Pages

Oct 31, 2008

Tanya


zoe’ydi adı
ismim tanya dedi onlara
(tanya;
bursa cezaevinde karşımda resmin
bursa cezaevinde,
belki duymamışsındır bile bursa’nın ismini
bursa’m yeşil ve yumuşak bir memlekettir.
bursa cezaevinde karşımda resmin
sene 1941 değil artık, sene 1945
moskova kapılarında değil artık
berlin kapılarında dövüşüyor artık seninkiler
bizimkiler
bütün namuslu dünyanınkiler..
tanya;
senin memleketini sevdiğin kadar ben de seviyorum memleketimi
seni astılar memleketini sevdiğin için
ben memleketimi sevdiğim için hapisteyim
ama ben yaşıyorum
ama sen öldün
sen çoktan dünyada yoksun
zaten ne kadar az kaldın orada
on sekiz senecik...
doyamadın güneşin sıcaklığına bile...
tanya;
sen asılan partizan, ben hapiste şair
sen kızım, sen yoldaşım
resmin üstüne eğiliyor başım
kaşların incecik, gözlerin badem gibi
renklerini fotoğraftan anlamam mümkün değil
fakat yazıldığına göre koyu kestaneymişler.
bu renk gözler çok çıkar benim memleketimde de...
tanya;
saçların ne kadar kısa kesilmiş
oğlum memet’inkinden farkı yok
alnın ne kadar geniş, ay ışığı gibi
rahatlık ve rüya veriyor insanın içine.
yüzün ince uzun, kulakladır büyücek biraz,
henüz çocuk boynu boynun
henüz hiçbir erkek kolu sarılmamış anlıyor insan.
ve püsküllü bir şey sarkıyor yakandan
süsünü sevsinler mini mini kadın.
arkadaşları çağırdım bakıyorlar resmine;
_tanya
senin yaşında bir kızım var.
_tanya
kız kardeşim senin yaşında
_tanya
senin yaşında sevdiğim kız
bizim memleket sıcaktır
bizde kıslar tez kadınlaşır..
_tanya
senin yaşında kızlarla
okulda, fabrikada, tarlada arkadaşız
tanya;
sen öldün ne kadar namuslu insan öldü
ve öldürülmekte
ama ben,
söylemesi ayıpmış gibi geliyor bana
ama ben yedi yıldır kavgada
hayatımı tehlikeye koymadan
hapiste de olsa da yaşıyorum)
sabah oldu tanya’yı giydirdiler
ama çizmeleri, şapkası, gocuğu yoktu
iç etmişlerdi onları
torbasını giydirdiler
torbada benzin şişelesi, kibrit,
kurşun, tuz, şeker....
şişelesi boynuna astılar
torbasını verdiler sırtına
göğsüne bir de yazı yazdılar
“partizan”
köyün meydanına kuruldu darağacı
atlılar çekmiş kılıcı
halka olmuş piyade askeri
zorla seyre getirdiler köylüleri
iki sandık üst üste
iki makarna sandığı
sandıkların üstüne yağlı urgan sallanır
urganın ucunda ilmik
partizan kaldırılıp çıkarıldı tahtına
partizan
kolları bağlı arkadan
durdu urganın altında dimdik..
nazlı boynuna ilmiği geçirdiler
bir subay fotoğrafa meraklı
bir subay elinde makine; kodak
bir subay resim alacak
tanya seslendi kolhozlulara ilmiğin içinden
“ _ kardeşler üzülmeyin gün yiğitlik günüdür.
soluk aldırmayın faşistlere
yakın, yıkın, öldürün....”
bir alman vurdu ağzına partizanın
genç kızın beyaz, yumuk çenesine aktı kan
fakat askerlere dönüp devam etti partizan:
“_ biz iki yüz milyonuz
iki yüz milyon asılır mı?
gidebilirim ben
ama bizimkiler gelecekler
teslim olun vakit varken...”
kolhozlular kan ağlıyorlardı,
cellat çekti ipi
boğuluyor nazlı boynu kuğu kuşunun
fakat dikildi ayaklarının ucunda partizan
ve hayata seslendi insan
“_ kardeşler
hoşça kalın
kardeşler
kavga sonuna kadar
duyuyorum nal seslerini geliyor bizimkiler...”
cellat bir tekme attı makarna sandıklarına
sandıklar yuvarlandılar
ve tanya sallandı ipin ucunda...

