Pages

Jul 19, 2010

Cinsellik, Arzu ve Dijital Dünyamız

Nothing is less certain today than sex, behind the liberation
of its discourse. And nothing today is less certain than desire,
behind the proliferation of its images. (Baudrillard, Seduction)

Baudrillard’ın Seduction’ını okurken serbest çağrışımınız ışık hızına ulaşıyor. Günümüzde hemen hemen cinselliğe ve arzuya yönelik her şeyin nerdeyse dijital bir imgeye dönüştüğü ve bu imgelerin bininin bi para olduğunu düşününce yüreğinizin daraldığını hissediyorsunuz. Sosyal network sitelerinde cinselliğin en ucuzundan en sofistike boyutlarıyla yaşandığını bir kez daha görüyorsunuz ve hatta cinsellik olmasa konuşacak, yazacak, söyleşecek başka hiç bir şeyi olmayan yüzleri binlerin varlıği size kendinizi yalnız hissetmeye itiyor. Göğüslerinin fotoğraflarını çekip, bir networktaki feede koyup hadi “like” linkine tıklayın diye yalvaran yaşını başını almış kadını anlamaya çalışyorum.


"kimse memelerimle ilgilenmiyor :( depresyona girdim.memem var beniimmaaammmaaaaağğğğğyaaaaa :(((" Diyor biri mesela.

Ya da tanımadığı bir adamla webcamde konuşan bir kadının yine tanımadığı binlerce insana eğer bu chatleştiği adama göğüslerini gösterirse kocasını aldatmış olup olamayacığını sormasını anlamaya çalışyorum.Karşıdaki adamın da doyumunu anlamaya çalışyorum. Kendisi nesneden yararlanan olarak sahi ne derece doyum buluyor? Bu doyumun ne kadarı cinsel, ne kadarı sosyal, psikolojik, ve duygusal?

Ahlaksal kaygıların ötesinde korkunç önemli olgular var burda. Neler olup bitiyor? Özgürlük mü? Heeee. Bi boyutuyla özgürleştirici diye yorumlanabilir. Ama öbür boyutlarıyla? Nesneleştirici, metalaştırıcı, yabancılaştırıcı, mekanikleştirici, ve evet dijitalleştirici aynı zamanda da.

Baudrillard’da bu günümüz fenomenine gönderme yaparken, söylem düzeyindeki yaygınlığina ve özgürlüğüne rağmen (yani hakkında eskiye oranla daha kolay ve özgürce konuşulabilmesine rağmen, eylemde bulunulabilmesine rağmen) cinselliğin git gide ne kadar da belirsizleştiğini söylüyor. Cinsellik hem her yerde, hem de hiç bir yerde. Masal gibi. Ya da karabasan gibi. Seçim size kalmış. Arzu da öyle diyor Baudrillard. Arzumuzu körükleyen-uyaran o denli fotoğraf, kartpostal, resim, söz, romanlardan alıntılar, şiirlerden dizeler, filmlerden, müzik kliplerinden, ve reklamlardan görüntüler varken, yani gün boyu arzu nesnelerinin bombardumanına uğrarken, arzunun kendisi de git gide belirsizleşiyor. Neyin ne derece nasıl arzuladığından da emin olamama duygusu ve karmaşası gibi bir şey yani bu.

Peki biz neresindeyiz bu git gide belirsizleşen, metalaşan, yabancılaşan, ve dijitalleşen cinselliğin ve arzunun içinde? Bir yanda git gide artan mutsuz evliliklerimiz, cinsel ve soyal kimliklerini oturtamadığımız flörtleşmelerimiz, hergün sabah 8 – akşam 5 nefret ederek gidip geldiğimiz işimiz, ve bir yanda bu cinselliğe ve arzuya dayalı imgesel ve sayısal çokluğun-bolluğun tam neresindeyiz? Ve bütün bu bolluğun tam orta yerinde doymak bilmez açlığımız. Hergün yeniden yeniden açlığı hissedilen ve hiç bir zaman tatmin edici bir doyumluluğun yaşanmadığı bu duygu ve dürtünün gelgitlerinde nerdeyiz? Sevişip, boşalıp orgazm duygusunu yaşamamak gibi.

