Pages

Feb 12, 2011

Sevmek Sorunsalı

"Eğer aşktan söz edildiğini duymamış olsalar
hiçbir zaman sevemeyecek olan insanlar vardır"
demiş La Rochefoucauld
benimse hep böylelerini severek başladı vurgunum"

Murathan Mungan 


Sahi sevmeyi biliyor musunuz? sevebiliyor musunuz? Sakın sevmeyi ve aşkı sadece kulaktan dolma bilgilerle, masallarla biliyor olmayasanız? Bu kaynaklardan bilmenin nesi var demeyin. Bunun şusu var; bu kaynaklardan beslenmiş sevme bilgisi sadece ve sadece “sevilme arzusuna” ilişkin bir bir ihtiyacı ön plana çıkarıyor. Bu nedenle biz sevmeyi bilmeden sadece sevilmeyi istiyoruz. Sevildigimizi hissettirecek nesneler ariyoruz. Nesneler diyorum çünkü o bizi sevenin özne olması hiç mi hiç önemli ya da ilgili olmuyor ilişkide. O sadece bizim sevilme arzumuzu doyuran dangalağın biri ya da aptal sarışın oluveriyor. Yani nesne: Daha da somutlarsak o kişi
  • ele güne karşı bizi yalnız görünmekten kurtaran bir süs ya da kurt köpeği
  • kendi bireysel açmazlarımıza ve sakatlıklarımıza karşı bir koltuk değeneği
  • ekonomik güvensizliğimize karşı bir mantıklı evlilik güvencesi, ve
  • az masraflı, örf ve adetlerce kabul gören cinsel ihtiyaç giderici oluyor. 
Yani nesne. Nesne… Siz buna da aşk mı diyorsunuz? Bazıları da sahip olmayla sevmeyi karıştırır. Onlar da çok sevdiği için sevdiğini öldüren grubuna girer ki onlar başka bir yazının konusudur.
Sahi bırakın düdüklüğü de kendinize bir sorun; siz ne kadar seviyorsunuz?

Sevmek içgüdüsel olmalı aslında; dürtüsel degil ha. Öğrenmeden, içimizden geldiği gibi, korkmadan, hesaplamadan, spontane sevebilmeli… Eğer bu imkansızsa, ki öyle görünüyor, o zaman oturup sorgulamalı aşk kavramını.

Siz ne kadar seviyorsunuz?

Peki gerçekten sevdiğinizi nerden anlayacaksınız biliyor musunuz? Sevdiğinizi sandığınız insandan anlayacaksanız. Sevdiğinizi sandığınız insana sorun sevildiğini hissediyor mu diye? Eğer sevildiğini hissediyorsa kayda değer birseyler var demktir…

8 comments:

Ebru said...

Gerçekten sevmeyi bildiğimi söyleme şımarıklılığında bulunsam:)Bunu sevdiğimi düşündüğüm kişiden biliyorum.
Hatta kişilerden mi demeliyim bilmiyorum:)
Biri artık hayatta olmayan sevdiğimden biliyorum belki de. Hatta belki en çok ondan biliyorum. Sevmezsem olmaz diyenlerdenim. Sevdikçe çoğalanlardan.

EKMEKÇİKIZ said...

Yazdıkların çok doğru, gerçeğin ta kendisi.
Düşündüm yanısıra; sıradan insanın "sevmek"le ilgili bu kadar derin felsefi sorunsalı olabilir mi?
Peki, sevdiğimiz hödükse, bu bizim sevgimizi değersiz mi kılar?

özge said...

...aşkın gayesi meselesi : Kendisine aşktan başka bir gaye arayan aşkın kendi kendine yetersizliği.Evlenmenin,iste bunun için, çok defa aşkı öldürdüğü.
...Aşka ait her mesele,yalnız onunla,onun içinde hallolunur.Aşk kendisine dışarıda ne hedef,ne de vasıta arar.Dışarıdan himayeye de ihtiyacı yoktur.Bir sömürge değil,muazzam bir imparatorluktur o...

-yalnızız- Peyami Safa

Eleştirel Günlük said...

Wow Ebru! Cok iyi o zaman. Ve sevdiklerin sanslilar. Ve umarim ne denli sansli olduklarini biliyorlardir. Hayatta olmayan icin de uzuldum...

Eleştirel Günlük said...

Ekmekcikiz felsefi zorunsali olmasi gerekmiyor hatta olmamali da. O icten gelen olmali. Bu da belki daha cok kulturle ilgili... Sordugunuz soruya is "hayir" derim ben. Bence sevmek eylemini sevilenin angutlugu degersiz kilmaz. Angut olsa olsa kenisine yonelen sevgiyi tuketen olur. Bir sure sonra da kendisini seveni yitirir zaten...

Eleştirel Günlük said...

Ozge haklisin sevgi adina sevgisilik ekiyoruz. Evlilik gercekten askin bir sonucu degil. baska yasamasal kaygilarin ve sosyal baskilarin sonucu aslinda...

Imparatorluk terimi de bana gucu ve hukmetmeyi cagristirdigi icin bu konuda ne dediginiz tam anlamadigimi soylemekle yetineyim.

zihni örer said...

"Sevmek içgüdüsel olmalı aslında; dürtüsel degil ha"

içgüdülere komut verilemiyor sanırım. bu yüzden "olmalı" bana komut gibi geliyor.

"dürtü"leri harekete geçiren etken de yanılmıyorsam beyindeki nöronlar, çakra ve libido...

kadınlarla erkeklerin "sevme-aşk" hamlelerinin ilk hareket noktası biraz farklı. daha sonraki gelişme kısmı ve sonuç büyük oranda aynı.

içgüdüler dürter gibi geliyor bana. sonra çakrayı dinamitleyen kimyasallar duyguların kabarmasına ve saldırganlığına (arayış) neden oluyor.
örneğin, erkekte algı cinselliğe daha erken ulaşırken, kadında birkaç aşamadan geçtikten sonra ulaşıyor. sevgi-aşk dediğimiz duyguların seyri aşağı yukarı böyle gibi.

"Peki gerçekten sevdiğinizi nerden anlayacaksınız biliyor musunuz?"

bunun en somut testi, sevdiğinizden birkaç zaman uazkta kalmayı deneyerek anlaşılır....

Demir Leblebi. said...

önce sevmek...tşk.