Pages

Nov 21, 2011

Sosyalizm nedir?

Sosyalizm nedir?
İyilik güzelliktir… Nikbinlik olmasıdır baş felsefenin. Hani şimdi bizim soframıza haftada bir et gelmemesidir, çocuklarımızın eve sapsarı iskelet gelmemesidir. Maviliklere sürülen motorların da benzinin bitmemesidir.

Sosyalizm nedir?
Bebelerin Kürtçe gülmesidir. Türkçe emeklemesi, Arapça anne deyip Çince mama yemesidir. Ortada övünülecek bir şey olmaması, herkesin zaten herkese güvenip öyle çalışmasıdır. Dağlara yazılmasıdır “ne mutlu türkü söyleyene” diyene… Varlığımızın börtü böceğin varlığına armağan olmasıdır. O da sadece ecel geldiğinde…

Sosyalizm nedir?
Depremlerin takdir-i ilahi değil “ilahi sen, pek ömürsün” olmasıdır. Kimsenin ölmemesi, sallanan evlerdeki çocukların bunu bir lunapark oyunu zannedip gülmesidir. Kardeş kokusunun bir gün değil her gün gelmesidir burnuna. Sızlamamasıdır yüreklerin enkaz altındaki son bakışlarla…

Sosyalizm nedir?
Sevgiliye karanfil almasını bilenlerin, aç kalıp da karanfil parasını yememesidir. Zaten her yanının karanfil kokmasıdır vatanın. Ülkesini terk etmemesidir bunu söyleyen çirkin kralların, topuklayarak kaçtığının görülmesidir güzel kralların. İntiharlar kuşanmamasıdır gerçek delikanlıların, “hastir” çekilince uzaya karışmasıdır onlara çatal fırlatanların…

Sosyalizm nedir?
Suçun yok olmasıdır, cezanın da… Çalacak bir şey olmamasıdır. Suların şişeden değil musluğa ağız dayayarak içilmesidir. Boşalan hapishaneleri annelerin kiler zannetmesidir. Eskiden taş atan çocukların artık suda taş sektirmesidir.

Ama sosyalizm nedir?
Samanın zamanı gelir diye saklanmasına gerek kalmamasıdır. Samanlıkların hep seyran olmasıdır. Her koyunun beğendiği koyuna asılmasıdır. Kısa çöpün uzun çöple dans etmesidir. Alacak bir hakkının da kalmamasıdır.

Peki sosyalizm nedir?
Hiçbir mahalle maçında, hiç kimsenin, topunu alıp gidememesidir. Maçta herkesin mutlaka bir kez kaleye geçmesidir. Atari salonundaki çocuğun jetonsuz kalıp da, “abi sana bu turu atlatayım mı” dememesidir.

Orası tamam da sosyalizm nedir?
Sıra dayağı yerine sıra geceleri olmasıdır sınıfta… Kulakların çekilmemesidir sırayla. Kulak çekenin de eşek kulaklı Midas’a dönüşmesidir anında. Aşık olunmasıdır ön sıradaki kıza ve o her güldüğünde, “iyi ki geldin devrim” yazısının kazınmasıdır sıraya.

İyi, güzel de… Sosyalizm nedir?

Tüm ağaçların yemiş vermesi ama tek bir dalın bile eğilmemesidir.
BARIŞ İNCE

Nov 18, 2011

Bu devlet Kürtleri böyle delirtiyor işte

"Bu devlet Kürtleri böyle delirtiyor işte, öldürüyor, öldürdüğünün söylenmesini yasaklıyor, öldürdüğü söylendiğinde pişkince reddediyor, katilin adını havaalanına veriyor, sonra da “biz kardeşiz” diyor." Yazının tümü