Dokunmadan, sevgilinin teninin sıcaklığını hissetmeden kokusunu duymadan, saçlarının arasında parmaklarını dolaştırmadan, ellerini, evet ellerini tutmadan, gözlerindeki parıltıyı görmeden sadece webcam ile aşık olma mümkün mü? Evet inkar edilesi bir şey degil. Mümkün. Ama sorun böyle bir duygudurumun bizi tatmin edip edemiyeceği. Sorun bu tür bir iletişim kanalı aracılığı ile bir doyumun niteliği ve bunun bizim daha fazla insan olmamıza olanak sağlayıp sağlayamaması. Yanıtım yok bu sorulara? Kimin var ki? Ama ben günümüz insanının evrimsel olarak (hem gelişimsel hem zihinsel, hem de psikolojik olarak) bu tür bir deneyime hazır olduğuna inanamıyorum. Ve benim bu dijital bombardumanlı aşklar ve fantaziler dünyasında gerçeklikle bagıntıyı koparmadan ya da gerçekliği ve gerçeklikle bagıntıyı yeniden tanımlayarak bir doyum, insanca bir doyum (her ne ise bu!) bulup sevgiyi, aşkı, ve cinselliği yaşamanın ne denli mümkün olduğuna dair kaygılarım var.

Ya sizin?

16 comments:

cüneyt uzunlar said...

şöyle bir not düştüm...

http://acikkoyu.blogspot.com/2010/07/cplak-beden.html

outlaw said...

ben "romantik aşk" konseptinin daha çok sorgulanması gerektiğini düşünüyorum. "dijitalleşme"nin cinsellik üstündeki etkisi kuşkusuz büyük, ama ben "romantik aşk" kurgusunun yarattığı baskıdan daha negatif olabileceğini düşünmüyorum...

Eleştirel Günlük said...

Cuneyt o notu gelistirince haber verirsin de mi? Sagol.

Eleştirel Günlük said...

Outlaw sanki onemli bir konunun ustundesin. Acar misin?

Anonymous said...

Bu gece üç bardak bira ve biraz da votka içtim. Çok azdı ama votka, hesaba katmaya bile değmez.

Bu gece bir kadınla sevişmek istedim ama sevişemeyeceğimi biliyordum. bunu güzel yapan şey O'nunla sevişemeyecek olduğumu bilmem miydi? Bilmiyorum ama düşünmek bile güzeldi, zira tişörtünün altındaki göğüzleri güzel duruyordu.

Ben iki yıl önce bir kadına vuruldum. Aşık olmadım, sevdalanmadım: Vuruldum. Çaresizliğimin ileri boyutu olarak bir saplantıya dönüştürdüm ve sevişemedim ama O'nunla sevişme fikri beni hep gıdıkladı.

İki yıl önce bir kadınla tanıştım. Benim kadın kavramımı tam anlamıyla dolduran bir kadınla... O kadınla internette tanıştım, bir sözlük aracılığıyla. Webcam ile seviştim O'nunla, o bilmedi, bilmediği gibi sevişmedi de. O nedenle bir nevi mastürbasyondu benimki.


Mutlu gibiydim ama reddettim mut'u.

Neydim, ne oldum?

Cevap veremiyorum.

Tek gerçeğim: Sevmeyi özlüyorum.

Eleştirel Günlük said...

iruneach cok tesekkurler paylastigin icin. Sevmeyi ozlemek cagimiza damgasini vuruyor gibime geliyor...

outlaw said...

bir yorumla bu konudaki düşüncemi tamamen anlatmam mümkün olmayacak, ama ben yine de elimden geldiğince deneyeyim. belki daha sonra blogda bu konuyla ilgili daha geniş yazarım...

insanın diğer insanlar tarafından cinsel olarak çekilmesi, onlardan hoşlanması bir "evrimsel imperatif". ancak bu çekimin yaşanma ya da ifade edilme biçimi tarihsel (ve kültürel) olarak değişiyor.

