Pages

Jun 20, 2010

Risk üzerine - Reflexions on Risk

To laugh is to risk looking like an idiot.
Gülmek aptal gibi gőrünebilmeyi gőze almaktır.

To cry is to risk seeming sentimental.
Ağlamak duygusal gőrünebilmeyi gőze almaktır.

To go towards someone is to risk getting involved.
Birine doğru yaklaşmak onunla ilişkiye girmeyi gőze almaktır.

To expose your feelings is to risk exposing your inner-most self.
Duygularını açığa vurmak en içinizdeki kendinizi riske atmaktır

To present your ideas, your dreams to the masses is to risk losing them.
Düşüncelerinizi ve hayallerinizi ortaya sermek onları kaybetmeyi gőze almaktır.

To love is to risk not being loved in return.
Sevmek sevilmemeyi gőze almaktır.

To live is to risk death.
Yaşamak őlmeyi gőze almaktır.

To hope is to risk dispair.
Umutlanmak umutsuzluzluğu gőze almaktır.

To try is to risk failure.
Denemek başarısızlığı gőze almaktır.

But to risk is necessary, because the biggest danger in life is to risk nothing at all.
Ama risk gereklidir de çünkü yaşamdaki en büyük risk hiç bir şeyi riske atmamaktır.

He who risks nothing doesn't do anything, doesn't have anything, isn't anything. He can avoid suffering and sadness, but he doesn't learn anything, feel anything, can't change or develop himself, can't love or live.
Hiç bir şeyi riske atmayan hiç bir şey yapmıyordur, hiç bir şeye sahip değildir, hiçbirşeydir. O acı çekmelerden ya da mutsuzluklardan belki sakınabilir ama, hiç bir şey őğrenemez, hiç bir duyguya sahip olamaz, kendini değiştirip geliştiremez, sevemez, yaşayamaz.

Chained in his certainty, he becomes a slave and abandons his freedom.
Kendi güvenliğine zincirli, bir kőle olur ve őzgürlüğünü terkeder…

Jun 18, 2010

Dilekçe

Ilgili makama,

Toplumunuzda tesadüfen doğmus biriyim. Kendim olup birey olmaya calışıyorum. Doğduğum ilk günden beri bana dayatılan, irademi yok sayan, beni bir birey değil de her yanı önceden belirlenmiş ve tanımlanmış, kimin ya da kimlerin çıkarına hizmet ettiği pek de belirgin olan ve beni bir kalıba benzetmeye çalışan bütün ahlaki kurallarınızdan nefret etmekteyim.

Benim özgür irademin hesaba katılmadığı, fikrimin alınmadığı, her an, her şeyin değiştiği bir evrende hiç değişmeyecekmiş gibi yaşamıma direkt ve dolaylı bir biçimde müdehalede bulunan bu ahlaki kurallarınızın kendimi ve potensiyellerimi geliştirmek için giriştiğim her eylemde destekten öte engelleyici olduğunu günlük yaşamımın her alanında bir kambur gibi sırtımda hissetmekteyim. Ben daha dünyada dahi yokken kurulmuş, bugün benim içinde yaşadığım sosyo-ekenomik, politik, ve bireysel koşullarla hiç bir ilişkisi olmayan ve bugünün koşullarına uymayan, uyamayacak olan bu kurallarınızı red eder ve bundan böyle hiç bir kuralınızın artık beni bağlamadığını bilgilerinize sunarım.

EG

Jun 12, 2010

Cardenal'den

When you are in New York
In New York there is nobody else
When you are not in New York
In New York there is nobody!

Ernesto Cardenal.

Jun 10, 2010

Sahtiyan



1.
Zaplar taşar Dersim koyaklarından
selleri kadife uçları mermi
ve günahına emanet edilmiş çocukların
adağıdır mermi çekirdekleri

2.
hangi izini sürecek şimdi bu dolaşık kimlik?
feodal, ince bir dal gibi
bıyıklarıma tırmanan
kendine tutkun göllerin o yaman geyiği
gizinin ormanına vardıkça
bize kendini aralayan
avlardan, avcılardan ardakalan sahtiyan
açıklar tarihin kefenlenmiş gizini, bundandır seyrekliği
geçer devran, geçer günler, geçer ömür elbet
dağa çıkmış bir şairim ben
ah! kimsenin görmediği

