Gözlerinin pınarında
Bir bulut,
Boşandı boşanacak
Nerdeyse.
Aklımdan geçenleri
Okuyorsun su gibi.
Dünya gördü
Bizi boğazladılar...
Ahmed Arif
Pages
Dec 29, 2011
Dec 27, 2011
Terőrűn Arka Bahçesi
Duymuşsunuzdur İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in açıklamalarını. Hani o “terőrűn” analizini yaptığı açıklama var ya ondan sőz ediyorum. Şahin sanki dűnyada eşi benzeri gőrűlmemiş bir zeka kıvraklığı gősterirmişçesine bőbűrlenerek sőylűyor sőzde içgőrű ve analizlerini. Terőrűn “arka bahçe”lerden beslendiğini sőylűyor. “Arka bahçedekilerin” nasıl da resim yaparak, şiir, őykű, roman, gűnlűk, ve fıkra yazarak nasıl da terőre destek verdiklerini ve hatta bu yaptıkları ile terőre karşı műceade veren polis ve askeri demoralize ettiğini de vurguluyor. Arka bahçe İstanbul'dur, diyor İzmir'dir, Bursa'dır, Viyana'dır, Almanya'dır, Londra'dır. Arka bahçe üniversitede kürsüdür, dernektir, sivil toplum kuruluşudur. Yani nerdeyse bűtűn bir yaşam alanı; űlkenin ta kendisidir arka bahçe dediği.
Peki őn bahçede ne ola ki? Ne kaldı őn bahçeye sahi bunların műritleri, ittiatkar katilleri, tetikçileri, hacıları,ve hocalarından gayrı?
Şahin őzűnde en ilkel faşist őgenin gerekirliliğini vurguluyor ve korku ideolojisine hizmet ediyor. Yani diyor ki bűtűn bir toplumu bile biz terőre destek vermekten zan altında tutabiliriz. Yani diyor ki korkun bizden, devletten. Yani diyor ki bu toplumda hiç kimse gűvende değil. Gerçekten de bőylesi bir tehdit altında hiç kimse şidetten ve devlet terőrűnden muhaf değildir.
Bunlar aman aman bilinmedik duyulmadık analizler, iddialar ve tehditler değil. Bunlar parlak bir zekanın analizleri hiç değil. Bunlar hep bilindik şeyler aslında. Sokrates’i őlűme gőnderen de Giardano Bruno’yu yakan da aynı mentaliteydi. Mussolini Italya’sında, Hitler Almanya’sında, Pinochet’nin Şili’sinde, ve Videla’nın Arjantin’inde egemen olan aynı faşist ideolojiydi. Zaten bizim terőrle műcade yasasının ardındaki ana mantık da bu değil mi? Sabahattin Ali’yi őldűren, Nazım’ı zindanlarda çűrűten, Denizleri idam eden, Ismail Beşikçi’yi hapislerde yaşlandıran ve daha saymakla bitmez entellektűel ve duyarlı insanı işkencelerden geçiren, meçhulű bilinmezliklerde kaybeden, aynı mantık değil mi?
Eee peki ne mi diyorum ben? Diyorum ki korkulması ya da kaygılanması gereken bu adamın bunları sőylemesi değil, korkulması gereken şeyin bu sőylenenin iktidarda oluşudur.
Yani diyorum ki sorun hűkűmetler değişse de bakanlar değişse de bu faşist bakış açılarının Tűrkiye’de hiç mi hiç değişmemesidir.
Sorun bu ideolojiyi, erkek egemen ahlak anlayışını, ve zerre kadar toplum yőnticiliğinin ne mene bir şey olduğundan nasibini almamış bu adamlara ve anlayışlara oy veren Tűrkiyeli yığının varlığıdır.
Asıl sorun Tűrkiye’deki o aptal çoğunluğun demokrasinin ne mene bir şey olduğunu bir tűrlű anlayacak olgunluğa erişememsidir.
Sorun halkın Tűrkiye’de devletin bir cinayet őrgűtű gibi yőnetlidiğini gőremeyişidir. Tűrkiye’de asıl terőrűn devlet tarafından kendi vatandaşlarının en temel haklarını ihlal edilerek uygulandığının algılanamayışıdır.
Sorun bu űlkede hukuğun adalete değil egemen ideolojiye hizmet etmesidir. Hala katilerin, katliamcıların yargılanmamış olmasıdır.
Sorun “Bu űlkede bana űlkűcűler adam őldűrűyor dedirtemezsiniz” diyenin cumhurbaşkanı olabilmesidir.