Nazım Hikmet Ran
Memleketimden Insan Manzaralari'ndan

Oct 26, 2008

Polis Devleti Cetelesi

Cetele tutup taniklik yapabilmek icin bir blog olusturulmus ve herkesin duydugu polis siddetine iliskin haberleri linkleriyle beraber yorum olarak eklemenizi istiyor.

Burada: http://polisdevleti.blogspot.com/

Oct 25, 2008

Banned in Turkey

Access to this website [and all other Blogger and Blogspot.com sites] have been suspended in accordance with decision no. 2008/2761 of the TR Diyarbakir First Criminal Court of Peace.


In other words, all blogs have been hacked in accordance with a Turkish court.

Oct 23, 2008

Polis Devleti & őzellikleri

Ben politik bilimler okumadım. Bu nedenle politik bilimler literatürüne tanıdık değilim. Literatüre bakmadan aklıma geldiği gibi, bakalım, Polis devleti őzelliklerini sıralayabilecek miyim? Ya da ne kadar iyi sıralayabileceğim…


I. Ülke her zaman bir savaș durumundadır.

II. Devlet, hükümet, yasa, güvenlik arasında belirli bir sınır yoktur. Neyin nerde bașlayıp nerde bittiği belli değildir.

III. Bütün basılı, sessel, gőrsel yayın bir propaganda aracıdır. Őnceden belirlenmis çerçeveye uymayan yayınlar sansürlenir, toplatılır, yakılır.

IV. Bayrak ve Istiklal Marșı en yüce değerlerdir. Ardından din ve kutsal kitap gelir.

V. Otoriteye ve üniformaya saygı, korku, ve koșulsuz itaat mutlak bir gerekliliktir.

VI. Bütün bir yașam gőz-altındadır. Herkesin telefonu dinlenebilir, mektupları açılabilir, kimlikleri rastgele sorlabilir. Bireysel őzgürlükler duruma dayalı olarak her an askıya alınabilir. Őzel yașamın tanımı belirsizleșir. Duruma gőre değișir.

VII. Polis hem çok güçlü hem de bașarılıdır. Ancak o derecede de hassas ve zavallıdır. Bu nedenle en küçük bir olayda incinebilirler. Dolayısıyla polisin yetkileri her fırsatta arttırılır.

VIII. Sayıları 18 de olsa 180 de olsa gőzaltında őlen biri için verilecek ifadede bütün polisler kelime ve virgülüne kadar aynı ifadeyi verir. Aynı gramer ve imla hataları yapar.

IX. Polisin (tanimlanmamıș) bir dokunulmazlığı vardır.
  • 12 yașındaki çocuklar őldürebilir

  • Yargısız infaz da bulunabilir - Infazdan sonra havaya ateș ederek kutlar. Halk da Istiklal Marșı okur.

  • Ulusal güvenlik sőz konusu ise yetki de sınır bütünüyle ortadan kalkar

  • Ulusal güvenliğin tanımı polisin o an içinde bulunduğu halatı hassasiyete gőre ya da genel Kurmay’ın tanımla(ma)dığı toplumsal reflekse gőre belirlenir

X. Hiç bir polis-șiddeti kurbanı terőr ve bőlücü őrgüt elemanı olma potensiyelinden uzak değildir. Iș bu potensiyel polis memurunun așağıdaki ifadeleri ezberleyip sőylemesiyle kolayca somutlanabilir

  • tanık benim üniformama küfür etti

  • tanık “Ben PKK’lıyım dedi” dedi

  • Sanığa kimlik sorduğumda, sanık “Dağ adamıyım, azılı gerillayım” dedi

  • Sanığa kimlik sorduğumda, sanık “Ben Kürdistanyılım. Başkalarının polisine kimlik vermem, dağ adamıyım, azılı gerillayım” dedi

  • Sanık zafer işareti yaparak ‘Biji Apo” dedi

XI. Polisin rasyonel değil, duygusal olarak ișini en iyi biçimde yapması teșvik ve telkin edilir. Őrneğin ișkencede kurbanın direnci polisin kișiliğine, onuruna, ve üniformasına yőneltilmiș bir hakaret gibi algilanır.

