Pages

Feb 29, 2008

Nataşa

Türkiye’deki devrimci hareket bir çok yőnüyle őnemlidir. Őnemli yanlarından biri, őrneğin, halkın ilk defa kendini bir güç olarak hissetmesine sebep oluşudur. Bunu yaratan faktőrlerden biri insanların kafalarında oluşan ve somutlanan sınıf kavramıdır. Sınıf kavramı Cumhuriyet devriminin halkın üstünde yarattığı insan-dışılaştıran baskıcı yapının bir anti tezi gibidir nerdeyse. Çünkü Turkiye Cumhuriyeti “sınıfsız” bir toplum olarak yutturulmuştu o herzaman canını vatan için verecek memleketin “gerçek effendi”lerine. Artık yağma yoktu. Kendilerinin de iktidar aygıtında sőz sahibi olmalarını istiyordular. Emeklerinin hakkını istiyorlardı. Sőmürüsüz bir dünya.

60 kuşağı ve o kuşağın gencecik çocukları ne yapmıştı biliyor musunuz? Hep aşağılanan değersizleştirilen, kendine őzsaygısı ve güveni ayaklar altına alınan kőylü ve işçi sınıfı ilk defa kendisini devlete, askere, ve yapay yaratılmış burjuva sınıfına gőrünmez bir kőlelik bağıyla bağlanışından kurtulabileceğini algılamıştır. Kendine güveni gelmiştir. Hatta o derece ve őylesine ki hep uzaktan gizli gizli düşünü kurup geceleri terlettiği o burjuva kızı Aysel’e "Aysel git başımdan ben sana gőre değilim... "

Benim yağmurumda gezinemezsin üşürsün /
Dağıtır gecelerim sarışınlığını /

Uykularımı uyusan nasıl korkarsın, /

hiçbir dakikamı yaşayamazsın.

Diyebilecek kadar ironik ve ukaladır artık.

Hatta o derece ve őylesine ki o hor gőrülen işçi ve kőylü çocuğun őz güveni őylesine gelişmiştir ki, kendini çarlik dőnemine gidip yaşam karşısında metaya dőnüşmüş, kendine, emeğe, ve aşka yabancılaşmış Nataşa’yi bile kurtarmak isteyen yeni cağın proleter kahramanı olarak gőrebilmektedir. Devrimcidir. Ilericidir. Gelişime ve değişime açıktır. Yiğittir. Geçmişi őgrenmiş yarının ise neyi getireceğini tarihsel dialektikten cıkarsayabilmektedir artık. Sevgi dolu bir savaçıdır. Romantiktir de.

Nataşa’ya “hazır ol” der. Gidip kurtaracaktır Nataşa’yı. Bu őyle “tepeden inme bir emir” olmadığı gibi Nataşa’nın ayaklarına kapanan bir yalvarış da değildir. Bu “Eğilmez başların, bükülmez bileklerin, yani tarihin, durdurulmaz emridir.”

Işte őzgür olmayı hissetmek bazan bu kadar hayalperest, hatta ajitatif, sloganvari, evet biraz arabesk, ve vulgar yapabiliyor insanı. Hele de Siverek’teysen 1960’larda. Marx’ı okuyorsan mum ışığında gizli odalarda. Güzeldir. Güzeldir.

Işte o şiir: Nataşa


Feb 27, 2008

Küçük bir Türkiye őrneklemi

Su Bloglamaya bașladığımdan beri o salak gazeteleri okumalarım oldukça azaldı. Bu iki gündür Bülent Ersoy olayı nedeniyle yine bakayım dedim. Yine gőzlerim okuyucu yorumlarına kaydı. Belli bașlılarını ve en çok tekrar edilenleri yazayım dedim.

Bunun bir çok amaci var; insanımızın içinde bulunduğu ruh ve zeka halini sergilemek. Yani az buz bir șey değil bir ülkede bőyle düșünenlerin sayısının gün be gün dőllenerek çoğalması. Bir de biraz da ben korku siyaseti yapayım dedim. Sizi korkutmak istiyorum bunları listeleyerek. Bakın bu adamların VATANında yașıyoruz. Bunlar bu vatan kendilerine tapulu sanıyorlar ve bütün herșeyi mübah sayıyıyorlar. Bunların mutlak siyasal erke egemen olduğunu düșündünüz mü hiç? Beni korkutuyor hem de çok. Islamcılardan da beter korkutuyorlar bunlar. Gerçi bazılarını islamcılardan ayırmak oldukça zor ama…


Canakkale`de yatan șehitlerimiz neden olduler o zaman. Kimseyi askerlikten sogutamazsiniz, vatan borcu namus borcudur. Sizdede o yok.