Sorun őldűrűlen gazeticilerin gazateci değil terőrist olduğunu iddia edebilen devlet yetkililerinin olması ve haklarında hiç bir işlemin yapılmamış olmasıdır.
Sorun “gőzaltında jop ve benzeri cisimlerle cinsel istismar ve taciz yapıldığı hakkında fikri sorulduğunda “bizim koç gibi delikanlılarımız var ne diye őyle alet kullanalım” diyenin emniyet műdűrű olabilmesidir.
Sorun bu űlkede Sivas katliamı sanıklarından İhsan Çakmak adındaki sanığın arandığı 18 yıl gibi bir sűre içinde Altınyayla Belediyesi’nde nikah yapmış, askere gitmiş ve 2000 yılında da Emniyet’ten sürücü ehliyet almış olması ve hala yakalanmamış olmasıdır.
Sorun bu űlkede gerçek aydın ve sanatçılar zindanlarda çűrűrken ipe sapa gelmez bir sűrű salağın sanatçı diye topluma sunulması ve toplumca kabul gőrűlmesinin yanısıra bilim kurumlarında bir sűrű kıç yalayıcının, pavyon kabadıyısı kılıklının ve akademik hırsızın Universitelerde satatű sahibi olması ve kőşebaşlarını tutmasıdır.
Ve çőzűm bu adamı veya bu ideolojiyi protesto etmekde değil. Protesto ede ede, polis jopları altında dayak yiye yiye, hapishaneleri doldura doldura değiştiremedik bu űlkede bir şeyleri. Başka bir yolu olmalı bunun.
Şahin őzűnde en ilkel faşist őgenin gerekirliliğini vurguluyor ve korku ideolojisine hizmet ediyor. Yani diyor ki bűtűn bir toplumu bile biz terőre destek vermekten zan altında tutabiliriz. Yani diyor ki korkun bizden, devletten. Yani diyor ki bu toplumda hiç kimse gűvende değil. Gerçekten de bőylesi bir tehdit altında hiç kimse şidetten ve devlet terőrűnden muhaf değildir.
Bunlar aman aman bilinmedik duyulmadık analizler, iddialar ve tehditler değil. Bunlar parlak bir zekanın analizleri hiç değil. Bunlar hep bilindik şeyler aslında. Sokrates’i őlűme gőnderen de Giardano Bruno’yu yakan da aynı mentaliteydi. Mussolini Italya’sında, Hitler Almanya’sında, Pinochet’nin Şili’sinde, ve Videla’nın Arjantin’inde egemen olan aynı faşist ideolojiydi. Zaten bizim terőrle műcade yasasının ardındaki ana mantık da bu değil mi? Sabahattin Ali’yi őldűren, Nazım’ı zindanlarda çűrűten, Denizleri idam eden, Ismail Beşikçi’yi hapislerde yaşlandıran ve daha saymakla bitmez entellektűel ve duyarlı insanı işkencelerden geçiren, meçhulű bilinmezliklerde kaybeden, aynı mantık değil mi?
Eee peki ne mi diyorum ben? Diyorum ki korkulması ya da kaygılanması gereken bu adamın bunları sőylemesi değil, korkulması gereken şeyin bu sőylenenin iktidarda oluşudur.
Yani diyorum ki sorun hűkűmetler değişse de bakanlar değişse de bu faşist bakış açılarının Tűrkiye’de hiç mi hiç değişmemesidir.
Sorun bu ideolojiyi, erkek egemen ahlak anlayışını, ve zerre kadar toplum yőnticiliğinin ne mene bir şey olduğundan nasibini almamış bu adamlara ve anlayışlara oy veren Tűrkiyeli yığının varlığıdır.
Asıl sorun Tűrkiye’deki o aptal çoğunluğun demokrasinin ne mene bir şey olduğunu bir tűrlű anlayacak olgunluğa erişememsidir.
Sorun halkın Tűrkiye’de devletin bir cinayet őrgűtű gibi yőnetlidiğini gőremeyişidir. Tűrkiye’de asıl terőrűn devlet tarafından kendi vatandaşlarının en temel haklarını ihlal edilerek uygulandığının algılanamayışıdır.
Sorun bu űlkede hukuğun adalete değil egemen ideolojiye hizmet etmesidir. Hala katilerin, katliamcıların yargılanmamış olmasıdır.
Sorun “Bu űlkede bana űlkűcűler adam őldűrűyor dedirtemezsiniz” diyenin cumhurbaşkanı olabilmesidir.
Sorun őldűrűlen gazeticilerin gazateci değil terőrist olduğunu iddia edebilen devlet yetkililerinin olması ve haklarında hiç bir işlemin yapılmamış olmasıdır.
