
Bu sabah bir Gazel'e uyandım. Içimde őyle hafif, henűz yazılmamış bir suzinak şarkı..Fuzuli’yi bilir misiniz?
Men kimem sâkî olan kimdür mey û sahbâ nedür
Gerçi cânândan dil-i seydâ içün kâm isterem
Sorsa cânân bilmezem kâm-i dil-i seydâ nedür
Yani kişiye göre değişir başetmenin yöntemi, zamana göre, nesnel koşullara gore değişir, diline, kültürüne, dinine göre değişir. Ama bazı yöntemler vardır ki nerdeyse ne bir ulus tanır, ne bir ırk, ne dil, ne de din: Evrenseldir. Herkes yapar demiyorum ama hemen hemen herkes yapar bunları. Örnegin kendi çocuğunu yiyen bir ana gibi devlet içerde düşman belirleyip topyekun bir kirli savaş ilan ettiğinde kendi çocuklarına karşı; korku iktidarı egemen olduğunda, belirsizlik gökyüzünü kapladığında, işkenceler, gözaltında kaybolmalar, suikastlar, çöplüklere bırakılmış cesetler insanlığınıza yeltenmiş en büyük tehdit gibi dururken her sabah yüzünüzü yıkadıktan sonra baktığınız aynada, insan kalabilmek mücadelesi evrensel ögeler taşır.
Bir tanesi türkü-şarkı söylemektir örneğin. Nazım demiş ya
“Insansız kalabildim ama/ Türküsüz asla”
Bir de fıkralar vardır. Her fıkra işkencecinin, katilin, ve onların emir-babalarının yüzüne savrulmuş tokat gibidir. Tükürük gibidir, kan sızmış. Manifestodur içinde antidot taşır bütün insansızlaştırma çabalarına ve taktiklerine karşı. Evrenseldir de…
Işte bir kaç örnek.
Bir tane Friedrich Camus yazmıştı geçen gün.
- Sayın Müren, size neden Bodrum paşası diyorlar?
Zeki Müren arka tarafta oturan Kenan Evren'e bakıyor ve cevap veriyor:
- Bizim halk ibne diyemediğine paşa der!"
* * *
- Neler yapıyorsun çocuğum?
- Heykel!
- Ne güzel şeyler bunlar. Benim de heykelimi yapar mısın?
Çocuk şöyle bakar Evren’e.
- Yok! der.
Evren ısrarlıdır.
- Neden?
- Çünkü senin kadar büyük bok yok…
***
70li yıllardan:
***
***
12 Eylül’lü yıllardanSabah erkenden, ilk tavşan ormana bırakılır. Ilk Amerikalılar gider. 3 saat sonra tavşanla geri gelirler. Sonra Ruslar gider. Onlar da 2 buçuk saatte gelirler. Sonra Türk polisi için bir tavşan salınıverir ormana. Türk polisi gider. Saatler geçer. Kimseler yok ortada. Hava kararır. Yine kimseler yok ortada. Artık herkes kaygılanmaya başlar. Başlarına bir şey mi geldi diye herkes meraktan yerinde duramazken, bakarlar ki Türk ekibi yanlarında bir fille geliyor. Bu nedir diye sormak ister diğerleri,fil hemen laflarını keser.
“Valla ben tavşanım! Itiraf ediyorum ben tavşanım” der.
***
Tavşanın biri sınıra koşarak telaş içinde sınırdaki askerleden yardım ister. Sınırdaki nöbetçi askerler sorar ne oluyor diye. Tavşan “Şili'de bütün filleri öldürüyorlar!” der. Askerler de tavşanı sakinlestirmeye çalışır; “iyi ama sen tavşansın sakin ol artık. Tavşan da aynı telaşla "iyi ama bunu nasıl onlara ispatlayacağım" der .
Arjantin'den junta dönemi:
Demokrasiye geçildikten kısa bir süre sonra büyük uğraşlardan sonra bir işkenceci sonunda adalete teslim edilir.Hakim: 30 insanın ölümunden, yüzlercesinin kaçırmaktan, alıkoymaktan, iki ödenmemiş trafik biletinden yargılaniyorsunuz. Ne diyeceksiniz suçlamalar hakkında?
Işkenceci: Bir yanlışlık olmalı. Benim arabam yoktur hakim bey.
Hakim: Aaa öyle mi? özür dilerim. Dava kapanmıştır!
Hadi sıra sizde? Fıkralarınızı bekliyorum.