Bőyle bir ruh haliyle yașıyor bazı insanlar. Yani taaa Çanakale’de őlenlerin (pardon șehit düșenlerin çunkü onlar őlmez) sebepsiz őlmediğine kendini inandırmaya çalıșan bir yürek hali...


Eger, çözüm için ölmek gerekirse ölünür. Ugruna ölünecek olan vatansa gerisi teferuattir. Bu devletin topraklari şehit kanlariyla sulanarak oluşturulup, sinirlari kanla çizildiyse, bu devletin sonsuza kadar yaşamasi ve sinirlarinin korunmasi için önce vatan diyenler canlarini vermekten kaçinmazlar.

Uğruna őlünecek vatan ise geriye kalan her șeyin teferruat olduğuna gerçekten inanıyor. Yani adına vatan dediği her ne ise onun adına gőzünü kırpmadan cinayetler ișleyecek bir canavar bu. Őylesine ki ülke topraklarının bile değil “devlet” topraklarının kanlarla sulandığı metaforunun metafor olduğunu bile bilmeden yașıyor. Hatta sınırların bile kanla çizildiğine inanıyor. Yani bu adam gün 24 saat kan düșünüyor, kan düșü gőrüyor…

Başımızdakiler birileriyle entrikalar yapıyor diye bedellinide masum insanlar ödüyor diye askere gitmemezlik yapamayız. İlk önce dış düşmanları sonra içimizdeki entrikacıları temizlemeliyiz. Ama sizin bu sözleri söyleme zamanınız iyi olmadı. Kötü niyetliler sizin sözlerinizi malzeme yapıyorlar işte görüyorsunuz.

Yani masumlar őlüyor diye őlmeye őldürmeye gitmemezlik olmaz diye bir șeye inanıyor bu yorumcu.

Bülent gibi konuşuyor. . . Eğer onları ne pahasına olursa olsun tepelemezsen. . . İki sene sonra sokaklarda bile yürüyemezsin terörden. . .

Vulgar ideolojik korku salan kalıp. Buna herkes tanıdık olmalı. Ama ne hikmetse hala çok etkili…Eğer bunu șunu yapmazsak, kıyamet kopacak….

O göndermesin biz göndermeyelim . O zaman kim koruyacak bu vatani?Bülent Ersoy hanim kendisimi? BIr Ülkede yasamak fedakarlik ister. Gönül isterki bu fedakarligi tepedekilerin evlatlarida göstersin.

"Gőnül ister"le kalmıș bu yorumcu. Yani biliyor bir adaletsizlik var bir kıyakçılık var șu őlme ișinde ama pek de emin değil. Ama ben eminim bu tepedekiler dediği her kimler ise sadece kravatlılarla sınırlı tutuyordur.

Atatürk "ben size ölmeyi emrediyorum" derken, askerlerinde "bu işe bi çözüm bulalım ölmeyelim" demiş olsaydı şimdi bi vatanımız yoktu. . . onlar bize saldırırken ve biz onlara bunun bedelini ödetirken neyin çözümü. . . esas çözüm şuanda uygulanandır. türkün korkak oldugu nezaman görülmüş ??

Iște bu kadar ilkokul düzeyi. Bu kadar çocuksu. Ve bu çocuksuların kan düșü gőrmeleri belki en acısı. Bakın daha bașka çocuksu ifadeler de var. Sanki Cüneyt Arkın’in Malkoçoğlu filimini seyreder gibi seyrediyorlar dünyalarını.

  • devlat o elbet bir bildiği vardır
  • kaçacak delik arıyan pkk lılar duysun biz geliyoruz kaçın bakalım neraya kaçcaksınız kalleşler vatan hainleri
  • Kahraman Ordularimiz Dunyaya korku veriyor. Dunyanin hic bir ulkesi boyle bir orduya sahip degil. Allah Ordumuzu nazardan korusun.
  • Bülent Ersoyların inadına Vur Mehmedim vur. Vatan hainlerinin tepesine kabus gibi çök.
  • Sus. Silah is basinda ikin hic bir konu konusulmaz.
  • bu askere, bu komutana ödül verilmelidir. ama ciddi bir ödül. birkaç ay erken terhis gibi, maddi ödül gibi. . . . o bölgede askerlik icra etmek takdire şayandır. kolay değildir. Allah yardımcıları olsun.
  • Allah sizi korusun kazıyın kökünü aslanlarım.