Sorun “gőzaltında jop ve benzeri cisimlerle cinsel istismar ve taciz yapıldığı hakkında fikri sorulduğunda “bizim koç gibi delikanlılarımız var ne diye őyle alet kullanalım” diyenin emniyet műdűrű olabilmesidir.
Sorun bu űlkede Sivas katliamı sanıklarından İhsan Çakmak adındaki sanığın arandığı 18 yıl gibi bir sűre içinde Altınyayla Belediyesi’nde nikah yapmış, askere gitmiş ve 2000 yılında da Emniyet’ten sürücü ehliyet almış olması ve hala yakalanmamış olmasıdır.
Sorun bu űlkede gerçek aydın ve sanatçılar zindanlarda çűrűrken ipe sapa gelmez bir sűrű salağın sanatçı diye topluma sunulması ve toplumca kabul gőrűlmesinin yanısıra bilim kurumlarında bir sűrű kıç yalayıcının, pavyon kabadıyısı kılıklının ve akademik hırsızın Universitelerde satatű sahibi olması ve kőşebaşlarını tutmasıdır.
Ve çőzűm bu adamı veya bu ideolojiyi protesto etmekde değil. Protesto ede ede, polis jopları altında dayak yiye yiye, hapishaneleri doldura doldura değiştiremedik bu űlkede bir şeyleri. Başka bir yolu olmalı bunun.
Dec 20, 2011
Dec 16, 2011
Hukuk Bilgisine Giriş 101
Bizim hukuçulara adanmış olsun; özellikle de 13 yaşında bir kız çocuğuna tecavüz konusunda "rızası vardı" diyenlere!
Dec 13, 2011
İYİ ve KÖTÜ
( Bazı özellikler, eskiden kalmış galiba...)
Biliyorum çoğunuz iyi insanlarsınız. Bu yüzden hep kötüler kazanıyor zaten. Bir çok kötü hatta alçak tanıdım. Bunların çoğu neşeli insanlardı.Hiçbirinde çekingen bir ruh haline rastlamadım. Kötüler atak, iyiler pısırıktır.
Etrafınıza bakın, en heyecan verici, en eğlenceli insanlar hep sahtekarlardır. Çünkü ‘sahtekar’ sempatik olmak zorundadır. İyinin böyle bir zorunluluğu yoktur. Bu yüzden sıkıcıdır. Kadınlar iyiye değil, güvenilmez insanlara aşık olurlar bu yüzden.
Aşkın tadını çıkaramaz iyiler. Onlar sessizce sarılıp uyumayı aşk zannederler. Kadınların çoğu; dertlerini onlarla paylaşır, güvenilmez erkeklerle sevişirler. Kötü, iyi bir hatiptir. O inandırıcıdır. O konuştuğu zaman, etraftaki tüm iyiler ağzının içinde kaybolur. Kahkasında pirzola tadı, hüznünde ise bazen ölümün sesi vardır. Filmlerde bile iyi, kötüleşmeden kötüyle baş edemez.
Bir iyi için en zor şey, kötüye kötü demektir. Çünkü iyi utangaçtır. O, kötünün yerine de utanır. Kötünün en büyük avantajı, iyinin içindeki kahrolası utanma duygusudur. Bu duygu iyiyi öylesine zayıf düşürür ki, ağzını açıp tek kelime söyleyemez. Halbuki öyle kararlı çıkmıştır ki kötünün karşısına, herşeyi açık açık söyleyecektir ama olmaz, yapamaz. Haydi iyi insanlar, sessiz, efendi, sıkıcı, korkak, utangaç olmaya devam edin. Böyle olun ki kötüler sizi rahatlıkla üzüp, kullansın...
YILMAZ ERDOĞAN
Dec 11, 2011
Pazar Gűnűmű Gűzel Eyleyen Bir Foto ve Bir şiir
Mevsim dönüp de yeniden yeşermeğe başlayınca rüzgar
Çıplağında o atın yine onlar koşacaklar
O çocuklar
O yapraklar
O şarabi eşkıyalar
Onlar da olmasa benim gayrı kimim var?
Çıplağında o atın yine onlar koşacaklar
O çocuklar
O yapraklar
O şarabi eşkıyalar
Onlar da olmasa benim gayrı kimim var?
Can Yücel
Dec 7, 2011
Dec 5, 2011
Sözler
Bir zamanlar bir yerlere yazmıșım bunları. Buraya koyayım da kaybolmasınlar.
