlar, teslim olmasini istiyorlar, devletlerinin kiymetinin bilinmesini istiyorlar, hainlerin kendi arkadaslarini oldurmesini ve ispiyonlamasini istiyorlar ama ne hikmetse bu istemleri yerine gelince de bu defa paranoyaya kapiliyorlar. Ya da kin ve nefretleri o denli bunyelerini kaplamis ki oturup adamin kanini icse (durusma cikisinda iskenceci saniklardan birinin kendisini goruntulemek isteyen kameramana soyledigi gibi) yine de doymayacak. Peki bu adamlar hic soruyorlar mi gercekten ne istiyorlar?

Peki bu adamlar cocuklarini, karilarini da eger bu memleketi sevdikleri gibi seviyorlarsa bu memlekette toplumsal bir patoloji kroniklesmis ve kusaklara yayilmaya baslamis demektir zaten. Sizce bu patolojiyi Milliyet’in editoru de paylasmiyor mu?

Mar 19, 2007

Online Medya ve Yeni Olanaklar

Gelisen bilgisayar teknolojisi bir suru yeni olanaklar sagladi. Bunlardan en onemlisi kuskusuz ki iletisim olanaklarinin artmasi. Bu olanaklarin kullanimlarindan biri online-medyacilik diye de adlandirilabilecek yayinciliktir. Herkes dunyanin her yerinden gazetelere ulasabilmekte, haberleri, kose yazilarini okuyabilmektedir. Bunun diger bir olumlu yani da okuyucunun butunuyle medyanin kendisi uzerinde olustmasi olasi hegemonik, ideolojik, pedagojik beyin yikamanin sinirlandirilmis olmasi ya da medyanin bunu yapacak gucunun azalmasi. Okuyucu sadece gazetenin kendisine sunduguyla yetinmek zorunda degildir artik. Diger bir deyisle online okuyucusu gazatenin yazdigini kontrol edebilme olanagina sahiptir. Bi haber mi yayinlandi, okuyucu arama motorlarini kullanip haberin dogrulugunu ya da tutarliligini diger haber kanallarindan kontrol edebilecegi gibi haberin dogrulugunu da (her zaman degilse de) kontrol edebilir. Yabanci dil bilenler icin bu daha da genis bir olanak saglamaktadir, cunku ayni haberi diger ulkelerin haber kaynakalrindan da takip edebelir, karsilastirabilir, kendine ait bilgilenmeyi etki altinda kalmadan ozgur iradesiyle saglayabilir. Zaten bunun icin internet teknolojisinin bir paradigma sicramasi yaratigini yazdi bilim insanlari. Bunu gozonunde bulundurarak egitimciler, ornegin, ders kitaplarinin daha dikkatli hazirlanacagini tahmin ettiler. Oylesine bos keseden yalanlar atilamayacakti. Herne kadar totaliter rejimler internetin sagladigi ozgurlukleri de sansur edebilme olanaklarini arayip bulsalar da, yine de o eski guzel gunlerindeki gibi beyin yikayamadiklarini bilmenin sancisi icindedirler.


Bu teknolojinin rejimlerle iliskisini sonraki bir tartismaya birakarak medya etigine geri donelim. Medya bu teknolojideki gelismeyle okuyucuya genis olanaklar da saglama olanagini elde etti. Bunlardan en enomlisi okuyucunun yazilan haber ve tartismalara katilip kendi dusuncesini dile getirebilmesi, digerleriyle paylasabilmesidir. Omrunde belki ilk defa insanlar gazateye, gazete yoluyla butun dunyaya dusuncelerini iletme hevesiyle ne dusunduklerini ne hissettiklerini yazabilme olanagina sahip oldular. Bu simdiye kadar sesi kisilmislarin sesi hic duyulmamislarin, sesi kulak ardi edilmislerin sesi olma olanagini medyaya verdi (burada diger teknolojik olanaklarin, mesela blog, bireysel web sayfalari, chat odalari, ya da grup forumlari gibi olanaklarin variligini bildigimi ancak konumuz geregi sadece basili yayinin medya versiyonuna odaklastigimi vurgulamak isterim). Brezilyali egitimci Paolo Freire, ezilmislerin Pedagojisi kitabinda soz ettigi gibi ezilenler, ezilmisliklerini icsellestirerek bir sessizlik kulturu yaratirlar. Kendilerinin dusunebilme, ogrenebilme, fikir uretebilme yetilerinin olmadiklarina inanarak yasadiklarini vurgular. Teknolojinin bu yeni olanaklari, bu sessizlik kulturunu kirma sansini acmis oldu. Artik ezilen horgorulen kitleler benim de dusuncem var benim de fikrim var diyebilecekti.