Devam edelim…

Pekala şimdiye kadar ülken için ne yaptın da şimdi konuşuyorsun!

Bu yorumcunun kendisine sorulacak bir soru bu ya, mümkün değil ne yazık ki.

Umarim ölen PKK lilarin resimlerini de gösterirsiniz! Sehit analarinin gönüllerine su serpmek lazim.

Iște bi tane daha gőzünü kan bürümüș vatan sever. Bununkisi kandan da őte őlü seviciliğe kadar gitmiș…Ceset gőrerek gőnüllere su serpileceğine inanıyor…


ınsallah cehennemde en derın yerınde yanıyodur tabı once sehıtlerımıze hesap verdıkten sonraaa.

Bu da őldürülen bir PKK’lı için yazılmıș. Gőruyor musunuz bu kadar naiv. Allah inancına bakın adamın. Sadece Türklere çalıșan bir ișletme gibi tasarlıyor őte dünyayı. Hesap verilen kurumlar da aynı ülkesindeki mahkemeler gibi taraflı ișliyor. Ve sadece kendi őleninın șehit olduğuna inanıyor…

Zahiren öldürdüğünü zannettiğin şehit kardeşlerimiz Peygamberimiz (SAV)'in sancağı altında cennet bahçelerinde dolaşırken. Sen cehennem çukurlarından onları seyredeceksin çok pişman olacaksın ama iş işten geçmiş olacak. İyi ki ahiret günü var. Zalimler için iyi ki cehennem var.

Bir tane daha.

Merak.. nasıl hesap verecek acaba. .

Bir tane daha… Bőylesi yorumlar Türban serbestisinden sonra mı çoğaldı acaba diye düșünmekten kendimi alamıyorum…

Herkes layik olduğunu çeker.

Bu da őldürülen PKK’li için sőylenmiș: șimdi her őlen őlümü hak ettiği için őlüyorsa șimdi bunu sőyleyerek bu adam őlen Türk askerlerine hakaret etmiyor mu?

Bu ülkenin elinden ekmek yiyen vede ihanet eden kişiler ekmek yediği elden kurşun yemeyide işte böyle görürler. . kahrolsunlar

En çok midemi bulandıran yorumlardan biri de bu. Ulan kimi kim doyurmuș. Fakir fukara ekmeğini taștan çıkarıyor. Miliyonlarca insan kaçmıș yurtdıșına ki karnına iki lokma ekmek girsin diye. Ulan miliyonlar fırsat kolluyor kaçmak için. Hem de Universitelisi, hem de eli ayağı düzgün olanı. Kim kaymağını yiyorsa bu ülkenin sen git onlara de bu sőzü.

Allahıma cok şükürler olsun teker teker de olsa ggidiyolr veya aclıktan oluyorlar

Bu da PKK’lıların őldürüldüğünden șüphede herhalde. Açlıktan őldüklerini düșünüyor. Niyeyse!


daima hazırız. yeter ki komutanlarımız tekrar cagırsın hemen koşa koşa giderim. hey gidi kuzey ırak. komando asteğmen olarak canımızı kanımızı feda ederiz. toprak ugrunda ölen varsa vatandır

Bu da benim üniversite bitirmiș vatan severim. Asteğmenliğe layık gőrüyor kendini. Așağısı kurtarmaz!

Şimdilik sadece direkt vuruyoruz. Aparkatı çaktıkmı soluğu nereden alacağınızı siz bilirsiniz artık.

Buyrun! Daha biraz evvel çocuk zekalı demiș miydim?

Maddi destek. Bu karda kışta görev yapan bu vatanın şerefli evlatlarına maddi yardım yapılması için kampanya başlatılmasını canı gönülden temenni ediyorum.

Gerçekten bőylesi halk çok zor bulunur. Sanki bu ülkede en büyük bütçe orduya ayrılmazmıș gibi bu adam kursağından kısıp para yardımı yapacak pașalarına…

Tabi bir de bunları normal aklın ürünü sanıp şu gazetelerde yayınlayan beyin takımı - vatan severleri de unutmamalı…

Ya!



