Pages

Aug 2, 2010

Gűç Sizde!

Cűneyt blog yazımının başlangıcında kullandığı sloganı “Hepiniz Hikayesiniz!” açıklamış. Gűzel de açıklamış. Hatırlıyorum bu sloganı. Ben farklı algılamıştım. Taa o zamanlarda bolca kullanılan bu tűr sőzde ővgű dolu gőndermelerden biri sanmıştım.
En çok Time dergisinin kapağı bana kűfűr gibi gelmişti. Ayna koymuştu kapağa; tiyatral bir teknikle bize ayna tutmuyordu kendimizi kritik bir gőzle irdelememiz için. Kapağa bakacak olan insanı, yani sıradan insanı (okuyucuyu, tűketiciyi, sistemin edilgen bir nesnesi haline getirilmiş insanı), yılın insanı seçiyordu. Bu içi boşaltılmış ődűl mekanizması ile global ve neo-liberal ideolojinin amaçlarına uygun oluşturulagelen istendik davranış ve tutumları pekiştiriyordu. Adına bir de “empowerment” diyorlardı. Yani devlet ve sistem karşısındaki “zavallı” ve “gűçsűz” bireye gűç veriyorlardı. Sen şőylesin, sen bőylesin, sen bunu, şunu yapabilirsin. Artık őnűnde hiç bir engelin yok deniyordu. Őrneğin gizil mesajlardan biri şőyledi: Bakın artık siz de web sayfası yaratbilirsiniz. Artık bir otoriteye onay mekanizmasına ihtiyacınız yok yazı yazmak için. Hem istediğinizi de yazabilirsiniz. Yazılarınızla da miliyonlara ulaşabilirsiniz. Artık herkes şair olmuştu, yazar olmuştu, fotoğrafçı olmuştu, gazeteci olmuştu. Ve hele hele bilgiye ulaşma bazında korkun bir gűç verilmişti sıradan insana. Bilgi gűçdű, erkdi. Ve artık sıradan insan istediği bilgiye anında ulasabilirdi. Artık hem gűçlű hem de őzgűrdű sıradan insan. Takma isimler, lakaplar (nick) yaratarak kendi kimliğinizi saklayabileceğiniz gibi alter-egolarınızı da tatmin edebilirdiniz. “Gűç Sizde!” deniyordu kısacası.

Dőrt yıl oldu Time o kapağı yayınlayalı. Herhalde Internet teknolojisinin bizi (etkili olarak) “empowerment” yapması da en az bir 10-15 yıl oluyor. Sahi daha bir őzgűr műyűz? Daha bir gűçlű műyűz? Yoksa bu da kapitalizmin illizyonu sıradan insanın algısında illizyon olmaktan çıkarıp gerçekliğe dőnűştűrme bab-ında yeni bir başarısı mı?

4 comments:

cüneyt uzunlar said...

öncelikle, on beş yılda bir şeylerin değişmesi zor...

ama kendi adıma ben özgürleştim...

kıçını toplamayı bilmeyen adamların editörlük ettiği bir yayın dünyasını tanıdım...

çok kavga dövüş ettim ve yazmaya devam ettim ancak yayınlamayı bıraktım...

sonra şu bedava yayın hizmeti veren sunucular peydah oldu ben de yazdıklarımı yayınlamaya başladım...

yayınlanmamış o kadar şey var ki dolaplarımda... artık o ağırlık ortadan kalktı... kağıtlar da mekan da özgürleşti... eh bir de yazdıklarıma adıma sanıma kanmadan -sadece yazdıklarım yüzünden- cevap veren insanlar var... daha n'olsun...

bundan alâsı şamda kayısı...

Unknown said...

Cuneyt sagol deneyimini paylastigin icin. Her ne kadar benim amacim bu ozgurlugun ve guclendirmenin bir illizyon olduguna yonelik idiyse de senin ozelinde ilginc olmus tabii. Sahi Turkiye'de bir sanat dergisi kac basiyor? Oyku kitabi kac basiyor? Kac kisi okuyor? Ozellikle Turkiye ozelinde internet ortaminda daha genis kitlelere ulasmak mumkun gibi gorunuyor...

cüneyt uzunlar said...

son cümlene evet diyerek başlıyım... sayıya gelince 'ivent'i olmayan yazarın kitabı en fazla bin basılır... macera olsun diye sayı yükseltilebilir... mesela eski bir zaman ama ece ayhan'ın ortoksluklar kitabı 100 adet basılmış ve numaralanmıştı o yüz kitaptan biri bendedir ve ben kendimi mutlu hissediyorum bu yüzden... dergiler için de durum geçerli... kitap ve dergi marketing stratejilerine mahkum... bir de dağıtım var... internet bütün bunlardan kurtarıyor...

bir de şöyle bir yazı yazmışım:
http://acikkoyu.blogspot.com/2010/05/kisisel-ag-yazarlg-ve-okurlugu-uzerine.html

Eleştirel Günlük said...

Yazini ve birakilan yorumu okudum. Islenesi bir konu bu...