tag:blogger.com,1999:blog-90322525991721706262024-03-06T00:09:24.722-05:00Eleştirel Günlük<b>"When criticism is over, decay begets."</b>Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/08500659853216526365noreply@blogger.comBlogger654125tag:blogger.com,1999:blog-9032252599172170626.post-66311652709960964562017-05-02T08:00:00.000-05:002017-05-02T08:00:07.685-05:00DamadoEn cok sevdigim Yunan türküsü. Adını "Damado" koymuştum. :-)<br />
<br />
Bir kere dinlemiş aşık olmuş sonra da izini kaybetmiştim. Çok aradım ama bulamadım. Sonra geçen yıl mıydı neydi bir arkadaşın yardımıyla buldum. İşin ilginç yanı da bunu hep Dalaras söylüyor diye düşünüyordum, meğer bir başkasıymış, Manos Kobos sanırım.<br />
<br />
<iframe allowfullscreen="" frameborder="0" height="315" src="https://www.youtube.com/embed/sdDuFIg43Rw" width="560"></iframe>Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/08500659853216526365noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-9032252599172170626.post-67303222443408725932017-04-21T07:54:00.001-05:002017-04-21T07:54:14.542-05:00Budur AhvalimizAşağıdakini 2009'da yazmışım. Pek bir şey değişmemiş demeyin, değişmiş bence. Ne değişmiş biliyor musunuz? O sessiz kalanların bir kısmı zalimin yanında taraf tutarken, bir kısmı da kendi sessizliğinde boğulmuş . Bu geçen zaman içinde karşı çıkamadığının yanında yer almış. Kendini o zalimle tanımlar olmuş.<br />
<br />
Budur ahvalimiz.<br />
<br />
<blockquote class="tr_bq">
He who passively accepts evil is as much involved in it as he who helps perpetrate it. ~Martin Luther King, Jr.</blockquote>
Bazan kızıyorum insanlara. Güzel, akıllı, dürüst insanlara kızıyorum hem de. Belki bir faşiste öyle kızmıyorum. Çünkü faşistin ne olduğu ortada. Kapasitesi, yapacakları, yapamayacakları, kimin safında olduğu ortada. Kızdığım, bu güzel insanların nerde olduklarına dair muğlaklık. Taraf olmamalarıdır. Taraf olmanın gerektirdiği tutarlılığı, ahlaklılığı, ve cesareti gösterememeleridir. Cesaret korkunun yokluğu değildir. Cesaret korkuya rağmen haklıdan yana tavır almaktır. Haksızlığı kınamaktır. Zulme karşı ayak diremektir. Protesto etmektir. Elie Wiesel’in dediği gibi “There may be times when we are powerless to prevent injustice, but there must never be a time when we fail to protest.” Yani adaletsizliği önleyecek gücümüz belki olamaz ama bu adaletsizliği, zulumu protesto edememek için hiç bir mazeretimiz olamaz, olmamalı… çünkü zalim sessizlikten güç alır. Sizin sessizliğinizdeki onaydan… "Ben bir şey yapmadım, günahsızım" demeyin. Yüreğinizi kendinizi kandırarak rahatlatamazsınız. Siz de işin içindesiniz. Insanlar yargısız infazla öldürülürken, çocukların kafası silah kabzaları ile dağıtılırken ben sadece müzik dinliyordum, sinema, kitap eleştirisi yazıyordum, laboratvarda deney yapıyordum, mutfakta yemek yapıyordum diyerek kendinizi bu kan ikliminden kurtaramazsınız. Yani elinize silah alıp dağa çıkmanızı gerektirmiyor cesur olmak. Ya da örgűtlű bir militan olmak, ya da bir partizan sanatçı olamak. Yani bloğunuz varsa bloğunuzda iki satır yazmak da bir protestodur. Yazmayıp boş bırakmak da. Ama hiç yazmamak değil. Hiç yazmamak gözlerini kulağını tıkamaktır. Blog sahibi olmanın, internet ve ona ulaşacak bir bilgisayara sahip olmanın sosyal anlamda gűç oluşu da budur zaten. Ya da okulda, dersde, sokakta konuşmaktır. Çocuğunuzla , komşunuzla, arkadaşınızla konuyu deşmektir. Hiçbir şey yapamazsanız alıp bir şiiri okumaktır zulme ve kavgaya dair. Zulumla, terörle, öfkeyle yaşayın da demiyorum. Zaten mümkün değil hep aynı öfke, kızgınlıkla, ciddiyetle, matemle yaşamak. Güleceksiniz de! Siktiri boktan konularda “geyik de yapacaksınız”. Ama bi beş dakika ile bir iki cümle ile protesto etmekden de uzak durmayın. “Benim bloğum yemek tarifleri ile ilgili” ben ne yapayım demeyin. Bu gün polisin bu vahşetine gidecek yemek tarfi yok deyin mesela. Bi şey deyin ne olur! Ses edin! Güzel insan olmak, mutlu insan olmak demek insanlar katledilirken yanıbaşınızda, uzaklara bakmak değildir. Vallahi değildir!!!Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/08500659853216526365noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-9032252599172170626.post-87733881484755836122017-04-17T07:58:00.004-05:002017-04-17T08:06:58.799-05:002017 ReferandumO en salak köylü kurnazlıklarıyla PKK'ydı FETÖ'ydü derken herşeyi ele geçirdiler. Kötülüğü örgütlediler. Esnafı, muhtarları ve işsiz güçsüz doğuştan faşist gençleri milis gibi örgütlediler. Ağızlarından dışkı fışkıran medyayı bilgi kaynağı eylediler. Okullarda ırkçı, dindar ve milliyetçi bir müfredatı şırınga ettiler çocukların beyinlerine.<br />
<br />
Kürt illerinde insanları bodrumlarda öldürdüler. Sokağa çıkma yasağı ilan edip aç bıraktılar, susuz bıraktılar, sokakta ölüsüne bile ulaşamadı insanlar.<br />
<br />
Bombalar patlatıldı işid eliyle. Suriye'de çocuklara oyuncak götüren çocukları bile katlettiler.<br />
<br />
Çaldılar, çırptılar. Hukuğu işletmek isteyenleri ya sürgün ettiler ya da işten attılar. Devletin her kurumunda insanlar üzerinde baskı yarattılar. Gazetecileri, yazarları, araştırmacıları, Üniversitelerden akademisyenleri işten attılar. En anayasal hakkı, imza atıp barış istemeyi, terör kapsamında ele aldılar. Seçimlerde trafo patladı elektrikler kesildi kediler cirit attı, çalınmış oy pusulaları bulundu ve hiç bir şey olmamış gibi bildiklerini okumaya devam ettiler.<br />
<br />
Daha ne yapsalardı sahi? Daha ne yapsalardı bu ülkenin başına bir karabasan gibi çökeceklerini söylemek için?<br />
<br />
Şimdi bütün baskı, zulum, hile ve manipülasyonlarla "kazanılmış" adına da referandum denilen bir şey var ortada. Ve ortada kameralara çekilmiş usulsüzlük ve hileler var ama bunları suç sayan hukuk yok; ayıp sayan ahlak yok; adaletsiz sayan vicdan yok.<br />
<br />
<br />
<b>Bir kaç kaynak</b><br />
<div>
Avrupa Konseyi gözlemcisi: “Hem oy kullanım hem oy sayımında engellendik”<br />
<a href="http://sendika29.org/2017/04/avrupa-konseyi-gozlemcisi-hem-oy-kullanim-hem-oy-sayiminda-engellendik">http://sendika29.org/2017/04/avrupa-konseyi-gozlemcisi-hem-oy-kullanim-hem-oy-sayiminda-engellendik</a>/<br />
<br />
Referandum Seçim Hileleri 16 nisan 2017<br />
<a href="https://www.youtube.com/watch?v=VQjN6PjS8hY%C2%A0">https://www.youtube.com/watch?v=VQjN6PjS8hY </a><br />
<br />
2,5 milyon mühürsüz zarfı geçerli sayan YSK, 2014'te AKP'nin talebiyle 1 sandık için seçimi iptal etmişti!<br />
<a href="http://haber.sol.org.tr/toplum/25-milyon-muhursuz-zarfi-gecerli-sayan-ysk-2014te-akpnin-talebiyle-1-sandik-icin-secimi-iptal">http://haber.sol.org.tr/toplum/25-milyon-muhursuz-zarfi-gecerli-sayan-ysk-2014te-akpnin-talebiyle-1-sandik-icin-secimi-iptal</a><br />
<br />
AGİT: YSK'nın oy pusulası kararı yasaya aykırı<br />
<a href="http://www.gazeteduvar.com.tr/dunya/2017/04/17/agit-referandum-adil-kosullarda-yapilmadi/">http://www.gazeteduvar.com.tr/dunya/2017/04/17/agit-referandum-adil-kosullarda-yapilmadi/</a></div>
Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/08500659853216526365noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-9032252599172170626.post-82930834905062067222017-03-30T07:52:00.001-05:002017-03-31T14:12:27.941-05:00Tacizde: Devlet Millet Elele <span style="color: #1d2129; font-family: "helvetica" , "arial" , sans-serif;"><span style="font-size: 14px;">Habere bakıyorum. "<a href="http://www.artigercek.com/tacizi-ortaya-cikaran-ogretmenler-11-gundur-gozaltinda/">Tacizi ortaya çıkaran öğretmenler 11 gündür gözaltında</a>" diyor başlığı haberin. Bir lisede dört kız çocuğunun okul müdürü tarafından cinsel istismar</span></span><span style="color: #1d2129; font-family: "helvetica" , "arial" , sans-serif; font-size: 14px;">ı</span><span style="color: #1d2129; font-family: "helvetica" , "arial" , sans-serif; font-size: 14px;"> ortaya çıkaran öğretmenler göz altına alınmış. 11 gündür de gözaltındalarmış. Bir dakika! Göz altında olması gereken okul müdürü değil miydi? Herşeyin tersine döndüğü kötü bir distopyadayım sanki. </span><br />
<span style="background-color: white; color: #1d2129; font-family: "helvetica" , "arial" , sans-serif; font-size: 14px;"><br /></span>
<span style="background-color: white; color: #1d2129; font-family: "helvetica" , "arial" , sans-serif; font-size: 14px;">Öğretmenliğe başladığım daha ilk yıl öğrenmiştim: Devrimci ve ilerici öğretmenlere karşı kırsalda oluşmuş köklü bir enteletüel düşmanlığı ve "Türk anane ve görenekleri" denen alabildiğine ne idüğü belirsiz birşeylere dayalı bir gelenek vardı. Devrimci öğretmenler komünisttiler; ahlaksız, dinsiz, ve imansızdılar. "Yakup Kadri'nin Yaban'ından bu yana pek bir şey değişmemiş" demiştim daha ilk aylarında öğretmenliğimin. Yerel halk ve devlet kurumlarının popülist politikaları eleleydi ve egemen gücü temsil ediyordu. Öğretmenliğine, bilgisine dair hiç bir açık ve eksiklik bulamadığı öğretmenleri önce illegal örgüt elemanlığı iddiasıyla elemine etmeye kalkışır bunu beceremediklerinde ise ahlaksal normalara dayalı kara çalma kampanyasına girişirlerdi. Erkek öğretmenler için "erkek öğrencileri genel-eve gezmeye götürmüş", "kızları elliyormuş" söylenirken kadın öğretmenler için ise erkeklerle fingirdeşmelerden tutun da etek boyuna hatta ne sıklıkla hamile kaldığına kadar giden bir çirkeflikler silsilesi sürüp giderdi.</span><br />
<span style="background-color: white; color: #1d2129; font-family: "helvetica" , "arial" , sans-serif; font-size: 14px;"><br /></span>
<span style="background-color: white; color: #1d2129; font-family: "helvetica" , "arial" , sans-serif; font-size: 14px;">Bunun kavgasına giriştiğim günlerde anlamıştım. Kendi içindeki pisliklerini, çirkefliklerini, ve ahlaksızlıklarıni develetin ideolojik aygıtlarını arkasına alarak meşrulatırılmış bir biçimde dışa vuruyordu bu adamlar. Sadece resmi kurumlar değil yerli halkın desteği de arkalarındaydı. Wilhelm Reich'in küçük adamıydılar. Komşunun karısına göz koyan, öğrencisini taciz edip en çok ahlaktan ve namustan söz edenin de kendileri olduğu küçük küçük adamlardı. "Kızlar pikniğe gelmesin, ip atlıyorlar ip atlarken memeleri oynuyor" diyen din ve ahlak bilgisi öğretmenleriydi bunlar. Öğretmenler odasında kimse yokken (benim gelişimi farketmemişlerdi pencereden baktıkları için) kendi aralarında hangi kız öğrencilerin "herkese verdiğini", "arkadan verdiğini" "yollu" olduğunu konuşan müdür ve müdür yardımcılarıydılar. Ve adına halk denilen o kalabalık da gün boyu ahlakçılık taslayıp, taciz ve tecavüz edecek birilerinin düşünü kurardı. Aynı zamanda da en küçük bir kıvılcımda ahlak adına, namus adına, vatan adına lince hazır beklerdi bu gruh, kurulu bir saat gibi.</span><br />
<span style="background-color: white; color: #1d2129; font-family: "helvetica" , "arial" , sans-serif; font-size: 14px;"><br /></span>
<span style="background-color: white; color: #1d2129; font-family: "helvetica" , "arial" , sans-serif; font-size: 14px;">Eee sahi ne oldu şimdilerde? Sözde ve gösteriste de olsa yerel halkın ahlaklılıklarına ne oldu sahi? En küçük bir namus meselesi olsa kıyameti koparan o köy ve kasaba halkına ne oldu? Kendi çocukları tacizde ve yüzlerini ötelere çeviriyorlar. Para mı işin içinde? Kariyer mi? Otoriteye itiat mı? Dinsel bir körlük mü? Hepsinin toplamı mı?</span><br />
<span style="background-color: white; color: #1d2129; font-family: "helvetica" , "arial" , sans-serif; font-size: 14px;"><br /></span>
<span style="background-color: white; color: #1d2129; font-family: "helvetica" , "arial" , sans-serif; font-size: 14px;">Peki o en çok ahlakçı olan o idareci ve öğretmenlerin ahlaksız ve namussuzca yaptıkları? Gün geçmiyor ki bir pislikleri ortaya çıkmasın. Sadece ahlaksal değil yasal anlamda da suç işleyen bu pislikler sürüsüne karşı neler yapılıyor? Davalar açılıp, soruşturmalar başlatıp, incelemeler yapılmıyor. Aksine bütün kurumlar bunlara arka çıkıyor. İşlenen suçu ve ahlaksızlığı politik bir propagandaya dönüştürüp (Sanki her gün seçim kampanyası) kurban rolüne bürünüyorlar. Ama bir suçlu olmalı mutlaka. O eski, o hep mayası tutan o çirkef kampanya bu defa kıçından yorumlanıp yine devrimci ve ilericileri hedef alıyor. </span>Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/08500659853216526365noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-9032252599172170626.post-60306407767027528402016-10-10T07:17:00.001-05:002016-10-10T07:17:52.436-05:0010 Ekim Ankara Garı Katliamina Dair<div style="-webkit-text-stroke-width: 0px; background-color: white; color: #1d2129; font-family: helvetica, arial, sans-serif; font-size: 14px; font-style: normal; font-variant-caps: normal; font-variant-ligatures: normal; font-weight: normal; letter-spacing: normal; margin: 6px 0px; orphans: 2; text-align: start; text-indent: 0px; text-transform: none; white-space: normal; widows: 2; word-spacing: 0px;">
<a class="_58cn" data-ft="{"tn":"*N","type":104}" href="https://www.facebook.com/hashtag/10ekimankaragar%C4%B1?source=feed_text&story_id=10154673386654722" style="-webkit-text-stroke-width: 0px; background-color: white; color: #365899; cursor: pointer; font-family: helvetica, arial, sans-serif; font-size: 14px; font-style: normal; font-variant-caps: normal; font-variant-ligatures: normal; font-weight: normal; letter-spacing: normal; orphans: 2; text-align: start; text-decoration: none; text-indent: 0px; text-transform: none; white-space: normal; widows: 2; word-spacing: 0px;"><span class="_5afx" style="direction: ltr; unicode-bidi: isolate;"><span class="_58cl _5afz" style="color: #4267b2; unicode-bidi: isolate;">#</span><span class="_58cm">10ekimankaragarı</span></span></a> </div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgz5DuYTdoxq9ExARVCplVa3F-zGGmxVY02Dyjd5aaQQCJOWU8I-RFHKIGZbPVz_CGdcmFaV4C8OD1jGBH-uwR-gSJn67GnfwsrT8jK-EXeuWRjWNXAydyn2vrGeDv4FOIDqYnQh_onsA4/s1600/olay-yeri-%25C3%25B6l%25C3%25BCler-promo.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="179" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgz5DuYTdoxq9ExARVCplVa3F-zGGmxVY02Dyjd5aaQQCJOWU8I-RFHKIGZbPVz_CGdcmFaV4C8OD1jGBH-uwR-gSJn67GnfwsrT8jK-EXeuWRjWNXAydyn2vrGeDv4FOIDqYnQh_onsA4/s320/olay-yeri-%25C3%25B6l%25C3%25BCler-promo.jpg" width="320" /></a></div>