Not: Fıkralar yorumların içinde kaybolmasın diye ana metine ekleyecegim.
Anonim yazmış
12 Eylülün ilk günlerinde Hava Kuvvetleri Komutanı Tahsin Şahinkaya her sabah genelkurmaydaki işine giderken Ankara'da ayakta duran bir Atatürk heykelinin önünden geçmek durumundadır.
***
Anonim yazmış12 Eylülden sonra Kenan Evren birden ne çok konuşm... 12 Eylülden sonra Kenan Evren birden ne çok konuşmayı sevdiğini farketmişti. Her şehirde, her kasabada, her köyde, hatta bazen semtlerde de durur konuşma yapardı. Bu konuşmaların iki önemli teması vardı: “ülkenin bölünmez bütünlüğü” ve sınıf meselesinin önemli bir faktör olmayışıydı.. Bunu da gittiği her yerde şöyle yapardı. Mesela Çanakkale’de mi konuşuyor, konuşmanın başında hemen, “Ben aslen Çanakkale’liyim” derdi. Ve ardindan da eğer kalabalıkta işçiler çoğunluktaysa, “Size işçi diyorlar. Benim babam da bir işçiydi. Ben de aslında sizin gibi bir işçi çocuğuyum” derdi. Köylülerle mi konuşuyor, “Size köylü diyorlar ama benim anam da köylüydü. Yani ben de aslında bir köylü çocuğuyum” derdi. Bir gün de Izmir’e konuşma yapmak için geliyormuş. Kerhanesiyle ünlü Tepecik semtinin ordan geçerken oruspuların yollara dizildiğini görünce dayanamamış bunlar ba bizim halkımız demiş ve durmuş konuşmasına başlamış…”Size oruspu diyorlar ama ben de aslında bir oruspu çocuğuyum” demiş…
***
Araştırmalara göre 12 Eylül Askeri Darbesi'nin toplumsal ve siyasal bilançosu şöyle:
1 milyon 683 bin kişi 'fiş'lendi.
650 bin kişi gözaltına alındı.
Açılan 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı.
7 bin kişi idam istemiyle yargılandı.
517 kişiye idam cezası verildi.
259 kişinin idam dosyası Yargıtayca onandı.
49 kişi idam edildi.
71 bin kişi 141, 142 ve 163'den yargılandı.
98 bin 404 kişi 'örgüt üyesi' olmak suçundan yargılandı.
388 bin kişiye pasaport verilmedi.
14 bin kişi vatandaşlıktan çıkarıldı.
30 bin kişi siyasi mülteci olarak yurtdışına gitti.
300 kişi 'kuşkulu bir şekilde' öldü.
171 kişinin 'işkenceden öldüğü belgelerle kanıtlandı.
14 kişi cezaevindeki uygulamaları protesto etmek için yaptıkları 'açlık grevi' sonucu yaşamını yitirdi.
30 bin kişi sakıncalı olduğu için işten atıldı.
1402 sayılı yasa nedeni ile 3 bin 854 öğretmenin ve 120 öğretim görevlisinin işine son verildi.
1402 sayılı yasa nedeniyle 9 bin 400 kişi kamu görevinden atıldı ya da sürüldü.
47 yargıç görevden atıldı.
7 bin 233 devlet görevlisi bölgeleri dışına sürüldü.
937 film 'sakıncalı' bulunduğu için yasaklandı.
23 bin 667 derneğin faaliyeti durduruldu .
İstanbul'da gazeteler toplam 300 gün yayımlanmadı.
13 büyük gazete için 303 dava açıldı.
31 gazeteci cezaevine konuldu.
Gazeteciler hakkında toplam 4 bin yıl hapis cezası istendi.
Gazetecilere toplam 3 bin 715 yıl hapis cezası verildi.
300 gazeteci saldırıya uğradı.
3 gazeteci öldürüldü.
49 ton gazete, dergi ve kitap, sakıncalı olduğu için imha edildi.
Tank sesiyle uyanmanın, her 100 metrede bir donunuza kadar aranmanın, alçak sesle konuşmak, düşünmemeye çalışmak ve "yanlış anlaşılmamaya çalışmanın" ne olduğunu biliyor musunuz siz? Etrafınızdakilerin ikişer üçer ortadan kaybolduğunu, işkence seslerinin işkencehanelerin çevresindeki 1 km karelik alanda kulak tıkacına ihtiyaç bırakacak kadar "rahatsız edici" hale geldiğine tanıklık etmenin ne demek olduğunu biliyor musunuz siz?