Pages

Dec 31, 2009

Bir yıl daha bitiyor

doğulu belli
belki bizim oralı
nerde görsem tanırım ben
hüznünde asi dağların şivesi bozuk dumanını taşıyan
bu eşkiya duyarlığını
yaşı kırk beş elli, belli uyumamış Ankaran'nın derdine
ceketi küçük geliyor, elleri biraz büyük, yüreği yaralı
karısı yeni ölmüş, sığınmış oğlunun evine

bir hamayıla bir sure sürer gibi
bir muskaya yerleştirir gibi
okunmuş, katlanmış güvenliğini
arkasını yazar gibi askerlik fotoğrafının
bir naylon geçirircesine nüfüs teskeresine
yarine yazdığı mektuba koyar gibi
biraz kostak, biraz hüzünlü
ne zaman efkara gönül indirse kaşlarını çatar hani
işte öyle yerleştiriyor ''Milli Piyango'' biletini
yoksul cüzdanının en afili yerine
o da hazır şimdi yılbaşı çekilişine
yüzünde işini özenle yapmanın erinci
bakıyorum umudun bir an için ısıttığı gözlerine
bilmiyor onun için şuracıkta yazıverdiğim öyküleri
katlayıp yerleştirirken cüzdanını cebine
sormak geliyor içimden adresini

yürürken bir ayağı aksıyor
hep kıyısından gidiyor yolun
belli yakıştıramıyor kendini kente
uzun uzun bakıyorum ardından bir dostu uğurlar gibi
ağlamak geliyor içimden
nasıl da uzağız birbirimize

ah adresini bilseydim amca
yollardım sana bir yılbaşı tebriği
inan yalnız sana
hani tercüman olsun diye yüreğime
bol kuşlar olsun üstünde, mavilik, bir köşede kalpler birleşmiş,
işte öyle afili
ve altında mani deyişli el yazısı bir cümle:

uçan kuşlar konsun senin göğüne!

Murathan Mungan

Dec 27, 2009

Işte o çok beklenen sonuçlar


Büyütmek icin fotoya tıklayın

Işte o çok beklenen sonuçlar!!!! Herşeyden őnce Saldıray’a yorumları niceliğe dőnüştürdüğü için çok teşekürler. Hikayeyi merak edenler suradan bakabilir.

Işte sonuçlar. Her tür yoruma açık. Hadi elinizden geleni ardına komayın. Benim sonuçlara tepkim şu. En çok sorumlu olanın Kral olarak bulunmasına sevindim. Bence de kralın insan yaşamını hiçe sayan keyfiyeti aklanır birşey değildir. Ama yine de dikkat edin %30 oranında kralı suçlu bulmuş insanlar. En az %51 olmasını beklerdim açıkçası…

Benim karşı çıktığım ve kabul edemediğim prensesin ikici derecede sorumlu gőrülmesi. Yani kurbanı suçluyoruz. Dikkat edin ahlaksal yargınız prensesin őlümünden sorumluluğu kişilere paylaştırmanızdı. Yani prenses kurallar cıgnemekle suç işlemiş midir diye sorulsaydı, prensesin %100 suçlu bulunmasını bile beklememiz normaldi ama biz BIR INSANIN OLDURULMESINDEN sorumlu olanı sorguluyoruz. Prenses belki kuralı ciğnediği için suçludur ama őlümü hakketmemiştir. Bu nedenle őlümünden de sorumlu tutulmamalıdır diye düşünüyorum.

Bir diğer şey bana çok ilginç geldi. O da cellata nerdeyse hiç sorumluluğun yüklenmeme eğilimi. Cellat %6 ile arkadaş’ın sorumluluğunun bir üstünde. Yani biz emir kulu olunca insanları sorumlu tutmamaya mı inanıyoruz acaba. Emir kuluysan, ekmek parası için yapıyorsan, ya da otoriteye itaat için yapıyorsan sorumluluğun yok őyle mi? Tevekkeli değil bizim işkencelerimizin ruh sağlıkları bile bozulmuyor (Kimsenin gőtü yemiyor bőyle bir araştırma yapsın ya da bőyle bir araştırma devlet sırrıdır. Bu yüzden ben de tahmin yürütüyorum bőyle. ) Adamlar suçu hiç kendinde gőrmüyorlardır ki elinde őlen sanıklara karşı…Kanlı elleriyle oturup sofraya bi güzel kahvaaltı yapıyorlardır yoğun bir işkence gecesinin ardından…

Dec 24, 2009

Bőyle Olur mu?