<div style="-webkit-text-stroke-width: 0px; background-color: white; color: #1d2129; font-family: helvetica, arial, sans-serif; font-size: 14px; font-style: normal; font-variant-caps: normal; font-variant-ligatures: normal; font-weight: normal; letter-spacing: normal; margin: 6px 0px; orphans: 2; text-align: start; text-indent: 0px; text-transform: none; white-space: normal; widows: 2; word-spacing: 0px;">
</div>
<div style="-webkit-text-stroke-width: 0px; background-color: white; color: #1d2129; font-family: helvetica, arial, sans-serif; font-size: 14px; font-style: normal; font-variant-caps: normal; font-variant-ligatures: normal; font-weight: normal; letter-spacing: normal; margin: 6px 0px; orphans: 2; text-align: start; text-indent: 0px; text-transform: none; white-space: normal; widows: 2; word-spacing: 0px;">
Evvela dişlerimiz döküldü<br />
Sonra saçlarımız<br />
Arkasından birer birer arkadaşlarımız<br />
Şu canım dünyanın orta yerinde<br />
Yalnız başına yapayalnız<br />
Kırılmış kolumuz, kanadımız<br />
Tatlı canımızdan usanmışız</div>
<div style="-webkit-text-stroke-width: 0px; background-color: white; color: #1d2129; display: inline; font-family: helvetica, arial, sans-serif; font-size: 14px; font-style: normal; font-variant-caps: normal; font-variant-ligatures: normal; font-weight: normal; letter-spacing: normal; margin: 6px 0px 0px; orphans: 2; text-align: start; text-indent: 0px; text-transform: none; white-space: normal; widows: 2; word-spacing: 0px;">
Arkadaş Dökümü / Bedri Rahmi Eyüboğlu</div>
Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/08500659853216526365noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-9032252599172170626.post-50088473033111123812016-02-26T10:00:00.003-05:002016-02-26T12:02:05.278-05:00Sizin de Kapınızı Çalar<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiLc_n1sJ2HhEbfT4OOaXn_ClGMv-tZU7xtTo5XkQE-bmxgaFe5jj-4gxOKtsIxFoTKwYgLOeTT3HZJ_k2PFvv5JN0y1Cy20YjpbgBi7xja7HWHBZRqxAYrYcK5xrZGhjLDVUFER85jW9c/s1600/chicago-fog-at-night-by-emily-barney-fcc.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="340" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiLc_n1sJ2HhEbfT4OOaXn_ClGMv-tZU7xtTo5XkQE-bmxgaFe5jj-4gxOKtsIxFoTKwYgLOeTT3HZJ_k2PFvv5JN0y1Cy20YjpbgBi7xja7HWHBZRqxAYrYcK5xrZGhjLDVUFER85jW9c/s400/chicago-fog-at-night-by-emily-barney-fcc.jpg" width="400" /></a></div>
Bir gün sizin de kapınızı çalar bu zulüm<br />
Bu insanlıktan çıkmış sevgisiz fesatlık <br />
Bu kana susamış kin ve nefret<br />
Bu cesetler üzre çürümüşlük<br />
<br />
Bir gün sizin de kapınızı çalar bu <br />
Bu çocukları göz altında kaybeden meçhul adamlar<br />
Bu gece ve sis<br />
<br />
<br />
Bir gün sizin de kapınızı çalar bu <br />
Bu ahlak giyinmiş ahlaksızlık<br />
Bu din kuşanmış vicdansızlık<br />
Bir gün sizin de kapınızı çalacak <br />
Bir gün<br />
bu habersiz,<br />
sessiz,<br />
sedasız<br />
sadece<br />
kendi<br />
içinde<br />
çınlayan<br />
çığlığınızAnonymoushttp://www.blogger.com/profile/08500659853216526365noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-9032252599172170626.post-38888168529371925502016-01-10T21:18:00.001-05:002016-01-10T21:18:16.502-05:00Sözün Bittiği YerÖnce söz vardı diyordu kutsal kitaplardan biri. Söz Tanrıydı. Söz güçlüydü. Sözün bir hükmü vardi. Ya bir şeyleri değiştiremeye yeterdi ya da en azından sağır sultanların kulağına çarpardı ki sağırlar da duyardı. Bi-ara "sözün bittiği yer" denmeye başlandı. Hannah Arent'in Kötülüğün Sıradanlığı'na referanslar verip anlamaya çalıştık bu "sözün bittigi yeri". Anladık mı? Köylülere bok yedirilişini anladık mı ? İşkence haberlerinin ve Diyarbakır zindanında olanların duyulmaya başlandığı zamanlar sözün bittiği yerlerdi. Anladık mı? <br /><br />Kendini tekrarlayan çirkin bir nakarat gibi kötülükler ard-arda oluyor ve "sözün bittiği yer" demenin anlamı da kalmıyor artık. Bir ara teknoloji yardıma yetişir gibi oldu; fotolar, animasyonlar, filmler, çizimler ve daha nice farkli formlar dilin yetmezliğindeki açığı kapatmamıza yardım edebilirdi. Çok başarılı, çok yaratıcı şeyler yapabilirdik. Yaptık da. Bir görsel bin sözcüğe bedeldi. Görseller, görsellerdeki dramatik, estetik, espritüel dil de de yetmez olmaya başladı sonra. Hatta hatta bütün olanakların nerdeyse bir birleşimi olarak duvar yazıları ve grafitiler (hem görsel, hem yazınsal, hem artistik, hem şiirsel) sokaklara taşındı. En iyi örneklerini Gezi eylemliliklerinde gördük. özellikle o alışılmış büyük felsefi ve politik slogan-vari söylemlerin (grand naratıve) dışına çıkıldı. Dilin olanakları (sanki) hiç bir zorlanma olmadan, alabildiğine otantik bir oluşumla başka bir düzeyde uç salmaya başlamıştı. Esprituel bir söylem vardı. Çığlık yerine alaycı kahkahalar, zalimin yüzüne tüküruçesine bakan sırıtmalar, ve onurlu bir inatciligin bel kemigini olusturdugu bir dil vardi sokaklarda ve alanlarda. Sağır olmuş kulaklara değiyordu bu yeni dilin sesleri, nasır bağlamış yüreklere ulaşıyordu. Ve en önemlisi duyanı sokağa döken bir mistik gücü de vardı bu dilin. "Demek ki kürtlere de 90larda böyle yapılıyordu" diyenler umut vermeye başlamıştı. Körleşme bir daha olmayacaktı. Artık basın-yayın saklasa da işte görmüştü insanlar neler yapıldığını. Penguenler bile kirletilmişti. Görmüştük. Hiç bir doğa belgeseli gizleyemeyecekti hiç bir kötülüğü. Ve üstüne üstlük çok güçlü bir kanı vardı ortalıklarda: "Artık hiç bir şey eskisi gibi olmayacaktı". Ama oldu, her şey hatta eskisinden bile beter oldu nerdeyse. Acılar yarıştırılmaz, karşılaştırılmaz. Acılar değil eskisinden kötü olan bugün; körlüktür. Duyarsızlık, sağırlık, umursamazlıktır. Kötülüğün kendisinden daha kötü olmaya başladı körleşmeler. <br /><br />Surye'deki savaşın ortasındaki çocuklara oyuncak göndermek isteyen gencecik çocuklar bombalandı. Barış isteyen nice güzel insan barış mitinginin sabahında, miting henuz başlamadan katledildi ülkenin başkentinde. Sokağa çıkma yasağı ilan edildi şehirlerde. Sokağa çıkma yasağı sürerken evlerinde öldürüldü insanlar. Açlığa ve susuzluğa terkedildi. Sağlık çalışanları ve ilk yardım ekipleri vuruldu. Sokaklarda ölüsünu bile alamdı insanlar. Beyaz bayraklarla kaçmaya bile calışirken ateş açıldı insanlara. Diyarbakır’ın Sur ilçesinde kurşunlanarak tahrip edilen tarihi Dört Ayaklı Minare’nin önünde tarihsel eserler tahrip edilmesin diye toplanıp barış isteyen Tahir Elçi en garip bir mizansenle onca kameranın, cep telefonlarının, ve görgü tanıklarının önünde katledildi. Göz göre göre seçimlerde kaybeden bir iktidarın terör estirmelerini en ucuz, o en aşağılık ve en klişeleşmiş söylemlerle gerekçelendirip onulmaz bir sessizliğe döndü kalabaliklar. Bir tek “hendekler” ve “şehre inen teröristler” söylemleri yetti bu yeni bir körleşmeye. <br /><br />Körleşmeyenler de surekli bir tehdit altında; Ya histerik bir biçimde cadı avına katılıp egemen ideolojinin korosuna katılacaklar ya da onurlarını ayaklar altına alacak düzeyde aşağılanacaklar. Beyazıt Öztürk kendi adını taşıyan şovda birden bire çocukar ölmesin, silahlar sussun sözlerini onaylamasi nsebebi ile PKK ve terror prpagandası yapmakla suçlandı. Sonra da nerdeyse salya sümük özür diletildi. Özür dilemek bir erdem olmalı oysa; Olmadi. özür dileme bir onursuzluğa dönüştürüldü. <br /><br />Sözün bittiği yerdeyiz yeniden. <br /><br />Sözün bittiği yerde gözler işığını da kaybediyor. Sesler tınısını. İnsanlığını yitiriyor bir ülke. İyi niyetle ve içten söylenen o "Demek ki Kürtlere de böyle yapılıyordu" cümlesi koca bir yalana dönüşdü insanların çürümelerinde. Parça parça , lime lime insanlığı dökülüyor bu ülkenin. Sözün bittiği yerde insan da bitiyor.<br /><br />Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/08500659853216526365noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-9032252599172170626.post-65505272932178673262015-08-24T22:40:00.000-05:002015-08-24T09:23:45.963-05:00Soykırımın Ayak SesleriBu yazıyı ilk 2012'de yazmışım, bugün için hala geçerli diye üste çıkarayım dedim. Ancak bugün "soykırım"ı "İç Savaş" diye okursanız daha anlamlı olacak.
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEicmcEffzOsWNPer53ZYLxoP-4Jxzsm8cu7M63W3y3tCmByTq0uozSgmnnUOw7R8Ic3nEdn6xQIT4Z1JrPtFcvKidb1jRCR1AtNpdlPXvLLYEkwUFBSKcfYKInJaB7eh-atFLorQPcZoxAR/s1600/eastern+Bosnia+village+of+Budak+Srebrenica+Genocide+Bosnian+Muslim+victims.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="226" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEicmcEffzOsWNPer53ZYLxoP-4Jxzsm8cu7M63W3y3tCmByTq0uozSgmnnUOw7R8Ic3nEdn6xQIT4Z1JrPtFcvKidb1jRCR1AtNpdlPXvLLYEkwUFBSKcfYKInJaB7eh-atFLorQPcZoxAR/s320/eastern+Bosnia+village+of+Budak+Srebrenica+Genocide+Bosnian+Muslim+victims.jpg" width="320" /></a></div>
Defalarca yazdı(m) - yazıyor insanlar; ırkçılığı çoğaltmayın, nefreti normalleştirmeyin, toplumsal adalet duygusunu zedelemeyin diye. Tarihsel olarak yapılan haksızlık, baskı, zulum, ve ayrımclıklardan bir ders çıkarıp daha adil bir toplum yaratmak yerine hem suçlu hem gűçlű olup kurbanı daha da őtekileştirmiştir bu toplum. Űlkenin bir çok yerinde yıllardır linç girişimleri olmakta ve bunlar “duyarlı vatandaş tepkisi” diye onanmakta ve pekiştirilmektedir. Bu őyle bir hale gelmiştir ki utanmadan sıkılmadan insanlar katliam ister olmuşlardır. “en iyi Kűrt, őlű Kűrttűr” demeye vardırmışlardır. Işte bir kaç Twitter
őrnegi<br />
<br />
<div style="background-color: white; border: 0px; color: #222222; font-family: arial, verdana, tahoma, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20.149999618530273px; outline: 0px; padding: 0px 0px 10px; vertical-align: baseline;">
ßilge’ Ќâân <a href="mailto:%E2%80%8F@bilgekaan_ua" style="background-color: transparent; border: 0px; color: #cd1713; margin: 0px; outline: 0px; padding: 0px; text-decoration: none; vertical-align: baseline;">@bilgekaan_ua</a><br />
#basbakananot Açılım değil katliam istiyoruz, soykırım istiyoruz!</div>
<div style="background-color: white; border: 0px; color: #222222; font-family: arial, verdana, tahoma, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20.149999618530273px; outline: 0px; padding: 0px 0px 10px; vertical-align: baseline;">
Umut Sabri Akgün™ <a href="mailto:%E2%80%8F@UmtSbri" style="background-color: transparent; border: 0px; color: #cd1713; margin: 0px; outline: 0px; padding: 0px; text-decoration: none; vertical-align: baseline;">@UmtSbri</a><br />
Açılım Değil Katliam İstiyoruz ! Onlar 800 Öldürdüyse Siz 800.000 Öldüreceksiniz ! Gerçi Böyle Şerefsiz Başbakanla İmkansız !</div>
<div style="background-color: white; border: 0px; color: #222222; font-family: arial, verdana, tahoma, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20.149999618530273px; outline: 0px; padding: 0px 0px 10px; vertical-align: baseline;">
twitkolik <a href="mailto:%E2%80%8F@Twetkolik" style="background-color: transparent; border: 0px; color: #cd1713; margin: 0px; outline: 0px; padding: 0px; text-decoration: none; vertical-align: baseline;">@Twetkolik</a><br />
“Açılım Değil Katliam İstiyoruz” Pkk ya yardim eden koylere bomba yagdirin, cocuk kadin oldurun…</div>
<div style="background-color: white; border: 0px; color: #222222; font-family: arial, verdana, tahoma, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20.149999618530273px; outline: 0px; padding: 0px 0px 10px; vertical-align: baseline;">
***m.i.s.s 12*** <a href="mailto:%E2%80%8F@pff_snne_be_slk" style="background-color: transparent; border: 0px; color: #cd1713; margin: 0px; outline: 0px; padding: 0px; text-decoration: none; vertical-align: baseline;">@pff_snne_be_slk</a><br />
Sığındığınız o mağaralarda leşinizi alacağız Açılım Değil Katliam İstiyoruz</div>
<div style="background-color: white; border: 0px; color: #222222; font-family: arial, verdana, tahoma, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20.149999618530273px; outline: 0px; padding: 0px 0px 10px; vertical-align: baseline;">
Gülçin Dalaklı ッ <a href="mailto:%E2%80%8F@glcndlkl" style="background-color: transparent; border: 0px; color: #cd1713; margin: 0px; outline: 0px; padding: 0px; text-decoration: none; vertical-align: baseline;">@glcndlkl</a><br />
Boş sözlere artık tahammül yok Açılım Değil Katliam İstiyoruz !!!</div>
<div style="background-color: white; border: 0px; color: #222222; font-family: arial, verdana, tahoma, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20.149999618530273px; outline: 0px; padding: 0px 0px 10px; vertical-align: baseline;">
Oktay07FB <a href="mailto:%E2%80%8F@legend907" style="background-color: transparent; border: 0px; color: #cd1713; margin: 0px; outline: 0px; padding: 0px; text-decoration: none; vertical-align: baseline;">@legend907</a><br />
Açılım Değil Katliam İstiyoruz önce meclisteki itlerden başlayın !</div>
<div style="background-color: white; border: 0px; color: #222222; font-family: arial, verdana, tahoma, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20.149999618530273px; outline: 0px; padding: 0px 0px 10px; vertical-align: baseline;">
kübrabaydaroğlu <a href="mailto:%E2%80%8F@kubrabaydaroglu" style="background-color: transparent; border: 0px; color: #cd1713; margin: 0px; outline: 0px; padding: 0px; text-decoration: none; vertical-align: baseline;">@kubrabaydaroglu</a><br />
“Açılım değil katliam istiyoruz.” derken PKK’yı kastettiğimizi anlamazlıktan gelip bizi faşistlikle suçlayan gerizekalı bir kesim var.Yazık.</div>
<a href="http://stream.aljazeera.com/story/trending-against-kurds-turkey-0022311">Konuyla ilgili Aljazeera'nin haberi burda</a><br />
<br />
Evet! Hiç kaygılanmayın, bőyle giderse bir katliam olmaması çok uzak bir ihtimal gőrűnműyor. Katliam istiyenlere katliamın bir çőzűm olup olmayacağını sormak isterdim. Eğer katliam olursa ortalık kan gőlű olacaktır ama bu gől sadece bir grubun kanından değil her tarafın kanından oluşacak. Ve bundan sokaktaki insandan, internet café’lerdeki delikanlılara, başbakanından içişleri bakanına ordan da rűtbeli subaylarına kadar sorumlu olacaktır. Ve en őnemlisi, problem yine orda duracak.<br />
<br />
Bir ara gűvenilir bir kaynaktan çevirmiştim soykırımın belirtilerini ve yapılması gerekenleri. Aşağıya tekrar alıyorum birileri okur da őgrenir diye. Soykırımın ayak sesleri gittikçe yaklaşıyor. Soykırım çőzűm değil. Soykırım őnlenemez
değil.<br />
<br />
<span style="font-weight: bold;">Soykırıma Giriş 101.</span><br />
<br />
