Pages

Jan 9, 2011

Milli Define Avı

YILDIRIM TÜRKER
09/01/2011 - Radikal


Hayaloğlu’nun sözleriyle Ahmet Kaya’nın sesi bir araya geliveriyor, bu resme bakınca: “Şu dağlarda kar olsaydım olsaydım/ Bir asi rüzgâr olsaydım olsaydım/ Arar bulur muydun beni beni/ Sahipsiz mezar olsaydım olsaydım.”
İkisi de hayatta değil. O karlı dağlarda kar, o koyaklarda asi rüzgâr olup gittiler. Bu resimde gördüğümüz de sahipsiz bir mezar değil zaten.
Hani Cumhurbaşkanımız asıl adı Norşin’i telaffuz etti diye milli unsurların kıyamet kopardığı ilçe var ya, 1999’da PKK’ye katılmak üzere oradan kalkıp Mutki’yi gelen ve bir daha izlerine rastlanmayan 9 kişinin askerler tarafından öldürüldüğünü bıkıp usanmadan dile getiren yakınlarının gayretiyle kazılıyor o askeri-milli define.
İHD Bitlis Şubesi’nin başvuruları sonucunda, Mutki Cumhuriyet Savcılığı Mutki-Kavakbaşı karayolunun 1. kilometresinde kazı çalışması başlattı. Burası jandarma karakolu yakınında, çöplük olarak kullanılan bir arazi.
İki gün süren kazı sonucu işte o karakolun çöplüğünden 12 kişinin kemikleri çıktı.
Kazı alanında ‘gözlemci’ sıfatıyla bulunan Bitlis Barosu Başkanı Avukat Enis Gül, kazının sürdüğü ilk bölgede 9 kişinin kemiklerinin net bir şekilde belli olduğunu ve kemiklerin koruma altına alındığını, diğer 3 kişiye ait kemiklerin ise üst üste gömüldükleri için birbirine karışmış vaziyette olduklarını söyledi.
Bu resmin kayda düşmesinden sonra çıkarılan kemikler karton kutulara yerleştirilecek. Bitlis Cumhuriyet Başsavcısı, Mutki Cumhuriyet Savcısı, İHD Bitlis Temsilcisi ve BDP Bitlis İl Başkanı da var fotoğrafta. Kimin kim olduğunu bilemiyorum.
Yalnız orada bir kişi daha var ki kanımca bu fotoğrafın uğultusunu arttıran, onun varlığı. Bize gizli bir noktada duran, belki de gözümüzün ilk yakaladığı leke, onunki. Savcılık tarafından koruma altında olduğu için kimliğini bilmiyor, bu fotoğraftaki hangi kişi olduğunu çıkaramıyoruz.
1999 yılında askerlerin öldürmüş olduğu 9 kişiyi tam da oraya gömen vincin kepçe operatörü.
Bu kazı sırasında kâh yol göstererek kâh kepçeyi kullanarak yardımcı olduğunu biliyoruz sadece.
O kepçe operatörü, bundan 11 yıl önce o 9 Norşinli gencin ölülerini gömmesi için askerin getirttiği bahtsız. Birazdan, yüzlerini, kollarını bacaklarını görmüş olduğu o ölülerin kemikleriyle karşılaşacak. Onu şaşırtmayacak elbet. Zaten o, 11 yıldır o mezarın sızısıyla yaşıyor.
Fotoğrafta askerler de var. 11 yıl sonra o dağın o noktasında yine askerler var. Bu askerler farklı elbet. Bunlar gömmeye değil, kazıp kendilerinden öncekilerin gömdüklerini çıkarmaya gelmişler.
Burada gördüğümüz, yüzümüze patlayan ilk toplu mezar değil.
Sözgelimi 2004 yılında da 11 cesede ait olduğu anlaşılan kemikler, 10 yılı aşkın bir süredir yerleşime kapalı olan bir bölgede, bir dere yatağında bulunmuştu. Oracıkta topluca katledilmiş olduklarına dair bulgular vardı. Gömülmemişler bile. 2003 yılının eylül ayında da Muş-Kulp karayolunun inşasında çalışan işçiler, çalışmaları sırasında insan kemikleri buldukları iddiasıyla savcılığa başvurdu. Bildiğimiz kadarıyla bir araştırma yürütülmedi. 1993 yılında Alaca Köyü’nde gözaltına alınıp kaybolan 11 köylü neredeyse unutulacaktı.
DNA testi, o kemiklerin 93’te kaybolan köylülere ait olduğunu kesinleştirdi.
Bir dere kenarında topluca kurşuna dizilmişlerdi.
O günlerde yazmıştım: “Onları kimin kurşuna dizdiğini, bu konunun araştırılmasının bile nasıl yakınlarına zulümle cezalandırıldığını, on bir hayatın, daha binlercesiyle birlikte nasıl örtbas edildiğini öğrenmek istemiyor musunuz? Geride kalanların neredeyse on üç yıldır yaşadığı acıyı yüreğimizde, aklımızda, hayatımızın yordamında bir tartmak bize bir şeyler kazandırmayacak mı, sizce? Acının konaklarında anlayabiliriz birbirimizi. Kulp’ta sürüye sayılan Kürt’le burada diriye sayılan Türk’ün aslında çok da farklı yerlerinden kanamadığını hissettiğimizde önemli bir adım atmış olacağız. Görmezden geldikçe, yeni çukurlar kazılıyor usul usul. İyi çocuklar cirit atıyor kanayan bağrımızda. Görmezden geldikçe acıların kolay hazmedildiği bu coğrafyada torunlarımıza neyin soykırım neyin katliam, neyin kıyam olduğu üstüne birbirlerini kıyasıya vatan haini diye yaftalayabilecekleri bir tarih paketi bırakıyoruz demektir.”
Bu fotoğrafa iyi bakalım. İnkâra, körlüğe karşı uyarır. Gömülenleri, yıllardır onların kemiklerine hasret yakınlarını, o vinç operatörünü, vatan hizmeti diye ana kucağından alınıp orada katliam yaptırılan, ölene dek bunun anısıyla aramızda gezecek olan erleri hatırlayalım. Sessiz kalmaya hakkımız yok.
Martin Luther King Jr. söylemişti ya: “Düşmanlarımızın sözlerini değil, dostlarımızın sessizliğini hatırlayacağız.”

No comments: