Pages

Apr 30, 2007

Turkiye’de Neler Olup Bitiyor?

Turkiye’de neler olup bitiyor? Karışık şeyler olduğu kesin ancak ben öncelikle bilme ve bilgi sorunsalı üzerinde bir iki şey söyleyeceğim. Çünkü başlığa bakarsaniz sanki ben mattah bir şey biliyormusum gibi bir sonuç çıkıyor. Benim her şeyi bilmem pek mümkün değil.Bu hep böyle olmamış mıdır ki; siradan insan kendisine sunulan kadar bilir. Bu bilme sorunsalının kökeni resmi eğitim adı verilen kışlalarda pardon sınıflarda “bilgi güçtür” diye kafaniza kazilarak sosyalizasyon süreci ya da eğitim süreci adı altında siz, ben ve diğerleri yani sıradan insanlar toplu bir üretim şeklinde piyasaya sürülür. Bu arada da hep “Bilgi güçtür” diye telkinlerde bulunulur. Bilgi güçtür de ona ulaşmak da çok güçtür. Bizi bilgiye motive etmek için sevgili devlet ajanı yani kölesi öğretmenler örgün ve resmi bir biçimde çalışırken, o bilgi denen şeye yaklaşınca da “çok biliyordu” diye öldürülmek olasılığı da gayri resmi yollardan kafamıza kazınmadı mi.. Sonunda da biz iki ayakları üzerinde dikelen atamız homo erectus’un bilgiye ulaşmaktan vazgeçip elde ettiğiyle olup biteni yorumlamaya çalısan ilk insan tipi oluvermedik mi?

Ve sonuçta bilebildiklerimizin tek kaynağı da medya olduğu için bu insan tipine HOMO MEDIATUS adi ya verildi ya verilecek. Bilgiye sahip olanlar arasinda olmadığım için benim isim babasi olmam pek olası görünmüyor. Peki bilgiye kim sahip?

Şimdi bilginin kimin egemenliği altında olduğu sorunu bir problematiktir. Daha doğrusu aslında bir yunan mitolijisi gibidir. Kim kimin oğlu, kim kimin anasi ve kim kimin tanrısı olduğu belli olmayan, hiç kimsenin Zeus olmadığı ama herkesin de Zeus olduğu Brezilya patentli Yunan mitolijisi gibi bir şeydir. Sosyo ekonomik ve politik bilimin perspektifinden bakildığında durum pek farklı değildir. Yani diğer bir deyişle bilgiyi elinde tutan mı iktidarı elinde tutar, iktidarı elinde tutan mı bilgiyi elinde tutar sorusu Zeno’nun paradoxları gibi politik bilimcilerin işlerini sonsuza kadar garantileyen bir tavuk-yumurta meselesi olmuştur.

Peki peki baştan alıyorum. Turkiye’de neler oluyor? Bildiklerimi sıralayayım (önem sırasına göre değil rastgele sıralayacağım çünkü hangisinin diğerinden daha önemli olduğu ralativite teorisi kadar relativdir) sonrasını siz karar verin ya da hep birlikte karar veririz. Pardon! Az kalsın unutuyordum sıralayacağım her faktör çok yönlüdür. Sonra söylemedi demeyin.

  • Kürt Meselesi


  • Devlet-Demokrasi-Islam-Laiklik-ve Avrupalılaştıramadıklarımız Meselesi


  • TSK’nin Kirilan Gururu Meselesi


  • Ermeninin Katl’i ya da Sözde-Ermeninin-Katl’i Meselesi


  • Komunizm meselesi (Bunun gerçekten bir sorun oluşturduğundan pek emin değilim isterseniz Perinçek’e sorun. Valla bu konuda yazarsam, yazdıktan sonra kendimden utanacağimi saniyorum. Affedin!)


Hadi Kürt Meselesi ile başlayalım.

