Pages

May 28, 2014

Maya Angelou

Maya Angelou bugün 86 yașinda öldü. Mutluyum ki yașadığına tanık oldum. Yazdıklarını okuyabildim.

Boston’da Ingilizce öğrenmeye çalıștığım sıralardı. Kütüphaneden bir gönüllü verdiler benimle bire bir çalıssın ve Ingilizce öğretsin diye. Çok saygılı ve değerli birydi. Șiiri sevdiğimi ögrenince Amerikan edebiyatından șiirler getirmeye bașlamıștı toplantılarımıza. Maya Angelou’nun Ingilizce’de okuduğum ilk șiiri buydu. Amerika’daki zenci kadınların yoksulluktan kaynaklı șișmanlıklarını, öfkelerini, ve fakir fukara fonundan yararlanıșlarına dair bir șiirdi bu

Momma Welfare Roll

Her arms semaphore fat triangles,
Pudgy hands bunched on layered hips
Where bones idle under years of fatback
And lima beans.
Her jowls shiver in accusation
Of crimes clichéd by
Repetition. Her children, strangers
To childhood's toys, play
Best the games of darkened doorways,
Rooftop tag, and know the slick feel of
Other people's property.

Too fat to whore,
Too mad to work,
Searches her dreams for the
Lucky sign and walks bare-handed
Into a den of bureaucrats for
Her portion.
'They don't give me welfare.
I take it.'

Maya Angelou

May 27, 2014

Marcos veda etti: “Işık ile Gölge Arasında”


Zapatista Ulusal Kurtuluş Ordusu (EZLN)’nun sözcüsü/lideri Subcomandante Marcos, “Işık ile Gölge Arasında” başlıklı mektubuyla görevini bıraktığını duyurdu.
İşte Zapatista Ulusal Kurtuluş Ordusu (EZLN) sözcüsü/lideri Subcomandante Marcos’un mektubundan bazı bölümler:

1. Zor Bir Karar
“İnsanlık için neoliberalizme karşı savaş bizimdi ve bizimdir, ve tabandan gelen birçok başkalarının da savaşıdır bu. Ölüme karşı, yaşamı talep ederiz; suskunluğa karşı, sözleri ve saygıyı; amneziye karşı, hafızayı; aşağılama ve horgörüye karşı, onuru; baskıya karşı, isyanı; köleliğe karşı, özgürlüğü; dayatmaya karşı, demokrasiyi; suça karşı, adaleti talep ederiz.
Sürdürdüğümüz savaş bize yakınlardan ve uzaklardan özenli ve cömert kulaklar ve kalplerce işitilme ayrıcalığını tanıdı. Bir şeyler eksikti ve halen de eksik, ama başkalarının dikkatini çekmeyi becerdik. Daha sonra, belirleyici bir soruya yanıt vermemiz lazımdı: ‘ya sonrası?’
Kaderimiz ancak öldürmek ya da ölmekti sanki.
Tepeden gelenlerin kırmış oldukları ve kırmayı sürdürdükleri yaşam yolunu yeniden inşa etmemiz lazımdı -ki bu yol yalnızca yerli toplulukların değil, işçilerin, öğrencilerin, öğretmenlerin, gençlerin ve köylülerin de yoludur. Hem tepede hem de tabanda farklılıkların varolmasının yanısıra, bu farklılıklar zulümle cezalandırılmakta. Ya başkalarının rehberliğindeki iktidar yolu için kanımızı feda edecektik ya da kalplerimizi ve gözlerimizi kendimize, insanlara -Dünya’yı ve [kaybedilenlerin] hafızasını koruyan yerli insanlara- çevirecektik.
İkilemimiz müzakere etmek ve kavga etmek arasında değil, ölmek ve yaşamak arasındaydı.
Yaşamı inşa etmeyi seçtik, ama bir savaşın ortasında -sesi boğulduğu için daha az öldürücü olmayan bir savaşın ortasında.
Ölülerin hepsi buradalar, ama artık yaşamak için buradalar.
Şüphesiz bu seçimi yapmakla hata ettiğimizi -bir ordunun barış kuramayacağını, kurmaması gerektiğini- düşünenler vardır. Birçok bakımdan bu varsayım doğrudur, ama yaptığımız seçimin ana sebebi, kavga etmekle yok olacak olmamızdı ve halen de böyledir. Ölümü övmek yerine yaşamı geliştirmeyi seçmiş olmamız belki de hataydı.
Ama birbirimize bakarak ve birbirimizi dinleyerek -kendimiz olarak, kendi bütünsel kolektifimiz olarak- bu seçimi yaptık. İsyanı seçtik. Diğer bir deyişle, yaşamı seçtik.
Biliyorduk ve biliyoruz ki yaşamın mevcut olması için ölüm zorunludur, yaşayabilmek için, ölürüz.”