Aşağıdaki yazı Genocide Watch organizasyonunun genel műdűrű Gregory H. Stanton’un bir brifing olarak yazdığı Soykırımın 8 Evresi adlı makaleye dayalı olarak yazılmıştır. <a href="http://www.genocidewatch.org/images/8StagesBriefingpaper.pdf">http://www.genocidewatch.org/images/8StagesBriefingpaper.pdf</a><br />
<br />
Soykırım durdurulabilecek ya da yönű ve hızı değiştirilebilecek dolayısıyla gelişi kolayca tahmin edilebilien bir sűreçtir. Bu sűrecin de sekiz evreden oluştuğu gözlenmiştir.<br />
<br />
Her evrede uygulanabilecek önleyici tedbirler soykırımı durdurabilir. Sűreç tek-dűze ya da dizgesel (çizgi halinde ilerleyen ) bir sűreç değildir. Yani sonraki bir aşamada bulunan bir evre pekala daha önce de gerçekleşebilir. Ancak şurası önemlidir ki bűtűn sűreçler soykırımın oluşmasına katkıda bulunan örgűn bir bűtűnű oluşturur. Bu evreler şöyledir.<br />
<br />
<ol>
<li><span style="color: #660000; font-weight: bold;">Kategorileştirme:</span> Hemen hemen bűtűn kűltűrlerde görűlen kűltűrűn űyelerine ulusal dinsel, ve ırksal bir aidiyet ve kimlik kazandıran dolayısıyla kendilerini diğer kűltűre ait olanlardan ayırd etmede kullanılan dilsel, kűltűrel, ve mental edimlerdir. Sosyo-ekonomik, politik, etnik, ve benzeri analizleri ve akıl yűrűtmeleri de içeren kűmeleme, dereceleme, sıralama, sınıflandırmaları da içerir. En yaygın formu “biz ve onlar” şekilinde ifade edilen formudur. Ilk elde oldukça doğal ve hatta nerdeyse kaçınılmaz görűlen bu tip eylemlilikler guruplar arasında çelişkilerin kutuplaştığı ya da kutuplaşma eğilimi gösterdiği toplumlarda soykırımın meydana gelmesini sağlayacak ortamı yaratır ve besler.<br /><br />• <span style="font-weight: bold;">Önleyici Tedbirler: </span>Bu erken aşamada alınması gereken en önemli tedbir evrensel değer ve kurumların geliştirilmesi ve bunlar aracılığı ile de toplumda var olan etnik, ırksal, ve dinsel farklılıkların bir problemden öte bir zenginlik diye algılanmasını sağlamak ve bu tűr farklılıkların kutuplaşmalara gitmesinin önűnű kesmektir. Sűrekli olarak oluşturulacak ve desteklenecek karşılıklı hoşgörű ve saygı ortamı toplumsal barışa hizmet edecek ve daha bűyűk toplumsal felaketleri önleyecektir. Dűşmanlığı kışkırtacak eylem ve söylemlerin hoşgörűlmemesi (sosyal bir norm olarak), desteklenmemesi, ve en önemlisi net bir dille kınanması önemlidir. Bu aşamada toplumsal adalet duygusunun yaratılıp korunması en kaçınılmaz ve en etkili önlemlerden biridir. Ortak paydalarda (adalet, hukuk, anayasal özgűrlűkler, insan hakları gibi) hemfikir olma ve birliktelik duygusunun yaşanıyor olması önemlidir.<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiayOsQwin30Ir5F3CS29eaQq2Y1ttmhQv1RPwBRQJ2eK518oYZwEVhDn2BHrXeLxO9ra3vwq1R19MmckU6AdjY9tH9FZsiXp16gREUAnzHL1pFn64BaIXsiNJ-anSvJUgXpvL8Gg1tIjFT/s1600-h/kilim.jpg" onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}"><br /><br /><img alt="" border="0" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5281589991493456962" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiayOsQwin30Ir5F3CS29eaQq2Y1ttmhQv1RPwBRQJ2eK518oYZwEVhDn2BHrXeLxO9ra3vwq1R19MmckU6AdjY9tH9FZsiXp16gREUAnzHL1pFn64BaIXsiNJ-anSvJUgXpvL8Gg1tIjFT/s400/kilim.jpg" style="cursor: pointer; display: block; height: 100px; margin: 0px auto 10px; text-align: center; width: 400px;" /></a></li>
<li><span style="color: #660000; font-weight: bold;">Sembolleştirme:</span> Daha iyi iletişmek için herşeye bir isim veririz; nesnelere, guruplara, sembollere, sınıflamalarımıza, kategorilerimize. Renklerine, etnik kökenlerine ve benzeri özelliklerine göre insanlara da isim verip guruplarız; Kűrt, Tűrk, Yahudi, Ermeni, Zenci gibi. Bunun yanısıra bazan da insanlara ya da bir gurubun űyelerine semboller de atfederiz, ya da kendileri kendilerine bir sembol seçerler. Görűldűğű gibi aslında sembolleştirme, kategorileştirme, sınıflamalar çok insanca edimlerdir. Bu ve benzeri edimlerin ve eylemlerin problem olması bunların kin, nefret, ve dűşmanlık duygularıyla birleşmesiyle oluşur. Sembollerin bu duygu ve dűşűncelerle birleşmesi ideolojik bir form alması en klasik anlamda bir tehlike çanıdır. Sembollerin duygularla karışması bir tűr ilkel rituale geri dönűştűr. Örneğin sarı yıldız sembolűnűn yahudileri ayırd eden bir anlama bűrűnmesi. Kamboçya’da da doğu bölgelerinden getirilenler mavi bir atkı ile tanımlanıyordu. Űlkűcűlerin Tűrklűğű ve kendilerini uluyan kurt, űç hilal, ve uzak Asya’dan alınmış bıyık biçimleriyle tanımlamaları ve özdeşleştirmeleri buna örnek gösterilebilir.<br /><br />• <span style="font-weight: bold;">Önleyici Tedbirler: </span>Bu aşamada ırkçı, kin ve nefret içeren sembolleştirmelerin legal olaral yasaklanması oldukça etkili olabilir. Gurup simgeleri, çete giysileri, amblemleri vs. ler de yasaklanabilir. Yasaklamanın ötesinde aslında bu tűr oluşumlara karşı yaygın eğitimsel kampanyaların baslatılması ve desteklenmesi daha uygundur. Bu eğitim çalışmaları eğitim kurumları (okullar, kurslar, halk eğitim merkezleri, vb.) ve her tűr medya’nin yardımlarıyla daha etkili kılınabilir. Hatta bunun için toplumdaki rol modellerinin de desteği alınabilinir. Yani asıl başarı bu tűr nefret ve ırkçı söylemlere karşı yaygın kűltűrűn (sokaktaki adamın) desteğini alamaya bağlıdır.<br /><br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiuA1kCKPxsKJVZfv15uZdwlr-bWLUJdrPtI71OrJHQ6FJAf6z5mvwNfk-HOBgNF8tWL2M7-3FHPqeFWGWYBU5Kv0q3xGejOr7ux_nn5Ya8TBgog_szNS-_fSbQdpis02mlBVz-sTuLkyLe/s1600-h/semboller.jpg" onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}"><img alt="" border="0" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5281590229851343250" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiuA1kCKPxsKJVZfv15uZdwlr-bWLUJdrPtI71OrJHQ6FJAf6z5mvwNfk-HOBgNF8tWL2M7-3FHPqeFWGWYBU5Kv0q3xGejOr7ux_nn5Ya8TBgog_szNS-_fSbQdpis02mlBVz-sTuLkyLe/s400/semboller.jpg" style="cursor: pointer; display: block; height: 100px; margin: 0px auto 10px; text-align: center; width: 400px;" /></a></li>
<li><span style="color: #660000; font-weight: bold;">Insan-Dışılaştırma:</span> Insan-dışılaştırma bir gurubun (ki özellikle egemen gurubun ya da siyasal ve ekonomik erki elinde bulunduran gurubun) kendisine ait olan veya kendilerine sağlanmış olan insanca yaşama koşullarının, hak ve özgűrlűklerin diğer guruplara sağlanmasının inkarı sűrecidir. Bu sűreç git gide hedef olarak seçilen gurup űyelerine insana ait olmayan sıfatların atfedilmesine kadar gider. Sanki o gurup űyeleri insan değilmiş gibi, acı çekmezlermiş gibi, anaları ağlamazmış gibi anlatılır insandışılaştırılır. Örneğin hedef guruptan birine yapılan işkence rkçı gurup űyleri tarafından insanlık dışı bir muamele gibi görűnmez. Kenan Evren’in asmayalım da besleyelim mi sözű böyle bir oluşuma gűzel bir örnektir. Sanki hayvan besliyor. Sanki insanlardan söz etmiyordu Kenan Evren. Ya da işkencede joplarla tecavűz konusu gűndeme geldiğinde bir devlet yekilisi “”Bizim koç gibi delikanlılarımız var, ne diye cop kullanalım...” diyordu. Görűleceği gibi bu yetkili tecavűzű nerdeyse bir zevk, doyum ve şehvet meselesine dönűştűrerek bir insanlık suçunu normalleştirmektedir. Tabi bu söylemi en etkili kılan ögelerden biri de Tűrkiye toplumunda her zaman pohpohlanan erkekliğe yapılan göndermedir. Bu ve benzeri nefret ve kin propagandaları kınanmadan ya da çok ustaca kelime oyunlarıyla gűndeme sığıp yaygınlık kazanır, medyada ve yazılı basında çokça görűlmeye başlanır ve çok kısa sűrede sokaktaki insanın diline ve beynine bulaşır. Bu ve benzeri insandışılaştırmaya karşı çıkanların ise vatan hainliği ve işbirlikçilik gibi suçlamalarla susturulmaya çalışıldığı bu evrede ivme kazanamaya başlar. Korku politikaları yaygınlaşır, insanların özgűrlűkleri, yasal hakları sınırlandırlır ya da askıya alınır. Insan hakları ihlallleri yaygınlaşır, suçlular korunur ve gerektiğinde yurt-dişına kaçırılır, hapishaneden kaçırilir, ve saklanır. Özellikle anayasal hakların sağlanamıyor olması insanların kendini gűvende hissetmelerine olanak vermez. Kendini gűvende hissetmeyen insanlar da bir guruba (çoğunlukla gűçlű olan bir guruba) ait olma eğilimi gösterirler.<br /><br />• <span style="font-weight: bold;">Önleyici Tedbirler: </span>Bu aşamada anayasal hakların ve gűvenliğin sağlanması çok önemlidir. Nefret, dűşmanlık ve kin içeren konuşma, yayın ve benzerlerinin iç ve dış otoritelerce kınanması önemlidir. Bu tűr dűşmanlık yayıcı her eyleme karşı kesin net bir tavır alınmalıdır. Bu kınama eyleminin toplumda yaygınlaştırılması ve kűltűre yerleştirilmesi can alıcı bir öneme sahiptir. Bu tűr propaganda yapanların yurt dışı ve yurt içi hesapları dondurulmalı, ve yurt dışına çıkışları engellenmelidir.<br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhrXBOf10t2_fhk8uvJdf505RwUKx8CbPM8iPXKV9pbqg1yefDnk9tPqmPAEkbo2v4LUnsXVW3jUU_vnNM8uIwX9qT1L5CKcOlypduqeAUCpE1EBZ_sZY3CDgbEPJ3JUuEHzYB1t1GGwMlJ/s1600-h/korku.jpg" onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}"><img alt="" border="0" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5281590406475761778" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhrXBOf10t2_fhk8uvJdf505RwUKx8CbPM8iPXKV9pbqg1yefDnk9tPqmPAEkbo2v4LUnsXVW3jUU_vnNM8uIwX9qT1L5CKcOlypduqeAUCpE1EBZ_sZY3CDgbEPJ3JUuEHzYB1t1GGwMlJ/s400/korku.jpg" style="cursor: pointer; display: block; height: 100px; margin: 0px auto 10px; text-align: center; width: 400px;" /></a></li>
<li><span style="color: #660000; font-weight: bold;">Örgűtlenme:</span> Soykırım herzaman örgűtlűdűr. Soykırımda genelde devletin parmağı vardır. Devletin organlarının rol almadığı durumlarda soykırım girişiminin başarılı olması nerdeyse olanaksızdır. Ancak devlet kendini korumak için diğer suç unsurlarını kullanır. Örneğin Darfur’ da Janjaweedlerin kullanılması, ya da diğer paramiliter gűçlerin kullanılması (Gűney Amerika’da ve Tűrkiye’deki gibi) Jitem, űlkűcűler, Mafya, Ergenekon, Hizbullah, ve hatta özel gűvenlik gűçleri vb.<br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEha8UKG-C3bT8MjyGRJyMnkd3UkWBuEgrgdHBdv0YcHuAiM5p59TFfxuaHiyZB2n58DSTJOt0okHq8ZZwnKgP-1K7LJlmjxhswTBOoLB1RngndsXezk4ELegfQcHspIQzYpuDrI4TJa40tg/s1600-h/yapayKorku.jpg" onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}"><img alt="" border="0" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5281590723934506178" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEha8UKG-C3bT8MjyGRJyMnkd3UkWBuEgrgdHBdv0YcHuAiM5p59TFfxuaHiyZB2n58DSTJOt0okHq8ZZwnKgP-1K7LJlmjxhswTBOoLB1RngndsXezk4ELegfQcHspIQzYpuDrI4TJa40tg/s400/yapayKorku.jpg" style="cursor: pointer; display: block; height: 100px; margin: 0px auto 10px; text-align: center; width: 400px;" /></a><br />• <span style="font-weight: bold;">Önleyici Tedbirler:</span> Bu aşamada yapılacaklar oldukça sınırlıdır çűnkű sorumlular otoritelerce korunmaktadır. Eğer korunmuyorsa bu sorumlu gurupların, guruplara űyeliğin ve gurupların liderlerinin yasa dışı kılınması şarttır. Műmkűnse uluslararası organizasyonlardan (United Nation gibi) yardım istenmelidir. Űlkeye silah satışları durdurulmalı veya control edilmelidir. Suçları inceleyecek ve araştırılacak bağımsız komisyonların kurulması da bu aşamada gereklidir.</li>
<li><span style="color: #660000; font-weight: bold;">Kutuplaşma:</span> Ayrımcılık, nefret, kin ve dűşmanlığın en űst aşamaya ulaşması kutuplaşmayı işaret eder. Bu aşamada radyolar, gazetler, televizyonlar bűyűk bir propagandanın ve kıyım politikalarının aracı haline gelmişlerdir. Sosyal iletişimler bile tanımlanmış ve sınırlanmıştır. Örneğin hedef gurubun űyesiyle sokakta yűrűrken bile görűnmek tehlikelidir. Hedef gurubun űyelerinden biriyle evlenmek de, aile sahibi olmak da insanların dűşman gibi algılanmasına yeterli bir gerekeçedir. Hatta hatta biraz da ilerlemiş bir durumda tarafsız kalmak da dűşman gibi algılanmak için yeterli bir sebeptir. Dolayısıyla artık iki kutup vardır: beyaz ve siyah. Ya bizdensin ya ötekinden. Orta yoktur. Diğer bir deyişle bu aşama toplumdaki tarafsızların da taraf tutmaya itildiği bir aşamadır.<br /><br />• <span style="font-weight: bold;">Önleyici Tedbirler:</span> Soykırımı tek önleyici gűce sahip görűnenler nefret gurubunun içinden çıkabilecek arabuluculardır ama genelde ilk öldűrűlen ya da tutuklananlar da bu arabucular olur. Bu evrede bu arabucuların korunması ve insan hakları örgűtlerinin desteklenmesi çok önemlidir. Askeri darbe girişimleri de genelde bu aşamada görűlűr bu nendele olası darbe girişimlerine karşı alarmda olunmalıdır, ulusal ve uluslararsı gűçlerin yardımı sağlanmalıdır.<br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiYA48UPxxXmB_d-dN2Pkh_ehayO95x1dK3RWu43UWUW-0OoBgJsYeIZpYGLUwPyhfuSktESOuONRsam0YIi4DMqcecScAfUEtz1KqKVjBIt3v0iERymqilnpHH8X4Y-OWoW9FxUqd3xVSJ/s1600-h/propaganda.jpg" onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}"><img alt="" border="0" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5281590988529853698" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiYA48UPxxXmB_d-dN2Pkh_ehayO95x1dK3RWu43UWUW-0OoBgJsYeIZpYGLUwPyhfuSktESOuONRsam0YIi4DMqcecScAfUEtz1KqKVjBIt3v0iERymqilnpHH8X4Y-OWoW9FxUqd3xVSJ/s400/propaganda.jpg" style="cursor: pointer; display: block; height: 100px; margin: 0px auto 10px; text-align: center; width: 400px;" /></a></li>
<li><span style="color: #660000; font-weight: bold;">Hazırlık:</span> Hedefteki etniğine, dinine, kűltűrűne göre seçilmiş dűşman gurup iyice belirginleşmiş, toplumun diğer unsurlarından ayrımlaştırılmıştır. Sanki soykırımcılar gizli bir seferberlik içindedirler. Kara listeler –ölűm listeleri- hazırlanmış, adresler, mahalleler, sokaklar belirlenmiştir. Görevler dağıtılmıştır. Űyeler silahlandırılmıştır. Kurban listesindekilerin soykırım kargaşsında daha bir ayırd edici olması için bűtűn hazırlıklar tamamlanmıştır: örneğin hedefteki gurup űyeleri belli bir sembol taşımak zorundadırlar: Yahudilere yakalarına sarı yıldız takmaları bu nedenle istenmiştir. Işyerleri işaretlenmiştir. Kahraman Maraşta alevilerin evleri de tebeşirlerle işaretlenmişti. Toplama kampları, işkence tezgahları, ve hapishaneler belirlenir.<br /><br />• <span style="font-weight: bold;">Önleyici Tedbirler: </span>Bu durumda United Nation gibi uluslararası gűçlerin, silahlı gűçleriyle birlikte duruma el koymasından başka birşey yoktur. Bunun yanısıra műmkűnse hedefteki kurban seçilmiş gurupların kendilerini koruyacak (silah ve benzeri) yardımları alması gereklidir.<br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhRILGhqX-i3e1mQqnLbn_EPbDW8IK-ZBuuuGLCM_cezOXMd1MZA8qCf8xY0-Yzf7kBJckVYQ3RThcHR5Udji03ldZbGUlNuD50QcU9TYW23IJIw1H9OfWy7cUxqgAT1AbZPGAvZFAAbL4W/s1600-h/isaretli.jpg" onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}"><img alt="" border="0" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5281592717012541170" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhRILGhqX-i3e1mQqnLbn_EPbDW8IK-ZBuuuGLCM_cezOXMd1MZA8qCf8xY0-Yzf7kBJckVYQ3RThcHR5Udji03ldZbGUlNuD50QcU9TYW23IJIw1H9OfWy7cUxqgAT1AbZPGAvZFAAbL4W/s400/isaretli.jpg" style="cursor: pointer; display: block; height: 100px; margin: 0px auto 10px; text-align: center; width: 400px;" /></a></li>