Ya Bülent Ersoy özür dilerse!

Feb 21, 2008

Tayyip ile Perihan Meselesi

Yazdığı bir yazıdan dolayı kendisini mahkemeye veren Tayyip’e Perihan Mağden çok kızmış belki de alınmış. “Sayın Davasever Başbakan” başlığı adı altında başbakına sesleniyor. Yazının ortalarında şöyle bir şey diyor “Yıllar yıllar önce okuduğunuz 1 ŞİİR YÜZÜNDEN hapis cezanız kesinleştiğinde, yazı günüm olmadığı halde, Adalet mercilerimize yönelik zehir zemberek bir yazı kaleme alarak, panterler gibi sizi savunmuştum.”

Eeeee ne olmuş yani! Yani sen adamı bugünler için mi savundun Perihan hanım? Ben de ilkelerini savunuyorsun sanmıştım. Ilkeleri savunurken de böyle birileri herzaman çıkar, ne var bunda! Eğer adamı o dönem savundun diye bir maddi karşılık bekliyorsan ayıptır, çünkü çalıştığınız gazetenin patronu bunun için maaş veriyor size zaten. Vermiyor mu! Daha ne istiyorsun?

Yok adama adaleti ya da hukuğu ya da demokratlığı ögretmek istiyorum diyorsanız o da garip. Koca başbakan olmuş adama bunlar öğretilir mi allah aşkına? Bir de adam demokrat olduğu için başbakan seçilmedi. Müslüman olduğu için başbakan seçildi. Adamın oy kitlesinin analizini yapan cıkmadı mı hiç?

şimdilerde de herkes özgürlük pezevengi kesilmiş. “Türban” özgürlüğünün peşinde bu “mazlum” müslümanlar için “No Pasaran” der olmuş. Sanıyorlar ki herşey güllük gülistanlık olacak böyle iyi niyetli, müsüman, laik, ve demokrat olunca.Oysa yarın hiç de böyle olacak diye bir garanti yok. Aslında gerçekçi düşünürlerse, asıl olma olasılığı yüksek şey, bu mazlum gördükleri müslümanlarin ilk firsatta ağızlarına sıcacaklarıdır.

Bi ara bir iki arkadaş vardı eylemlerde polisin şiddet kullanmasına kızarlardı. “Alçak herifler! Nasıl da vuruyorlar” derlerdi ama bir safça şaşkınlik içerirdi bu yakınışları. Yahu size gül atmalarını mı bekliyorsunuz dedim de bana çok kızmışlardı…Polisin asıl görevinin halkı korumak olduğunu mu sanıyorlardı ne!
Sahi Perihan hanım ne bekliyor? Yahu bu herif müslüman. Bu herif kızınca “ananı da al git burdan!” diyecek kadar babaerkil, ERKEK, ve DELIKANLIdır. Sen kadın halinle ne konuşuyorsun! Onun düşlediği dünyada olsaydın değil mahkeme seni dizinin üsüne yatırır bi güzel döverdi.Ya da seni kocana şikayet eder onun dövmesini isterdi.

Güldürmeyin beni ne olur. Gerçekçi olun bir müsümandan yapamayacağı şeyi beklemeyin…

Ha bir de unutuyordum ( hani moda olmuş ya!) adamları demokrasi diye diye ötekileştirmeyin :-)

Feb 19, 2008

Caz ve Diyarbakır

Caz ve Diyarbakır desem ne gelir aklınıza? Herhalde birçoklarının ilk aklına gelecek şey “çiğköfte viski” ikilemidir. (Herne kadar bu ikilem sınıfçı ve ırkçı tonlar barındırsa da, konumuz bu değil.)

Aşağıdaki klibi ilk Diyarbakırlı Esmer bir dergide izledim. Çok hoşuma gitti. Sonra müzik bilgisine güvendiğim bir dosta sordum; “Kurban hele bak şu firlamalar ne yapmışlar?” diye, o dostta sagolsun baktı ve “Yok yok bu firlamalar tesadüfen sesleri biraraya getirmemişler. Biliyorlar ne yaptıklarını sanki” dedi…Sonra bir iki kez daha dinledim. Aklimda soru önermeleri:

Neden caz yakışmasın ki Diyarbekir’e?

Caz da yakışır Diyar-ı Bekir’e…

Kavganın Amed’e yakıştığı gibi, caz da…


Şoreş’e de tebriklerimi ileteyim bu arada…Bra devam…Devam…

Feb 16, 2008

Gani Mujde'den "7,4 Yetmedi mi" ye dair..

