Pages

Jul 28, 2011

Kesișme

Aşk diyorsunuz,
limanı olanın aşkı olmaz ki bayım! -- Didem Madak

Dünden beridir bu iki dize uzaya salınmıș bir uydu gibi dolanıp duruyor bașımda. Neden bu iki dize? Neden dün gece? Neden ben?

Surdan
Kimbilir belki geçen yıl duysaydım bu dizeleri belki bu denli yer etmeyecekti bende. Belki en fazla çok beğensem bile, “aa çok iyiymiș” diyip geçecektim. Sanırım herhangi bir sözün, olayın, ritmin o kișide yer ediși kișinin o an içinde bulunduğu duygudurumuyla ilgili bir șey. Iște bunun içindir onca șey söylenmiștir așka dair; onca șiir, öykü, masal, șarkı ve daha niceleri söylenecektir. Söylenmiș ve söylenecek olan sözler așkın bir yanını o kadar güzel, o kadar derin, o kadar doğru tarif edecekler ki iște ancak o kadar olur. Ama bütün hepsi herkes için her an geçerli olmayacak. Bekleyecek birilerinin duygu durumu ile kesișmeyi. Sanki bir anlam kabı gibi duracak, keșfeden ya da hisseden yeni anlamlar katacak o kaba ve o kabı alıp kendiyle götürecek. Sonra bir bașkası bir bașka zaman diliminde ve bașka yoğunluktaki bir kesișmede keșfedecek onu. O kiși de yüreğinden akanla dolduracak ve o da alıp kendiyle göruecek.
O sözler sonsuzca yașayacak; insanlarca anlamlara bürünerek…

Iște o yüzden șiir hiç bitmeyecek.șarkılar ve aforizmalar bitmeyecek. Duygu ve anlam bitmeyecek. Așk da bitmeyecek. Çünkü  limansızlar ya da limanın güvenliğini terkedecek bir iki çılgın her daim olacak.

Kendi mutsuz ama göreli güvenlikli limanına sığınanlara da kendi iç fırtınaları yeter zaten…

Jul 27, 2011

Sansür Gerçeği Çarpıtır

Basın özgürlüğü için Reporters Without Borders grubunun sansür yanlıș hikaye söyler (Censorship Tells the Wrong Story) adlı kampanyasından. Kampanyanın adını șöyle çevirsek daha iyi bir çeviri olur mu? Sansür Gerçeği Çarpıtır! Yani inanıldığının aksine hiçbir șeyi gizlemez!













Adver­tis­ing Agency: Memac Ogilvy & Mather Dubai, UAE
Exec­u­tive Cre­ative Direc­tor: Steve Hough
Cre­ative Direc­tor: Ramzi Moutran
Art Direc­tors: Leonardo Borges, Rafael Rizuto
Copy­writer: Sascha Kuntze
Pho­tog­ra­pher: Atp.
Burdan: http://designyoutrust.com/2011/07/25/censorship-tells-the-wrong-story/

Jul 23, 2011

Bildiğin Gibi Değil

Hasan Cemal Bildiğin Gibi Değil adlı kitapdan alıntılar yayınlamış. Kitap 1990’ları yaşamış çocukların anılarından oluşuyor.

“Adım Avrehan.
1982 Nusaybin doğumluyum.
Evimize yaptıkları ilk baskında kaç yaşında olduğumu hatırlamıyorum. Direkt içeri girdiler, hepimizi uyandırdılar.
Sabahın üçü ya da dördü.
Sıraya girin dediler. Sıraya girdik. Kardeşimin beşiğini alıp attılar.”

ŞİWAN  PERWER’DEN  9 YIL...
“Ben Piran.
1980’de Silopi...
Asker köyün tamamını basıyordu. Taş üstünde taş kalmayacak tarzda arıyor, nerdeyse köyün tüm erkeklerini alıp şiddete maruz bırakarak geri getiriyordu.
Ağabeyimde on on beş kaset vardı. Bir iki tanesi Şiwan Perwer’indi. Askerler geldiğinde ağabeyim kasetleri poşete sarıp tuvalete bırakıyordu. Tuvaletin iç kısmına çivi asmıştı.
Bir kere Şiwan Perwer’in kaseti yakalanmıştı bizim bir köylüde. Adam dokuz yıl mı ne içerde kaldı.”