Meselenin ilk yüzü problemin tanımlanamayışıdır. Hala meselenin Kürt meselesi mi, Türk meselesi mi, dağdaki Kart-Kurt meselesi mi olduğu anlaşılamadığı gibi henüz bir fikir birliği de sağlanamamıştır. Bunun en büyük sorumlusu olarak Türk Dil Kurumu gösterilebilir çünkü 1923’den beri Kürt diye bir sözcük sözlüklerde dahi yer almamıştır. Bu nedenle koca bir ulusun teknolojik ve organik iletişim alanlarında bir kimyasal bozulmaya yol açmıştır. Bunun en büyük yansısı da miliyonlarca insanın dilinin Kürt sözcüğünü söylemek için dönemeyişidir. Yok olarak kabul edilen bir şeyin, telafuz etmenin yasaklandığı bir şeyin varlığını kabul ederek onu problemize etmek kuşkusuz ki bir zihinsel kargaşaya yol açacaktı.

Meselenin bir diğer yüzü de olayın PKK meselesi olduğu inancıdır. Yani PKK olmasaydı Kürt meselesi hiç mi hiç olmayacaktı. Kürt denilen sözde vatandaşlar (Büyükanıt, 2007) kuzu kuzu yaşayacak, etnik kimlik kavramı kendilerine bir Türkçe kadar yabancı kalacaktı. Oysaki PKK ağaların altında ezilen köylü Kürt kızlarının ve oğlanlarının umudu olma iddiasiyla yola cıkmış son günlerde de ezilen Kürtlerin ne kadar umudu olmaya aday olduğu tartışılan bir olgu oluvermiştir. Gerçi PKKnin olgudan öte bir kurum, teknik sebeplerle henüz kurumlaşamamıştır, olup olmadığı da tartışılan bir konu olmuştur. Misyonu gereği kurumlaşmaması da gerekiyor. Gerçi kurumlaşip legal bir organizasyon olmak için dilekçe verdiği de söylenenler arasında Ancak kurumlaşmak için verilen dilekçenin bir türlü kabül edilmediği bilinmektedir. Ayrıca dilekçenin Sivas’li kapıcı Abdurrahman efendinin hazimetine uğradiği da söylenmektedir. Ki Abdurrahman efendinin Sivas katliamında en ulu Türklük ve müslümanlık şerefi ve duygularıyla mahallenin küçük çocuklarını ateşi seyretmeye getirdiği rivayet olunur.


Ayrıca meselenin MHP meselesi olduğunu söyleyenler de az değildir. MHP'nin gerekirse PKK’nin eylemlerine devam etmesi ve kahraman(!) Mehmetçiğin akan kanının durmaması için her türlü lojistik destek sağlamaya gönüllü olduğu son gelen duyumlar arasindadır. PKK’sız bir MHP’nin sıradan bir mafyadan başka bir şey olmayacağı herkesçe tahmin edilebilmektedir. (Hernekadar MHP farkli adlar altinda faaliyet gosterse de o MHP'dir de mi?)

Bir uç boyutunda da hatta ve hatta meselenin Ibrahim Tatlıses’in gizli kalmış ya da bastırılmış homoseksüelliğiyle Bülent Ersoy’un ezan sesiyle uyarılıp mehter marşiyla orgazm olması arasındaki korelasyonal ilişkide yattığına dair postmodernist olduğunu iddia edip de amprisist olduğundan şüphenlilen bir gurup vardır. Bu gurubun ortaya cikmasina da medyada, politikada, okulda, evde, müzikde, ve benzeri bütün sosyal yaşam alanlarında Kenan Evren’den başlayarak Özal’la devam eden bulaşıcı bir beyin tümörü hastalığının sebep olduğu tahmin edilmektedir. Ayrica bu çocuklarin tiner çektiği, sonra da Ferdi Tayfur’un eski bir şarkısından bozma arabesk bir ezgiyle Çiller’in resmine bakip “anneciğim, mother, mommy beni Susurluğuna al bu vatan için kahraman olayım” diye birbirlerine sokulup, ağlaşip telkin ve terapide bulunduğu Zürriyet tarafından ele geçirilen MIT’in Acayip Gizli damgali raporunda belgelenmişmiş.