XII. Așağıdaki durumlarda polisin müdehalesi kesinlikle yasal sınırlılıklar içerisindedir

  • Polis memurundan sevgilisinin őnünde içtiği çayın parasını istedi diye messai arakadașlarının yardımı ile vatandaș dővmek

  • "Dur' ihtarına uymayan sürücü, açılan ateş sonucu hayatını kaybedebilir
Medyadan sadece son gunlerdeki Ornekler

Oct 22, 2008

Kış Bitti

"Vedalaşmaların ilmini yaptım ben,"
Sürgünlerin uzmanlığını.
Bir vapur nasıl kalkar bir limandan.
Tren nasıl acı acı öter, öğrendim.

Yıllarca mektuplarla yaşadım
Kaçak tütün, yasak yayın
Larla beslendim
Unutmadım. Unutmadım.

En çok yelkenleri özledim
Bozkırın buzlu yalnızlığında
Dağlar yoktu, dağlar yoktu,
Rüzgarlara yaslandım.

Çılgın mıydım, tutsak mıydım
Yüreğinde karanlığın?
Kan kurudu-
Ben gül oldum açıldım


Cevat Çapan

Oct 17, 2008

Bir Insan: Alexandros Panagoulis

Tolga’nın hatırlatmasıyla anımsadım Panagoulis'i büyük bir saygıyla.

Şiirleri Türkçe’ye çevrildi mi bilmiyorum ama birini ıngılizce’den çevirmeye cürret bile ettim. Valla Panagoulis amca kızmaz bana çok kötü çevirmişsem de. O sadece namussuza, işkenceciye acımasız, insafsızdır. Bana hoşgörülü olurdu eminim…

Gerçi , Panagoulis amca işkencecesine de insaflıdır (!) .

“Bir gün seni işkence suçundan yargı önüne çikaracağım ve bana senin hakkında bildiklerimi sorduklarında herşeyi anlatacağım ama sonra da hakimlere dönüp diyeceğim ki ‘sayın hakimler, bu sanık sandelyesinde oturan adam bir zavallıdır’ affedin gitsin”

diyecek kadar insaflıdır. Ve, Bir Insan romanına göre, parlemontaya seçildikten sonra mahkemede işkencecisinin bir zavallı olduğunu söylemiş ve berat etmesini talep etmistir…

Panagoulis amca lafını da hiç sakınmaz sanki hiç sosyal filitreleri yokmuş gibi. Ağzına geleni söyler yeri geldiğinde. Korkmaz, çekinmez! Ayıp olur , uygun olmaz, yakışık kaçmaz gibi değer yargıları hakketmeyenlere karşı hiç kullanmaz. Örneğin, milletvekili seçildikten sonra bir süneppe, yılışık, ve çıkarcı milletvekilinin elini sıkmak zorunda kaldığında adamın yüzüne
“Neyse, ilk defa boka değişi değil bu elimin!”

diyecek kadar devlet erkanlarının protokol ahlakının içine edecek bir adamdır.

Neyse firsat bulursanız okuyun Bir Insan’ı.

Işte Panagoulis amca’nın Ingilizce’den çevirdiğim şiiri.