Ahmet Altan - Dersim

Nov 16, 2011

Yaşamın Ucuna Yolculuk

Sordukları zaman, bana ne iş yaptığımı, evli olup olmadığımı, kocamın ne iş yaptığını, ana babamın ne olduklarını sordukları zaman, ne gibi koşullarda yaşadığımı, yanıtlarımı nasıl memnunlukla onayladıklarını yüzlerinde okuyorum. ve hepsine haykırmak istiyorum. onayladığınız yanıtlar yalnızca bir yüzey. ne düzenli bir iş, ne iyi bir konut, ne sizin medeni durum dediğiniz durumsuzluk, ne de başarılı bir birey olmak ya da sayılmak benim gerçeğim değil. bu kolay olgulara, siz bu düzeni böylesine saptadığınız için ben de eriştim. hem de hiç bir çaba harcamadan. belki de hiç istediğim gibi çalışmadan. istediğiniz düzeye erişmek o denli kolay ki… ama insanın gerçek yeteneğini, tüm yaşamını, kanını, aklını, varoluşunu verdiği iç dünyasının olgularının sizler için hiç bir değeri yok ki. bırakıyorsun insan onları kendisiyle birlikte gömsün. ama hayır, hiç değilse susarak hepsini yüzünüze haykırmak istiyorum. sizin düzeninizle, akıl anlayışınızla, namus anlayışınızla, başarı anlayışınızla bağdaşan hiç yönüm yok. aranızda dolaşmak için giyiniyorum, hem de iyi giyiniyorum. iyi giyinene iyi değer verdiğiniz için. içgüdülerimi hiç bir işte uygulamama izin vermediğiniz için. hiç bir çaba harcamadan bunları yapabiliyorum, bir şey yapıldı sanıyorsunuz.”

Yaşamın Ucuna Yolculuk / Tezer özlü

Nov 4, 2011

Ve bir gűn gelir anneler de őlűr!

Őlűm. O ne soğuk bir kelimedir őyle. Oysaki alışkın olmalıydık. Gűn geçmiyor ki sarsılmayalım őlűm haberleriyle.

Oysaki alışkın olmalıydım. Aylardır iyi değildi. Hatta onun için son bi kez olsun gidip gőreyim diye geçmiştim Kuzey Atlantik’i . Iyi de olmuştu. Sarılmştım o bir kuş kadar kűçűlműş bedenine. Gőzlerinin matlaşan ferinde yansıyan kendimi gőrműştűm, ki beni iyi gőremediği de belliydi. Ama dűzelmişti iki gűn sonra. Sanki benim gelişim ona yeni bir enerji vermişti. Alıp ellerime başını “anammm- anacım” deyip őpműştűm alnını. “Dake kurban!” demişti. Dayamıştım başını gőğsűme. Ve belki ilk defa bőylesine koklamıştım anamı. Kokusunu hatırlamak istiyordum. Ilk defa kızımı őyle salt sevgiden koklamıştım. O zamana kadar ne bilirdim kokunun -sevdiğinin kokusunun- ne mene bir şey olduğunu? “Kınayı getir aney/ parmağın batır aney/ bu gece mısafıram/ koynunda yatır aney” tűrkűsűnű sőyleyerek kucağında uyumuştum. Saçlarımı okşamıştı. Nasıl da rahat bırakmıştım kendimi uykuya. En gűzel uykumdu sanki bu..

Dűzelmiş gibiydi, ama sanki iyi değildi bu defa. Biliyordum iyi değildi. O da biliyordu. Uçak Izmir űzerinden uzaklaşırken, ağlamak gelmişti içimden. Sanki bir daha annemi Izmir’de gőremeyecektim. Elimdeki makaleye odaklaşarak kaçmıştım bu olumsuz dűşűnce sağnağından. Benden sonra tekrar hasteneye kaldırmışlardı. Ardından bir daha. Ve en son iki gűn őnce ablam arayıp “acile getirdik anneyi, durumu iyi değil bu defa” dediğinde biliyordum. Geleyim dedim! “Yetişemezssin. Hem gelsen ne yapabileceksin ki. Sanki biz burdayız da bir şey mi yapabiliyoruz” dediler. “ Saçmalamayın yahu! Hele durun biraz. Bakarsınız yine atlatır, belli mi olur?” deyip hem kendime hem bizimkilere umut aşılamaya çalıştım işe gitmeden evvel. Işe gideli 1 saat olmamıştı ki haber geldi: őldű!

