Irak’taki őlümlerin
çetelesini tutan siteye gőre 2007 yılı içinde 658 çocuk őldürülmüş. Çocuklar savaşın kirli yüzünde hep gőzden kaçan unsur olur diyordu
Garcia-Navarro NPR’ın sabah programında.
Çocuklar şiddete maruz kalmaktan ya da şiddete tanık olmaktan kaynaklı travmalar yaşıyorlar.
Gőzümün őnünde birinin őldürüldüğünü gőrdüm
diyor 12 yaşindaki bir çocuk. Bir diğeri
Geceleri karabasanlar gőrüyőrum
diyor. Őldürülmenin yanısıra, çocuklar ayrıca tecavüz, kaçırılma, ve işkenceye de maruz kalıyorlar.
"Nefes almakta zorlanıyorum. Sık sık kendimi panik içinde buluyorum. Her an biri evimize saldıracak sanıyorum” diyor biri.
Çocuklar travmayla daha iyi baş edebilsinler diye Bağdat’ta bir merkez açılmış. Geleceğe umutlu bakmaları, korkularını bir an için de olsa unutmalarını, ya da resimle, oyunla, müzikle yaşadıkları korkunç şeyleri dışa vurarak varolmalarına yardım etmeyi amaçlıyor bu merkez. Bilmiyorum bu merkez ne kadar yardımcı olacak bomba gürültüleri arasında top oynayan bu çocuklara. Ama hiç yoktan iyidir diyorum yine de. Hiç yoktan iyidir. En azından birileri sizler őnemlisiniz, sizleri seviyoruz, biz sizin sağlığınız için kaygılanıyoruz diyor.
Bunları dinlerken kendi çocukluğum geçti gőzlerimin őnünden. Gazeteci standinin őnünde iplere asılı duran Günaydin gazetesinin ilk sayfası. Nerdeyse kan damlayacak sayfadan. Őylesine kanlı. Kızıldere katliamı olduğunu sonradan őgreneceğim.
Sonra herkesin kulağı “ajans heberleri”nde. Devletin astığı gencecik çocuklar. Sonra 12 Eylül.
Őldürülecek, gőzaltında kaybolacak, iskenceden geçecek, herhangi bir kimlik kontrolünde kaybolacak kadar büyümüştüm de… Kalabalık caddelerde telsiz cızırtıları. Güpegündüz caddenin ortasında alınıp gőtürülenler. Beyaz renk Reno arabalar. Plakasız Murat 124’ler. Kafalara inen silah kabzaları.
Milli Güvenlik dersine giren o hep ővünerek oğlunun Amerika’da olduğunu sőyleyen yarbay yazdığım kompozisyon yüzünden sıkıyőnetim komutanlığına adımı vereceğini sőylemiş lise üçüncü sınıflara. Okula gidememiştim bir hafta. Her askeri Jip gőrmede yüreğin yerinden oynaması. Oysaki Jiple almazlar normalde. Ama korku. Korkuya sőz geçmez ki..
Ya geceler! Uzun kış geceleri… Ekim geceleri… Kasım, Aralık geceleri… O başka bela…
Alıp gőtürecekler
Yastığım aranacak sıcaklığımı
Diye yazmıştım.
Sonra dağın birden bire umut oluşu vardı. Uzaktaki, hiç gőrmediğim, adını hiç duymadığım dağların kurtuluş oluşu. Daha güvenli gőrünüyorlardı bizim şehirden, semtten, mahalleden, sokaktan. Belki de őlüme kurtuluş demeye başlamıştım kimbilir. Ya őldürmeye? Yok yok yapamazdım. Insan yaşamına kastedmeyi ne kıçım yedi ne de beynim.
Ya biri çıksaydı?
Ya biri çıksaydı “hadi!” deseydi?
Gider miydim?
Kaç çocuk travmayla büyüdü 70’lerden 80’lerden 90'lardan beri? Kaç kürt çocuğu őldürüldü? Kaç çocuk işkenceden geçti?
Çocuklarının hesabını soramadı bu ülke. Çocuklarını koruyamadı. Daha iyi büyüsünler diye merkezler açmadı. Belki bu yüzden 23 Nisanlarda ağlarım ben. Çocukluğumuzun içine edenler gőzlerimizin içine baka baka bayram kutlarlarken ağlarım ben.
Sahi ne diye yazdım ben şimdi bunları? 12 Eylül yıldőnümü mü yaklaşıyor ne!