Meselenin bir diğer öteki yüzü: Kürt meselesi diğer bir yüzüyle ağaların Türkiye Cumhuriyetinin sosyal ve ekonomik desteğiyle safa sürmesinin garanti vesikasıdır. TC’nin bütün yaptiklarına karşılık bu ağalar da Türkiye Cumhuriyetine, onun anayasasina ve babayasasina bütün varlığıyla bağlı olma yemini etmiş, bütün eli silah tutan gençleri korucu yapacağina, gelecek 500 yil içinde de bütün ırgatlarına Ne Mutlu Türküm diyene sözünü Kürtçe söyletecek eğitim programlari sözü vermişlerdir.

Sonraki meseleler için bu blogu takip etmeye devam edin.

Hoşçakalin!

Not: Bu yazidaki resim ve grafikler EXTRAMÜCADELE adli siteden alinmistir.

Apr 28, 2007

Gazetecinin temel görevleri ve ilkeleri:

1. Halkın bilgi edinme hakkı uyarınca, gazeteci, kendi açısından sonuçları ne olursa olsun, gerçeklere ve doğrulara saygı duymak ve uymak zorundadır.

1. maddenin gerceklikten yansisi: Turkiye'deki butun yerel ve ulusal basin mensuplari bu maddeye hakkiyla uymaktadir. Gerceklige oylesine saygi duyuyorlar ki bu nedenle islerini, unlerini ve aldiklari paralari son kurusuna kadar hakkediyorlar. Cunku Turkiye'de gerceklik patronlarin yuksek cikarlari ve mevcut egemen ideolojinin idealleri tarafindan belirlenir ve masallah dunyanin hic bir yerinde bu ideallere boylesine sorgusuz sualsiz saygi duyup diger herseye gozunu kapatip, kulagini tikayip ve dilini tutan bir medyayi zor bulursunuz. Bu gercege itaat etmeyen o SOZDE (bu sozu de cok seviyorum nedense) gazetecilerin sonu herkesce bilinmektedir: yargisiz infazlar, gozaltinda kaybolmalar, ya da faili mechul cinayetlere kurban gitmeler.

2. Gazeteci; bilgi ve haber alma, yorum yapma ve eleştirme özgürlüklerini ne pahasına olursa olsun savunur.

2. maddenin gerceklikten yansisi: "Ne pahasına olursa olsun" sozu cok komik kacmiyor mu yahu? Yillarca faili mechul cinayetler islendi bu ulkede. Gazeteler yazmadi. Televizyonlar gostermedi...

3. Gazeteci; başta barış, demokrasi ve insan hakları olmak üzere, insanlığın evrensel değerlerini, çok sesliliği, farklılıklara saygıyı savunur. Milliyet, ırk, etnisite, cinsiyet, dil, din, sınıf ve felsefi inanç ayrımcılığı yapmadan tüm ulusların, tüm halkların ve tüm bireylerin haklarını ve saygınlığını tanır. İnsanlar, topluluklar ve uluslar arasında nefreti, düşmanlığı körükleyici yayından kaçınır. Bir ulusun, bir topluluğun ve bireylerin kültürel değerlerini ve inançlarını (veya inançsızlığını) doğrudan saldırı
konusu yapamaz. Gazeteci; her türden şiddeti haklı gösterici, özendirici ve kışkırtan yayın yapamaz.

3. maddenin gerceklikten yansisi: Burda okuduklarinizdan bir sey anlamadiysaniz kendinizi suclamayin ve zeka ve idrak etme yeteneklerinizden lutfen suphe duymayiniz. Cunku burada henuz dunyanin hicbir ulkesinde kesfedilmemis ve denenmemis bir retorik yontem denenmektedir. Aciklamasi cok zor olan bu komplex ve sofistike retorigi baska bir blog yazari Semih Saka Bianet'ten Tolga Korkut'un yazisini ornek vermis. 24 Mart gunu Yunanistan'la yapilan milli mactan sonraki pazar gunu gazetelerin basliklari soyleymis: "Denize doktuk!" "ne mutlu Turkum diyene", "Fatih Sultan Terim", Iste Mustafa Kemal'in cocuklari"


Daha yazayim mi? Valla is gucu birakip yazmak gerekecek. En iyisi mi siz gidip kendiniz okuyun sonra da yorumlayin. Bana bildirirseniz burda beraber paylasiriz.

http://www.tgc.org.tr/bildirge.html

Apr 19, 2007

Karanligi Sorgulamak...

