“Oysa herkes bilinçsiz bir mutluluk içinde. Yapıntı bir mutluluk bu. Gülümseyişleri bile yüzlerine yapıştırılmış gibi. Hak edilmemiş bir neşeyi yaşıyor bu insanlar. Ya da neşeye benzeyen o şeyi. O arsızlığı, o umarsızlığı. Kim bilir belki bu da bir unutma biçmidir. Bir bezginlik biçmi.” (Murathan Mungan, Lal Masallar, Âzer ile Yadigâr, sayfa 8)
Bir zamanlar sevip altını çizdiğim bu satırları yeniden okuyunca bilinçle mutluluk arasındaki ilişkiyi yeniden düşündüm. Mutluluk sadece bilinçle mi mümkün? Ben bazan hiç bir sebep yokken (bilince direkt bir gönderme yapamayacağım) kendimi mutlu ve hatta kuş gibi hissedebiliyorum. Ve bu anlarda bilincin çok fazla bir rolü olduğunu pek sanmıyorum. Hatta bilincin rolu ne kadar azsa sanki mutluluğu daha yoğun hissediyorum.
7 comments:
selam...
ben de tam tersini düşünenlerdenim. sebepsiz mutluluk mümkün değil gibi geliyor bana. öte yandan sebepsiz mutsuzluk da marazi bir duruma işaret ettiğine göre, her şeyin bir sebebi olması gerekire geliyoruz...
dostoyevski nin ise ne dediğini bilirsiniz: "Rahatlıkla mutluluk olmaz. Mutluluk acıyla elde edilir, insanoğlu hayata mutlu olmak için gelmemiştir."
Daha dün yazdığım yazıda, alıntıladığım bir cümle vardı.
Tam da buraya uygun:
"Mutluluğu her yerde ararız, oysa Tolstoy'un anlattığı altından yapılma bir koltuğun üstünde otururken, yoldan geçenlerden para dilenerek hayatını sürdüren efsanevi dilenci gibiyiz."
Değil mi?
:)
Torkunc merhaba,
Yorumundan sonra biraz netlestirdim demek istedigimi. Etkin bir bilincin katkisinin olmadigi bir mutluluktan soz etmek istiyorum. Mutlulugun nedenselligi de aslinda ayri bir tartismayi zorunlu kiliyor. Ben bilincli olarak ugrasip didinip mutlu olmanin gercekten mutluluk duygusunu bize yasatip yasatamayacigini sorgulamk istiyorum. Yani sebebi su ya da bu olabilir ama ben onu oylesine otantikliginde hissetmeliyim sanki gibi geliyor bana. Yani zaten onca calisip, didinmisim sonunda da elde etmisim edecegimi. Bu hedefe ulasmanin verdigin, istedigini elde etmenin verdigi bir sevinc durumu olabilir ama bu tam demek istedigim mutlulugu karsilamiyor.
Hani ben soyle gokyuzune bakip derin bir ic cekip mutluluk hissetmeyi asil irdelemek istiyorum.
Ekmkci kiz ben mutlulugu da aramak istemiyorum... O orda olsun. :-)
Torkunç'un 1. paragrafındaki görüşne katılıyorum.
Öncelikle "mutluluk"tan ne anladığıjızı bilmeliyiz. Bir zamanlar, birleşmiş milletlerin dünya mutluluk anketi çalışmasında,
iki afrika ülkesi insanlarının büyük oranda ilk iki sırayı aldığı haberini okumuştum. Bu sonuç, maddi altyapıyla mutluluğn bir ilişkisi olmadığını işaret ediyor gibiydi. Oysa, M.Mungan'ın deyişindeki gibi, "hak edilmemiş bir neşe, mutluluk sayılabilir miydi? Yoksa içleri kan ağlayan insanların arsızlığı gamzelerine zoraki yapıştırılmış mıydı?
Etkili mutluluğun, sağlam bir alt yapısının olduğunu düşünüyorum. Bu altyapının gizli gücü neden bilinç olmasın.
Ve bilinci oluşturan etkenlerin de bir kültürün öz salgısının ürünü olduğunu düşünebiliriz.
2005 yılında bir araştırma daha yapılmış, dünyanın en mutlu toplumu Danimarka olarak belirlenmiş. Bu sonuç biraz daha bilince dayalı gibime geliyor. Ama aynı yılın araştırmasına Türkmenistan'ın ilk 18. sıraya girmesi, kafaları iyice karıştırıyor. Türkiyenin 155 ülke arasından 103. çıkması da yine bir bilinç etkisini işaret ediyor.
Düşünün ki asgari ücretle çalışan bir şirket çalışanına ilk öğretilen şey, "işinle ve iş kimliğine gurur duymaktır". O çalışan mutloluyormuş gibi davrandığı sürece işinde kalabilmekte, belki terfi şansını da artıabilmekte......
Bilincim ne kadar yerindeyse o kadar mutsuzlaşıyorum. Son cümlenize katılarak.
Ebru bilmem o denli bir ters oranti kurmak ne denli dogru ama demek istedigini de anliyorum sanki..
Post a Comment