7,4 Yetmedi mi ?

Bir hafta önce türban protestoların sırasında '7.4 yetmedi mi?' pankartını açan sevgili kardeşime seslenmek istiyorum bugün... 20 bin insanın acısı ve cenazesi üzerine politika yapmaya kalkan 'o güzel insana' bir çift sorum var. Ey mantosu uzun,aklı kısa kardeşim benim. 7.0 yetmedi mi? Senin okuduğun gazeteler yazdı mı bilmiyorum ama Amerika'nın, hani o gavur ve Hıristiyan Amerika Birleşik Devletleri'nin, hani o Siyonistlerle iş birliği yaptığı için her yerde bayrağını yaktınız ABD'nin Los Angeles şehrinde 7.0 büyüklüğünde bir deprem oldu bacım... Neredeyse bizimkine yakın bir deprem. Bizde ayni şiddetteki bir deprem 20 bin kişi ölüp 20 bin kişi sakat kalırken, gavur, Hıristiyan ve Siyonist dostu Amerika'da sadece 2 kişi yaralandı güzel ablam. Şimdi türbanlı başını ellerinin arasına alıp düşünüyor musun acaba? Sakarya gibi muhafazakar bir bölgede Allah binlerce Müslüman'ı öldürerek cezalandırıyorsa eğer,Hıristiyanlara ve Siyonist dostlarına niye kıyak geçiyor? Seks şoplarıyla, porno filmleriyle tüm dünyaya 'seks', 'uyuşturucu' ve 'günah' ihraç eden bu ülkenin Allah katında ayrıcalığı ne olabilir ki güzel annem? Oysa adım gibi eminim Sakarya'da,Gölcük'te hayatlarını kaybedenlerin çoğu ölmeselerdi eğer sabah ezanı ile birlikte camilerin yolunu tutacaklardı. Üç aylarda oruç tutacak, Ramazanda devrilmeyen minarelerin ışıklarıyla birlikte senin ağzına adı bile yakışmayan Allah'ın adı ile birlikte oruçlarını açacaklardı. E nooldu şimdi? 7.0 yetmedi mi güzel ninem? Eğer her coğrafya olayını,her doğal afeti bilimin ve aklın süzgecinden geçirmeden böyle yorumlarsan bu ülkenin yarısı her deprem felaketinden sonra dinsiz olur güzel hala kızım...Fay hattında 10 katlı binalara izin veren şapşal belediyecilik anlayışını! , deniz kumundan inşaat yapan edebiyatçı muteahitleri, depreme dayanıklı konut üretme çabalarını, hırsızları,uğursuzları bir kenara bırakıp her şey ilahi kudretin intikamı olarak açıklarsan bu deprem 10 yıl sonra gene aramızdan binlerce 'dinsizi' alır gider güzel amca kızım... Beynin var mı bilmiyorum,betonların altında inleyerek can veren 20 bin insanı,kadını,çocuğu ve bebeği bir kalemde günahkar diye silip atan kuş beynini türbanın altında görmek mümkün olamıyor çünkü ama bence bu yazıyı oku ve bütün gece uyumadan düşün.Allah'ın kullarına böyle cezalar verebileceğini hala düşünüyorsan da git Hıristiyan ol... Çünkü senin bu mantığına göre Allah onları daha çok seviyor. 'Gavurlar' hem senden daha zengin,hem de evleri tepelerine yıkılmıyor.

Gani MUJDE

Feb 9, 2008

Bir Körleşme Pedagojisi: Milliyetçilik

Hakkı Devrim Radikal’deki yazısında Hürriyet'in Türkçe Eki'nden öğrendiği bir haberi aktarıtyor.şöyle diyor:

Hürriyet Yurtdışı Yayınlar Müdürü Bülent Mumay'dan öğrendim. .. Almanya'da doğan ve orada yaşamakta olan Türk çocuklarının ve gençlerinin, 20 yaşa kadar olanların diyelim, sayısı 800 000 civarında. Avrupa bütününde bu sayı 1 milyonu buluyor. Bu gençlerden yüzde 80'i ana dillerini doğru dürüst bilmiyor, nitekim Türkçe kitap ve gazete okuyamıyormuş. Ve yazamıyor, doğru dürüst de konuşamıyor. Çünkü artık onlara Almanya'da doğru dürüst Türkçe öğretilmiyor.


Evet içler acısı bir durum bu. Hatta Türkiye’de Türkçe’nin onyıllardır bir erozyona tabi tutulduğu düşünülürse olay daha da vahim hal almaktadır. Hakkı Devrim bu işin uzmanlarının çözümü Ana dilde eğitimin zorunlu olmasında gördüklerini söylüyor. Ki bence de önemli bu. Çözüm Türkçe’nin okullarda normal müfredata girmesi Peki bunu bütün valığıyla savunan Türkiye’nin milliyetçileri, vatan severleri mesele Kürtlerin kendi ana dillerinde okuyup ögrenme söz konusu olunca neden Almanya’da bu tür programları engelleyen faşistlerden bile beter kafatasçı olabiliyorlar? Nasıl rahat uyur bu adamlar bu çelişkiyle?

Çelişki deyince aklıma geldi. Yurt dışına çıkanlar ya yaşamıştır ya da tanık olmustur. Yurt dışına çıkmış insanımız UTANIR Türkçe konuşmaktan? Bir markette sizi Türkçe konuşurken görseler kaçarlar öte koridorlara. Bunlar daha çok yüksek eğitimli ve Kemalist, hani o Ne Mutlu Türküm diyeneci Neo faşistlerdir ve UTANIRLAR insanlarından, ana dillerinden ve etnik kimliklerinden. Yanlış anlaşılmasın sakın iki Türk şöyle guvenli kücük bir odada yan yana gelince taş üstünde taş komaz , Türkten daha üstün bir ırk da tanımazlar. Ama yerli halktan birilerinin yanında (tabii ki aynı masada değil canım), mesela asansörde UTANIRLAR kendi ana dillerini konuşmaktan. Siz konuşursanız sizden de UTANIRLAR?

Onca milliyetçi ve "Ne Mutlu Türküm" diyenciyken çocuklarına da Türkçeyi ögretmez, hatta Türkçe isim de koymazlar. Haksızlık etmeyelim bazan çocuklarının göbek adlarını Türkçe koydukları olur. Hatta kendi adlarını Ingilizcede telafuz edeni bile vardır. Örnegin adamın adı soyadı Yücel Çuldan olsun. Adını Yusel Kuldean diye seslendirebilirler. Yani tanınmaz bir hal alır adları. Yani sıradan yerli insan nasıl telafuz ediyorsa adlarını onlar da öyle telafuz ederler. Utanıyor yok mister benim adım şöyle denir diye ikaz etmeye ya da düzeltmeye.
Bunu psikolojiyle açıklamaya kalksak bilişsel çelişki kuramıyla ya da uyum sağlayan hayvan varsayımlarıyla açıklayabiliriz, ancak sorun uyumdan, psikolojik savunma mekanizmalarından da öte pedagojiktir aslında. Ben buna bir körleştirme pedagojisi olarak milliyetçilik demek istiyorum. Ki bu körleştirme pedagojisi Türkiye’de Türkçe’nin dışında başka ana dil olmadığını beyinlere yerleştirerek ve bunu yasamın her alanına örgün bir biçimde işleyerek gerçekleştirir. Bu pedagojinin son çıktısı olan bu insan tiplerini de bu uygulamanın zavallı kurbanları olarak görüyorum kuşkusuz.

Gizil bir müfredatla aldıkları bu eğitim sayesinde, bu adamlar büyük bir olasılıkla Kürtlerin Turkiye'de Kürtçe konuşmamaları gerektigini savunurlar. Ve bilinçaltında Kürtlerin Kürtçe duymaktan da utanç duymasını isterler. Işte belki bunun için etnik kimliğine gururla sarılan bir Kürdü ancak ırkçı kalıbı altında anlayabilmektedirler. Bunu anlayacak şemaları gelişmemiş oldukları için Kürtlerin ana dilde eğitimlerini de anlayabilecek bir mental kapasiteden mahrumdurlar. Kendi kimliklerinden utandıkları için bir Kürdün yasak kılınmış, yok sayılmış kimliğinin tanınmasını istemesini de anlayamamaktadırlar. Bırakın Kürtlerin Türkiye’de kimliklerinin yok sayılışını, bunlar Amerika’daki zencilerin dahi ezilmediklerini, horlanmadıklarını, ayrımcılikla bile karşılaşmadıklarını iddia ederler. Hatta kendileri beyazlardan daha çok zencileri aşağı görürler. Yani Kemalist ideolojinin KKK versiyonunu yaratbilecek potensiyele sahiptirler çünkü doğduklarından beri aldıkları körleştirme pedagojisinin formasyonu onları böylesi durumlarda çok kolay uyum sağlama yetisini kazandırmıştır.