bugün bizim tasavvur dünyamıza egemen olan "romantik aşk" kavramının kökeni 18 yüzyıla - "birey"in ve "biricik"liğinin icadına - dayanıyor. zira bir kişiye karşı hissedilen aşk, onun "biricik", herkesten farklı, özel vs. olmasını öngörüyor.

bunun yanında örneğin evliliğin yapısının değişmesi, evlenenlerin birbirini sevmesinin yerini birbirini sevenlerin evlenmesinin alması gerekiyor.

sonuç olarak belirli bir tarihte, belirli bir coğrafyada doğan bir anlayışın; gerek söylem, gerekse bu anlayışın hayata geçmesini sağlayabilecek yapısal değişikliklerle (benzeşmelerle) dünya geneline yayılması mümkün oluyor.

"romantik aşk" bence bir idealtip (türkçesi böyle değilse şimdiden özür) değil, başlıbaşına bir ideal. öğrendiğimiz şeyi hayata geçirmeye çalışıyoruz ya da gerçekleşmesini bekliyoruz. ama yaşadığımız ilişkiler bu ideale ulaşamadığı ölçüde hayal kırıklıkları yaşıyoruz, baskılanıyoruz.

ve ideal hayata geçirilemiyor, çünkü insan ilişkileri belirli kurallara tabi. (kuralları açamayacağım, pierre bourdieu bu konuda bence ilginç ve büyük ölçüde doğru olduğunu düşündüğüm bir teori geliştirmiş, oraya bakılarbilir - belki bu konuda da bir yazı yazarım, hoş gerçi hakkında "belki yazarım" dediğim konular bini aştı...)

outlaw said...

yazdım, ama blogger yazdığımı çok uzun olduğu gerekçesiyle yayınlamadı ve herşey silindi.

kafamı toparlayıp yeniden yazarım...

Eleştirel Günlük said...

Outlaw iki tane yorum var. Umarim ilki silindigi sandigindir. Garip oyle bi hata vermesi yoruma. Ben yine de bi bakayim ayarlara...

Eleştirel Günlük said...

Outlaw eger dediklerini yanlis anlamadiysam, romantik askin daha insanca ve doyucuruc oldugunu ama gunumuzun nesnel kosullarinin buna izin vermedigini soyluyorsun. Ben kendimi romantik diye tanimlar ve elimden geldigince de yasamimi da onun cevresinde mumkun oldugu duzeyde duzenlemeye calisirim. Kucuk kucuk seylerden o romantik doyumu almaya calisirim. Biliyorum yasamin zorunluluklari bunu oldukca zorluyor ama o denli umutsuz da gormuyorum romantik aski...

outlaw said...

yalnizca günümüz kosullarinin "romantik ask"i yasamaya izin vermediginden degil, "romantik ask"in her zaman icin söylemsel olarak yaratilmis bir ideal oldugundan, gercekle ancak kismen örtüstügünden, bu sebeple insanlari beklentiye ittiginden, baskilandirdigindan bahsediyorum. benim anladigim kadariyla bu hep böyle olmus.

EKMEKÇİKIZ said...

Aşk, insanların bir hastalık hali!:))
İlişki ise, hastalıklı da olabiliyor, sağlıklı da.
Bireyler olabildiğince kendileri iseler, karşılarındaki insanla o kadar sağlıklı ya da doğal ilişki geliştirebiliyorlar.

Karşındaki insana olmadığı halleri yüklemek, onu aşırı yüceltmek veya aşk nesnesi haline getirmek, bunu yapanın daha çok kendi zaafı nedeniyle oluyor.
Peki, kanlı canlı iki insan karşı karşıyayken bile bunlar oluyorsa, araya sanal dünya girdiğinde neler olmaz ki?!
Yalan dünya, yalan!
:)))

Anonymous said...

yazını yeni gördüm :) tatildeyim detaylı bir şey yazmayacağım lakin bir iki şey söyleyeyim, madem memelerim üzerine bu kadar yazmışsın. şu cümleyi;"kimse memelerimle ilgilenmiyor :( depresyona girdim.memem var beniimmaaammmaaaaağğğğğyaaaaa :(((" ciddi bir şerzeniş olarak buraya koyup farazi bir ciddiyet üzerinden bu kadar eleştiri yaptığın için pipinin başından öpüyorum öncelikle. cinselliğin her yerde oluşu arzuyu körelttiği için belki bu kadar boğuluyorsun. sikini kaldıran şeyler, artık sikini kaldırmaya yetmiyor belki. rahatla biraz. hayalgücü her şeyin ilacıdır.