Boya
Yaşam Hayat verdim duvarlara
Ses verdim
Ki yoldaşım olsunlar
Gardianlar bilmek istiyorlardi boya nerden diye
Sır vermedi hücremin duvarları
Askerler de bulamadı
Her yeri didik didik ettiler de
Bir an bile olsun akıl edemediler ama
Damarlarımda da arama yapmayi

Bu da Ingilizcesi

The Paint
I gave life to the walls
a voice I gave them
more friendly so that would become my company
and the guards asked
to know where they could find the paint
The walls of the cell
kept the secret
and the mercenaries searched everywhere
but paint they could not find
Because they did not think for one moment
that they should search into my veins
Vi scrivo da un carcere in Grecia, 1974

Oct 16, 2008

Ahmet Altan: Genelkurmay başkanına...


Siz, böyle saygısız, nezaketsiz, tehditkâr bir konuşma üslubunu benimseme cüretini nereden buluyorsunuz? Ağzınızdan çıkanı kulağınız duyuyor mu sizin? Siz kimi korkutmaya çalışıyorsunuz? Korkutabileceğinize inanıyor musunuz gerçekten? Bakın ben size dostça bir şey söyleyeyim general, vazgeçin bu kaba tehditlerden, öfkeli jestlerden, asabi mimiklerden. Bunlar bizi korkutmaya yetmez.
Ha, sanmayın ki bu ülkede “derin devlet” dendiğinde kimin kastedildiğini bilmiyoruz, sanmayın ki patlayan arabalardan, ensesinden vurulan adamlardan haberimiz yok.
Sadece umurumuzda değil.
Bunu anlayabiliyor musunuz?

Bazı insanların, ülkeleri özgür ve mutlu olsun diye her şeyi göze alabileceğini kavrayabiliyor musunuz?
Bunu kavramaya çalışın.
Bırakın bu korkutma çabalarını.
Bunlar yakışıksız işler.
Üstelik gerçeği ortaya çıkarma çabasından bizi vazgeçirmeye de yetmez.

Siz bir şeyler söylediniz dün.
“Herkesi dikkatli olmaya ve doğru yerde bulunmaya” davet ettiniz galiba.

Siz, “doğru yerin” neresi olduğunu biliyor musunuz?
“Doğru yer” neresidir biliyor musunuz?
Doğru yer, insanın mesleğini dürüstçe ve gereklerini yerine getirerek yaptığı yerdir.
Biz, “doğru yerde” duruyoruz.
Mesleğimizin gereğini dürüstçe yerine getiriyor ve gerçekleri, yıllardır yalanlarla kandırılan bu halka açıklıyoruz.
Siz doğru yerde durmuyorsunuz.
Kendi mesleğinizin gereklerini yerine getirmiyorsunuz.

Sizin mesleğinizin gereği, size emanet edilen o genç askerleri korumaktır.

Karakol baskınını an be an gösteren kamera kayıtlarına rağmen gerekli tedbirleri almamak, istihbarat raporlarına aldırmamak, çatışma başladıktan sonra yeterince yardım göndermemek ve o çocukları ölüme terk etmek sizin suçunuzdur.

Görevinizi yerine getirmediniz.
Neden?
Niye o çocukları korumadınız?

Bunun için yargılanmanız gerektiğini biliyorsunuz değil mi?

Tabii savcıların sizi mahkemeye çağıramayacağına, sizi yargılayacak bir merci olmadığına güveniyorsunuz.
Ama bu, yargılanmanız gerektiği gerçeğini değiştirmiyor.
Tabii, bir de istifa müessesesi denilen bir şey var.
Sanırım sizin o müesseseden pek haberiniz bulunmuyor.
Başbakanın, hükümetin, parlamentonun sizden hesap sormaması da sizi cesaretlendiriyor.

Ama bir de halk var bu ülkede.
Gerçekleri duymak isteyen bir halk.

Ve, o sizin peşinizi bırakmaz.
Biz de bırakmayız.

Arkanıza kuvvet komutanlarını alıp kameraların önüne geçerek asabi bir şekilde medyaya verdiğiniz “muhtıra” bu gerçeği değiştirmez.

Siz bize Aktütün’ü anlatın.
O çocuklar niye öldü?
Niye baskını önlemediniz?
Bir de pek anlayamadığımız bir sözünüz var.
“Bu tip saldırılar karşısında her ordunun vereceği cevap ve tepki bellidir.”