<li><span style="color: #660000; font-weight: bold;">Imha: </span>Imha bir saman ateşi gibi başlar ve toplu kıyımlar bir anda gerçekleştirilir. Hedef gurubun űyelerinin vahşice, canice öldűrűlmesi soykırımı gerçekleştirecek gurup űyeleri için çok doğaldır. Yaptıklarının bir soykırım, bir insanlık suçu olduğunu dűşűnmezler, algılamazlar. Bu gurup űyeleri de bir tűr insanlıktan çıkmış, hayvanlaşmıştır. Öldűrdűklerinin insan olduklarını dűşűnmemektedirler. Insan benzeri yaratıktır öldűrdűkleri. Imha aşamasında develt gűçleri ve paramiliter gűçler arasında fark silinmiştir, herkes soykırıma aktif bir biçimde katılmaktadır artık. Bu aşamada bazan da hedef seçilmiş gurubun dışında birbirleriyle çelişkisi olan guruplar bu kaotik ortamın yarattığı fırsattan yararlanıp o gurup űyelerinden intikam almaya çalışırlar ki, bu kaotik durumu, tam bir girdaba dönűştűrűr.<br /><br />• <span style="font-weight: bold;">Önleyici Tedbirler:</span> Bu evrede ancak ve ancak acil ve etkili bir silahlı műdahale önleyici olabilir. Bu műdahale de ancak eğitilmiş (uluslararası ve tarafsız) silahlı gűçler tarafından uygulanabilinir. Bu aşamada gűvenli bölgelerin bu bölgelere giriş çıkışı sağlayacak gűvenlik gűçlerince kontrol altında tutulan koridorların kurulması bir zorunluluktur.<br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg_j-T2E3O3wco-2wN9PrgY4Yfn39kWpDb5eJN6MUbNOw0Rao707jNUJ1YnDBmHkO9rem8qaKkv5G4SrL4LXVkCkRnLBo1RKmQOvkWwmWVQ59kYqN00DqpqpojXueNVxJodi8ojzng4Xy2w/s1600-h/Soykirim.jpg" onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}"><img alt="" border="0" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5281595540846957650" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg_j-T2E3O3wco-2wN9PrgY4Yfn39kWpDb5eJN6MUbNOw0Rao707jNUJ1YnDBmHkO9rem8qaKkv5G4SrL4LXVkCkRnLBo1RKmQOvkWwmWVQ59kYqN00DqpqpojXueNVxJodi8ojzng4Xy2w/s400/Soykirim.jpg" style="cursor: pointer; display: block; height: 100px; margin: 0px auto 10px; text-align: center; width: 400px;" /></a></li>
<li><span style="color: #660000; font-weight: bold;">Inkar:</span> Hemen hemen her soykırımın ardından görűlen aşama inkar aşamasıdır. Inkar yakın ve uzak gelecekteki diğer gerçekleştirelecek olası soykırımlara karşı gűvenilir bir garanti belgesi niteliğini taşır. Çűnkű ilkinden paçayı sıyırınca diğerlerinden de paçayı sıyırma şansı ya da tecrűbesi artacaktır. Soykırımcılar eşgűdűmlű olarak bűtűn yazılı ve görsel her tűr belgenin imha etmeye, toplu mezarlar yaratarak, cesetleri yakarak soykırımı örtpas etmeye yeltenirler. Sonuna kadar inkar sökonusudur. Bir suç işlendiğini kesinlikle red ederler ve en önemlisi kurbanı suçlama çabasına ve kampanyasına girişirler. Bunlara ek olarak olası bűtűn legal yolların ve soruşturmaların önűnű tıkamaya çalışırlar. Liderler ve elebaşıları daha çok dokunulmazlıklarını korumanın yollarını ararlar. Hiç bir seçeneğin kalmadığı durumlarda da kendilerince gűvenli bir bölge ya da űlkeye kaçmayı denerler.<br /><br />• <span style="font-weight: bold;">Inkarla başetme:</span> Bunun en etkili yollarından biri tanıkların, delillerin dokűmanlaştırılmasını olanaklı kılacak tarafsız uluslararası mahkemelerdir.<br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgf3MXmRoSQsCtMOJvUeC6n5xE3_O2N-E2atK7_5h_1tHUosf7RuMPNzmlYXE4sqNu6ijEvsntwZQjNVP64-fT8r2cZfTUg4HDGblnu4lisgqlshZa9fLAJ1sTE1Bto8GsASgD5aG_cvRp0/s1600-h/denial.jpg" onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}"><img alt="" border="0" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5281598210802751698" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgf3MXmRoSQsCtMOJvUeC6n5xE3_O2N-E2atK7_5h_1tHUosf7RuMPNzmlYXE4sqNu6ijEvsntwZQjNVP64-fT8r2cZfTUg4HDGblnu4lisgqlshZa9fLAJ1sTE1Bto8GsASgD5aG_cvRp0/s400/denial.jpg" style="cursor: pointer; display: block; height: 100px; margin: 0px auto 10px; text-align: center; width: 400px;" /></a></li>
</ol>
Unknownnoreply@blogger.com4tag:blogger.com,1999:blog-9032252599172170626.post-32257486921930108172015-08-19T20:11:00.000-05:002015-08-20T10:51:17.175-05:00İşkencenin Sınırsızlığı<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><img height="225" src="https://lh5.googleusercontent.com/XS1HvMsDIQ9XzsvYEvHid3aOlRI0992rOftjGNOYfdiLYRVXK-HXDy4FtGUsPiOXaedVxCAj9RfM7RCV7RU--C5sWTsTTI5ftjJ6SexjFIALdEkzAfXVZ5G0IExz6kDe9A09m8A" style="border: none; margin-left: auto; margin-right: auto; transform: rotate(0rad);" width="320" /></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Serpil Odabasi</td></tr>
</tbody></table>
Sıradan bir Ağustos sabahı. Kalkıp, elinizi ve yüzünüzü yıkadınız, ve evden çıktınız. Henüz uyanmamışsınız bile; yüreğiniz uykuda daha, Mahmur adımlarla giderken birden bire yolun kenarında bir şey dikkatinizi çekiyor. Bir şeye benzetiyorsunuz, aklınıza milyon türlü şey geliyor, sanki biliyorsunuz onun ne olduğunu ama yok olasılık vermiyorsunuz. Ama yok. Evet genç bir insan cesedi; çırılçıplak; kan içinde; yaralar, morluklar, yanıklar teninde. Soluğunuz kesiliyor. Ayaklarınızda bir ağırlık. Sonra da dizleriniz. Dizleriniz sizi taşımaz olacak gibi oluyor. Sonra midenizde bir kramp ve engellenemez bir deprem içinizde ve mide bulantısı. Ve belki de bu andan sonra hiç bir insan bedenine hiç bir daha eskiden baktığınız gibi bakamayabileceksiniz.<br />
<br />
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: left; margin-right: 1em; text-align: left;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://lh4.googleusercontent.com/iXA16mhM0TI4nvpFevCpiUzYJGRybHfaNTj8k300FuPNRORChBSWj8sTesc1MIQTE-XVBvPA2w_QthUC5gPfwHju3l7d2DmL9t-NGXq1eo8ZfNgsbRxLe6R-Edrlmir2AQObjgs" imageanchor="1" style="clear: left; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img alt="camnitzer.jpg" border="0" height="274px;" src="https://lh4.googleusercontent.com/iXA16mhM0TI4nvpFevCpiUzYJGRybHfaNTj8k300FuPNRORChBSWj8sTesc1MIQTE-XVBvPA2w_QthUC5gPfwHju3l7d2DmL9t-NGXq1eo8ZfNgsbRxLe6R-Edrlmir2AQObjgs" style="border: none; font-family: Arial; font-size: 14.6666666666667px; transform: rotate(0rad); white-space: pre-wrap;" width="250px;" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Luis Camnitzer</td></tr>
</tbody></table>
İşkence edilmiş bedenlerin ulu orta yerlere bırakılması yeni bir şey değil, Yakın tarihte Güney Amerika'da sıkça uygulanan bir yönetemdi bu ( Bunun en sistematik olarak uygulandığı operasyonlardan biri Operasyon Kondor'du.) Bu yöntem işkencenin işkence-hanenin dışına çıktığı bir andır; sıradan gündelik yaşamın korku ve kaygıya transformasyonunu içeren bir form olmasıyla diğer baskıya dayalı sosyal kontrol yöntemlerinden ayrılır. Bunu daha iyi anlamak için işkencenin ne mene bir şey olduğunu bilmeli.<br />
<br />
İşkence genelde kapalı ve gizli mekanlarda yapılır. İşkence yaygın olarak inanıldığının aksine bir cezalandırma yöntemi değildir aslında. Bilgi almak için yapıldığı iddia edilse de alınan bilginin güvenirliliği hakkında elde bilimsel bir veri de yoktur. İşkence bir sosyal kontrol aracıdır aslında. İnsanın ve toplumun bütünlüğünü hedef alır. Amaçlanan kurbanın bedenine acı vererek, değerlerlerini aşağılayarak bireyin ve bireyin ait olduğu topluluğun psikolojik, ideolojik, ahlaksal, ve spiritüel bütünlüğün parçalanmasıdır. Bunun içindir işkencenin her aşamsi bu bütünlüğü bozmaya yöneliktir.<br />
<br />
Bu bütünlüğün en zayıf halkalarından biri de cinselliğe ve cinselliğe dayalı ahlaka yönelik olanıdır çünkü en sorgulanmadan bilinçaltında yer etmiş değerler bunlarla ilgilidir, Ve bu değerler rasyonel değildir. Rasyonel olsalardı herhangi bir değersizleştirme durumunda sorunla baş edebilmek daha kolay olabilirdi. İrrasyoneldir ve irrasyonellik düzeyi kadar da güçlüdür bunlar. Yani irrasyonalitenin gücü ile bireyin direnç ilişkisi ters orantılıdır. Bu nedenle en büyük dayakta gıkını çıkarmayan biri jopun makatına sokulması tehtidinde kolayca çözülebilmektedir Burda bireyin direncini çözenin fiziksel acı değil, değerlerine dayalı olan utancı olduğunu bilmek çok da zor değildir.<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<span style="font-family: Arial; font-size: 14.6666666666667px; margin-left: 1em; margin-right: 1em; vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap;"></span></div>
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; text-align: left;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="http://graphics8.nytimes.com/images/2007/04/06/arts/07barrio-190.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" src="http://graphics8.nytimes.com/images/2007/04/06/arts/07barrio-190.jpg" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Luis Camnitzer</td></tr>
</tbody></table>
Toplumsal değerlere özellikle cinselliğe dayalı olan değerlere yönelen her şiddet kurbanın insanlığına ve toplumsallığının yapı taşlarına da yönelmiştir.Kurbanın yakınlarından birisinin (çocuk ya da eş) taciz edilmesi birey için kolay kolay baş edilesi bir şey değildir. Örneğin toplumsal yapıda kurbana verilmiş yakınlarını ya da çocuklarını koruma kollama görevi ve bu göreve bağlı bütün duygusal bağlar böylesi bir işkence karşısında bireyin bütünlüğünü sağlayan onur, saygı, kendilik değeri ve benzerlerinde onulmaz yaralar açabilecektir. Bunun bir üst aşaması da, ki belki de sistematik işkencenin en önemli hedefi budur, bu yöntemleri duyan, gözleyen henüz işkencehaneye düşmemişlerin (ideolojik grup ya da etnik grup üyelerinin) üzerinde oluşturulacak kaygı ve korkuya dayalı travma ve toplumsal bellekte açılacak utanç dolu yaralardır. Bunun beklenen sonucu da kendine ve grubuna ihanet, boyun eğmislik, sessizlik, gözlerini uzağa kaçırmalar sonucunda oluşturalack toplumsal körlük ve nihayetinde de toplumsal duyarsızlıktır.<br />
<br />
İşte bundan dolayıdır ki işkence edilmiş bedenler kolayca görülecek yerlere bırakılır. Bunun içindir ki bedenler çıplaktırlar. Bunun içindir ki tecavüz edilmişlerdir. Bunun içindir ki işkencecilerin patronları yapılan insanlık dışı saldırıyı değil, çıplaklığı ve bunun medyada paylaşılmasına vurgu yaparak toplumsal dokuda istendik zararı yaratmaya hizmet etmektedir. Burdaki ince ayrımı görebilmek bir zorunluluktur.<br />
<br />
Bilinmelidir ki kadın bedenine, bedenin çıplaklığına, ve utanca dem vurarark toplumsal tepkiler yaratmalar bu sistematik işkencenin ekmeğine yağ ve bal sürme riskini içerse de aynı zamanda işkenceciyi ve bunu onaylayanları aynı değerleri kullanarak aşağılamak ve etkiyi tersine çevirmek de mümkündür.<br />
<br />
Örneğin Nazan Üstündağın "Kadınlar olarak Kevser Wan direnişimizin çırılçıplak halidir onurumuzdur bizdir her şeyimizdir devleti ifşa eden bedenimizdir" ifadesi bu paralelde bir değerlendirmedir.<br />
<br />
Bu onların utancıdır. Bu duruma sessiz ve kör kalanların utancıdır.<br />
<br />Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/08500659853216526365noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-9032252599172170626.post-72445902555808024462015-02-27T11:22:00.003-05:002015-02-27T11:23:24.034-05:00Biz ne zorlu yangınlar ve yiğit kadınlar gördük<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgbt-IIlj09FdNBBBUgP6rzkDL-zuSR11LSPrrKLybAkhYhniwaXukS63VKqPBaRdUHteAni3Soa0Sw8xLbJdaCOoLxMv4fyw-jweztLF_Lc7FN9BtCHL7mSZD-wckT89R7R2TTx-bGptA/s1600/reso-talan-iklimi-kadinlar.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgbt-IIlj09FdNBBBUgP6rzkDL-zuSR11LSPrrKLybAkhYhniwaXukS63VKqPBaRdUHteAni3Soa0Sw8xLbJdaCOoLxMv4fyw-jweztLF_Lc7FN9BtCHL7mSZD-wckT89R7R2TTx-bGptA/s1600/reso-talan-iklimi-kadinlar.jpg" height="156" width="400" /></a></div>
<br />
Biz ne zorlu yangınlar ve yiğit kadınlar gördük<br />
<br />
Yangınlar:<br />
Yaktılar<br />
Kırdılar<br />
Ve bıraktılar<br />
Sesimizi sessizliğe gömdük<br />
<br />
Bozkırın, dağın ve zorun kadını kadın-lar<br />
Soframıza aş taşıdılar<br />
Yılan gibi kıvrılıp yün yataklarda<br />
Sevişip terlediler & yaban gülü koktular<br />
<br />
Biz ne güzel kadınlar gördük<br />
<br />
Yılmaz Odabaş - Reşo (Talan İklimi)Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/08500659853216526365noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-9032252599172170626.post-58856767419418882822015-02-15T02:09:00.000-05:002015-02-15T02:09:43.897-05:00Kadınların Cehennemi <br />#Özgecan’ın katliamı kadına yönelik şiddetin boyutlarını bütün çıplaklığıyla ortaya sermeye devam ediyor. Bu arada bir çok erkeğin bilmediği, bilmek istemediği, bilmeye gerek duymadığı başka boyutlar da tartışıldı çeşitli yerlerde. Bunlardan biri de FriendFeed’i. Biri şunu sordu: <br /><br />“(....) Kadınların taciz ve daha fazlasından korktukları için çekindikleri veya değistirdikleri şeyler neler? Sadece erkeklerde farklı algı yaratmamak için?” http://ff.im/1kRXZu<br /><br />Verilen yanıtlar kayda geçsin diye (FriendFeed’in feedleri içinde kaybolup gitmesin diye) buraya da alayım dedim. <b>NOT:</b> Daha anlamlı ve akıcı olsun diye bazı küçük düzeltmeler yaptım- affola.<br /><br /><br />
<ul>
<li>Kadının yemek sipariş ederken evde başka biri varmış gibi bir algı yaratmaya çalışması. </li>
</ul>
<ul>
<li>Kadının gece geç saatte bindiği taksinin plakasina bakmak ve birine çaktırmadan haber vermesi</li>
</ul>
<ul>
<li>Kadının taciz edilmekten korktuğu için boşandığını iş yerinde kimseye söylememesi.</li>
</ul>
<ul>
<li>Kadının fabrikada çalışırken kimse sarkmasın diye uzun deniz gezmiş parkalarından giymesi ve erkek gibi davranması. Böylece ekip lideri olması ve kendi ekibiyle kahvede okey oynamaya gitmesi ve en sonunda yine de evli bir o.ç nun tacizleri yüzünden işinden ayrılmak zorunda kalması</li>
</ul>
<ul>
<li>Kadının boşandıktan sonra hala yüzük takmaya devam etmesi</li>
</ul>
<ul>