Ancak medya utopistcilerinin ya da cigirtkanlarinin kolayca inandiklari ve insanlarin da inanmalarini istedikleri gibi degildi gercegin yuzu. Yani bu teknolojik gelismeler esitliksizci duzeni bir anda esitlikci bir yapiya donusturecek sihirli degnek degildi. Cunku yine kosebaslarini eskinin ezenleri, haramileri, tuttugu icin sesi kisilmislarin sesinin kisilma dugmelerine yine ayni haramiler sahiptiler. Yani tartisma forumlarinin, ya da yorum ekleme olanaklarinin basina farkli katmanlardan olusan filitreler, sansur mekanizmalari yerlestirilerek mevcut soylemin disina cikan dusunceler ve yargilar yine bastirilmis yine sesleri bogulmus olacaktir.

Kisacasi teknolojik ilerlemenin yarattigi cesitli olanaklara ragmen, medya yine egemen ideolojinin varligini surdurmekten, egemen ideolojinin kendini yenileme surecinde etkili bir ideolojik aygit olmaktan ote bir isleve sahip olmayacakmis gibi gorunmektedir. En azindan gidisat egemen medya icin son on yildir boyle gorunmektedir. Bu egem medyanin hegemonyasina karsi yapilacak sayisiz seyler de olabilir ve hatta halihazirda bazilari yapilmistir da. Ornegin bu cabalardan biri karsici medya olusturma cabalari sayilabilir. Mevcut ideolijiyi elestiren, mevcut ideolojinin beyin yikama cabalarini etkisizlestirmeyi amaclayan sayisiz cabalar olmali.

A. Lorde’un onesurdugu gibi gercekten efendinin aletiyle efendinin evini basina yikamaz miyiz? “The master’s tools will never dismantle the master’s house.” Hadi bunu tartisarak baslayalim. Burjuvanin teknolojisini ezilenlerden yana kullanabilir miyiz? Burjivazinin ve neoliberal politikalarina karsi etkili bir bicimde kullanabilir miyiz?

Mar 18, 2007

Baslarken

Bu blog medyayi, bilimsel olmak ya da mutlak olmak gibi bir iddiayi icermeden, bireysel acidan analizi hedeflemektedir. Bir birey, bir egitimci ve bir yasam-boyu-ogrenici olarak medyanin yasam alanlari uzerindeki kucumsenmeyecek etkisi benim icin bu analiz etmeyi gunluk bir doyum bulma ugrasisinin otesine tasimakta bir vatandaslik sorumlulugu duzeyine cikarmaktadir.

Gunumuzde medya sadece bir iletisim araci degildir artik, bir egelence araci da degil, bilgi ureten ve bu bilginin dagitimini saglayan bir arac da degil, butun bunlari ve daha bir suru diger fonksiyonlari da icinde barindiran cok guclu bir ideolojik aygittir. En onemlisi de ulusal ve uluslararasi bir pedogojiye donusmus olmasidir. Ki pedagoji mevcut ideolojinin ve devletin yuzlerinden biridir. Bu nedenle medya demokrasinin gostergelerinden biri oldugu gibi tiranligin da gostergesidir. Hukugun ve kulturun turnusol kagididir. Bu nedenle medya daha da onem kazanmakta ve herkesce (cunku herkesi ilgilendiren mutlaka birseyleri vardir medyanin) elestirel bir gozle bakilmayi gerekli kilmaktadir.

