Pages

Nov 28, 2007

Kibrit Çakıyorsun Karanlıkta

Kibrit çakıyorsun karanlıkta
badem çiçeklerini görmek için
Ve mart denizlerinde tedirgin bir çift
sarnıç gemisi gözlerin
Bir iş açacaksın sen başımıza
yangın mı olur artık, bahar mı?

CAN YÜCEL

Nov 24, 2007

Öğretmenlerime Teşekkür

Anne ve babanın yanısıra öğretmen egemen ideolojinin bize empose edilirken kullanılıdığı ilk organik-ideolojik araçtır, temsilcidir. Ama bilindiği üzre her zaman soyal kurumlar istenildigi gibi, kurgulandıkları gibi işlemezler. Yani evdeki hesap çarşıya uymaz; öylesi öğretmenler çıkar ki egemen ideolojinin panzehirini üretir sınıfta. Bu yüzden sürgünle geçer ömürleri. Onlar hiç ödül almazlar. Daha dogrusu onlara hiç ödül verilmez. Aldıkları ödüllerin belgesi yedikleri soruşturmalar, aldıkları cezalar, gönderildikleri sürgünlerdir.
Eğer hala biraz umudumuz varsa bu ülkeden bu tür öğretmenlerimiz sayesindedir. Onların yüzü suyu hürmetinedir.

Her nekadar 24 Kasım Öğretmenler Günü 12 Eylül faşizminin belirledigi Atatürk’e ve beyin yıkamaya ödül verilmesini amaçlayan bir ritüel günüyse de bugünü kullanıp o güzel öğretmenlerime yaptıklarının boşa gitmediğini söylemek istiyorum.

Sevgili öğretmenlerim çok teşekkürler

bana onurlu yaşamı öğrettiğiniz için;

bilgiyi sevmeyi öğrettiğiniz için;

bayrağı – sınırı değil de insanı
-hani o içinde ilerlemeyi ve devinimi barindiran insani-
sevmeyi öğrettiginiz için.



Teşekkürler.

Nov 19, 2007

Yer Kalmadı Yeşile

Koçero siirinden bir çalıntıyla sorsak şu resmi birilerine


Diplomata sorarsanız: Turistik bir serüven.
Sosyeteye sorarsanız: Tam parti verilecek yer.
Bezirgan filmciye sorarsanız: Gişelik bir filim için güzel bi mekan.
Sorarsanız bürokrata: Atatürk’ün heykellerinden birinin daha dikilmesi gereken bir yer daha.
Devrimciye sorarsaniz: Yeşillikten daha őnemli sorunları vardır proleteryanın
Fasiste sorarsaniz : Cicekler akilli olsun akilli…
Genelkurmay baskanına sorarsanız: Ağzıma bile almam adını
Çevreciye sorarsaniz: Babam biz evlenince bize bőyle rengarenk damlı bir ev alacak.

Nov 17, 2007

Herkes Biliyor !

Iki saattir neden Kürtlerin politik alanda demokratik olarak özgürce, korkusuzca, politika yapmaları gerektiğinin sosyal, ekonomik, ve politik temellerini düşünüp yazı yazmaya çalışıyorum. Her kelime, her düşünce parçacığı, her ses ve sesin serbest çagrışımı sanki yüzüme tokat gibi iniyordu. Sanki yazdıklarım yeni, hiç söylenmemiş, kimsenin bilmediği bir şeymiş gibi... Ne diye yazıyordum ki…Herkes biliyor yapılanların yanlış olduğunu. Bilmiyor mu? Herkes biliyor demokratik yollar tıkanınınca dağa vize çıkar. Bilmiyor mu? Herkes biliyor militarism bu problemin çözümü değil. Bilmiyor mu?

Gerçekten inanıyorum en geri zekalısı bile biliyor. Bu nedenle de yazmayı biraktim ve şimdi de niye yazmadığımı yazıyorum. Şu saçmalığı görüyor musunuz peki?

Hayatı Sisyphus’un yaşamı kadar anlamsız ve saçma hale getirdiniz. Küfür bile etmek gelmiyor içimden. Bütün küfürleri de biliyorsunuz. Bilmiyor musunuz? Bütün küfürleri duymuşsunuzdur da. Duymadınız mı?

Nov 7, 2007

Dinle Küçük Adam

Doguyakası'nda rastladım. Sonra dedim ki 10 yıllardır bu kitap Türkiye'nin insan tipinin topografyası...Hiç gündem dışı kalmadı...