3.
gözlerim, o demir ayazı
eski söylencelerin kutlu demircileri
masalımın lanetiyle dövmüşler gözlerimin rengini
bin ırmakla su vermişler, buza kesmiş,
bir ayaz gibi, kelepçelemiş kendine ateşini
gözlerim, şimdi kör dinlemesi

bu yüzden bakışlarımda süreğen o anlam gerginliği
gözlerimin seyrekliği nefti

boynumdaki hamayılla birlikte, kanayan bir yaz ikindisi
on yıldan beri

dövmegüllerle alnıma nişan düşüren o aşiret töresi
tarihin önünde huzura çıkar sual eder hüviyetini
yüreğim kar altındadır
cehennemler göçebe
ve bedenim, o sınır iklimi
gün gelir açıklar kendini
zaten kim yazabilir ki sanayileşmekte olan bir toplumun bütün cehennemini

doğru okunmuşsa kitaplar -bir hayat, 'çok kişi' yaşanmışsa,
artık her çelişkide bir dram güzelliği, bir ağıttan silkinen tragedya
inceliği, bir yanımda o yaman geyik -ormansız gezdiremediğim-,
sonra mürekkep karanlığı, -yazarken yalnızlığım-,
tenimde buram buram sahtiyan -artakalan avlardan, avcılardan-
ve kaşımın tetiğinde titreşip duran nişan

yani ki eksik babalardır bazı çocukların bütün eşcinselliği

4.
susarsa dağ susar
intihar çağrışımlı uçurum -adımlarımızın çevresinde gezindiği
korkunun kuyu ağzı-, her kelam sessiz ustura- suskunlukların bilediği-

korkuyla andığımız koyaklar, mağaralar
sevmeye zaman bulamadığımız uçsuz bucaksız ova
sevdanı esirgediler bizden/ardımızda atlılar
yazla birlik başlardı kırların saltanatı, ömrümüzün nöbeti, ve jandarmalar

geri gelmiş çocukluğumuz gibiydi her şeye karşı duran evvelbahar
bir mevsimlik unutkanlıktır şimdi
bütün o gizli koyaklar,
mağaralar,
dağlar,
karanlıklar
karanlıklar

koca bir yaz korkusuz ve çocukça bir cigara içimi


5.
dağların kuytu tarihlerinde eşkıya künyeleri
her dağın bir duruşu vardır
asi gizleri, (unutulmuş, ya da kilitli)
bir ceylanlar tanır, bir göller, bir orman
tümünü kundaklamış sis
müfrezeler gibi akmış ovadan -bir kez bile ardına dönüp bakmadan-

elyazması sevdalarda artakalmış sahtiyan

6.
dağlardan öğrendiğim
sabrın bilgin duruşu
çetin yenilgilerden sonra benim olan yüreğim
yüreğim yani o mayın iklimi
korkusunda hudutların kanunu
kıblesinde senin o eşkıya suretin

7.
savrulan gençlik fotoğraflarında
şimdi birkaçı ölü
umudum rehinken
sevdalım rehin
ben nasıl bir rehin bedenin
gurbetinden sual ederim?

merak etme sen beni
iyiyim, iyiyim.

8.
kaldırıp başımızı okuduğumuz kitaplardan
birbirine değince gözlerimiz
değince gözlerimiz birbirine
okuduğumuzu anlardık
ya da her satır yerleşirdi şiirdeki yerine
kafamızda hiçbir belirsizlik kalmasın diye

elbet sığ yanlarım vardır benim de
işlemeye vakit bulamadığım, zamanın yetmediği
ya da başka şeyler
diyelim güneşle aramıza giren kara bulutlar gibi
şu mevsimsiz iklimler
yoksunsa küçük şeylerden, gündelik ayrıntılardan
hayatım ve şiirim
her sevdayı bir masal, her masalı bir destan
gibi yaşıyorsa yüreğim
gözlerimi sıklaştırıyorsa demir parmaklıkların gölgesi
duyarlığım mecbur geziniyordur şimdi
o mağrur dağ doruklarında
demek ki ne denli dirensek de sevgilim
tarihle yüzleşsek de
bitmeyecek bu kavga, bu feodal kasırga
demek ki
hükmü sürmektedir dağların coğrafyada
üzgün müyüm, dedin?
yoo, hayır merak etme sen beni

iyiyim, iyiyim.

9.
al yaramı bas bağrına
bilmem ki nasıl girilir bir mahpus toprağına
hangimiz dışardayız? -o da ayrı bir konu-
satırlarının arasında boş mermi kovanları dolaşmakta
tanırım sendeki bu hayın suskunluğu
bir aşiret çağrışımıdır başını önüne her eğişin
-kaldırdığında gözlerin bir başka-
her mektup yırtılmaktan zor kurtulmuş
her mektupta yarım kalmış binlerce şey
bana el uzatmakta
sanki iz sürmektesin göçebe geçmişinden, tarihin ivmesine
ve sanki der gibisin:
bin başlı, bin yanlışlı bir ejderhaydı mücadelemiz
yeniden ve yeniden geçirilecektir tarihin künyesine, mutlaka

şaşkın mıyım, dedin?
yoo, hayır merak etme sen beni
iyiyim, iyiyim.
doğu, bukağıdır cümle duyarlığımıza iyi bilirim.