<li>Kadının babasızsa yakın takipte olması ve silik yaşaması; süslenememesi, erkek gibi büyümesi.</li>
</ul>
<ul>
<li>Evin erkeğinin şehir dışına çıktığında kadının kapının önüne erkeğin ayakkabısını koymaya devam etmesi.</li>
</ul>
<ul>
<li>Baba ölünce eve gitme saatlerinin değişmesi; Etraf ne der baskısı yüzünden daha erken eve gitmek zorunda hissetmesi</li>
</ul>
<ul>
<li>Mağazada çalışan kadının işe giderken laf atılmasın diye pantalon giymesi işyerinde etek giymesi.</li>
</ul>
<ul>
<li>Kadının istemediği adama seni istemiyorum demek yerine olmadığı halde sevgilim var demek zorunda kalması.</li>
</ul>
<ul>
<li>Kadının mümkün olduğunca göze batmayaya çalışması</li>
</ul>
<ul>
<li>Kadının eve gelen tamirciye kibar (değer vererek) davranınca tamircinin potensiyel tacize başlaması.</li>
</ul>
<div>
Ve kimbilir daha neler neler yapıyordur kadınlar erkeklerin zulmundan korunmak için.</div>
Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/08500659853216526365noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-9032252599172170626.post-77953786533327443202015-02-04T10:39:00.002-05:002015-02-04T17:49:30.579-05:00Aşk'a Engel olarak Gelenekler<div id="fb-root">
</div>
<script>(function(d, s, id) { var js, fjs = d.getElementsByTagName(s)[0]; if (d.getElementById(id)) return; js = d.createElement(s); js.id = id; js.src = "//connect.facebook.net/en_US/all.js#xfbml=1"; fjs.parentNode.insertBefore(js, fjs); }(document, 'script', 'facebook-jssdk'));</script><br />
<div class="fb-post" data-href="https://www.facebook.com/video.php?v=501251463271639" data-width="466">
</div>
<br />
<br />
Müslüman Kürtler, Ezidi Kürtler ile hep kirve olurlarmış. Ezidiler kirvelerini müslüman kürtlerden seçerlermiş, Müslümanlar da Ezidiler den çünkü kirvelik beraberinde evlilik yasağını getirir. Kirveler birbirinden kız alıp vermezler. Böylece müslüman ve Ezidi kürtler arasında doğan aşklar meşruiyet kazanamaz Töreler devreye girer ve kavuşmak imkansızlaşır.<br />
Gola Hemo gölü beyaz balıklarıyla ünlüdür.<br />
Aşklara tanıklığıyla almıştır adını çünkü. Ezidi ve Müslüman Kürtler in ortasındadır. Göldeki beyaz balıklar aşıkların yaşadığı bütün duygulara tanıktırlar. Aşıklar ölünce bu gölde birer balık olup rivayete göre birleşirler mi bilinmez, ancak her balık birer aşk vurgunu yemiş gibi gölün içinde yüzer.İşte bir sünnet düğünü : Sinanın kirvesi, Sakina nin babası. Aynı gün doğmuş iki bebek Sinan ve Sakina.Aynı gölde su içmekteler.Gola Hemo aşkı tattırır, ama aşıkları kavuşturmaz.Suyundaki tılsım , toprakla buluşunca sabır Eyüp taşı olur ve insanlar o taşta kalplerini bilerler.Gola Hemo'da başlayan çocuklukları yerini gençliğe bırakmıştır. Sakina'nın kirpiklerinin gölgesi, ceviz ağaçlarını utandırır. Ama o kirpikler yalnız Sinan'a bakmak içindir .Sinan'ın da yiğitliği yakışıklılığı dillere destandır.<br />
Ama bu yiğitlik ve yakışıklılık yalnız Sakina içindir.Gola Hemo'da ki her buluşma artık bir aşk ayinidir ve kirvelikten ikisinin de haberi yoktur.<br />
Artık onlar için Gola Hemo'ya her geliş bir dünya , her dünya bir gelişten ibarettir.İki sevgili değil sanki iki mısradır. Biri olmadan diğerini okumak mümkün değildir.Sinan ile Sakina arasındaki aşk çok geçmeden yayılır,üstelik böylesi aşklar olmasın diye daha onlar doğmadan kaderlerini çizen bir kirvelik geleneği vardır. Ayrılık iki sevgili için ölümdür.Sinan hergün Gola Hemo ya gidip Sakina yı beklemeye başlar.Ancak Sakina gidemez .<br />
Günlerden birgün yine Sinan Gola Hemo ya gitmiştir.Bekler...Beklemek zaten beklediğine benzemektir ve Sinan bu bekleyişle Sakina olmuştur.Sinan bu bekleyişin sonunda Gola Hemo ile söyleşmeye başlamıştır bile.Sakina Gola Hemo olmuştur,Gola Hemo Sakina...<br />
Sinan konuştukça Gola Hemo da ki beyaz balıklar kıyıya yanaşır, Sinan'ı duyabilme umuduyla kıyıya yaklaşan her balık ölüme atlar. Gün ışıyınca Gola Hemon'un kıyılarınavurdu balık ölüleri,onları topladı çocuklar.<br />
Sinan bir gece Gola hemo'nun kıyısında oturup yine onunla söyleşirken birden Sakina'nın köyünden büyük alevlerin yükseldiğini gördü.Ateş sanki Sakina'nın köyünde değil de Sinan ın içinde tutuşmuştu.Ki birazdan Sinan gerçeği anlayacaktı Davul sesleri silah seslerine, dewrêşlerin defleri dengbêjlerin seslerine karışınca gerçek bir göl gibi Sinan ın içinde uğuldamaya başladı. Sakina günde beş vakit göğe dönen ve arapça dualar eden komşu köyden birine verilmişti. Sinan o sesleri duydu.O sesler bir kuyu gibi Sinan ın göl olan kalbine doldu. Artık Gola Hemo ile söyleşmiyordu,susmuştu...<br />
Balıklar yanına,yöresine geldi ama Sinan bir kavalın sustuğu gibi susmuştu,hiç kıpırdamadan duruyordu öylece.Üzerinden kaç yağmur geçti kimse bilemedi.<br />
Sakina gelin olup giderken Sinan yollara düştü.Ama buna rağmen Sakina ile sürekli buluştukları Gola Hemo ya ara sırada olsa gelip bakmayı ihmal etmedi.Balıklar onu ayak seslerinden tanıdı her seferinde. Sinan ın üstü başı perişandı, artık insanların gözünde o bir deliydi.Zaten herkesin aklından memnun olduğu bir yerde akıl neydi ki... Bunu hiç kimse hiç bir zaman sormadı .Deliydi Sinan ve herkes bu deliliğe kanıt olarak ana babasına Sakina diye seslenmesini kanıt gösterdi .Gördüğü her şeye aşkını seslendi... Sakina diye inleyen diwane bir sevgiliye verilecek tek ödül belki de delilikti . Sinan uzun bir zaman sonra ortadan kayboldu.<br />
onu en son görenin sözleri şöyleydi;Sinan'ı Gola Hemo 'nun kıyısında gördüm. Balıklarla konuşuyordu,sonra balık oldu göle bıraktı kendini...<br />
Sakina ise iki yıl dayanabildi . Bir gün öksürürken ağzından kan geldi . Kaynanası," ciğerleri ağzından geliyor" diye yorumladı hastalığını . Ancak Sakina nın öldüğü gün Gola Hemo nun suları üzerinde iki beyaz balığın yüzdüğünü gören çoban, gördüklerine kimseyi inandıramıyacağını anlayınca kavalını eline alıp , Sakina nin ağzından gelecek nesillere ibret olsun diye bu ağıtı yaktı...<br />
<br />
Çıme u barkerdış: Nergiz Kahraman<br />
__________________<br />
<a href="https://www.facebook.com/bajarcolig">www.facebook.com/bajarcolig</a>Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/08500659853216526365noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-9032252599172170626.post-4733935026140261992015-01-27T08:11:00.002-05:002015-01-27T08:11:45.789-05:00Ölü mü denir <div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhq6Em21lED1FTaD0_B3wb_XM7KU9Il7c7ilef0UG7jYFsBjPumLCwMwOP5LTMFKJ4md2AhlQSWTGNI4GWBzPNqHAen4zimyJP5Vb3qJG-47avobTvs9DgrNyluTU8nRSQxD4mRnHMrOII/s1600/10953297_754264111308355_5832191907765701973_n.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhq6Em21lED1FTaD0_B3wb_XM7KU9Il7c7ilef0UG7jYFsBjPumLCwMwOP5LTMFKJ4md2AhlQSWTGNI4GWBzPNqHAen4zimyJP5Vb3qJG-47avobTvs9DgrNyluTU8nRSQxD4mRnHMrOII/s1600/10953297_754264111308355_5832191907765701973_n.jpg" height="400" width="400" /></a></div>
<br />Ölü mü denir şimdi onlara<br />Durmuş kalbleri çoktan<br />Ölü mü denir şimdi onlara<br />Kımıldamıyor gözbebekleri<br />Ölü mü denir peki<br />En büyük limanlara demirlemiş<br />En büyük gemiler gibi<br />Kımıldamıyor gözbebekleri<br />Ölü mü denir şimdi onlara.<br /><br />Suratları gergin<br />Suratları kararlı<br />Belli ki çok beklemişler<br />Kabuğundan çıkan bir portakal gibi gelen sabahı<br />Suratları gergin<br />Bir savaş alanına benziyor suratları<br />Dudakları nemli<br />Son defa kendi etini öpüp<br />Yani son defa gerçek bir insan etini<br />Hazla kapanmışlar öyle<br />Geçirmiyor gövdeleri soğuğu<br />Geçirmiyor sıcağı da<br />Ve ikiye ayrılmış bir nehir gibi bacakları<br />Akıyorlar sonsuza<br />Ölü mü denir şimdi onlara.<br /><br />Kimse hüzünlü olmasın<br />Sırası değil hüznün daha<br />Bir gün bir şehrin alanında<br />Bir mermer yığınının gözlerine<br />Omuzlarına düşerse bir çınar yaprağı<br />Hüzünlensin yaşayanlar o zaman<br />Sırası değil hüznün daha.<br /><br />Öylesine sıkılmış ki yumrukları<br />İyice sıkılsın yumruklar<br />Saklansın diye bir armağan gibi bu katılık<br />Öylesine sıkılmış ki yumrukları<br />Kimse hüzünlü olmasın<br />Kimse hüzünlü olmasın diye<br />Sırası değil hüznün daha.<br /><br />Unutulsun bir gövdeye duyulan hasret<br />Unutulsun bu alışılmış duyarlık<br />O kadar sade, o kadar kalabalık ki<br />Unutulmaya değer onların insan gövdeleri<br />Ve unutulmalı mutlaka<br />Dolsunlar diye yüreklere<br />Dolsunlar damarlara.<br /><br />Ölü mü denir<br />Ölü mü denir şimdi onlara.<br /><br />(1974) <br />
Ölü mü Denir, Edip Cansever<br />Kaynak: Sonrası Kalır Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/08500659853216526365noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-9032252599172170626.post-57206872551235708872015-01-19T10:50:00.000-05:002015-01-19T10:50:04.268-05:00Murathan Mungan -- Hrant Dink’in katlediliş üzerine<br />
<div style="text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi0pjcRvj8Cw38bCmw46ZHzMeB_UFQ9doYkkOGToTJ0BFRXV-g3aKtI9_xdb-vWqmf2jqRJKgvUqOBm4fjqaFXllgYW4z0l-a0JJY0lMmDJz0TeeMfvuGsAZsHEyQzcfJLmqbU0uqkdR-0/s1600/10917363_10205962831418636_2101425727348142149_n.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi0pjcRvj8Cw38bCmw46ZHzMeB_UFQ9doYkkOGToTJ0BFRXV-g3aKtI9_xdb-vWqmf2jqRJKgvUqOBm4fjqaFXllgYW4z0l-a0JJY0lMmDJz0TeeMfvuGsAZsHEyQzcfJLmqbU0uqkdR-0/s1600/10917363_10205962831418636_2101425727348142149_n.jpg" height="211" width="400" /></a></div>
<br />Hrant Dink’in katledilişinin sekizinci yılında, Agos Gazetesi’nden kalabalığa seslenen Murathan Mungan'ın okuduğu metnin tamamı şöyle:<br /><br /> "Merhaba arkadaşlar, Hrant Dink’in değerli ailesi ve dostları, hakikat ve adaleti kıymet bilenler, hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.<br /> Sekiz yıldır her 19 Ocak’ta olduğu gibi, bugün gene burada Hrant Dink için toplanmış bulunuyoruz. Ölümünden sonra milyonlarca kalbin evladı olan Hrant Dink için... 2007 yılında onun öld<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi0pjcRvj8Cw38bCmw46ZHzMeB_UFQ9doYkkOGToTJ0BFRXV-g3aKtI9_xdb-vWqmf2jqRJKgvUqOBm4fjqaFXllgYW4z0l-a0JJY0lMmDJz0TeeMfvuGsAZsHEyQzcfJLmqbU0uqkdR-0/s1600/10917363_10205962831418636_2101425727348142149_n.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><br /></a></div>
ürülmesinin hemen ardından yazdığım “Cinayetin arkasındaki en büyük örgüt” başlıklı yazım şöyle başlıyor:<br /><br /> “<b>Söylenecek sözün çokluğu bazen insanı dilsiz bırakır. Tıkanır, kalırsınız. Haklılığın suskunluğu, diğer suskunluklara benzemez; düğümü zor çözülür</b>.(...) Tek başına zaten yeterince trajik ve yaralayıcı olan bu ölüm, aynı zamanda yakın tarihi ürperterek çağrıştırdıkları, hafızadan geri çağırdıklarıyla da kavurucuydu. Her yeni ölüm, diğer ölümleri de ilk gün acısıyla diriltir.<br /><br /> Kaç kitap yazarsanız yazın, bazen böyle dilsiz kalırsınız.”<br /><br /> Bugün sözlerimi, o gün kaldığım yerden sürdüreceğim: <b>dilsizliğin her çeşidinin yaşandığı bu ülkede ölenler, öldürülenler, katledilenler biz onlardan sonra birkaç kelime daha fazla söyleyebilelim, diye öldüler.</b> Dilimizdeki kilitler çözülsün diye, dilsizi olduğumuz hakikatler içimizi daha fazla kavurup yakmasın diye... Onca zaman, bunca kayıp, bunca ölümle hem tarih içinde kilitli kalmış, hem zaman içinde yol almış o fazladan birkaç kelimeyi bugün en azından onlara, onların hatırasına borçluyuz. <b>Baskıcı iktidarlar korkunun bulaşıcı olduğunu bilir, bu yüzden toplumun korkularını sürekli diri tutmaya çalışırlar; onların bilmediği cesaretin de bulaşıcı olduğudur.</b> Bu yüzden hayatın ve dünyanın gözlerinin içine bakarak cesaretle konuşmalıyız. O kelimelerin bizden başka sahibi yok! Bunu hiç unutmamalıyız.<br /><br /> Hrant Dink’in öldürülmesinin ardından sekiz koca yıl geçti. O yıl doğan çocuklar dillendi; okuma yazmayı söktü. Oysa Hrant Dink’in ölüsü, gerçek hikâyesi aydınlatılmamış bir cinayetin kurbanı olarak hâlâ bu kaldırımda yatıyor. Dünyayı kaybıyla ıssızlaştıranlar hatıraları ve emanetleriyle çoğaltırlar... Ve emanetin başını bekleyen bizler sekiz yıldır burada toplanıp adalet ve hakikat arayışımızı dillendiriyor, Hrant’ın ölüsünü unutkanlığın zalim ellerine teslim etmeyeceğimizi haykırıyoruz. Ayrıca Hrant Dink cinayetini, kendi siyasi projeleri için araçsallaştırmaya çalışanların emellerine terk etmeyeceğimizi de belirtmek istiyoruz. Bu sekiz yıl boyunca adalet yerinde sayarken pek çok şey söylendi, yazılıp çizildi. <b>Bugüne, bana varıncaya dek sözler seyrelip azaldı belki, ama acılar azalıp seyrelmiyor. Yerini bulmamış bir adaletin sancısı yüreklerde zonklamasını sürdürüyor; vicdanları sızlatmayı, aklımızı acıtmayı sürdürüyor.</b> Dahası, o günden bu yana adlarını tek tek sayamayacağım her yeni kurban ve her yeni ölümle birlikte, Hrant Dink bir kez daha burada, bu kaldırımda vurulup öldürülüyor. Yerini bulmamış adalet, katillerini ve kurbanlarını çoğaltır. Gene öyle oluyor. Çünkü tetiği çeken parmaklar değişse de, cinayetin arkasındaki en büyük örgüt aynı. Adı “faili meçhul”, ama kendisi “faili belli” onca cinayetin işlendiği bu ülkenin değişmeyen kara gerçeği, bizi her seferinde aynı sözleri tekrara mahkûm ediyor. İktidarlar ve koltuk sahiplerinin maskeleri değişse de hiç değişmeden süren merkezi despot devlet geleneğinin elleri her seferinde gene aynı karanlık oyunu tezgâhlıyor. 1938’te Dersim kıyımını, 1978’te Maraş katliamını yapanlar, 1955’te 6-7 Eylül olaylarını başlatanlar, 1993’te Madımak Oteli’ne sığınan canları yakanlar, 2011’de Roboski’yi bombalayan kişiler ve zihniyetler aynı. 500’ü aşkın haftadır Galatasaray’da diz çürüten cumartesi annelerinin bağırlarını yakanlar da aynı. Adında “adalet” sözcüğünü taşıyan bir partinin on iki yıldır iktidarda olduğu bir ülkede yıllardır adalet bekliyoruz. Gelmiyor!