Osman Baydemir’in gözaltına alınan belediye başkanları ile ilgili açıklamasından bazı satırbaşları var aşağıda. Şunları diyor

Kim ki, bedel ödemekten, cezaevine girmekten korkuyorsa namerttir. Hiçbirimizin bu yönlü bir endişesi yoktur. Bugün yapılan operasyonlarla gözaltına alınlar hangi hukuku çiğnemişse, tüm seçilişler olarak biz de çiğnedik ve çiğnemeye devam edeceğiz.

Ey hükümet, ey devlet aklı ne yapmaya çalışıyorsun? Halkı sokağa mı dökmeye çalışıyorsunuz? Iki gün önce Ankara'da AKP'li bir milletvekilinin aracı trafik polisleri tarafından durduruldu. İki gündür tüm ulusal basın 'Bir vekilin aracı nasıl çevrilir, aranır' diyerek bunu işliyor. Allah aşkına, jı bo xwedê 16 belediye başkanı ve seçilmişler gözaltına alındı. Bu mu halka saygınız'?

…Hükümete, devlet aklına bir mesajımız var. Bizi şahin ve güvercin diye ayırmayın. Hassiktrin diyorum hassiktirin. Yarın belediye başkanları milletvekilleri adliyede olacağız. Ya bizi de alacaksınız ya onları serbest bırakacaksınız.


Biliyorum şimdi medya “bőyle uslup olur mu?” diye Baydemir’e saldıracak. Yani asıl meseleyi pas geçip usluba yoğunlaşacaklar. Iyi ama bu adamlar bu soruyu sormadan őnce başka soruları sormaları gerekmiyor mu? “Bőyle demokrasi olur mu?” diye niye sormuyorsunuz? Hele őnce şu soruları sorun sonra da cevabını verin. Sonra hep beraber Baydemir’i yerden yere vuramaya gelsin sıra…

Hele bi sorun

Bőyle demokrasi olur mu?

Bőyle hukuk olur mu?

Bőyle devlet olur mu?

Bőyle medya olur mu?

Bőyle ülke olur mu?

Dec 23, 2009

Domone Sodiri Berthizi




Domone Sodiri Berthizi bir belgesel film projesidir. Bu film, Teknolojinin ilerlediği, insanlığı doğadan kopuk 4 duvar arasında hapsolduğu adeta özgürlüğünden ve doğallıktan "gönüllü" olarak vazgeçtiği günümüzde, teknolojik hiç bir aracın bulunmadığı, oyuncakların sağa sola atılmış, doğaya karışmamış her türlü plastikler, toz-toprak ve taşların olduğu doğal yaşamın ve sevginin her şeye kadir olduğu bir dünyada hayata ilk adımlarını atan 2, 2.6 ve 6 yaşındaki üç küçük çocuğun yayla yaşantısını "alternatif yaşam modeli" olarak sunmayı amaçlamaktadır.Yaşamın her alanındaki etkinlikleri taklit eder oyunlar geliştiren zaman zaman güldürüp, zaman zaman da hüzünlendiren, zorlu koşullar altında hayvancılık yaparak geçinen “Berthiz” ( Şavaklı ) olarak tanımlanan ailelerinin yanında hayata soğuk yükseklerde başlayan çocukların hikayelerine tanıklık edeceğiz… Film, sadece çocukların hikayelerine yer vermeyip, onların tanıklığıyla Şavaklıların yayla yaşamlarını da beyaz perdeye taşıyacaktır… Dersim’in olaganüstü coğrafyasında üç aylık bir zaman dilimi içerisinde çekilen filmin 2010 Yılı ilk aylarında montajının tamamlanıp gösterimi planlanmaktadır. Film dili Türkçe – Kürtçe’dir ancak diyaolglar ağırlıklı olarak Türkçe’dir.. Görüntü 1440 x 1080 HDV kalitesinde olup tahmini film süresi 90 Dakika olarak planlanmaktadır …

Dec 12, 2009

Vatan haini kimdir nedir?