10.
son mahpusluğum olacak bu, demiştin
bıyıklarını tararken çektirdiğin o resim
durmakta başucumda
-beni hayata karşı kollayan ömrümün son kalesi-
ve bu kez de ben sana
pek muhterem sevdiğim
şu fani suretimle
mahsus selam ederim

11.
(çelik kıvılcımlı atlılar geçiverdiler damarlarımdan nal seslerini bir ganimet gibi bırakıp,)

denizin sesiyle uyandım
bir yanım dağ rüzgarlarıyla terli -düşlerim-
bir yanım akdeniz kasırgası -o iklim-
mümkün mü? seni anımsadım elbet
daha doğrusu seninle uyandım
-doğunun o tütsülü soluğu, bir gece yarısı, Akdeniz'de, bir yaz dinlencesinde, uykumu bölerek, beni senin suretinle başbaşa bıraktı.-

sabaha kadar uyuyamadım.

12.
sahiller boyu ay, gece, yalnızlık
benzi solmuş sorular beynimin burgacında
ve bir şiir, bir dostun şiiri:
"senin şakağına dayadığın tabanca
içinde büyüttüğün o gizli düşman
marksizmin yazılmamış bir sahifesi
kadar kocaman
bir soru işareti kafamda."

soru işareti kafamda
bu şiirler, bu yaz, bu bitmemiş roman
yani bir eksikliğin söz konusu başarısı
kocaman yüreğimiz, kocaman ellerimiz, kocaman düşlerimizle
kurmaya çalıştığımız ilişkiler anlatısı
sonra adları kırbaçlanmış bilge kişiler
tarihin piçleri, marx, freud, nietzsche
ve şuramda o eski harf kalp ağrısı
ve soruyorum kendime
bir intihar cesaretiyle
nasıl inmişiz kendimize bir gece yarısı

ay battı batacak, deniz uykusuz
harmaniyemin etekleri dalga beyazı
aldırma be sevdiğim! her hasrette vardır elbet yarım kalmış bir
yaz fırtınası

13.
olmamış, eksik kalmış, ertelenmiş
kaç yaz gecesi terli ırmaklar gibi
artık kavuşamaz kollarım
artık hiçbir yazın yüzüme koyamayacağı o eksilmiş şey
hangi ayın, hangi yıldızın aynasına sırlanmış
ben nerde bulacağım

ömrümün son kalesi de düştü
kaç yaz geçti üzerinden
kaçları mahpus oldu
şimdi ben, günahına emanet edilmiş bir mermi çekirdeğiyim
nefti seyrekliğindendir gözlerim ve yüzümün bir yanı nemli sahtiyan
sen bana bakma, aldırma sevdiğim
boynumdaki hamayılla birlikte
ben on yıldır iyiyim, iyiyim.

Murathan Mungan

Jun 9, 2010

Machiavelli'den

Ne kadar zavallısınız bazen, çocuklarınızı koparıyorlar sizden, bilerek öldürüyorlar sonra sizinle birlikte arkalarından merhametlilermiş gibi sanki gözyaşı döküyorlar. Dilinizi konuşmayanı, tanrınıza inanmayanı, sizi temsil eden kumaş parçasını elinde dalgalandırmayanı dışlamanızı hatta giderek ortadan kaldırmanızı arzuluyorlar. Size bunları yapmaları lazım, çünkü varlıklarını sürdürme ihtiyaçları vardır. Sayenizde elde ettikleri güçten ve bu gücün verdiği ayrıcalıklardan bir türlü vazgeçmek istemediklerinden 'devlet' ve 'ulus' kelimelerini düşürmüyorlar dillerinden. Olmadığınız halde sizi 'ezeli ve ebedi kahramanlar' ilan ediyor, bununla da yetinmeyip illegal katil kahramanlar çıkarıyorlar...

[N. Machiavelli]

Jun 4, 2010

Tam ordayız, orta yerinde...

(...) between the "no longer" of the old laws and "not yet" of the new saving word, between life and death: "Not quite here but yet at hand; that is how it has sounded and how it would sound." -Hannah Arendt

Çeviride iyi değilim ama bence bu alıntı yaşadığımız kargasayı çok iyi açıklıyor. Őyle bir tarihsel sűreçten geçiyoruz ki ne ESKInin değer yargıları, kuralları, yasaları yeterli kalıyor olup biteni açıklamaya, ne de henűz yerleşmemiş, gőrűnmemiş, doğmamış Yeni'ninkiler ortada. Bőőőőőyle rezil, karman çorman ve herseyin bulanıklığı ile devam edeceğiz gibi gőrűnűyor taa ki őnűműzű gőrene kadar. Taa ki YENI eski'yi iyice silip sűpűrene, tarihin çőplűğűne atana kadar....