<br /><br /> Arkadaşlar, bu ülkede insanlar yalnızca dostlarının değil, düşmanlarının da kendilerine benzemesini isterler. Kendisine benzesin ki, kiminle mücadele ettiğini, neyle savaştığını tanıyıp bilsin isterler. Birbirlerine benzeyenler birbirlerinin silahlarını, yaralarını, oyunlarını ve nefretlerini tanırlar. <b>Sevginin sahtesi olur, ama nefretin olmaz. Oysa Hrant Dink onlara benzemiyordu. Çünkü onların bilmediği bir Türkçeyle konuşuyordu, onların bilmediği bir Ermeniceyle konuşuyordu. O, tüm halkların eşitliğine ve kardeşliğine inanmış biri olarak, barışın diliyle konuşuyordu. </b>Laf olsun diye edilmiş temenni türünden bir barışın değil, sahici, hakiki, kalıcı ve sürekli kılınmasını istediği bir barışın diliyle... Kan kamaştıran savaş sözcükleri yoktu onun sözlüğünde, kin tazelemek için değil, hafıza tazelemek için söz alıyordu; insanları hınç bilemeye, ödeşmeye, intikam almaya değil, geçmişiyle, şimdisiyle ve kendiyle yüzleşmeye çağırıyordu. Türkleri ve Ermenileri “ebedi düşman” rolüne kapatıp kindarlığa kilitleyen tüm politikalara karşı çıkıyordu. Ötekileştirmenin dışlayıcı, düşmanlaştırıcı, şeytanlaştırıcı dilinden çok uzak bir dille konuşuyordu. Onların hiçbir zaman bilmediği; bilmek, öğrenmek istemediği yabancı bir dildi bu. Bu nedenle Hrant Dink Ermeniliğiyle “öteki”, diliyle “yabancı”ydı onlara. <b>Hrant’la birlikte öldürülmek istenen işte bu dildi. Bir türlü hazmedemedikleri bu barış dili, dünyayı kardeşliğe çağıran bu insancıl dil... Bugün belki de her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyduğumuz bir dil.</b><br /><br /> Arkadaşlar, katillerin her infazla birlikte tabancalarına çentik attıkları İkinci Meşrutiyet öncesinden bugüne, örgütlü, tasarlanarak işlenen gazeteci cinayetlerinin uzun listesinde Hrant Dink, siyasal bir cinayete kurban giden 62. kişiymiş. Ülkemizin hemen her güne siyasal bir cinayetin, bir katliamın, bir toplu kıyımın düştüğü “Resmi Tarih Ajandası”nda, kaderi 19 Ocak 2007’ye düşen, sözünün bedelini, vicdanının maliyetini canıyla ödeyen 62. kişi...<br /><br /> Bu yüzden aradan geçen sekiz yıl boyunca yetişen yeni kuşaklar ve sislenen hafızalar için belki de Hrant Dink’i yeniden anlatmak, yeniden hatırlatmak gerekiyor: O, sadece Ermeni halkının bir sözcüsü değil, tüm Türkiye’nin sesiydi. Ezilen, dışlanan, sömürülen tüm kesimlerin sesi. Bugün aramızda olsaydı, Gezi Parkı Direnişi’nde bizlerle saf tutacak, tarih boyunca 76 kez kıyıma uğramış, Ortadoğu’nun en kimsesiz, en sahipsiz halkı olan Ezidilerin yanında yer alacaktı. Hrant Dink yaşamı boyunca kendine ve değerlerine sadık kalmış biri olarak uzlaşmacı ama ödünsüz tutumuyla bu ülkede pek çok şeyi değiştirdi. Hatta ölümü bile çok şey öğretti bize. Hiçbir çevrenin, hiçbir iktidar odağının hoşuna gitmeye, gözüne girmeye çalışmadan, doğru bildiklerini söyleyip inandıklarını savundu. Onun ve benzerlerinin verdiği mücadele, onların ölümleriyle birlikte kesintiye uğrayacak bir mücadele değildir. Burada ve meydanlarda toplanan kalabalıklar da zaten bunu gösteriyor.<br /><br /> Bu coğrafyanın halkları düzayak yapılmış çözümlemeler, üstünkörü saptamalarla ışıklandırılamayacak kadar karmaşık, çok katmanlı bir geçmişten, tarihin labirentinde kaybolmuş pek çok hikâyenin içinden geçip geliyor. Bu nedenle Hrant Dink de, Ermeni sorununun çözümü için yeni bir dil ve her iki tarafın da ezberlerinin dışına çıkan yeni bir yaklaşım gerektiğini düşünüyordu. Bu topraklarda yaşayan insanların bu konuyu her yönüyle konuşarak, birbirlerini tanıyarak, birbirlerinin hikâyelerini dinleyerek, birbirlerinin acılarını anlayarak, birbirlerine değerek, dokunarak, zamanla bu sorunu barışçıl bir çözüme kavuşturabileceğine inanıyordu. Her iki topluluğun da hatıraları ve hafızaları arasında bir diyalog kurulması gerektiğine inanıyordu. Böylelikle resmi hafızaların yerini artık sivil hafızaların alacağını ümit ediyordu. Ermeni sorununu, emperyal güçlerin uluslararası masalarda Türkiye’ye karşı elinde tuttuğu bir koz olmaktan çıkaracak olan şeyin, halkların kendi arasında geliştireceği bu diyalog zemini olacağına inanıyordu. Bu yüzden Hrant Dink’in bu konuyla ilgili rüyalarından biri, iki halkın birbiriyle kaynaşmasını sağlayacak Ermenistan-Türkiye sınır kapısının açılmasıydı. Dostlar, arkadaşlar, ölülerimizin sadece hatıralarına değil, rüyalarına da sahip çıkmamız gerekir. İşte bugün o kapının açılması, pek çok şeyin kapısının da açılması demek olacaktır. O kapının açılması, yüzyıldır Ararat dağının doruğuna çöken sisin dağılması olacaktır. O kapının açılması 2015 yılına çok yakışacaktır.<br /><br /> <b>Dostlar, arkadaşlar, çoğunuzun bildiği gibi bu topraklarda her inkârın ardında yakın ya da uzak tarihli toplu mezarlar yatar. </b>Hrant Dink’in öldürülüşünün sekizinci yılı, gene bildiğiniz gibi aynı zamanda 1915 Ermeni soykırımının yüzüncü yılıdır. Ermeni soykırımının reddi, inkârı Türkiye’nin yüzyıllık yalnızlığıdır. Tarihte, hafızada, akılda, vicdanda ve dünyadaki yalnızlığıdır. Türkiye’nin bu yüzyıllık yalnızlığı artık son bulmalıdır. Bu ülke geçmişin hayaletlerinden korkmayarak tarihiyle yüzleşmeli, geçmişte yaşananlara ilişkin sorumluluklarını üstlenmeli ve bu karanlık mirasın kahredici ağırlığından kurtulmalıdır. Bunu, dünyanın azarlayan bakışları ya da başkalarının onayları için değil, kendisi için istemelidir. Geçmişten günümüze işlenen bunca cinayetin seyircisi bir toplum olmaktan kurtulmanın bir yolu da budur.<b> Çünkü biliyoruz ki, mücadele edilmesi gereken halklar, uluslar değil, zihniyetlerdir. Uzun bir süredir bu ülkede sistemli olarak ve giderek tırmanan bir biçimde toplumsal kutuplaşmalar yaratılıyor, düşmanlıklar körükleniyor, bizzat devleti yönetenler şiddet amigoluğu yapıyor. </b>Oluşturulan bu alacakaranlık kuşağını andıran siyasal iklimle, Türkiye adeta adım adım Enver Paşalarla, Talat Paşalarla gecikmiş randevusuna sürükleniyor. “Edirne’den Ardahan’a bölünmez,” dedikleri vatan, Susurluk’tan Roboski’ye parça parça edildi, ediliyor.<br /><br /> İşte bu yüzden biz Hrant için, adalet için sekiz yıldır haykıranlar artık demokrasinin karikatürünü değil, kendisini istiyoruz. Acilen demokrasi ve koşulsuz ifade özgürlüğü istiyoruz. Kapalı kapılar ardında tezgâhlanan karanlık oyunların göstermelik demokrasisini değil, günışığı demokrasisi istiyoruz. Laiklikten ödün vermemiş bir demokrasi istiyoruz. Kimsenin kimsenin kanına, canına susamadığı bir toplumda, kurban almadan ve kurban vermeden yaşamak istiyoruz. Hemen her gün bir kadın cinayetinin işlenmediği, transların, eşcinsellerin öldürülmediği, çocukların devlet kurşunlarıyla katledilmediği bir ülkede yaşamak istiyoruz. Etnik, kültürel, dinsel, cinsel her çeşit ayrımcılığın ortadan kalktığı, kimsenin kimsenin yaşam biçimine, diline, dinine, mezhebine, inancına ya da inançsızlığına karışmadığı, herkesin eşit haklara sahip yurttaşlar olduğu, demokratik olgunluğa erişmiş bir toplumda barış, kardeşlik ve dayanışma içinde yaşamak istiyoruz. Ağaca, suya, parka, koruya, ormana, herkesin ve her canlının yaşam hakkına saygılı çok dilli, çokkültürlü, çok renkli bir toplum olarak yaşamak istiyoruz. Vesayet biçimlerinin tümüne kayıtsız şartsız karşı çıkıyor, 12 Martların, 12 Eylüllerin apoletleriyle ılımlı kindarlık, kravat takmış yobazlık arasında seçim yapmak istemiyoruz.<br /><br /> Bugün burada basın özgürlüğünü savunmak için “Je suis Charlie Hebdo” diyorsak, kimilerinden farklı olarak 1994’te Istanbul’da “Özgür Ülke” gazetesi bombalandığında sokaklara çıkmış olmanın gönül rahatlığıyla diyoruz.<br /><br /> Arkadaşlar, Hrant Dink’in ölümüyle bu ülke sadece kıymetli bir evladını kaybetmedi, aynı zamanda önemli bir gazetecisini de kaybetti. Gazetecilik mesleğinin çok büyük ölçüde haysiyet kaybına uğradığı böyle bir dönemde, onun ve onun gibi gazetecilerin yokluğu daha çok hissediliyor. Sırf bunun için bile, Hrant Dink’in dördüncü çocuğu olan “Agos” gazetesine, onun emanetine de sahip çıkmamız gerekiyor.<br /><br /> Dilerim, Hrant Dink ve benzerlerinin uğruna öldükleri doğrular, çok uzak olmayan bir gelecekte, günışığı görmüş bir demokraside, barış içinde bir arada yaşayan bir toplumda gündelik hayatın sözü bile edilmeye değmeyecek sıradan gerçekleri olur!<br /><br /> Gene dilerim, yakın bir gelecekte adalet yerini bulur, sonraki yıllarda burada toplanacak olanlar, hâlâ sonuçlanmamış bir hak ve adalet arayışı için değil, sadece Hrant’ı ve hatıralarını yâd etmek için bir araya gelirler.<br /><br /> Sözlerimi sonlandırırken, Dink ailesini muhabbetle kucaklar, hepinizi yeniden sevgi ve saygıyla selamlarım."Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/08500659853216526365noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-9032252599172170626.post-69146385792196211152014-10-31T00:18:00.000-05:002014-10-31T00:18:35.633-05:00BeklerkenZaman ve mekanda uzakken Tűrkiye’de oluşan gelişen şeylerden umut duymaya başlamıştım. Bu umutlu oluşun sebebi dindar ya da AKP’li oluşum değildi tabii. Zaten ne AKP’liyim ne de dindar. Hatta Allah’ın varlığına da inanmam. <br />
<br />
Umutlu olduğum şeylerin başında Kemalizm’in hiç yapılmamış bir çőzűmlenmesinin gerçekleşiyor olmasıydı. Kemalizm’in putlaştırılmış ve kalıplara sıkıştırılmış őnermelerinden, diktelerinden, merkezi otoriteye ve militarizme dayalı yapısının çatladığını gőrmek gűzeldi. Umut vericiydi çűnkű bu űlkedeki insanlar arasındaki harç kemalizm değildi; çok kűltűrlűlűkten oluşmuş bir harçtı ve Kemalizm bűtűn bu çok-renkliliği ve çok-sesliliği tek renge, tek sese indirgemenin ideolijisiydi. Kemalizmin getiridiği ya da dayattığı bazı iyi şeyler bile yama gibi duruyordu űstűnde insanların. Yaratılan yapay ulusal burjuvazi, kendini Avrupalı sayan elit, Avrupalı olmaya çalışan kűçűk burjuvalar, ve aşağılanan, hor gőrűlen Anadolu insanından oluşan hastalıklı bir toplum psikolojisi ve topolojisi oluşmuştu 70-80 yılda. <br />
<br />
Bunun yanı sıra hukuksuzluğun da etkisiyle kimse kimseyi sevmiyordu. Kimse kimseyi beğenmiyordu. Her grubun diger bir gruba kini vardı çűnkű hukuğun terazisi hiç mi hiç adalet denen o orta noktayı bulmuyordu ve herkesin bir diğeriyle bitmemiş bir hesabı vardı. Toplumun belleğinde ve yűreğinde adalet ve eşitlik duygusunu yaşatacak hiç bir karar alınmıyor, hiç bir politika űretilmiyor, hiç bir yapısal ve kurumsal değişikliğe gidilmiyordu. Kemalist devlet kőylűyű soyan ve sőműren aracının suç ortağıydı, kőylűyű ağaya, işçiyi patrona peşkeş çeken bir kalpazandı. Sağda kirli işlerini yaptırdığı serseri çetelerin mafia babasıydı; Katledilen őgrencilerin ve aydınların katiliydi; 17 yaşındaki çocukların yaşını bűyűltűp asan bir cellattı; insanların inançlarını control eden dinsiz bir din bakanlığıydı. Tűrbanla őgrenmektense hiç okumasınlar diyen ve halkının tűrbandan, sakalından utanç duyan kőtű bir babaydı. Faili meçhullerin failiydi; Kahraman Maraş’da ırkçı ve katliamcı, Diyarbakır Zindanında işkenceciydi, Kocası tarafından őldűrűlen bűtűn kadınları korumak bir yana elini ayağını bağlayan bir kadın dűşmanıydı. Bu ve benzeri daha bir sűrű şeyin elebaşıydı. Ve en őnemlisi bunların hiç birini de adam akıllı yapamıyor yűzűne gőzűne bile bulaştıyordu. Utanmadan ve őğrenmeden her daim yeniden ve yeniden aynı şeyleri yapıyordu.<br />
<br />
Işte ilk defa bir aşamaya gelmiştik ki bir şekilde o tacizçi devlet babanın kadife eldiven giyen demir pençelerinin tehditini hissetmez olmuştuk. Bu bűyűk bir umuttu. Ilk defa belki insanlar devletle dialoğa girecekti (tepeden inmeci bir tavır yerine); Gruplar tartışacaktı, konuşacaktı birbiriyle; Islamcı Kemalist’e “Benden utanma yahu benden utanacağın bir şey yok ortada.” diyecekti. Baş őrtűlű kızların okullara gidince kıyametin kopmayacağını gőrecekti insanlar. Şu ırkçılığa ve iğrenç bir kısır dőngűye dőnűşműş Tek Dil, Tek Millet, Tek Bayrak gibi salakça bir ezberden beslenen Kűrtler űzerindeki asimilasyon ve ayrımcılık kalkacak, on yıllardır sűren o kirli savaş bile bitebilecekti. Hem belki o zaman biz “muasır medeniyet düzeyi” denilen ve ne olduğunu bilip anlamadığımız dűzey yerine kendimizle őnce barışıp sonra kendi potensiyellerimizin elverdigi dűzeye ulaşabilecektik. Yani birlikte yaşamayı, bűtűn farkılıklara rağmen değil farklılıklarla birlikte hep beraber bir harmoni içinde yaşayabilecektik çűnkű Kemalist ve militarist devlet őyle bir kapanmıştı ki űzerimize soluk alamıyorduk. <br />
<br />
Tabii ki birileri bu sűreçte paranoyalarla ırkına sarılıp linç ve ırkçı kampanyalardan medet umabilirdi, birileri de “Iran olacağız!” korkularıyla Atatűrk heykellerine sarılıp derilerine tatű diye Atatűrk imzaları ve sűliyetleri kazıtabilecekti. Birileri de Kuran’ı kıçıyla okuyup koca kitaptan sadece cinselliğe dayalı patolojileri gűnah diye – sevap diye etrafındakilere dayatmaya çalışcaktı. Bunlar normaldi. Ve en őnemlisi bu bir gűzel deneyim ve ayna olacaktı ve gerçek yűzűműzű gőrme şansı bulabilecektik. Çűnkű taaa 1923’den beri başımızda hep “herşeyin en iyisini” bilen ve hep “herşeyin en iyisini” yapan bir devlet vardı. Ne yapmamız ve ne yapmamamız gerektiğini, neyi őgrenip neyi őgrenmemmemiz gerektiğini, neyi dűşűnűp, neyi dűşűnmemmemiz gerektiğini bile denetlemeye çalışan bir devlet vardı ve bizim hata yapmamıza bile izin vermiyordu. Bűtűn hataları kendisi yapıyordu sonra da bizden acısını çıkarıyordu. Demirel demişti ya “Komunizm iyi bir şey olsa biz getirirdik” diye. Işte őyle bir durumdu memleketin hali. Bu nedenle de biz bir şey yapmaya kalktığımızda “siz kandırılmışsınız”, “sizi dışardan yőnetiyolar” diyerek tepemize vura vura kendimize duyabileceğimiz en ufak bir őzgűvene dahi olanak vermeyen bir devletti bu. <br />
<br />
Şimdi islamcı ve műslűman olduğunu iddia eden bir iktidar vardı ve onu destekleyen her gruptan (sol dahil) insanlar vardı. Ve ilk defa ordunun “vatan elden gidiyor!” diye darbe yapabilecek olanagı ve şansı da kontrol altına alınmıştı; Ordu’nun elleri ayakları bir şekilde o Kemalist çőzűmleme sűrecinde bağlanmıştı. Ve yıllardır inanaçlarından dolayı hor gőrűlűp ezilip itildiklerini iddia eden bir grup demokratik yőntemle iktidardaydı. Ve bu grup ezilmeyi ve hor gőrűlmenin ne mene bir şey olduğunu bildiği için diğer ezilen ve horlanan gruplara ezilmeyecekleri ve hor gőrűlmeyecekleri bir toplumsal ve siyasal ortam sağlayacak gűce ve olanaklara sahipti. Ve iktidar partisini destekleyen eli kalem tutmuş hiç mi hiç azımsanmayacak bir entellektűel kitle de vardı; ki bu kitle demokratik anlamda toplumsal hareketliligi başlatabilecek deneyim ve birikime de sahipti. Yani eğer iktidarda olmanın gűcű kőtűye kullanılırsa bu kitle iktidar gűcűnű tahdit edebilecek demokratik potensiyele sahipti. Yani birlikte yaşamanın műmkűn olabileceği olanaklı gőrűnűyordu. Bundan umutlu olmamak için hiç bir mantıklı gerekçe yoktu ortada. <br />
<br />
Ama sonra ne oldu? <br />
<br />
Sahi ne oldu? <br />
<br />