Ümit Kıvanç - 12.12.2009

Yıllardır bu memlekette en çok duyduğumuz laftır, vatan haini. İtilir kakılırken, aşağılanırken, aramızdan bazıları tek tek tenhada, pusuda öldürülür, gözaltında kaybedilirken, bazılarımızın cinsel organlarına elektrik bağlanırken, bazılarımız çırılçıplak soyulup üstüne tazyikli soğuk su boca edilirken, bazılarımız ikişer üçer, beşer onar evlerde yargısız infaz edilirken, bazılarımız gruplar, kitleler halinde katledilirken.

Ne tuhaftır ki, vatan haini, Türkiye Cumhuriyeti’nin seksen küsur yıllık tarihinde en bol ürettiği şeydir.

Ve şimdiye kadar bu memlekette devlet ağzı ve Teşkilatı Mahsusa yalakası medya tarafından vatan haini diye suçlanmış olanların hiçbirinin olmadığı şeydir.

Peki, memleketimizde bu canlı türü bulunmaz mı?

Vardır. Boldur. Fakat onlara vatan haini denmez.

Ekmeği ucuza satmaya kalkan fırıncıları vuran, vurduranlar vatan haini değil midir meselâ? Böyleleri için bu lafın kullanıldığına hiç şahit olmadım.

Özensizce, sorumsuzca imal edilmiş kalitesiz malları yüksek gümrük duvarları arkasında onyıllarca bize sokuşturanlar, onlara kol kanat gerenler, karşılığında çıkar sağlayanlar, vatan haini sayılmaz mı?

“Aa, ne hoş, kriz oldu!” diye haykırarak ilk günden binlerce çalışanını sokağa atan şirket yöneticileri, patronlar, affedersiniz, nedir, vatan haini değilse? Kendi kârı için insanların ölmesine göz yumanlar? Kullanıcı adı: sermaye, şifre: tuzla.

Türkiye’de bilimin, özgür düşüncenin gelişmemesi için Türk Millî Eğitimi denen cehalet üretme mekanizmasını şekillendirmiş olanlar, bunu koruyanlar, kollayanlar vatan haini değil midir? Koca toplumu manen, zihnen sakat bırakmak eğer bilinçli bir stratejiyse –ki öyle-, bunu kurup yürürlüğe koyanlar vatan haini değil midir?

Kendi vatandaşlarına devamlı pusu kuran, suikast yapan, sabotaj yapan, onları korkutmak, esir almak için türlü karanlık işler planlayan, bunları icra edenler... bunlara vatan haini denmez mi, akıl mantık ve izanın hüküm sürdüğü bir yerde?

Türkiye’de bunların hiçbirine vatan haini denmez. Kimlere denir? Mevcut devlet rejimine itiraz edene. Vatan haini, Türkiye için en açıklayıcı kavramlardan biridir. Devlete ve onun düzenine itiraz edersen vatan haini olursun, ama kimi zaman, devletten sıra kalınca, en yüce şeymiş gibi muamele gören “millet”e ne yaparsan yap, vatan haini olmazsın. Türkiye’de yaşayan insanlara karşı işlenen suçlar ikinci derecedendir. Hepsi bir şekilde mazur görülür, affedilir.

Bu yüzden, siyasî hesaplar uğruna, birilerine mesaj verme adına, taktik hesaplar yararına insan öldürme de, en şedit ifadelerle lanetlense bile, vatan hainliği sayılmaz.