2. Başarısızlık
“‘Bizim için hiçbir şey’ sözünden yirmi yıl sonra, işaret ve şarkılara iyi giden bir söz olmasının ötesinde, artık bir gerçeklik -La Realidad- olmuş olduğuna inanmak zor.
Eğer tutarlı olmak başarısızlıksa, başarının yolu -iktidar rotası- tutarsızlıktır. Fakat biz oraya gitmek istemiyoruz. Orası bizi ilgilendirmiyor. Bu parametreler içinde yenmektense başarısız olmayı tercih ederiz.”

3. EZLN’nin Değişen Yüzü
“Bu yirmi yıl içinde EZLN’nin içinde birçok karmaşık değişim oldu. Bazı yorumcular sadece belirgin değişimden, kuşak değişiminden, yani ayaklanma başladığında küçük ya da doğmamış olanların şimdi direnişin mücadeleci rehberleri olmalarından bahsettiler. Bazı ‘gayretli’ yorumcular, ne var ki, diğer değişimleri belirtmediler: bilgili orta sınıftan yerli köylüye olan değişim; karışık ırklardan açıkça yerliliğe olan değişim; ve -en önemlisi- devrimci öncücülükten sadık düzene olan değişim.
Böylesi bir öncücülüğün en fanatik aşırılıklarında -devrimcilik iddiasında sol-kanat ırkçılık biçiminde- birey kültü bulunur. EZLN böyle bir varlık değildir, ve bu nedenle, herhangi bir insan Zapatista olamaz.
İktidarın tepeden alınmasından tabandan inşa edilmesine; profesyonel politikadan günlük politikaya; liderlerden insanlara; toplumsal cinsiyetin marjinalleştirilmesinden dolaysız kadın katılımına; başkalarıyla alay edilmesinden farklılıkların kutlanmasına.”

4. Değişen Bir Hologram: Olmayacak Olan
“1 Ocak 1994 sabahı, devlerden -ya da yerli isyancılardan- oluşan bir ordu [Chiapas'taki] kasaba ve kentlere inerek, adımlarıyla dünyayı sarstı. Birkaç gün sonra, düşenlerimizin kanı halen sokaklardayken, dışarıdakilerin bizi görmediklerini fark ettik. Yerli toplulukları tepeden görmeye alıştıklarından, bizi görmek için başlarını kaldırmadılar; aşağılanmamızı görmeye alıştıklarından, onurlu isyanımızı kalpleri anlamadı. Bunun yerine, kar maskesi giymiş karışık-ırktaki görebildikleri tek kişiye odaklandılar. Şeflerimiz o zaman dediler ki “sadece kendi düzeylerindeki şeyleri görüyorlar, küçükler. O zaman onların düzeyine bir kişi koyalım ki onu görebilsinler ve onun aracılığıyla bizi görebilsinler.”
Ve böylece karmaşık bir dikkat dağıtma manevrası başladı: korkunç ve harika bir sihirli numara; yerli kalbimizin yaramazca bir hamlesi; yerli bilgelik, modernitenin kalelerinden biri olan medya’ya meydan okudu. Marcos adlı kişiliğin inşası başlamıştı.
Kendimiz olurken bizi olduğumuz gibi görmeye yetkin insanlar bulmak için zamana ihtiyacımız vardı. Bizi tepeden değil tabandan görebilecek insanlar bulmak için; gözümüzün içine empatiyle bakabilecek insanlar bulmak için zamana ihtiyacımız vardı.
…Dediğim gibi kişiliğin inşası böylece başladı. Marcos’u, bu kişiliği tanımlamama izin verseniz, size hiç duraksamadan derim ki, o büyük bir kamuflajdı.
Sempatik kulaklar bulmak için [-bizim gibi ve bizden farklı olan başkalarını bulmak için-]; ihtiyaç duyduğumuz ve hak ettiğimiz bakış ve dikkati bulmak için birçok girişim başlattık; ve tekrar tekrar başarısız olduk. Lacadona Ormanı’nın Altıncı Bildirisi -başlattığımız bu en gözüpek ve Zapatista girişim- bizi nihayet gözümüzün içine bakacak, bize selam verecek, sarılacak insanlarla temas içine sokana kadar da bu durum böyle devam etti.
Hareketin içinde insanların ilerlemesi etkileyici olmuştu. İşte bu nedenle “Zapatistalara Göre Özgürlük” dersini başlattık. Gözümüzün içine bakacak, liderlik ya da rehberlik beklemeden -teslim olmayı ya da izlemeyi amaçlamadan- bizi dinlemeye ve bizimle konuşmaya yetkin bir kuşağın artık bulunduğunu fark ettik. Marcos kişiliği artık gerekli değildi. Zapatista mücadelesinin bir sonraki aşaması hazırdı.
Kesinliklerimiz ve pratiğimize göre, isyan liderlere ya da kişiliklere, mesih ya da kurtarıcılara ihtiyaç duymaz. Kavga etmek için ihtiyaç duyacağınız şeyler, utanma duyusu, belirli miktarda onur, ve bir sürü örgütlenmedir. Geri kalanı ya kolektife hizmet eder ya da hiçbir şeye hizmet etmez.