Maras, Sivas, Trabzon, Malatya, Semdinli, ve adinin bize duyurulmadigi - duymadigimiz nice Kürt Sehri!!!!

Ne zaman ders alinacak? Ne zaman insan yasami savunulacak? Insan yasaminin bayraktan, topraktan, sinirlardan daha degerli oldugu vurgulanacak.

Hangi ideal olursa olsun eger bir ideal amacina ulasmak icin insanlarin katlinin gerekliligini ongoruyorsa o ideal ideal degildir bence.

Siddetin her turune toptan karsi cikilmadan insan savunulamaz!

Siddeti aklayarak insana uygun daha islamci, daha Turk, daha Kemalist, daha Kürt, daha sosyalist, daha kapitalist bir sistem yaratilamaz. Cunku siddeti kullanarak varmayi hedeflediginize vardiginizda o yontem sizi hali hazirda insansizlastirmis olacaktir. Hizmet edeceginizi amacladiginiz insani bulamayacaksiniz cunku onlar da insansizlastirilmis olacak. Siddet kendini dolleyen salgin bir virustur. Antikoru sevgidir. Sevgiye giden yol da siddeti doguran batakligi sorgulamaktan geciyor. Rakel Dink soylemisti "Bir bebekten bir katil yaratan o karanlığı sorgulamadan hiçbir şey yapılamaz"...

Bu sorgulamayi bataga kanalizasyonlarini akitan ve sonra da ordan beslenen o soyut devlet canavarindan beklemeyin. Bu sorgulamaya once kendinizden baslayin. Ideallerinizi, inanclarinizi, onlara referans olan mantiklari sorgulayin. Bu sorgulamayi yapacak cesareti gosterin. Goreceksiniz insanlasacaksiniz. Siz insanlastikca o soyut canavar da insanlasacaktir.

Insanca kalin...

Son 30 yilin belli basli dini-siyasi cinayetleri




Apr 18, 2007

Uğur Kaymaz'in Katilleri Serbest !


Ugur Kaymaz icin histerik bir bicimde timsah gozyaslari doken medya, Ugur Kaymaz'in katilleri serbest birakildiginda haber bile yapmiyor.

Mahkeme mesru mudefaa demis!

Sadece Ugur'a ve hukuksuzluga adadigim bir blog gelistirdim. Onerilerinizi bekliyorum.

Bianet'in haberi de burda

Malatya’da Vahşet! (IHD Istanbul)

Bugün Malatya’da yaşanan vahşet ile, Türkiye’nin farklı dinlere, dillere, etnik kökenlere yer vermeyen ve onları ötekileştiren sisteminin, toplum yaşamına nasıl aktarıldığı ile yüzleştik.

İNSAN HAKLARI DERNEĞİ GENEL MERKEZİ

Apr 14, 2007

Bagimsizlik benim karekterimdir ve Cocuk

Milliyet gazetesi ovunur gibi kativermis bu resmi Cumhuriyet Miting'ini belgeleyen resimler arasina. Mustafa Kemal'in karekterini ve bilcumle idealist ilkelerini oncelledigini iddia edenler Ataturk'un Cumhuriyeti'nde okul caginda cocuklarin sokakta calismak zorunda kaldigi gercegini onemsiyorlar mi? Soyut devlet, bayrak, misakki-milli ve kaptalizmin varliginin surdurulmesi mi daha onemli onlar icin yoksa su resimdeki cocugun cocuklugunu yasamadan calismak zorunda kalmasi mi?