ÜSTÜMÜZE  ÇİŞ  ETTİLER!
“Ben Xezek.
1980 Çukurca doğumluyum.
Her gün dayak atıyorlardı bize. Özel timlerden ilk dayak yediğimde sekiz yaşında falandım. Asla unutmayacağım olayı on üç yaşında yaşadım.
Bir gün özel timler evleri bastı, her tarafı dağıttıktan sonra biz çocukları toplayıp kışlanın duvarının dibine dizdiler.
Duvarın üstünde duran askerler sırayla üstümüze -çok affedersiniz ama- çiş ettiler.”

“ÜÇ AĞABEYİM DE DAĞDA...
“Büyük ağabeyim dağa çıktığında ben on yaşlarındaydım.
İyi hatırlıyorum.
Bizim burada Haskir Dağı var. Arkadaşlarıyla odun toplamaya gideceklerini söylediler. Odun toplamak bahane yani... Beş sene sonra şehit haberi geldi.
Ortanca ağabeyim de gitti.
99’da şehit oldu.
Üçüncü ağabeyim Ayhan da gitti, o da şehit oldu. Ömer ağabeyimin mezarı Kandil’de. Mustafa ağabeyimin burada, Çukurca’da. Ayhan ağabeyimin mezarının yerini ise bilmiyoruz.”

KİME AĞLIYORDUK BİZ?..
“Adım Aznavure.
1980 Nusaybin doğumluyum.
Ben kendi yatağımdayken bir bakıyorum evin içi asker dolu. Üstümüzü giymeye fırsat bulamadan dışarı atılıyorduk.
Kaset arıyorlardı.
Kaset denilen şey yasak olmamalı.
Ben Kürt olarak Kürtçe kaset dinleme hakkına sahip olmalıyım. Bir kaseti saklamakla cephanelik saklamak aynıydı. Kasetleri bir ipe bağlayıp kuyuya sarkıtıyorduk.
Acaba arkadaşlarımıza mı ağlıyorduk biz, yoksa kaybettiğimiz çocukluğumuzu mı bilemiyordum.”

ANNEN ÇIĞLIK ATMIŞ...
“Adım Avrehan.
1982 Nusaybin doğumluyum.
Babam 1993’te, 14 Şubat’ta öldürüldü.
Sabah evden çıktı.
Etrafta kalabalık vardı.
Bakıyorsun, baban mı, değil mi? Sonuçta annen çığlık atmış, sen de o korkuyla koşuyorsun. Baktığında, baban orada yatıyor, babanı görüyorsun, orada yatıyor.
Gitmek istiyorsun, gidemiyorsun.
O anki çocuk şeyi, korkuyorsun.
O an bir şey yapamıyorsun.
Arkamı döndüm, koşarak ağlaya ağlaya eve geldim.”

“BİR GÜN BARIŞ GELECEK!”
“Ben Xezek.
1980 Çukurca doğumluyum.
Barış demek, artık ölüm, savaş, silah, işkence olmayacak demektir.
Bu kadar insan ölüyor, hepsi gencecik.
Bu kadar kaybettik, artık yeter.
Bir halkın kendi dilini, kendi kimliğini, kendi kültürünü kullanmak istemesinin bedeli neden bu kadar ağır ödetildi ki?..
Çukurca’da halktan çok asker var.
Bu halka yazıktır.
Evet, çok hakaret gördük, çok işkence gördük ama artık yeter.
Bir gün bu ülkeye barış gelecek.
Buna inanıyorum.”

Bildiğin Gibi Değil,
90’larda Güneydoğu’da Çocuk Olmak!

Jul 20, 2011

Burası

BURASI : -küçük korku dükkanı
-anadolu ve rumeli garajı
-yukarı türk'ürsen bıyık, aşağı kürt'hürsen sakal orta asya halkları anadolu kağışma sahnesi
-seni uzaktan sevmek aşkların en güzeli cumhuriyeti
-kanarya sevenler, güvercin boğanlar cımhuriyeti
-annem duysa kızar, babam sezse keser, eyvah aabim cumhuriyeti
-şifahi halklar topluluğu

-MET -ÜST

Jul 16, 2011

Kahretsin!