5. Acı ve Öfke. Fısıltılar ve Feryatlar.
Kalabalığın suskunluğu “Bekle, yoldaş. Gitme.” dedi. Ama Marcos’un işi henüz bitmemişti. Düşen ya da kayıp yoldaşların listesini çıkararak, Atenco, Ostula, Oaxaca, Mexico City, İtalya, Chiapas, Yunanistan, Filistin, Cherán, Guerrero, Morelos, Puebla, Chihuahua, Sonora, Jalisco, Sinaloa, ve Birleşik Devletler’deki politik ve toplumsal mahpusların listesini çıkararak işini sürdürdü. Göçmenlerin ve Mapuçelerin isimlerini de okudu.
“Onlar sizi öldürenleri yakalayıp mahkum etseler de, her zaman size baskın yapacak başka birilerini bulacak ve yaşamınızı sonlandıran dehşetli dansı tekrarlayacaklardır.”
Adaletsizliğin birçok ismi bulunmakta, birçok feryata yol açmakta. Ve unutmayın ki, birisi fısıldarken, bir başkası feryat eder. Onları dinlemekle bulacağımız rota, adaletsizliği bereketli bir şeye dönüştürebilmeli. İhtiyaç duyduğunuz yalnızca başınızı alçaltmak ve kalbinizi yükseltmektir.
İstediğimiz adalet, inat ve ısrarla hakikatin aranmasıdır.
Galeano’nun yaşaması için birimizin ölmesinin gerekli olduğunu düşünüyoruz. Bu yüzden karar verdik, bugün, Marcos ölmeli.
Ve mezarına bıraktığınız taşlarda, kendinizi satmamayı, teslim olmamayı, vazgeçmemeyi öğreneceksiniz.
Sabah 2:08 itibariyle ilan ediyorum ki, -kendini Paslanmaz Çelik ilan etmiş olan- Subcomandante Insurgente Marcos’un varlığı son bulmuştur.”
İki dakikanın ardından, havayı dağıtma amaçlı birkaç mizahi sonsözden sonra, ‘Marcos’ sonsuza dek sahneyi terk etti. Işıklar söndü, sonra kalabalığın içinden, Altıncı’ya bağlı kişilerden, Zapatista destek üs ve militanlarından bir alkış dalgası yayıldı.
Biraz sonra, geçmiş Subcomandante’nin sesi yeniden duyuldu, sahnenin dışından şöyle dedi: “Günaydın yoldaşlar. Benim adım Galeano. Subcomandante Insurgente Galeano. Dediklerine göre yeniden doğuşum kolektif bir yeniden doğuş olurmuş.”
Mektup okunduktan sonra, Subcomandante Insurgente Moisés “Size açıkladığımız şey, buraya gelmiş olduğunuz bütün yerlerde görülecektir. Umarız ki bunu anladınız.” diyerek noktaladı.
SCI Marcos’un son mektubunun tamamı daha sonra yayınlanacaktır.

İspanyolcası: Reporting on Resistances
İngilizcesi: Oso Sabio
Türkçesi: Işık Barış Fidaner
http://siyasihaber.org/haber/marcos-veda-etti-isik-ile-golge-arasinda

May 18, 2014

Dalgınlık



Düşünüyorum nasıl budandık bahara ulaşmak için.
Şimdi sessiz duruyoruz kıyısında bir düşüncenin
unutmamak için çünkü unutuşun kolay ülkesindeyiz
ölü balıklar geçiyor kırışık bir deniz sofrasından
ve ellerinde fenerlerle benim arkadaşlarım
durmadan düşünüyorum ne kadar çok öldük yaşamak için.