Toplum olarak bir çuval inciri berbat ettik. Ilk defa yakaladığımız bu şansı pervasızca harcadık. Iktidar, para ve gűc tutkunu birine ve etrafındaki kıç yalamada uzmanlaşmış bağnaz, kőtű niyetli, çıkarcı, hırsız, fesat ve bil cűmle olumsuz sıfata sahip insan kılıklı kravatlıların en beceriksiz yőnetimine dűştűk. Eleştirdikleri Kemalizm]den daha zorba ve hukuksuz oldular. Ahlaksız oldular. Yűzssűz oldular. Sonra siyasi gűcűn getirdiği hezyanla toplumdaki kutuplaşmayı kőrűklediler. Tarihsel olarak gruplar içinde ve gruplar arasında hali hazırda var olan olumsuz dinamikleri onulmaz bir dűşmanlığa taşıdılar. Ve karşı çıktıkları Kemalizm’in kara bir parodisine dőnűştűler. <br />
<br />
Ve bu benim en bűyűk hayal kırıklığımdır. Ah ben insana olan gűvenimle ne çok safdilimdir bilseniz. Allah’a inancım olamasa da Allah’a inancı olan bir sűrű dűrűst ve namuslu insanlar tanıdım. Bir kaçı da yukarda sőzűnű ettiğim entellektűel tayfadandı. Ve onların ahlaklı olacağına ve nasıl ki kapı kapı dolaşıp Kemalizmin yapı taşlarını çőzűmleyip insanları oy sandıklarına ve universite őnlerinde protestolara taşıdılarsa bu iktidara dayalı kokuşmaya da karşı ayak diriyeceklerine inandım. Çűnkű baştaki hırsız ve kalpazanlar gűçlerini ardlarındaki bu entellektűel kitleden ve onların ardındaki kalabalıktan alıyordu. Ama ne yazık ki o okumus, o ahlaklı, o entellektűel grup kahvedeki fesat, içi ve dışı çirkin olan adamın yanında saf tutup bűtűn okuduklarını unuttular ve destek verdiler baştaki kokuşmaya. Ve şimdi o baştaki kokuşma kendi sonunu hazırlarken űlkeyi de peşinden sűrűklűyor bir bilinmez bataklığa… <br />
<br />
Bakalım gelecek gűnler daha neler gősterecek.Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/08500659853216526365noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-9032252599172170626.post-89173549869964926752014-10-28T07:48:00.001-05:002014-10-28T07:48:04.377-05:00 NEHİRLER AKA AKA... <div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiWy4nxIgvhvlK6VuhEUm4-NST0uj7yPluOCbTYshTVgOrfPyEltglG0I62qYyqPh_GdurHuyOjmxTBXJq7Ds7hJE43n7wIogmPxE5WQfPZDXXIIoPJTskq11wEeNL5UpxBesoqAK6KT-0/s1600/mississippi-river.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiWy4nxIgvhvlK6VuhEUm4-NST0uj7yPluOCbTYshTVgOrfPyEltglG0I62qYyqPh_GdurHuyOjmxTBXJq7Ds7hJE43n7wIogmPxE5WQfPZDXXIIoPJTskq11wEeNL5UpxBesoqAK6KT-0/s1600/mississippi-river.jpg" height="240" width="320" /></a></div>
Yolcu! <br /><br /> Görüyorum ki, bir on önce varmak istiyorsun oraya. Gerginsin, kıpır kıpırsın, soluk soluğasın, yay gibisin ey yolcu! Coşkunluğun ne güzel, gerilimin ne güzel, öfken ne güzel! Sana selâm, sana saygı, ey yolcu! <br /><br /> Fakat düşündün mü yolunun uzunluğunu? Neler var yolunun üstünde, düşündün mü? Koşar-adım aşabilecek misin şu dağı, geçebilecek misin bu hızlı şu beli, tırmanabilecek misin bu solukla şu sırtı? Ovada dikenler boy-atmıştır belki, kayalar yollara uçmuştur, kuru dereleri seller basmıştır, kar yağmıştır belki o tepelere? Böyle, uçar gibi geçip gidebilecek misin oralardan, hemen varabilecek misin oraya? ı8elki sırtlanlar üşüşmüştür leşlere, kuzgunlar çöküşmüştür ak kayalara, kuduzlar tutmuştur belki yolları. Belki silinmiştir ayak izleri yolcuların. Bütün bunları bir bir düşündün mü, ey yolcu? Çünkü sen, ne ilk yolcususun bu yolun, ne de son. <br /><br /> Derim ki sana: <br /><br /> Nehirler boyunca git! Nerelerde ve niçin durgundur nehirler, nerelerde ve niçin hırçındır nehirler, nerelerde ve niçin mendereslidir, nerelerde ve niçin çağlayanlı ve de çavlanlıdır nehirler, gözlerinle gör, duy kulaklarınla! Gör ve duy ki, nasıl varır nehirler denizlere! <br /><br /> Derim ki sana: <br /><br /> Denize varmaktır amacı nehrin, denize varmak, ey yolcu! <br /><br /> Büyükse dağ, aşamıyorsa üstünden nehir, dolanır çevresini dağın. Büyükse kaya, söküp atamıyorsa nehir, birikip birikip taşlar üstünden, dolanır yanını yöresini. Yokuşsa yolcu, koşamıyorsa, menderesler çizer nehir. Uçurum çıkarsa önüne, kapıp bırakır kendini nehir, açar kanatlarını ve varır varacağı yere, oraya denize! <br /><br /> Derim ki sana: <br /><br /> Nehirler boyunca git ve gör nehirlerin nasıl yol aldıklarını! Sen de bir nehirsin ey yolcu! Senin de varmak istediğin bir yer var. Gerçekten varmak istiyorsan oraya, nehirlere iyi bak! Engeller nasıl aşılır, öğren nehirlerden! Yan yolda yokolup gitmek değildir amaç, nehirler gibi akıp, nehirler gibi u!aşmaktır oraya! Varmaktır oraya, ey yolcu! <br /><br /> Derim ki sana: <br /><br /> İyi oku yolunu, avucunun içi gibi bil! İyi belle yolunun engellerini! Dizlerini, ciğerlerini, yüreğini sıkı tut, iyi dengele! Ovada koşar gibi vurma kendini dik yokuşlara! Uçuruma atlar gibi bindirme kayalara! «Daha koş, daha koş!» diye alkış tutanlara kanıp da, kesilip kalma yarı yolda! Dipdiri varmalısın oraya! Varıp birşeyler yapmalısın! Hız koşusu değildir bu, ey yolcu, engelli koşudur bu! Engelleri aşa aşa, gücünü koruya koruya varmalısın oraya! Çünkü oraya varmaktır amacın, koşmak değil! <br /><br /> Boşuna sevmedim nehirleri! Aktıkça büyümesi boşuna değil nehirlerin! Akan büyür, ey yolcu! <br /><br /> «Erişir menzil-i maksûduna âheste giden» demiyorum ben sana, «tîz reftâr olanın pâyine dâmen dolaşır» demiyorum. Böyle demiyor çünkü nehirler. Duracaksın, dolacaksın, kemireceksin, oyacaksın, dolaşacaksın, atlıyacaksın, aşacaksın, koşacaksın ve varacaksın oraya, diyor nehirler. Öyle diyorum ben de! Beni dinle, beni anla, ey yolcu! <br /><br /> adım adım <br /><br /> kulaç kulaç <br /><br /> ilerliyor nehir <br /><br /> yoklayıp <br /><br /> araştırarak <br /><br /> tartıp <br /><br /> dengeliyerek <br /><br /> adım adım <br /><br /> pençe pençe <br /><br /> ilerliyor nehir <br /><br /> birdenbire koçbaşı <br /><br /> birdenbire ipek bir çarşaf <br /><br /> ve balıklar kurbağalar yosunlar <br /><br /> köprüler ve yoksul değirmenleri bozkırın <br /><br /> birdenbire bir uğultu <br /><br /> birdenbire bir kıyamet <br /><br /> bindirip <br /><br /> çekilerek <br /><br /> çekilip <br /><br /> toparlanarak <br /><br /> varıyor koca dağın ardındaki o koca dağa <br /><br /> varıyor cüceleşip <br /><br /> devleşerek <br /><br /> varıyor <br /><br /> nehirlerce kahkahalara <br /><br /> şarkılar söylemeliyim <br /><br /> nehirler gibi uzun <br /><br /> nehirler gibi kollu <br /><br /> nehirler gibi hırçın <br /><br /> ve yumuşak <br /><br /> ve nehirler gibi <br /><br /> dur <br /><br /> durak bilmeyen şarkılar söylemeliyim <br /><br /> gitmek <br /><br /> nehirlerle yanyana <br /><br /> gitmek <br /><br /> nehirler gibi zor <br /><br /> nehirler gibi çetin <br /><br /> nehirler gibi umutlu <br /><br /> gitmek <br /><br /> nehirlerden de öteye <br /><br /> oraya <br /><br /> taa oraya <br /><br /> o büyük kurtuluşa <br /><br /> <br /> yüreğim <br /><br /> yaralı kuşum <br /><br /> topla ve aç kanatlarını <br /><br /> Hasan Hüseyin --Acıyı Bal Eyledik<br />Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/08500659853216526365noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-9032252599172170626.post-55191331014749762212014-10-11T14:46:00.002-05:002014-10-11T14:46:13.484-05:00İyi Adama Bir İki Soru: Kürde Neden Düşmansın Canım Kardeşim? <b>Sevinç Koçak - Yazmış Wilhelm Reich'in Kűçűk Adam'ı yazdığı dőnemleri anımsatıyor yaşadıklarımız. Ve kűçűk adamlar hep çoğunluktalar...</b><br />
<div>
<br /></div>
<div>
<i> Kaynak: <a href="http://www.korkatip.com/kor-katip/iyi-adama-bir-iki-soru-kurde-neden-dusmansin-canim-kardesim-sevinc-kocak.html">Burasi</a></i><br />
<div>
<br />
Eki 11, 14 • Kör Kâtip<br />
<br />
<br />
Şu barbarlar çetesi, Kürtlerin kökünü kazısa, yeryüzünde sana daha fazla yaşam alanı mı açılacak sanıyorsun?<br />
<br />
İşçi ölümleri, yoksulluk, açlık, sefalet, çevre kirliliği… Bütün bunlara karşı çıkarken bu kadar insanın katledilmesine nasıl seyirci kalabiliyorsun?<br />
<br />
Gezi’de her gün “Yalan söylüyorlar!… Penguen medyası!… Yandaş medya!…” diye öfkelendiklerine şimdi neden inanıyorsun?<br />
<br />
Sen eline aldığında hak arayışının timsali olan taşlar, Kürtler eline alınca niye düşman oluyor her seferinde? Filistin’de taş atan çocuklar kahramanken, Kürt çocuklara bu öfken niye?<br />
<br />
Aklına estikçe kovuyorsun Kürtleri ülkeden. Tapusunu kim verdi sana? Bir tapun varsa, seni kandırmak için seçimlerde kaçak inşaata izin veren belediyeler dağıtmıştır mutlaka. Tepene çöker o inşaat, altında kalırsın, demedi deme.<br />
<br />
Kobanê’ye destek verenlere, “Gidin orda savaşın!” diye çemkiriyorsun sürekli. Dünyanın herhangi bir yerinde, herhangi bir haksızlığa karşı çıkmak için orda olmak gerektiğini mi düşünüyorsun? Koşul buysa, demek ki sen hiçbir haksızlığa karşı çıkmıyorsun. Kızma ama, Gazze’ye ne zaman gidiyorsun?<br />
<br />
‘Kürtler zaten tembel. Devletimizin Doğu’ya yapmadığı yatırım kalmadı ama sırf bu ülkeye zarar vermek için çalışmadılar hiç. Devletin yaptıklarını da yakıp yıktılar.’ Çalışkan kardeşim, neden tembel Kürtler kendi Doğu’larından senin Batı’na gelip ucuz iş gücünü oluşturuyorlar biliyor musun? Mevsimlik işçi, çocuk işçi, atık kâğıt işçisi, inşaat işçisi… İşçi işte, bildiğin işçi… Oturdukları yerde devlet onları beslerken, neden kalkıp ‘senin’ şehirlerinin en yoksul mahallelerinde yaşıyorlar? Üstelik de şehrin yoksulları tarafından bile dışlanıyorlar, milliyetçi duyguları her kabaranın saldırısına uğruyorlar?<br />
<br />
“Ama hassasiyetler…” Yalnızca senin mi var hassasiyetlerin canım kardeşim? Başkasının yok mu? Yıllardır Kürtlere yapılan baskıların parçası senin hassasiyetlerin. Bayrağı eline alan Kürtlere saldırıyor. Bayrağı eline alan, devlete sırtını yaslamış oluyor. Bayrağı eline alan kendisini kahraman sanıyor. Şarkılarını dilinden düşürmediğin Ahmet Kaya’yı linç etmeye çalışan hassasiyetleri ne de güzel savunuyorsun.<br />
<br />
Che Guevara’ya bayılıyosun. Balya balya sözlerini paylaşıyorsun. Peki Arjantinli Che’nin Kübalı bir gerilla olarak Bolivya dağlarında ne işi vardı diye neden hiç düşünmüyorsun?<br />
<br />
Sokakta Kürtçe konuşanlara öfkeli bakışlar fırlatıyorsun. İnandığın Tanrı yarattıysa her dili, her ırkı, her cinsi neden karşı çıkıyorsun? Yok eğer inanmıyorum diyorsan, hangi hakla kendini bir başkasına dayatıyorsun?<br />
<br />
“At iziyle it izi” meselesi var bir de. Karışıyormuş sürekli birbirine. Öyle diyorsun. Bunu söyleyerek aslında vaktiyle sokağa çıkmış ya da sokağa çıkanlara alkış tutmuş olsan da, masum cici çocuk olduğunu göstermeye çabalıyorsun. Kürtler bu ülkenin kötü çocukları, kötü arkadaşlıklar kurmadığını ebeveynin olan devlete ispat etmeye çalışıyorsun. Kendini küheylan sanan sen, bu masaldaki kurtların kuyruğundan bir türlü kopamayan kuzusun canım kardeşim, masalın sonunu göremiyorsun.<br />
<br />
Aslında senin Kürtlerle bir problemin yok. Ne de olsa; senin Kürt komşuların da oldu, halanın kaynının baldızıgil de Kürt, ayrım yapsanız Kürt gelin almazdınız, sevdiğin Kürt arkadaşların var keşke bütün Kürtler onlar gibi olsa, hatta bu ülkede Kürt cumhurbaşkanı bile…<br />
<br />
Ne kadar zavallısın. Kürtlerden nefret eden sen, Türkleşmiş Kürt seviyorsun. Anlaşılmıyor sanıyorsun.<br />
<br />
Afrika’daki açlara üzülen, kedi yavruları için barınak arayan, sokağa kuşlar için su bırakan sen, konu Kürtler olduğunda nasıl bu kadar zalim olabiliyorsun? Köle pazarlarında satılan kadınları, sınırdan geçmeye çalışırken vurulan çocukları görmüyor musun? Görüyorsun ve en fenası da bundan tuhaf bir haz alıyorsun.<br />
<br />
İnsanlar ölüyor canım kardeşim. İnsanlar, kurşuna diziliyor, başları kesiliyor, kadınlara tecavüz ediliyor, çocuklar katlediliyor… Devlet dairelerindeki türbanı hazmedemeyen sen, Müslümanlık adına yapılan vahşete seyirci kalıyorsun. Sıra hiç sana gelmez sanıyorsun. Mülkiyetçilik ruhuna öyle işlemiş ki, Devleti de senin sanıyorsun.<br />
<br />
Kürde niye düşmansın canım kardeşim? Kürdün davası seninle değil ki, sana da zulmedenlerle. Köyünü yakanlarla, dilini konuşturmayanlarla, çocuğunun adına bile karışanlarla. Yani senin de emeğini çalanlarla. Sana n’oluyor? Polis sana vurduğunda katil de, Kürdü vurduğunda neden kahraman oluyor?<br />
<br />
Ama üzülme, iyi insansın sen. Şüphemiz yok bundan.<br />
<br />
“şimdi bizi iyi dinle:<br />
<br />
düşmanımızsın sen bizim<br />
<br />
dikeceğiz seni bir duvarın dibine<br />
<br />
ama madem bir sürü iyi yönün var<br />
<br />
dikeceğiz seni iyi bir duvarın dibine<br />
<br />
iyi tüfeklerden çıkan<br />
<br />
iyi kurşunlarla vuracağız seni.<br />
<br />
sonra da gömeceğiz<br />
<br />
iyi bir kürekle<br />
<br />
iyi bir toprağa.” (Brecht)<br />
<br />
*Bu satırlar yazılırken, Nusaybin sınırında bir çocuk katledildi asker kurşunuyla, Berkin’den 6 yaş küçüktü… Diyarbakır’da bir genç hayatını kaybetti polis kurşunuyla, Ethem’den 2 yaş küçüktü… Esenyurt’ta bir genç sivil faşistlerce öldürüldü, Ali İsmail’den 1 yaş küçüktü… Ve sen bu satırları okurken kim bilir daha kaç kişinin canına kıymış olacak devletinin kanlı elleri. 8 yaşında kalan Beşir Remezan Arif’in annesi dedi ki:“Otobüs yakıldıysa yenisini alırım, kaldırım taşı söküldüyse yerine koyarım. Şimdi siz de bana çocuğumu geri verin.” Şimdi oturup bankamatiklere ağla sen, canım kardeşim. Çünkü onlar Kürt değil.</div>
</div>
Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/08500659853216526365noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-9032252599172170626.post-48297735774947355542014-10-10T08:35:00.002-05:002014-10-10T08:36:09.156-05:00Kobani'nin özeti<br />
<br />
<i><a href="https://eksisozluk.com/entry/46221510?utm_source=twitter&utm_medium=tweet&utm_campaign=social&utm_content=kobani+olayinin+ozeti&utm_term=0">Eksi'den biri</a> cok guzel ozetlemis su Kobani olayini. Buraya da alayim dedim. Bir kopya da burda bulunsun.</i><br />
<br />
"kobani hakkında ağır bir cehalet var. hangi konuda yok ki. karanlıkta bir mum yakıp bu cehaleti ortadan kaldırmaya çalışayım.<br />
<br />
her şey 2011 yılında çıkan arap baharıyla başladı. tüm arap ülkelerinde diktatörlere yönelik isyanlar çıktı. bizim hükümet ilk başlarda duyarsız kaldı ama sonra isyancıları destekledi. libya'nın bombardımanına katıldı, isyancılara para verdi vb. aynı libya'dan 6 ay önce insan hakları(!) ödülü almıştı tayyip. kimse de sormadı ne oldu da insan hakları ödülü aldığın adamı 6 ay sonra bombalayacak noktaya geldik diye. <br />
<br />