Vatan hainliğinin “tavan yaptığı” yılları yaşıyoruz. Biz, 12 Eylül öncesi denen cehennemi görmüş bilmiş olanlar şaşırmıyoruz. Evet, çok üzülüyoruz, ama ağlayamıyoruz. Daha neler yapabileceklerini kestirebiliyoruz. Kayıtsız değiliz, ama dehşete düşmüyoruz. Bu çok garip bir duygu.

1970’lerde Anadolu şehirlerinde Alevi katliamları tertiplediklerinde, Aleviler eline silah alıp yirmi beş sene gerilla savaşı yapmış, asker öldürmüş falan değildi. Vatan hainliğinin başlıca odaklarından olan medya senelerce gerikalan herkesi Aleviler aleyhinde kışkırtmış değildi. Maraşlı, Çorumlu Aleviler adına birileri yangına benzin dökecek en ufak bir şey yapmamışlardı. Buna rağmen resmî ve sivil faşistlerin peşine düşen kitleler onları katletmeye girişti. Bu, vatan hainliğinin daniskasıydı.

Bir de bugüne bakın. Çok daha kolay görünmüyor mu, ruhu ve zihni eğitim sistemimiz, resmî ağızlar ve medya tarafından harap edilmiş kalabalıkları birilerinin üstüne sürmek? Bunu amaçlayanlar, hazırlayanlar, planlayanlar var. Onlar vatan hainleridir.

Tıpkı darbe planlayanlar, toplumun geleceğini rehine almak isteyenler, darbecileri, üstelik hukuku iğfal ederek korumaya çalışanlar gibi.

Bugün vaziyeti yumuşatıyor ve “barış isteyenler”-“istemeyenler” gibi kategorilerden sözediyoruz. Bir adımcık daha atıverelim, ne kaybederiz? Ne demektir bu koşullarda barış istememek? Neyi istemiyormuş, barış istemeyenler? Haydi, cevaplamaya çalışın. Ya da uğraşmayın, ben yardımcı olayım: kısaca, 70 küsur milyonluk bir toplumun mutluluğunu, refahını. İstememeleri de öyle bir kenardan mızırdanmak anlamına gelmiyor. Barışı baltalamak için ellerinden geleni artlarına koymuyorlar. En iyi bildikleri, en kolay yapabildikleri şeyi yapıyorlar; insan öldürüyorlar.

Geçici bir Hıyanet-i Vataniye Kanunu çıkarılsa, özel mahkemeler mi kurulsa acaba? Bu sefer geleceğimizi esir almak için değil de kurtarmak için?

Ben galiba o kadar demokrat değilim.

***

O acılı halinde “barıştan başka çare yok” diye açık açık ve gayet kararlı konuşan şehityakını, evet, Türk milletinin yüz akıdır. Tokadı bütün vatan hainlerinin suratında patlamıştır. Başsağlığı diliyor, alnından öpüyorum.

Dec 9, 2009

Ben Artık Küsüm

beni de kırdılar içimde kırdılar
karanlık camlardan sular akıyordu
şimşekli bir boşlukta saat vurdu
beni de kırdılar belki yalnızdılar
belki onların da çocukluğu yoktu
bütün şarkılara kapalıydılar
bir genç kız değmemişti saçlarına

beni de kırdılar ben artık küsüm
yağmurları yağmıyor ağaçlarıma
sularından içmiyorum susadım ama

beni de kırdılar soğuk bir ölüm
çevik bir bıçak gibi çakıldı aklıma
oysa bir şarkıyım yeniden doğan günüm
bütün şarkılara kapalıydılar

Attila İlhan
Ben Artık Küsüm

Dec 8, 2009

Eleştirel Günlük 'den Inciler 2

Eğer çok bariz bir saçmalık boyutunda (teknik olarak bile bir saçmalık boyutunda) değilse öğrencinin gittiği yol, "Gitme o yol yanlış" demem. Kendisinin farketmesini beklerim... O fark edişte öğrenecekleri şeylerin anlam derinliği o yanlış yola gitmeden öğreneceklerinden pek ala daha güçlü olabilir...