Onat Kutlar / Unutulmuş Kent

May 14, 2014

bu şiir kömür kokar


BU ŞİİR KÖMÜR KOKAR    İlhan Berk

Desen: Kürşat Coşgun, 1994.



uzak bir göğün altındaydı deniz Melih Cevdet Anday
şu köpüklü bembeyaz deniz Behçet Necatigil
bir tubaya kalb olur Zonguldak’ta her ağaç Behçet Kemal Çağlar
derelerden kömür kömür akan su Ahmet Tufan Şentürk
toprak kokusu, kekik kokusu, çiğdem çiçekler Enver Gökçe
kara bir gökyüzü tek özelliği bu kentin Ahmet Erhan
ağıtlara yakın durur Zonguldak Başaran


ciğerinden söker siyah sıvalı maden kömürünü İlhami Bekir Tez
kurşuni rengi denizin Mehmet Seyda
üstünü ince bir toz örter İlhan Demirarslan
damar damar topraklara yayılan Osman Bolulu
Zonguldak’ta gördüm bir kanlı çarşı Ceyhun Atuf Kansu
tere bulanır kara elmasın harcı Nurten Çelebioğlu
sancıtarak içindeki kömürden gömütü İrfan Benli
güneşi yudumlar ışıksız yüreği Hamit Kalyoncu

Zonguldak kapkara uykularında uyur İlhan Geçer
ağır ağır geldiler, karanlık sarnıçlardan sıza sıza Kemal Özer
kanları kömür, kömürleri kan İsmail Gençtürk
gökyüzünden uzakta, çok uzakta Ergin Sander
vardiya dönüşü yol ortasında Sennur Sezer
bakışları, yönü bilinmedik yollarda yiter Faik Yazıcı
kartal kanatlı kahraman kardeşler Ozan Telli
daldılar karaelmas denizinin altına Erhan Yılmaz
sarı şapkalılar ordusunun adsız kahramanları Hasan Hüseyin Korkmazgil
kayaları bir portakal gibi soyup Turgut Etüngü
ölüm kokusu soluyarak İslam Çankaya
yeryüzüne aydınlık getirdiler Adnan Yücel
batıyor dikenleri sevdalı yüreklere Fatma Kılıç


ağlayamazlar yürek yangınlarına Güngör Gencay
yerin altı mı, üstü mü cehennem M.Kemal Yılmaz
yapışıp babalarının bıraktığı kanlı kazmaya Behçet Kalaycı
yerin dibine batmış bu aç kuytularda Müştak Erenus
bir ayaz dökülüyor sırtlarına İbrahim Yıldız

kupkuru bir kuyudayım ki Rüştü Onur
dişlerimle kömür kazıyorum Ali Yüce
tulumum sırtımda hazır kefen Mehmet Yılmaz Karaibrahimoğlu
toprak altındaki yürekte uçurtma Yücel Barut

yorgun bedenlerin göz ışıltısında Dağıstan Kılıçarslan
yaşattığı güzelim düşünce de göçük altında Mehmet Aydın
tırnakla cenkleşen kömür Ercüment Behzat Lav
kömür karası bir yaşam Özgür Ovacık
nasıl aydınlık, ışıltılı Hakkı Özkan

suskun bakar madencinin gözleri Gülsüm Akyüz
karaelmas kadar kara/kapkara Ahmet Güler
yüzkarası değil, kömür karası Orhan Veli
kömürden öğrenmiş içten yanmayı Salim Çalık

sen her ocakta yanarsın Halil Soyuer
kömürün kusmaktan yorulmuş O.Günay
bu kara sevda topraktan gelir Feriha Aktan
en derini emeğin, ekmeğin en namuslusu İrfan Yalçın
ve yüreğinde ölümün sıcak eli Vedat Güler
yiten bir ses, bir yankı duvarlarda Asım Öztürk
kararmış gencecik ömür Hasan Hüseyin Yurttaş

ağzında erirken iri kömür lokmalar Seyyit Nezir
bir tek gün bile nasır tutmaz düşlerimiz Mete Alpsar
elleri, kazma kürek kocaman Tahsin Şentürk
ellerin yeraltından yitmiş, kocaman ellerin Fazıl Hüsnü Dağlarca
sesinin ocaklarında düşen öfkeleri Ece Aykız


Derleyen : Kürşat Coşgun

Hamit Kalyoncu’nun Kömür Kokan Şiirler adlı antoloji kitabından derlenen bu şiir, madeni  ve madenciyi anlatan 58 şairimizin 58 şiirinden birer dize ödünç alınarak oluşturulmuştur.
Alınterinin en kutsalını döken madenciye edebiyatımızın küçük bir armağanı olsun!..
http://kursatcosgun.blogcu.com/bu-siir-komur-kokar/2682279