
Olup bitenlere bakıyorum. Korku, kaygı, ve öfkeyle bakıyorum. Bir önceki yazıda söznü ettiğim gibi, yazıp, yazıp siliyorum. Sonra da sevgili Kacakkova’nın dediği gibi izi kalir diye avunmaya çalışıyorum. Sonra bu kısır döngü yeniden başlıyor.
Izmir’deki olaylardan sonra şimdi de Çanakkale Bayramiç’te 2500 kişi toplanmış. Ve bu ülkede hukuğun kalmadığını bir kez daha suratımıza tükürür gibi haykırıyorlar; Adamlar karakoldan sıradan bir olay üzre gözaltına alınmış gençleri istiyorlar. Yani biz hukuğu tanımıyoruz diyorlar. Kendileri hukuğa talipler. Hem de en ilkelinden. Ve bu ilki değil. Bilmem kaç onuncu olay. Ve daha kaç tanesi olacak kimbilir. Hani şurda yeni bir Sivas mı olmasını bekliyorsunuz diyeceğim onu da diyemiyorum çünkü Sivas oldu da ne oldu ki? Ders mi alındı ki Sivas’tan, Kahraman Maraş’tan? Kampanyalar mı başlatıldı, projeler mi geliştirildi, büyük büyük adamlar toplanıp bilimsel ekipler mi kurdular bu sorunun kökeni ve çareleri ve çözümlerini arastırsınlar diye… Hiç bir şey yapılmadı. Bunlar bu ülkede hukuğun ve güvenliğin kalmadığını göstermektedir. Bu islerden maaş alanlar aldıklarını hak etmiyorlar. Yarın olası bir katliamdan sorumlu da tutulmayacaklar. Allah kahretsin ne yazık ki biliyoruz sorumlu tutulmayacaklar. Olanlar Kürtlere olacak, devrimci, insan haklarına duyarlı güzel insanlara olacak…
Olup bitenlere bakıyorum. Kenya’lı bir arkadaşım anlatmıştı: Yıllarca çalışıp biriktirdiği parayla satın aldığı hayatının ilk evine taşındığının ikinci ya da üçüncü günü KKK tarafindan evinin duvarlarına sprey boyalarla yazılı ırkçı faşist sloganları ve “defol” yazısını ilk görüşünü anlatıyordu. Tüyleri diken diken olmuş. Gitmiş bir yerden yarı otomatik bir silah almış. Sonra da gidip karakola eğer güvenlik güçlerinin kendisini ve ailesini koruyamadığı durumda kendi başının çaresine bakacağını ve sonuçlardan da güvenlik biriminin sorumlu olacağını yazılı ve sözlü olarak söylemiş. Bu olayın üzerinden altı yıl geçmişti ve kimseler bir daha rahatsız etmemişler. Silahtan ve şiddetten o denli nefret etmeme rağmen "Herhalde ben de aynı şeyi yapardım" dedim kendi kendime. Zaten öylesi bir korkuyla oraları terketmek de bir tür ölüm değil midir ki? Ölürsün ya da öldürüsün. Ama dikkat edin göreli bir güvenlik var arkadaşımın durumunda. Arkadaşımın silahı plan B oluyor yani. Türkiye de bu koşullar yok.
Türkiye’de yaşasam ne yapardım sahi?
Olası en kötü ihtimale karşı kendim silahlanır mıydım? Bu adaletsiz ve hukuksuzluk girdabında, insan hiç bir koşulda kendini güvende hissetmediği gibi güvenliğini arttıracak mantıksal bir alternatif de üretemiyor. Silahlansan karşıdaki katilin (ki vatandaş deniyor onlara) işini kolaylaştırabilirsin. Ekmeklerine yağ sürersin. Silahlanmasan o denli muğlak ki güvenliğin. çocuklarının yaşamı öylesi bir tehdit altında ki. Öylesine bir pamuk ipliğine bağlı ki yaşamın? Kendi başının çaresine bakacak hiç bir şeyin yok… Gözü dönmüş katilin insafına kalmış bir güvenlik yani…
Sözüm size birazcık insan kalabilmişler.
Varsayın ki Almanya’da Nazilerin gelip sadece siz Türksünüz diye evinizi yaktığını düşnün. Sonra da çocuğunuzu ve size öldürdüğünü düşünün. Şimdi de kendinizi benzer şeyleri Kürt komşunuza yaparken düşnün.
Ya da 17 yaşındaki çocuğunuzun o çıldırmış kalabalıkta olduğunu düşünün. Bir anda o 2500 kişilik kalabalığın bir parçası olan çocuğunuzu düşünün. Nasıl bir cinnete, vahşete bulaştığını düşünün…
Bu adamlar 2500 kişilik guruplar halinde dolaşmıyorlar sokaklarda. Bu adamlar sizin çocuklarınızın desteğini alıyorlar.
Kürtler ellerine silah alırlarsa katliamcıların tam istediği olacak. Silaha sarılmasalar, ölüm ile yaşam arası bir çizgide o kadar zavallı bir biçimde boğazlanmayı bekleyen kurbanlık koyunlar gibi bekleyecekler ki.
Ben Türkiyedeki ne hukuğa ne adalete ne de güvenlik birimlerine güveniyorum. Insanları duyarlı olmaya çağırma bağlamında ne de kan emici medyaya güveniyorum. Güvenilebilecek bir tek siz, duyarlı insanlar varsınız. Bir tek siz kaldınız. Kendini şöyle ya da böyle duyarlı sayan bütün insanlar bir tek siz varsınız. Bir tek siz bir şey yapabilirsiniz.
Bu bir katliam hazırlığı. Bakın bütün kaynaklar bunu gösteriyor. Bunlar bir büyük kan gölünün ön çalışmaları. Hatta Kürtlerin bunca saçmalığa ve saldırıya ve provakasyona karşı soğukkanlı davranmayı becermeleri övgüye değerdir. Bu koşullar altında saçma sapan bir iç-savaşın çikıp ortalığın kan gölüne dönmemesi bir an meselesidir de…Işte bu nedenle Kürtler değil siz duyarlı Türkler ancak durdurabilir bu ilkelliği.
Muhammed Isa aşkına…Yeter artık! Birşeyler yapın.
Daha önce hiç böyle bir şey istemedim. Ama gerçekten korkuyorum. Birşeyler yapın. Bu yazıdan esinlenip oturup e-posta yazın, blog yazın, twittere, Facebook’a, FriendFeed’e yazın. Hiç birşey yazamıyorsanız bu yazıyı kopyalayın, adresini verin. Okuyun, konuşun, soru sorun. Ne olur. Yeter.