Işleri zor bu gerçeklik dışı ırkçı ideolojiyi yaşama geçirmeye çalışanların. Işleri zor bu ideoloji kurbanlarının.

Hem “Ne mutlu Türküm” diyecek hem de dillerinden, insanlarından utanacaklar.
Ne ilginçtir ki bu adamların utancını kırmak, Türkçe’nin de Ingilizce kadar güzel ve değerli bir dil olduğunu “el alemin gavuruna” gururla savunmak da kalkar ben gibi bir Kürde düşer.

Ne ilginçtir ki, onca dindar, onca Kemalist ögretmen dururken köylerden topladıkları çocuklara yurtlarda iskenceyle ibadet ettirenlerle kavga etmek de, o bugünün potensiyel islamcı çocukları korumak da yine bana, ben gibi dinsize düşmüştü…

Bu pedagojinin açılımını şarkı formunda buyuk üstad Fikret Kızılok seslendirmişti…

Feb 8, 2008

Şubat Ayında Ankara'da Yazılan Bir Şiir

Kaçak bendeki kar anılarını canlandırdı. Çocukluktaki kar anılarını saymazsak (ilk 6 ya da 7 yıl) ilk Ankara’da gőrdümdü karı. Aşıktım…(Ben hep aşıktım zaten). Nasıl da şımarmıştım bir çocuk gibi. Debelenmiştim karların içinde…Sonrası malum, üşütmüştüm…Paramız da yoktu ilaç almaya…
Ankara’yı hiç sevemedim. Ama Ankara’da karın yağışını çok sevdim. Kirlenmedenki halini...Izmir’de güneşli yağmurlar altında şiirler okumayı severken, Ankara’da kar altında şiirler okumayı sevmiştim.
Eğer Ankara’da yaşayabildiysem, tutunabildiysem biraz, Őzdemir Ince’nin aşağıdaki siiri, kavgam, arkadaşlarım, őğrencilerim, ve sevgililerimin yüzü suyu hürmetinedir…

Şubat Ayında Ankara'da Yazılan Bir Şiir

Bu yıl erken bastırdı kış!
Yağmur yağıyor, yağmur yağdıkça seviyorum seni.
kar yağıyor, kar yağdıkça seviyorum seni.
karaya vurdukça, sular dondukça
üsüdükçe, bir şeyler yitirdikçe, umudum kırıldıkça
çıkmaza girdikçe yaşam, yüreğim sıkıştıkça,
sen değiştikçe daha çok seviyorum seni.
Donmus suda çelik tadı var
ağzımda eski tütün ve buruk çay tadı
her sabah yaya geçiyorum bütün Ankara’yı
kömür ve kükürt kokuları arasında
her akşam yaya geçiyorum bütün Ankara’yi
okuyarak bildirilerini direnen öğrencilerin
bakarak yırtık afişlere, şarkıcı resimlerine,
nereye gitsem içimde bir geç kalmışlık duygusu
bu yüzden bir saat erken gidiyorum gideceğim yere
ne zaman, nerede ve nasıl bilmiyorum, ama birden
yaşamın korkunç bir hızla değiştiğini düşünüyorum
ve ikimizin aynı kişiler olmayacağımızı yarın.

Bu yıl erken bastıran kışı yaşıyoruz
Sanki őlümlü kahramanlarıyız kőtü bir romanın
yeni bir dilin sözdizimine çalışıyoruz
gökyüzünü verip yüzünü alıyorum
görüntünü verip acıları siliyorum
yüzünü koyuyorum umutsuzluğun yerine

Usumda sesinin ve gövdenin
usumda sesinin ve gövdenin görkemli atlası .

Özdemir Ince

Feb 1, 2008

Kadın Cinsellik Islam

Ilk fırsatta Rebel Clowning ile ilgili yazacağım demiştim ama IçMihrak’ın bloğunda şu çarşaflı kadın resmini gőrdüm őnce sonra da Spiegel’in sayfasinda şu resmi gőrdüm ve slogan atmak geldi içimden… Affola…