Sana kendi içimdeki küçük adamı anlatmakla işe başlayacağım...Demek ki, büyük adam, ne zaman ve hangi alanda küçük adam olduğunu bilir. Küçük adam, küçük olduğunu bilmez ve bunu bilmekten korkar. Kendi küçüklüğünü ve yetersizliğini, başkalarının gücü ve büyüklüğünün kendisinde uyandırdığı güç ve büyüklük görüntüleriyle örter.









Büyük genaralleriyle övünmektedir, ama kendisiyle övünmez. Kendisinde varolan düşünceye değil, kendi aklına gelmeyen düşünceye hayrandır. En az anladığı şeylere en çok inanır ve kolayca anladığı fikirlerin doğru olduğunu kabul etmez.












Tam tamına yirmi beş yıl boyunca- senin bu dünyada mutlu olmayı hakettiğini savundum, kendine ait olan şeyi savunma yetisinden yoksun olmakla suçladım seni, sonra Paris ve Viyana barikatlarındaki kanlı çarpışmalarda, Amerika'daki köleliğin kaldırılması savaşında yada Rus devrimi'nde elde ettiklerine sahip çıkamamakla suçladım.
Paris'teki savaşının sonu Pétain ve Laval'e, Viyana savaşının sonu Hitler'e, Rusya'daki savaşının sonuysa Stalin'e vardı, Amerika'daki savaşının sonuysa Ku-Klux-Klan yönetimine varabildi.

Özgürlüğü, kendin ve başkaları adına korumak, ona bekçilik etmektense kazanmak gerektiğini ve de bunu sağlamanın yolunu pekala bilirdin sen.
Ben, bu gerçeği epeydir biliyordum. Ancak, her seferinde çalışıp didinip bir bataklıktan çıkmayı başardıktan sonra hemen başka bir bataklığa saplanmanın nedenini anlayamıyordum. Sonra yavaş yavaş ve el yordamıyla, seni köle yapan şeyin ne olduğunu buldum:

SEN KENDİ KENDİNİ KÖLELİĞE MAHKUM EDİYORSUN.


Bunu bilmiyordun, değil mi? Kurtarıcıların, seni baskı altında tutanların, Wilhelm, Nikolaus, Yirmisekizinci Papa Gregory, Morgan, Krupp ya da Ford olduğunu söylüyorlar. 'Kurtarıcıların'ın adına da, Mussolini, Napolyon, Hitler, Stalin, Troçki deniyor.

Bak ben ne diyorum: Senden başka hiç kimse senin kurtarıcın olamaz!
Artık tek bir efendinin sadık kölesi olmaktan kurtulup, önüne gelenin, herkesin kölesi olmak için, insan önce bir sömürücüyü diyelim, Çarı ortadan kaldırmalıdır. Devrimci güdülerin ve büyük bir özgürlük idealin olmaksızın böylesi bir siyasal suç işleyemezsin.

Bu durumda, kişi, diyelim İsa, Marx, Lincoln ya da Lenin gibi gerçekten büyük bir adamın önderliğinde bir devrimci özgürlük partisi kurar. Gerçekten büyük olan bu adam senin özgürlüğünü son derece ciddiye alır.

İşlerini kolaylaştırmak için çevresine küçük adamlar, yardımcılar, getir-götürcüler toplamak zorundadır, çünkü bu büyük işi tek başına yürütemez. Üstelik, çevresine küçük büyük adamlar toplamazsa, sen onu anlamaz, bir kenara iter, adam yerine koymazsın. Bir sürü küçük büyük adamla çevrilmiş olarak, senin adına güçler ve yetkiler ele geçirir, ya da bir damla hakikat, ya da yeni, daha iyi bir inanç bulur sana.

Sayfalar dolusu söylevler yazar, özgürlük yasaları, vb. şeyler yazar, kendisini ayakta tutacak olan senin yardımın ve ciddiliğindir. İçinde bulunduğun toplumsal bataklıktan çıkarır seni. Birçok küçük büyük adamı bir arada tutabilmek, senin güvenini yitirmemek için gerçekten büyük olan bir adam, derin bir aydın yalnızlığı içinde, senden ve gürültü patırtıdan uzak ama aynı zamanda senin yaşamınla yakın bir ilişki içinde, elde edebildiği büyüklüğünden her gün bir parça vermek, özveride bulunmak zorundadır.