Kahretsin!
Hiç bir şekilde yaşananlardan ders çıkarmadan aynı kanlı batağın içinde debelenip duruyoruz. Anlam bile veremez oldum artık. Anlam verebilmek için bir şeylere benzetemeye çalışıyorum. O da olmuyor çűnkű eşi benzeri yok gibi yaşadıklarımızın. Mitolojilerle bile romantize edemiyeceğimiz bir kan gőlű bu. Ne ciğerinin sonsuza kadar aç bir kartal tarafından yenilmesine mahkum edilen Prometus, ne őmrű boyunca koca bir kayayı dağın tepesine kadar itip dağın tepesine ulaşınca yeniden başa dőnen Sisyphus hikayesi açıklayabilir yaşadıklarımızı.

Kahretsin!
Hem yara hem de bıçağız. Kendi kendini jiletlerle kesip kesip kanatan bir psikotik; kendi çocuklarını yiyen bir canavarız.

Kahretsin!
Kişiliği bozuk bir nevrotiğiz. Var olan ve olması gereken gerçekliğe uyum sağlayamayıp, kendi hastalıklı gerçekliğimizi herkese dayatmaya çalışanız.

Kahretsin!
Beyin őzűrlűyűz. Sorunun çőzűmű gőzűműzűn őnűndeyken bir tűrlű gerekli parçaları bir araya getiremiyeniz.

Kahretsin!
Őğrenme őzűrlűyűz. Ne hatalardan ne başarılı deneyimlerden bir şeyler őğrenemiyeniz. Her defasında sil baştan ta o en ilkel, o en beynimizin yıkanmışlığına geri dőnenleriz.

Kahretsin!
Neden bu kadar zor beraberce yaşamak ve yaşamayı istemek? Neden bu kadar kanlı? Nedir o gerçekten zor olan eşitçe, őzgűrce, ve herkesin kendi potensiyellerini geliştirebilerek bir toplumsal uzlaşmada soluk alıp vermek.

Kahretsin!
Anlamıyor musunuz barış içinde yaşamak dűşmanca yaşamaktan daha kolay? Savaş, nefret, ve kinimizi beslemek için harcadığımız enerji ve çabanın yarısını bile barış için harcasak daha gűzel bir Tűrkiye műmkűm. Vallahi műmkűn.

Jul 9, 2011

Dinginlik

Dinginim. Fırtına őncesi sessizlik gibi. Ya da fırtına sonrası. Nicedir bir fırtına, bir kasırga zaten soluduğum.

Çok yorgunum oysa. Bir sűrű şeyin altında kalmışım. Kıpırdayamıyorum. Boğuluyorum. Beynim yorgun. Ellerim yorgun. Homo Habilis(*) amcanın bűtűn yorgunluğu sanki benim űzerime çőkműş.

Biri sőylűyordu insan başarı ve becerisinde “artık ortalama diye bir şey yok!”. Sadece iyi ve en iyiler var artık. Kapitalist rekabet ortalamayı da tedavűlden kaldırıyor anlaşılan. Yetenekli ve zeki olmayanları toplu bir eleminasyon mı geçirecek birileri? Emeklilik yaşını olmadı 70’e çıkarsınlar (Amerika’da 65). Sonra insanlar emekli olana kadar őlmemişse, emekli olunca őldűrsűn çűnkű kapitalistin artı-űrűnűne katkısı olmayan hiç bir şey yaşamayı hakketmiyor nasılsa. Aslında bu emeklilikle birlikte őldűrűlme insanları emekli olmadan daha motivasyonlu bir biçimde çalışmaya iter mi? Ne dersiniz? Mikro-ya da makro (ya da her ne zıkkımın kőkű ise) ekonomi okuyan biri bunun hesap kitabını yapıp bir sűrű bonus bile alabilir.

Ne gűzel! Farkında mısınız uygarlaştıkça (!), teknolojide ilerledikçe daha mutlu, huzurlu, ve herkesi kapsayan bir sosyal ve ekonomik yaşam yerine git gide azgınlaşan, git gide bűyűk balığın-kűçűk balığı yuttuğunun geçerli ve haklı sayıldığı bir dűnya ile karşı karşıyayız. En kőtűsű ne biliyor musunuz, muhalif olacak ne bir gençlik var, ne bir sınıf, ne de bir-iki çılgın.

Kahramanlardan umudu keseli ne kadar oldu sahi?

*Taştan alet yapıp kullanan ilk insan.