Bir anda her şey bir sessizliğe bűrűndű. Dışarıdaki araba sesleri, koridordaki insan sesleri, bilgisayarın soğutucusunun sesi, her şey. Bir űşűme ardından. Gőzlerimde bir yanma hissi sonra. Boğazımda bir dűğűm. Sonra belli belirsiz bir boşluk duygusu: Anne yok artık!

Artık " Dake çavani” diye telefon edemiyeceğim. “Dake kurba, te çavani? Senine?” diyemeyecek. Sonra o belki ilk ve son defa içime çektiğim kokusu.

Ardından karşı konulmaz bir ağlama. Dirseklerim masaya dayalı, başım avuçlarımın arasında, salya sűműk ben. Sessiz olmaya niye çalıştım ki. Hıçkıra hıçkıra ağlasam ne olacaktı ki? Kaç dakika sonraydı hatırlamıyorum. Baktım çalışmaya çalışıyorum. Sonra kapattım herşeyi. Eve geldim. Yanımda o boşluk duygusu. Kocaman bir boşluk. Ağlamak boğazımda dűğűmlenmişti şimdi.

Űç ananın çocuklarını beraber bűyűtműştű; 9 çocuk. Ilk ikisi bir anadan, biri bir başka anadan ve son altısı kendinden. Aile sırrı bile değildi bu. Sadece mesele o değildi. Herkes kardeşti. 20 yaşımdaydım ilk duyduğumda son altı çocuğun annemden olduğunu. Kimse űveylik duygusu yaşamasın diye, kimse “analık- űvey annelik” yapıyorsun demesin diye bıçak sırtı bir dengede bűyűtműştű bizi. Őzlűk ve űveylik hiç konuşulmadı. Bir gűn olsun şikayet ettiğini duymadım. Hatta bazan “kendini paspas etmişsin be anam” diye dűşűnmediğim olmadı değil. Ama başka tűrlűsűnű de zaten yapamazdı. Bőyle yapılmalıydı annelik.

Komşularını, kedilerini, çiceklerini ne çok severdi. Çiçekleriyle konuşurdu. O konuştukça çiçekleri canlanırdı sanki. Bitkilerin de bir psikolojisi olduğunu ilk ondan őğrendim aslında. “Oğul o da candır. O da bilir sevgiyi” demişti bir gűn. Kızım derdi çiçeklerine ama; bűtűn çiçekler kızdı  :-)

Gűzelliğe de dűşkűndű. Kadınların gűzelliğine bir başka dűskűndű. “Anne sende lezbiyenlik var valla” diye takıldığım da olmuştu. Yakışıklı erkeğe de “gűzel erkek” derdi. Babamı kışkançlıktan çatlatırdı bu, ama yine de saklayamazdı gűzel karşısındaki duygularını. Az kűfűr yememiştir babamdan. Aslında yaşlanmanın da bu yanı çok ağrına gitmişti sanki. Hiç sevemedi, alışamadı yaşlanma duygusuna. Hep sanki genç, gűzel, ve sağlıklı kalmak istedi (kim istemezdi ki?). “Oğul benim gőzlerim niye bőyle olsun ki? Gőzűműn ışığı niye sőnsűn ki” diye sorardı. Kabul edilir, anlaşılır bir şey değildi yaşlanmak ve belli fonksiyonları yitirmek.

Nasıl da isterdi okuma yazma őğrenmiş olmayı, okula gitmeyi, ve bir meslek sahibi olmayı.Araba sahibi olmayı. Nasıl da őzenirdi kadın şőfőrlere. “Izin vermediler oğul! Ne vardı elim(iz) kalem tutsaydı?” diye serzenirdi hep. Ah her kadın biraz feminisstir aslında derdim içimden.

Anam, o gűzel anam yok artık. Sosyal networkun birinde “artık daha yalnızım” diye not dűşműştűm dűn. Yalnızlık neyse de yaşın kırklarda olsa da annesiz yalnızlık kőtű bir şey. Bir garip boşluk duygusu. Őlűmlere, őlűm haberlerine alışmayla da ilgisi yok. "Ve bir gűn gelir anneler de őlűr" gibi mantıksal çıkarımlarla da alaksı yok, çűnkű her őlűm erken. Her őlűm genç. Her őlűm apansız. Her őlűm haksızlık…