ha işte kuzey afrika diktatörlükleri birer bire yıkılırken isyan dalgası suriye'ye de sıçradı. onlar yıkıldı suriye'de yıkılır zaten diyen hükümet suriye'de şeriatçı bir yönetimin kurulmasının fırsatı olarak değerlendirdi olayları ve isyancılara destek verdi. abd'nin de işine geldi bu. çünkü suriye öteden beri rusya'nın sadık bir müttefiki, hamas ve hizbullah gibi ısrail düşmanı oluşumların bölgedeki koruyucusudur. ısyanlar kısa bir sürede bastırıldı. bunun üzerine akp ve batı dünyada ne kadar cihatçı, şeriatçı terörist varsa silahlandırıp suriye'ye yoılladılar. öyle böyle değil yüzbinlerce terörist afganistan'dan, libya'dan, çeçenistan'dan uçaklara doluşup doluşup türkye üzerinden suriye'ye girdiler. o zamanlar suriye'nin dostları toplantıları yapılıyordu. katar, suudi arabistan temsilcileri falan suriye'de demokrasi yok diyordu. 100 ülke destekledi bu politikayı. sadece türkiye'nin suçu yok yani. teröristlerin silahlandırılması suudi ve katar paralarıyla türkiye üzerinden yapıldı, yapılıyor halen. ( mit tırları). yaralanan teröristler türkiye'de tedavi edildiler. <br />
<br />
ama bütün bu çabalar sonuçsuz kaldı. zira rusya, ıran ve çin suriye'ye destek verdi. + lübnan hizbullahı. daha da önemlisi başta diktatörlükten şikayet edenler bile gelen şeriatçı teröristleri görünce esat'tan yana tavır koydular. akp suriye ile savaşmak için her şeyi yaptı. teröristlere kimyasal silah verip çocukları bile öldürttü ama artık çok geçti. zıra abd de esat giderse yerine geleceklerin el kaideci olduklarını görüp yavaştan geri adım attı politikalardan. hatta ışid, el nusra gibi örgütlerle bizzat savaşmaya başladı. hele musul'un düşüşü erbil ve bağdat'ın tehdit altında olması abd'nin önceliğinin kendi yarattığı teröristler olmasını sağladı. ama türkiye için ışid ve diğer teröristlerin yaptıkları önemli olmadı hiç bir zaman. bizimkiler halen esatı devirip ırak ve suriye'de türkiye'nin uydusu sünni şeriatçı diktatörlükler kurma hevesindeler. <br />
<br />
buraya kadar kürtlerden bahsetmedik. ırak kürtlerini bir tarafa bırakıp konumuz olan suriye kürtlerinden bahsedelim. suriye'deki kürtlerin çoğu türkiye'den oraya gitme. buradakilerin akrabaları. bu yüzden suriye uzun yıllar kimlik vermedi zaten bunlara. baasa karşı oldu kürtler hep. sadece bölcülükten değil yani baas bunlara 2.sınıf bile değil vatandaş muamelesi yapmadı. ama. aması şu. suriye karışınca türkiye sınırında yaşayan kürtlerin etrafı şeriatçı teröristlerle doldu. suriye hükümeti bölgeden sürüldü. bunun üzerine kürtler ( pyd) suriye yönetimiyle de anlaşıp 3 bölgede özerk yönetimlerini kurdular. silahlı güçlerini ( ypg) oluşturup bu bölgeleri savunmaya başladılar. dediğim gibi esat göz yumdu. silah verdi, bölgedeki emeklilerin maaşlarını ödemeye devam etti, hatta para da vermiş diye duydum ama haberim yok tam. halen kürt bölgelerinde suriye devletinin üsleri var. kürtler bölgedeki diğer gruplarla ( arap aşiretleri, hristiyanlar vb) de anlaşıp 3 tane kanton denen bölge oluşturdular. kendilerince mükemmel dedikleri bir sistem kurdular. mükemmel mi bilmiyorum ama şeriatçıların yönetikleri yerlere bakarsak bayağı iyi diyebiliriz. yayılmacı da olmadılar. sadece kendi bölgelerini savundular. bazen ösoyla bazen ışidle savaştılar. ama sınırlar pek değişmedi. ta ki ışid'in son saldırısına kadar. ışid musul'u alınca orada silahlarını bırakıp kaçan 85000 kişilik ordunun silahlarına da el koydu. ıyice güçlendi ve ağır silahlarla biribiriyle kara bağlantıları olmayan 3 kantondan ortadakine saldırdı. kobani ili var burada da. gerisini biliyorsunuz köyler düştü kobani ili ise direniyor. <br />
<br />
peki kürtler türkiye'den ne istiyorlar? türkiye ile ne alakası var? çok alakası var. her şeyden önce türkiye pyd'ye hep zorluklar çıkardı. bunun sebebi de pyd'nin pkk'yla bağlantısı falan değil ha. kürtler neden esat ile savaşmıyor. tüm dertleri bu. akp hükümeti başta ışid bölgedeki şeriatçı devletlerin destekçisi oldu. halen bu desteğin devam ettiğini düşünüyorlar ki bence haksız değiller. abd fikir değiştirip ışid'e karşı koalisyon kurmasına rağmen türkiye buna ilk başta destek vermedi baskılar artınca da destek verir gibi yaptı ama lafta kaldı bu destek. örneğin ıncirlik üssünün kullanımına izin vermedi, havadan bombardıman işe yaramaz deyip buna katılmadı, kara harekatına da esat'ı devirirsek katılırım dedi. tampon bölge denen bir şey uydurup kürtlerin kantonlarını işgal etmeye kalktı vb. bununla da yetinmedi kuşatılmış kobani'ye yardım etmedi. örneğin barzani koridor aç kobani'ye askeri yardım göndereyim dedi. türkiye görmezden geldi. ışid'in militanlarının sınırı geçtiği görüldü ama sınıra kürtlerin yaklaştırılması yasaklandı. onu bırakın savaştan kaçan sivillere bile sınırı zar zor gönülsüz olarak açtı. <br />
<br />
kobani'nin düşmesi demek sıranın diğer kantonlara glemesi demek ki bunu da rte mutlu mutlu söyledi zaten. kobani'nin düşmesi demek binlerce kürdün boğazlanması demek. türkiye'deki kürtler de hem hükümeti zorlamak hem de dünyanın llgisini bölgeye çekemek için ayaklandılar. bir nevi kardeşleri için isyan ettiler. ışe de yaradı abd, suriye ordusu ışid mevzilerini bombalamayı arttırdı, kobani'de çatışan ypg güçlerinin morali yükseldi vb. yetmez ama evet. akp hükümeti şeriatçı teröristlere verdiği desteği bitirene kadar gösteriler devam etmeli. ama eder mi? zor gibi görünüyor. çünkü görünen o ki mesele kobani değilmiş kürtler akp hükümetine isyan etmemiş , pkk devlet binalarına saldırıyormuş gibi haberler yapılıyor. yakılan bayraklar, atatürk büstleri, otobüsler gösterilip kamuoyunun milliyetçi duyguları okşanıyor. haliyle de ahali kürtler gene azdı diye bakıyorlar olaylara. mhp seçmenini geçtim chp seçmeni bile olaylara karşı. sözlükte birinin dediği gibi yeni şafak ve sözcü aynı manşeti atıyor. muhalefetin hükümete eleştirisi kürtleri açılım süreciyle azdırdın şeklinde oluyor sonuçta hiç bir şey değişmiyor suriye'de, ırak'ta yüzbinlerce masum ölmeye devam ediyor. <br />
<br />
Kaynak: <a href="https://eksisozluk.com/entry/46221510?utm_source=twitter&utm_medium=tweet&utm_campaign=social&utm_content=kobani+olayinin+ozeti&utm_term=0">Surdan </a>Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/08500659853216526365noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-9032252599172170626.post-14976196777030708072014-10-07T12:55:00.000-05:002014-10-07T12:55:00.231-05:00Kobane<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiW0KjTgc6AnskhGcBZbIgpdZMOwHOeP3-ma3nBwK70NkptKbTMjfWIevfFMvLTsPjrr_tVY-Lj366ftoi0MTL4uRbCd9QAQlmT4fQT0XbD6koPd_fzzZ91z58IiIl1LubQNpcQVBQYO6M/s1600/dusme.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiW0KjTgc6AnskhGcBZbIgpdZMOwHOeP3-ma3nBwK70NkptKbTMjfWIevfFMvLTsPjrr_tVY-Lj366ftoi0MTL4uRbCd9QAQlmT4fQT0XbD6koPd_fzzZ91z58IiIl1LubQNpcQVBQYO6M/s1600/dusme.jpg" height="258" width="320" /></a></div>
<br />Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/08500659853216526365noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-9032252599172170626.post-84734748056205811352014-08-27T10:32:00.001-05:002014-08-27T10:32:23.888-05:00 Ortadoğu IV <div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEitfHKeJQ8dDwk6JISFo1zfPRRPy5r4Wyjmtz3lMcRjVRWDGbHC7EdcIcVgbfyd1voyUVLmW-Lv3r5djabeyz7jJigSTmqsO42y7W4V3zW8jFUztfzLh-QissFRVX5h90dhdy-WhSj4DKA/s1600/War+Middle+East.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEitfHKeJQ8dDwk6JISFo1zfPRRPy5r4Wyjmtz3lMcRjVRWDGbHC7EdcIcVgbfyd1voyUVLmW-Lv3r5djabeyz7jJigSTmqsO42y7W4V3zW8jFUztfzLh-QissFRVX5h90dhdy-WhSj4DKA/s1600/War+Middle+East.jpg" /></a></div>
Zaman mı? değil zaman. <br />Akan zaman değil mesafelerdir. <br /><br />Güneşin çekici yukarda <br />Suyun bıçağı aşağıda <br />Krom alçakgönüllü, bakır utangaç, <br />Ağaç: bir damla iki kıvılcım arasında. <br />Rüzgâr bilmiyor nerden eseceğini <br />Sınırlar kesik, <br />Yerleşme yerlerinde balkıma. <br /><br />Biz kırıldık daha da kırılırız <br />Ama katil de bilmiyor öldürdüğünü <br />Hırsız da bilmiyor çaldığını <br />Biz yeni bir hayatın acemileriyiz <br />Bütün bildiklerimiz yeniden biçimleniyor <br />Şiirimiz, aşkımız yeniden, <br />Son kötü günleri yaşıyoruz belki <br />İlk güzel günleri de yaşarız belki <br />Kekre bir şey var bu havada <br />Geçmişle gelecek arasında <br />Acıyla sevinç arasında <br />Öfkeyle bağış arasında <br /><br />Biz kırıldık daha da kırılırız <br />Doğudan Batıya bütün dünyada <br />Ama kardeşin kardeşe vurduğu hançer <br />İki ciğer arasında bağlantı kurar <br />Büyür, bir gün, zenginleşir orada, <br />Çünkü Ali'yi dirilten iksir de saklı <br />Hasan'a sunulmuş ağuda, <br />Granitin de olur bir okyanus diriliği, <br />Nehirler daha uysal akar, <br />Bir çiçek nasıl açılıyorsa kendiliğinden <br />Bir kuş nasıl uçuyorsa <br />Öyle sever, çalışır insan, <br />Kıraçlar çarptıkça dağlara <br />Gül göçürür şafağından <br />Doğanın altın şafağından <br />İnsanın altın şafağından <br />Tarihin altın şafağından <br /><br />Biz kırıldık daha da kırılırız <br /><br />Kimse dokunamaz bizim suçsuzluğumuza. <br /><br />(1966)<br /> <br />Cemal SüreyaAnonymoushttp://www.blogger.com/profile/08500659853216526365noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-9032252599172170626.post-78545369440730677552014-08-19T23:21:00.002-05:002014-08-19T23:22:38.964-05:00BİR AYRILIŞ HİKAYESİ <iframe allowfullscreen="" frameborder="0" height="315" src="//www.youtube.com/embed/6m8gUcv1z6A" width="460"></iframe>
<br />
<br />
Erkek kadına dedi ki:<br />
-Seni seviyorum,<br />
ama nasıl,<br />
avuçlarımda camdan bir şey gibi kalbimi sıkıp<br />
parmaklarımı kanatarak<br />
kırasıya<br />
çıldırasıya...<br />
Erkek kadına dedi ki:<br />
-Seni seviyorum,<br />
ama nasıl,<br />
kilometrelerle derin, kilometrelerle dümdüz,<br />
yüzde yüz, yüzde bin beş yüz,<br />
yüzde hudutsuz kere yüz...<br />
Kadın erkeğe dedi ki:<br />
-Baktım<br />
dudağımla, yüreğimle, kafamla;<br />
severek, korkarak, eğilerek,<br />
dudağına, yüreğine, kafana.<br />
Şimdi ne söylüyorsam<br />
karanlıkta bir fısıltı gibi sen öğrettin bana..<br />
Ve ben artık<br />
biliyorum:<br />
Toprağın -<br />
yüzü güneşli bir ana gibi -<br />
en son en güzel çocuğunu emzirdiğini..<br />
Fakat neyleyim<br />
saçlarım dolanmış<br />
ölmekte olan parmaklarına<br />
başımı kurtarmam kabil<br />
değil!<br />
Sen<br />
yürümelisin,<br />
yeni doğan çocuğun<br />
gözlerine bakarak..<br />
Sen<br />
yürümelisin,<br />
beni bırakarak...<br />
Kadın sustu.<br />
SARILDILAR<br />
Bir kitap düştü yere...<br />
Kapandı bir pencere...<br />
AYRILDILAR...<br />
N.HikmetAnonymoushttp://www.blogger.com/profile/08500659853216526365noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-9032252599172170626.post-58666111994531357172014-08-18T08:50:00.000-05:002014-08-18T08:51:42.108-05:00Bașarı<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgpKyvF2asKRxapNCBX5NX_RfAkUBhcSuDm65YHGDps1Z3GhjVnQV9Cxx_BJ7I-dcy9CK6-ujBHM5f8J7lHeCVJ085jrT-JJE-UBonZsXDON3ATUnQvn47cjgCMj8Q5-VXVB04Jz62kez8/s1600/tread4001.gif" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgpKyvF2asKRxapNCBX5NX_RfAkUBhcSuDm65YHGDps1Z3GhjVnQV9Cxx_BJ7I-dcy9CK6-ujBHM5f8J7lHeCVJ085jrT-JJE-UBonZsXDON3ATUnQvn47cjgCMj8Q5-VXVB04Jz62kez8/s1600/tread4001.gif" height="219" width="320" /></a></div>
Neoliberal ekonomide bașarı nedir?<br />
<br />
Bütün valığını sonuna kadar sömürebilmesi için kendini patronuna veya onun sermayesine mutlu bir biçimde peșkeș çekmektir…
Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/08500659853216526365noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-9032252599172170626.post-50523296572184484372014-08-12T10:15:00.001-05:002014-08-12T10:15:24.700-05:00Ah o yaramaz çocukları Gazze’nin<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhw8GsHP0aLN-EGhtKE9qPxrlsPMS1xwXKEwsdwXE3nnjRFPEW67P-tQkf6MyvOgsSrCqyCdSS2omRiCT5OetpQA0zZaTo7j0hLB8wet-EWIq_c0EIWlDAwCKhx6XNbDjOXW-f75p4Se5k/s1600/10456247_578567602253643_6791752749286344388_n.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhw8GsHP0aLN-EGhtKE9qPxrlsPMS1xwXKEwsdwXE3nnjRFPEW67P-tQkf6MyvOgsSrCqyCdSS2omRiCT5OetpQA0zZaTo7j0hLB8wet-EWIq_c0EIWlDAwCKhx6XNbDjOXW-f75p4Se5k/s1600/10456247_578567602253643_6791752749286344388_n.jpg" height="320" width="320" /></a></div>
<br />
Ah o yaramaz çocukları Gazze’nin<br />
Penceremin dibinde bağırıp çağırarak beni çileden çıkaran<br />
Her sabah telaș ve kargașa dolu<br />
Vazomu kıran<br />
Balkonumdaki o yalnız çiçeği çalan<br />
<br />
Ah o yaramaz çocukları Gazze’nin <br />
Geri gelin<br />
Bağırın isterseniz bağırabildiğiniz kadar<br />
isterseniz bütün vazoları kırın <br />
Bütün çicekleri çalın<br />
<br />
Geri gelin<br />
Yeter ki geri gelin<br />
<br />
Khaled Juma , Filistin<br />
Çeviri: Eleștirel GünlükAnonymoushttp://www.blogger.com/profile/08500659853216526365noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-9032252599172170626.post-31755297661782936002014-08-11T07:37:00.000-05:002014-08-11T07:37:08.127-05:00Düzen Bozulmamış<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg1028CR2sFkRjejNjFcfRrfRfG_KYLIKY75V4y8zEzkzdZh2ihmtlORV-l1FfxoHVSprMFDxvIK_p6lE8AJsllsvnqlhwcbY2VXplMNBtWbEz4HvpIgvWCi7xm2bwAuAUYeKpOCOqRZPw/s1600/images.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg1028CR2sFkRjejNjFcfRrfRfG_KYLIKY75V4y8zEzkzdZh2ihmtlORV-l1FfxoHVSprMFDxvIK_p6lE8AJsllsvnqlhwcbY2VXplMNBtWbEz4HvpIgvWCi7xm2bwAuAUYeKpOCOqRZPw/s1600/images.jpg" /></a></div>
"göğe baktım yerli yerinde<br />
haydutlar dalavereciler yerli yerinde<br />
vurguncular, hayınlar, vurdumduymazlar da öyle<br />
iyi dedim. içim rahatladı<br />
düzen bozulmamış dedim sevindim."<br />
<br />
<br />
T. UyarAnonymoushttp://www.blogger.com/profile/08500659853216526365noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-9032252599172170626.post-49044122044339668862014-08-08T10:49:00.003-05:002014-08-08T10:49:37.494-05:00Ahlak Dersi<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEggs9FFWFsZHfh8ZLNP2Gre1WrLTVxIYVXYmerJDeOAMvklrCUfFo54jHH8ybZdiLeowJOwnGTMgvVvUMyIcuQIs3Lyou-cjNoeRdAwowDsXiJwtsLILq9pgNybkaOd2Oou1GGqfB_Uj_I/s1600/10524331_252922371569505_955547274360692064_n.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEggs9FFWFsZHfh8ZLNP2Gre1WrLTVxIYVXYmerJDeOAMvklrCUfFo54jHH8ybZdiLeowJOwnGTMgvVvUMyIcuQIs3Lyou-cjNoeRdAwowDsXiJwtsLILq9pgNybkaOd2Oou1GGqfB_Uj_I/s1600/10524331_252922371569505_955547274360692064_n.jpg" height="207" width="400" /></a></div>
<br />Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/08500659853216526365noreply@blogger.com0