Ahmet Altan'dan


Hepimizi öldürebilirler, Kürtleri Türkleri karşılıklı kışkırtarak sokakları kan bataklığına çevirebilirler.

İstanbul’daki genç kızı da, Diyarbakır’daki delikanlıyı da, Tokat’taki yedi askeri de öldürtebilirler.

Barışın kapısına geldiğimizde, huzura, özgürlüğe parmaklarımızın ucuyla değdiğimizde bizi sokak savaşlarına sürükleyebilirler. Devami...

Dec 6, 2009

Eleştirel Günlük 'den Inciler

Devlet aksi ispatlanana kadar suçludur… Devletin “terőrist” dedikleri ise aksi ispatlanana kadar kahramandır…

Dec 1, 2009

Sorumluluk Kimin?


Komşu ülkeye ziyarete gidecek kral sarayda yalnız kalacak genç ve güzel kızını uyarır ve kaleyi terk etmemesini tembihler. Kral “Eğer dediğimi yapmazsan cok kötü bir biçimde cezalandırılacaksın” da der. Saatler geçer ama bizim prensesın canı sıkılır ve babasının söylediklerine inat kalenin dışında sıradan bir hayat yaşayan ve arada bir ziyaret ettiği ve aralarında güçlü bir aşkın olmadığı sevgilisini ziyaret etmeye karar verir.

Kale etrafından çok güclü bir nehrin aktığı küçük bir adadadır. Kaleden karaya çıkış kaleyle kara arasındaki mesafenın en kısa olduğu yerdeki zincirle indirilip kaldırılan tek asma köprüdür. Nasıl olsa babam yarın sabaha kadar gelmez diyen genc kız kaledeki yetkililere köprünün indirilmesini ve dönene kadar da köprünün kaldırılmamasını emreder.

Sevgiliyle geçirilen güzel saatlerden sonra kaleye geri dönme vaktı gelmiştir. Genc prenses kaleye döndüğünde bir de ne görsün köprünün başında elinde kocaman kılıcıyla bekleyen kalenın celladı vardır. Cellat “Kralımın emridir, eğer köprüyü geçmeye çalışırsan seni öldürmek zorundayım” der.

Korkudan ve çaresizlıkten ne yapacağını bilemeyen prenses sevgilisine geri gider ve yardımını ister. Sevgilisi“Bizim ilişkimiz sadece sıradan bir iliskiydi. Kusura bakma ama hayatımı tehlikeye atamam” der.

Prenses sonra bir kayıkçı bulur kendisini kaleye götürmesini ister. Kayıkçı yaparım ama bir torba altın verirsen der. Prenses şu an üstümde hiç yok beni götür sonra ben sana fazlasını veririm der. Kayıkçı “üzgünüm ama peşin para almadan çalısmıyorum. Bu benim iş prensibim” der.
Prenses çaresizdir, en son aklına bir arkadaşı gelir. Ağlayarak ona gider ve durumu anlatır. Kayıkçıya vermek icin borç para ister. Arkadaşı “ Eğer babanın sözünü dinleseydın bu gelmezdi başına. Şimdi git kendi başının çaresine bak” der.

Çaresizliğin yerini kızgınlık ve öfke almıstır. Prenses gider köprüden geçmeye çalışır ve köprüde nöbet bekleyen cellat prensesi öldürür.

Yukardaki hikayede 6 karekter vardır. Alfabetik sırayla Cellat , Kayıkçı, Kral, Prensesin Arkadaşı, Prenses, ve Prensesin Sevgilisi

Şimdi bu karekterlerı prensesın ölümünden sorumluluk derecesine göre degerlendirin. Hikayenın geçtiği dönemdeki ahlak ve hukuk kurallarina göre değil kendi değer yargılarınıza göre değerlendirminizi yapın. Prensesin ölümünden en çok sorumlu olana 1 en az sorumlu olana da 6 verin.Ama GOOGLE 6 sutun yaratmaya izin vermedigi icin siz 5'le idare edin olur mu?