Yurek rahatligiyla su resimdeki cocugun egitim, ogretim, saglik ve benzeri konularda herkesle esit olanaklara sahip olacagi iddia edebilecek olan var mi aralarinda? Ya peki vatanin ya da vatanin hangi parcasinin geleckete bu cocuga emanet edilebilecegi hakkinda tahminde bulunacak var mi?

Dinsel Rituel (Biri islamist digeri Kemalist)

Cumhuriyet mitingi: Asagidaki iki resmin farkliliklari kuskusuz ki vardir ama sanki benzerlikleri daha fazla!

Apr 9, 2007

Benim hala umudum var inisiyatifi

"biz toplumu bütünüyle esir almak üzere olan ve kendinden saymadığı herkese ve her şeye karşı şiddetle yönelen militarist - ırkçı tırmanışın sonucunda, geri dönüşü olmayan kanlı bir yol ayrımına girebileceğimizi ve bu ateşin herkesi yakacağını, herkese anlatmak gerektiğine inanıyoruz" diyorlar... Benim de hala umudum var, diyorsaniz DESTEKLEYIN!

Apr 6, 2007

Kotu Ogretmenler Listesi

Blogun sag tarafina yararli bir iki link yaratirken hayatimda bana cok onemli seyleri ogreten ogretmenlerimi de yazayim dedim. Bu kritik dusunurler, idealist egitimciler, filozoflar, aktivistler, ve aydinlardan olusan bir kisa liste olacakti. Sonra bana fasizmin ne oldugunu, insansizlasmanin, ozgursuzlesmenin, irkciligin, ayrimciligin ne oldugunu yukardaki guzel ogretmenlerimin ogretmedigini farkettim. Bu butun olumsuz hic-ogrenilmemis-olasica seyleri bana ogreten ogretmenlerimi de lanetle listelemek istedim.

Bunlarin ilk basinda Kenan Evren geliyor tabii ki…Orianna Fallaci’nin Bir Insan adli romanindaki kahramanin iskencecisine dedidigi gibi, “Bir gun sen yargilanirken ben hakim ve savciya diyecegim ki o bir zavallidir. Birakin gitsin!” Gercekten hemen hemen en buyuk dusum bu benim. Gidip mahkemesinde

“Bu adami birakin ! Gercekten zavalli biridir NETEKIM!” Desem ve olsem. “Olsem…Eksiksiz olurdum”.

Sonrakileri sadece listelemekle yetinecegim:


  • 1980’den sonra MEB’ce basilan butun ders kitaplari.

  • Talim Terbiye Kurulu Uyeleri

  • Kenan Evren’e fahri doktora verenler, kic yalamaktan burunlarinda hep biraz bok tasiyanlar, Evren’in fotograflarini evinin is yerinin duvarina asanlar, Evren’in yaptigi tablolari para verip alanlar, alip da seyredenler ve bir de hala onu ve digerlerini yargilatamamis BIZLER.

  • Hitler, Mussolini, Franco, Suharto, Stalin, Pol Pot, Nguema, Marcos, Saddam Hussein, Pinoched, Rafael Videla ve

  • Kissinger (kendisi diktator olmamakla birlikte diktatorleri besleyen koca gotlu it suratli bir insan musveddesidir)

    Yaz yaz bitmiyor bu listeye eklenecekler. Ne kadar da kotu ogretmenim varmis.

Apr 4, 2007

Bir siir ve sabahin korunde dusundurdukleri

Seni Sevdim

Seni sevdim,
Seni birdenbire degil usul usul sevdim.
'Uyandim bir sabah' gibi degil,
Öyle degil nasil yürür özsu dal uçlarina
Ve gün isigi sislerden düssel ovalara...
Seni sevdim...
Artik tek mümkünüm sensin.
Gülten Akin

Ilk okudugumda off be dizeye bak dedim. "Tek mumkunum sensin?" bile demiyor "ARTIK tek mumkunum sensin" diyor. Iste dedim Anadolu insaninin aska bakisi boylece farklilasiyor digerlerinden. Biz iste boyle severiz dedim. Biz severken mumkunlestiriyoruz (her ne demekse bu!). Biz butun varligimizla seviyoruz; varolusumuzla…