Beni boylesi bir blogda yazmaya iten sebep kendiliginden gelisti aslinda. Safca gundelik gazatelere soyle bir goz atarken, gazetelerin haberlerine ve yorumlarina okuyucularin da yorum yazdigini ogrenince cok sevinmistim. Sonra bu yorumlar git gide ilgimi daha da cekti. Bu yorumlarin ulkenin gercegini bile yansittigi genellemesine bile gittmistim. Ve bu yorumlarda gordugum duzeysizlik, irkcilik, kan-siddet seviciligi, kadin dusmanligi, hosgorusuzluk git gide icimi karartip umutsuzlugumu (daha guzel daha demokratik bir Turkiye umudumu) nasil da cogaltigini gun be gun yasamaya basladim. Bu benim gundelik yasamimim da etkilemeye baslamisti. Daha huysuz ve sinirli olmustum. Sonra bir gun "Yok yahu bu iste bir is var. Turkiye'deki potansiyel enetellektuel duzeyi yansitamaz bu yorumlar!" dedim. Ama peki neden kaliteli yorumlar o denli azdi ya da yok denecek kadar azdi? Tamam Milliyet gazatesi sagda bir gazete ama akli basinda adamlar da okurdu su gazeteyi yahu. Ne olmustu onlara. Kiran mi dusmustu o siradan ama akli basinda, tertemiz anadolu insanina... Inanmak guctu. Bir uyelik yaratip cok fazla ideolojik analizlere bulasmayan ama biraz akli basinda diye niteleyebilecegim yorumlar yazmaya basladim. Niyeyse benim yorumlarim bir turlu yayinlanmiyordu. cesitli gerekceler bulmaya calisip kendimi avutuyordum. Sonra bir baktim ki bu is tesadufler ya da teknik gerekcelerle ilgili degil ozellikle bir ideolojik filtreyle ilgili. Ornegin hemen hemen ayni asagilik, mide bulandirici, ya da irkci anlam iceren mesajlar ard arda sanki okuyucuyu kosullamayi amaclayan Pavlov'un kosullu uyaricisi gibi verilip duruyor ve iclerinde o yorumlara karsici olacak bir tek yorum dahi yok. Yani bu yorumlardan yola cikip "Turkiye sonunda kendine kendi ideolojisine uygun insan tipini yaratti" sonucuna varmamak icten bile degildi. Oysaki herkesin boyle tek bir agizdan ayni dusunceyi ayni asagilik duzeyde paylasiyor olmasi ne anatomisel, ne fizyolojik, ne de sosyal olarak mumkundur. Bu ancak irkci ve gerici bir ahlaksizlikla ve sorumsuzlukla mumkundur. Oturup editorlere elektronik mektuplarla ulasmayacalistim. Azinlikliklara irkci, kin ve nefret kokan yorumlarin yayinlanmasinin hem okuyucuya saygisizlik hem de hukusal bir suc olusturdugunu yazdim. Hic bir yanit alamadim. Yani en azindan profesyonellik geregi, :e-postanizi aldik, sagolun" gibi en basitinden bir nezaket yaniti bile almadim. Bunu editorlerin profesyonel ahlaksizligin bir gostergesi olarak sayiyorum ve meseleyi bilerek suca ortaklik ettigini kabul ediyorum. Suclardan sadece birine ornek vermeli aslinda:
14 Mart 2007 tarihli gazetede ki "W"li Nevruz başvurusu iade edildi" baslikli habere yazilan yorumlardan biri aynen boyleydi: "BİR BOMBA ATIP HEPİNİZİ TEMİZLEMEK VAR AMAAA. . İNSAN HAKLARI VAR İŞTE. . SADECE BİZİM ÜLKEDE GEÇERLİ OLAN. . " Boylesine nefret, kin, siddet, ve kan yuklu bir yorumun yayinlanmasi ve yayinlanmasina aracilik edilmesi suc olmalidir.

Ama Milliyet gazetesi ayni sucu hergun islemektedir. Bu ancak ince elenip sik dokunularak olusturulmus bir tur ideolojik editor filtresinin ayiklama fonksiyonundan baska bir sey olmasa gerekti. Amac da toplumsal duzeyde kalitesizligin olaganlastirilmasi. irkciligin normallestirilmesi olsa gerekti.

Bu nedenle ben editoru gecemeyen yorumlarimi bundan boyle burada yayinlayacagim. Aslinda etkili olacagina inansam nitelikli yorumlar yapabilecek herkesin yorum sitelerini yorum yagmuruna tutmasina dair bir kampanya baslatmayi onerecegim ama bu yorumlari kaale alacak bir ahlakin egemen medyanin editorluk duzeyinde var olduguna pek inanamiyorum. Isteyen deneyebilir. Defalarca genel yayin yonetmenine ve yorum sitesi editorune (eger ayri kisilerse) e-posta yoluyla ulasmaya calistim ama nezaketen de olsa "postanizi aldik, degerlendirecegiz" diyecek bir yanit dahi almadim. Hicbir profesyonellik ahlaki olmayan bu editorlerden daha fazlasini beklememek yadirgatici olmasa gerek.

Ha bu arada oneri ve elestirilerinize de ihtiyacim oldugunu bilin lutfen.

Sagolun.