- Cehennemin en azap verici yeri, büyük ahlaki çöküntü dönemlerinde tarafsız kalanlara ayrılmıștır. (Dante)
- Uzaklık; küçük așkları azaltıp büyükleri çoğaltır, tıpkı rüzgarın mumları söndürüp ateși tutușturması gibi. (L. Roche)
- Öyle büyük boș laflar vardır ki içinde tüm bir ulus esir edilebilir (H.Cibran)
- Söylediklerimin yarısı anlamsızdır; ancak bunu diğer yarısı sana ulașabilsin diye söylüyorum. (H. Cibran)
- Tanrı bile aç bir insana ekmekten baska bir sekilde görünmeye cesaret edemez. (M. Gandhi)
- Evlilik devletin de yardımıyla bir rehin almadır. (?)
- Suç giderek romantikliğini kaybediyor. O günlük hayatın klasiği olmaya bașladı. (Stanislaw Lec)
- Kuvvete dayanmayan adalet aciz, adalete dayanmayan kuvvet zalimdir. (Pascal)
- Bir yerde küçük insanların gölgesi büyüyorsa, orada güneș batıyor demektir. (?)
- Gerçek olan her șey doğru değildir. Örneğin yalan. (Heraklitus)
- Temel ilke: Kekeme bir oyuncu kekemeyi oynamamalı. (Lec)
- Insanın kendi kendini onaylaması için sık sık 'hayir' demesi gerekir. ( A.Camus)
- Hiçbir ordu zamanı gelmiș bir düșünceye karșı koyamaz. (Voltaire)
- Kolay yașamak istiyorsan sürüde kal ve sürü sevgisi uğruna kendini unut. (Nietzche)
- Iyi satan bir kitap, orta değerde bir yazarın yaldızlı mezarıdır. (P. Smith)
- Insan, 'ne ise o olma'yı reddeden tek yaratıktır. (A. Camus)
- Gözler kendilerine, kulaklar bașkalarına inanırlar (?)
- Kalbimizin atıșlarıyla çağın ritmi arasındaki uyumun sağlandığı anlar seyrektir. (J. Lec)
- Hepimiz degișik derecelerde kaynarız. (R. Waldo)
- Benim hayat tecrübeme göre hiç kusuru olmayan insanların hiç erdemleri yoktur. (L. Abraham)
- En büyük suçlar zaruri olanı değil, fazla olanı elde etmek için ișlenir. (Aristoteles)
- Büyümek için büyümek, bir kanser hücresinin ideolojisidir. (E. Abbey)
- Hep denedin, hep yenildin. Yine dene yine yenil. Iyi yenil. (S. Bekket)
Dec 2, 2011
Mermi pahalı diye döve döve öldürdük!
Has Parti Genel Başkan Yardımcı ve İstanbul İl Başkanı Profesör Doktor Mehmet Bekaroğlu da Dersim katliamı tartışmalarına yaşadığı bir tanıklıkla katıldı.
Bekaroğlu twitter’dan şunları yazdı:
Depresyon gerçeği değerlendirme yeteneğinin kaybolduğu bir hastalık değil. Ayrıca psikiyatrik görüşmeden anlatılanların yalan olması uzak ihtimal.
Kaynak: BirGun
- Bundan 14 yıl önce KTÜ Tıp Fakültesi'nde öğretim üyesiyken gördüğüm bir hastanın bana anlattıklarını açıklama zamanı geldi gibi.
- 70'ini aşmış bir erkek hastaydı. İntihar girişiminde bulunmuştu; depresyon tanısı ile takibini ve tedavisini yapıyorduk.
- Bir seansta Dersim harekatına katıldığını öğrendim; görüşmenin devamında ağlayarak özetle şunları söyledi:
- "Komutan mermi pahalı kullanmayın dedi, kadınlara, çocuklara dipçikle vuruyorduk. Sonra tüfekler zarar görüyor dendi.
- Bundan sonra meşe kütükleri ile vurmaya başladık. Vura vura 10 yaşındaki çocukları öldürdük".
- Evet, bunları söylemişti, hıçkıra hıçkıra ağlayarak.
- Öncelikle bu hasta sırrıydı; kimlik belirterek anlatmam mümkün değildi. Daha öncede "bir hasta" diyerek bazı toplantılarda açıklamıştım. Şimdi Dersim tartışmalarına katkı olur diye burada yeniden açıklıyorum.
Depresyon gerçeği değerlendirme yeteneğinin kaybolduğu bir hastalık değil. Ayrıca psikiyatrik görüşmeden anlatılanların yalan olması uzak ihtimal.
Kaynak: BirGun
Subscribe to:
Posts (Atom)