Sonra dur ya, biz seviyor muyuz ki ? Biz kimi seviyoruz? Sevdigimizi sandigimizi mi seviyoruz yoksa MUMKUNLESTIRDIGIMIZI mi seviyoruz?Mumkunlestirdigimizin ne kadari sevdigimizi sandigimiz insanin kendisini olusturuyor ne kadari ona atifta bulundugumuz bir seri sifatin (adjectives), ki bunlarin bir cogunu da ya masallardan ya da arabesk sarkilardan duymusuzdur) toplamini olusturuyor?

Biz butun umutlarin bittigi yerde aska mi tutunuyoruz yoksa ? Tek umudum sensin diyoruz; Tek mumkunum sensin, tek siginagim, tek tessellim, tek dayanagim, tek cikis yolum, tek sebebim. Dikkat edin karsidakinin haberi bile yok daha. Bunun icin sevdigimizi ilan ettigimiz (cunku savas ilan eder gibi ask ilan ediyoruz) andan itibaren sevdigimizi ilan ettigimiz kisinin butun yasam alanlarinda sikiyonetim uyguluyoruz. Garibim karsidaki de neye ugradigini sasiriyor. O da sevsin mi sevmesin mi, kaderim mi desin kismetim mi sorgularini yasarken birdenbire bedenini gozaltina alip diger butun bilissel ve duygusal yetilerinde sokaga cikma yasagi koymaktan baslayarak rastgele kimlik kontrollerine kadar herseyi yururluge sokuyoruz; kimlik kontrollori soyle gelisiyor: soyle bakayim sen namuslu musun? Namuslu ve namussuz kimliklerini gorelim. Bunun icin genis capli guvenlik sorusturmalari bu iste uzmanlasmis kocakarilarin dedikodu kaynaklarina dayanarak yapilir. Kizlik zari belgeleri sonra asil isgal basladiktan sonra yatak carsaflarina yazili olarak kapida bekleyen kan duskunu birine gosterilecektir.

Birseyin altini cizmek gerekiyor burada; ben birden bire bir ustteki paragrafin son satirini yazana kadar hep erkegin kadini sevisini varsayarak yazdigimi farkettim. Niye acaba? Ben erkegim ondan mi? Yok yok baska bir sebebi olmali: Cunku kadin sevmez-sevemez; o ancak biri ya da birileri tarafindan sevilir. Seven de aldatir. Sevilenin boyle bir hakki yoktur. Sevilen aldatirsa cezasi olumdur.

Sonra da ne kadar cani bir milletiz derler bize. Yahu batililarin bir bok anladigi yok. Onlar sadece yuzeysel bakiyorlar ve evrensel insan haklarinin penceresinden bakiyorlar. Bu pencereler bizim eve uymuyor abi. Biz bacak arasindan ve yuregimizin en patolojik penceresinden bakiyoruz dunyaya. Yahu anlamiyor musunuz ben birine tek mumkunum sensin diyorum yahu. Tek mumkunum beni rededince baska mumkunum var mi onu oldurmekten baska? Cok seviyordum oldurdum hakim bey itirafi boylesi ciddi ve kulturel bir olaydir. Zaten oldurmeseydim. Tecavuz edecektim. Dar pantlon giymisti beni tahrik etti hakim bey deyip pacayi siyiracaktim. Sonra da tecavuz edilmis diye ailesi oldurecekti. Ailesi oldurmese kotu yola dusecekti. Sonra da pezevengi oldurecekti…

Biz boyle seviyoruz iste. Iste bizim digerlerinden farkimiz. Var mi lan bizim askimiza yan bakan? Var mi lan bizimle sevmenin derinliklerinde yarisacak olan. Kimse bizim kadar sevemez. Kimse bizim kadar patolojik sevemez.

Offfff bu guzelim bahar sabahina hele bi bak ! Bir de su gunahsiz(!) siirin dusundurduklerine…Ha bir de Orhan abi (Orha Veli) sen kusura bakma...