Sana 'öncü'lük edebilmek için, senin onu erişilmez bir tanrıya dönüştürmene göz yummak zorundadır. Olduğu gibi, sade bir insan olarak kalsa, diyelim, elinde evlenme cüzdanı olmadığı halde bir kadını sevebilen bir adam olsa, ona güvenmezsin çünkü, onu olağandışı bir insan olarak görmek istersin.

Böylece, sen, kendi ellerinle, yeni efendini ortaya çıkarmış olursun. Kendisine yeni efendi rolü verilmiş büyük adam büyüklüğünü yitirir, çünkü bu büyüklük, onun sözünü sakınmazlığından, sadeliğinden, yürekliliğinden ve yaşamla arasındaki gerçek ilişkiden gelmekteydi.
Büyüklüklerini büyük adamdan sağlamış olan küçük büyük adamlar, maliye, dışişleri, hükümet, bilim ve sanat alanlarında büyük görevlere atanırken sen olduğun yerde, yani bataklıkta kalırsın. Bir, 'mutlu gelecek' yada bir 'Üçüncü Reich' uğruna pılı pırtı içinde dolaşmayı sürdürürsün. Damları samanla örtülü, duvarları tezekle sıvalı pis evlerde yaşamayı sürdürürsün. Gerçi kültür sarayınla övünmektesin.

Dilediğince çekip çevirdiğin, dilediğin biçime soktuğun 'yanılsama'dan hoşnutsun şimdilik- ancak, senin bu egemenliğin, bir dahaki savaşa ve yeni efendilerinin koltuklarını yitirmesine dek sürecektir.

Bu küçük adamlar, saraylardan, malikanelerden değil, senin saflarından gelmektedirler. Onlar da senin gibi acı ve açlık çektiler. Üstelik, sana bir yığın söz söyleyerek, senin ve yaşamının, ailenin ve çocuklarının birer hiç olduğunu anlatıyorlar, aptal, köleliğe elverişli ve başkalarının kullanacağı birer insan olduğunuzu söylüyorlar.

Size kişisel özgürlük değil ulusal özgürlük vaat ediyorlar. Size özgüven değil, devlete saygı, bireysel büyüklük değil, ulusal büyüklük vaat ediyorlar. Sense olnlara 'Kurtarıcılar' diyorsun, 'Yeni Kurtarıcılar' ve bağırıyorsun: 'Heil! Heil! ' 'Viva! Viva! ' 'Yaşaa! Yaşşaa! '


Dinle Küçük Adam - Wilhelm Reich

Reich amca kizmaz sanirim eger ben de birseyler eklersem sonuna. Kucuk adam kurtaricilarin senin olunu seviyorlar. Olumun ve kanin uzere propagandalarini seviyorlar. Yoksa esir dusmussun, sag kurtarilmissin, canin kurtulmus onemli degil onlar icin. Sen onemli degilsin. Hatta sen bir utanci simgeliyorsun esir dustugun icin. Olmeyi (Sehit dusmek diyorlar) secmedigin icin. Ne garip degil mi senin kurtaricilarin sag kurtulmus olmana sevinmiyorlar.

Dinle be kucuk adam dinle...

Nov 1, 2007

Inanıyorum ki

Inanıyorum ki Cumhuriyet, Milliyet ve Hürriyet gazeteleri olmasaydı Türkiye daha barış dolu bir ülke olurdu.

Inanıyorum ki Milli Eğitim Bakanlığı olmasaydı, ülke insanı okuma ve yazmayı severdi.

Inanıyorum ki YÖK olmasaydı, Türkiye’den de bilim insanı, filozof falan çıkardı.

Inanıyorum ki Din ve Diyanet işleri Bakanlığı olmasyadı Türkiye laik olurdu.

Inanıyorum ki Süleyman Demirel, Bülent Ecevit, Necmettin Erbakan, Alpaslan Türkeş, Tansu Çiller, Turgut Özal, Kenan Evren, Doğu Perinçek, Mehmet Ağar, Ibrahim Tatlıses, Bülent Ersoy, Hıncal Uluç, Ilhan Selçuk, Mehmet Ali Erbil, ve adını saymakla bitiremeyeceğim Türkiye’nin tarihine bir şekilde girmiş şu adamlar doğmamış olsalardı daha mutlu bir Türkiye mümkündü..