Eleştirel Günlük said...

Lulu sagol iltifatlarin icin :-) Kavga etmek degil de konusmak istersen tatilden donunce konusalim. Derdim seninle ya da senin memelerinle ya da kendi cinselligimle degil. Derdim yasananlari analiz etmek.

Anonymous said...

eleştirel ben konuştuğumu zannediyordum, neyse :) meseleyi kişiselleştirmem belki "analiz"ini yeterince anlayamamamdan ötürü. alıntı yaptığın kitabı okumadım ancak baudrillard'ın kast ettiği ve serzenişte bulunduğu şey daha farklı bir şeymiş gibi geldi bana. yani evet cinsellikle sarmalanmış vaziyetteyiz ama aynı zamanda cinsellikten uzağız. bunda hem fikirim çünkü imgesel dünyamız ne yazık ki reel yaşantımıza zuhur etmiyor. bunu ben de bir problem olarak görüyorum. ama sen, seni sarmalayan bu imgelerden rahatsız olduğunu dile getiriyorsun ki bu daha farklı bir şey. örneğin, sanal ortamda gösterdiğim memelerimi neden gerçek hayatta göstermediğimi ve gerçekle sanal arasındaki bu derin farka yönelen eleştiriyi anlarım, ancak salt dijital cinsellikten duyulan rahatsızlık pek anlamlandıramadığım bir şey. niye bu kadar boğuyor bu durum seni? estetik kaygısı dersen yine anlarım :)

Eleştirel Günlük said...

Lulu yabancilasmayla daha cok ilgili Dikkat ettiysen butun yasami sarmalayan diger seylerden de soz ettim. Mutsuzlugumuzdan, isimizi sevmedigimizden, 8-5 zorunlulugundan vs. Bu dijitallikten bi doyum da mumkun ve o da gercek. Onun da bir suru olumlu yani siralanabilir (ozgurlestirme, otoritenin kontrolunun yitirilmesi, ahlaksal kaygilarin goreliliginin sinirsizlasmasi gibi) Sanirim asil derdimi son paragrafta yeterince acik olarak vurgulamisim. Ve bir tehlikeye isaret cekmek istiyorum..
Doyum yarattigi illizyonundan doyumsuzluga giden bir surec gibi. Bakin ben su sosyal networkda bazan iyi zaman geciriyorum. Guzel insanlar da tanidim. Arkadasliklar da kurdum. Ama Bir yuzyuzedeki doyumu alamiyorum. icimde hep bir doyumsuzluk var.. Diger bir ornek de fantazi ve anormalite arasindaki ince sinirda sanirim.
Amerika'da bi programda gizli kameralarla kucuk cocuklarla (13-17 yas gibi birseydi)internet uzerinden tanisan insanlarin o cocuklarin davetiyle (evet bir tuzak aslinda) cocuklarla sevismeye gelislerini ve tutuklanislarini gosteriyordu. O denli "olamaz" denilen insanlar o "fantazinin" cekiciligiyle gerceklikten kopup geliyorlardi ki sasarsiniz. hatta bazilari bunun bir tuzak oldugunu bile bile lades diyordu yani. 60 yasinda doktor adamdan tutun da 45 yasinda ogretmene ve daha once hic bir sabikasi ve cinsel saplantili bir rahatsizligi olmamsina ragmen. Bu insanlar sadece bu gunahsiz fantazinin pesinde kopmuslardi gerceklikten. Bunlar da bu dijitallesmede yasanan seyler. Yani kolayca "sapik" deyip vazgecilesi seyler degil gibime geliyor. Ve isin ilginc yani cok fazla kimseler her nedense bunlari es geciyor. Uzerinde yeterince konusulmuyor. Konusulsa belki daha da netlesecek sorunlar...