Ne demek bu?

Birincisi bir saldırı yok, saldırmıyoruz, gerçekleri açıklıyoruz.
Ikincisi, “her ordu” böyle eleştiriler karşısında nasıl tepki veriyor?

Siz nasıl tepki verdiklerini bilmiyorsunuz.
Gelişmiş ülkelerde böyle bir facianın sorumlusu olanlar derhal görevlerinden alınıp yargılanırlar.

Ama sizin aklınızdaki bu değil, açıkça anlaşılıyor.
O zaman, nedir o “ordunun vereceği tepki”?

Ordular, kendilerine saldıran “düşmanı” yok etmek için eğitilirler.
Bizim gerçekleri açıklamamızı bir “saldırı” olarak nitelediğinize göre bizi de “düşman” olarak görüyorsunuz.

Eee, ne yapacaksınız?
Saldıracak mısınız, gazeteyi mi bombalayacaksınız, F-16’ları mı göndereceksiniz?
Siz ne dediğinizin farkında mısınız?

Baskını daha önceden bildiğiniz halde o çocukları korumayacaksınız, bunu açıklayan gazeteleri de, “ordu tepkisiyle” korkutmaya çalışacaksınız.
General, “doğru yerde” durun.
Haddinizi aşmayın.

Bizim ülkemizde, yetmiş milyon insanın boğazından kesip verdiği paralarla ayakta duran bizim ordumuzla, bizi tehdit edemezsiniz.

Ordu, sizin hatalarınızı kapatmak için kullanacağınız bir tehdit aracı değildir.
Haa, bir de “bölücü terör örgütünün eylemlerini başarılı gibi gösterenler, akan ve akacak olan her damla kanın sorumlusu olurlar” sözünüz var.

Bakın bunu doğru söylüyorsunuz.
Ama “başarılı gösteren” kim?
Baskının önlenmediğini açılayan gazeteler mi yoksa baskını bile bile önlemeyenler mi?
O kandan kimin sorumlu olduğunu şimdi anladınız mı?
Sorumluluğu hissediyor musunuz?
Hissetmelisiniz.

Ve tehditleri bırakıp gerçekleri açıklamalısınız.
Tehditlerinizden ve üslubunuzdan hoşlanmadık.
Gerçekleri söyleyin bize.
Gerçekleri.

Biraz cesaret yeter buna.
Cesaretiniz de öfkeniz kadar büyük olduğunda bize gerçekleri söyleyeceğinize eminiz.
O günü bekliyoruz.



Ahmet Altan Taraf Gazetesi, 16 Ekim 2008

Oct 15, 2008

Akademik Militarizm

Aşağıda Çukurova Üniversitesi Senatosunun 13 Ekim 2008 tarihli duyurusunu okuyacaksınız.Okuyacaklarına inanamayanlar űniversitenin web sayfasına gidip bakabilirler.

Okurken ister istemez sorularım oldu. Onları da parantez içinde yazdım. Bir de şunu haykırmak istiyorum.
Barış ve huzur yerine kan ve intikam isteyen siz insanlığın ve bilimin yűzkaraları Tűrkiye sizinle gurur duymuyor çűnkű Tűrkiye sadece sizingibigillerden oluşmuyor!


Çukurova Üniversitesi Senatosu Duyurusu

Türkiye-Irak sınırında bulunan Aktütün karakolu-Bayraktepe'deki askeri birliklerimize yapılan hain saldırıyı şiddetle kınıyoruz. Bu sınır karakolumuza bugüne kadar PKK'lıların düzenlediği 5 saldırıda, 15 şehidimiz ile birlikte, toplam 44 askerimiz şehit olmuştur. Kahraman vatan evlatlarımıza karşı 350 terörist ile yapılan saldırı sonucunda çok ciddi bir karşılık verilmiş ve en az 23 terörist öldürülmüştür. Sınırlarımızda ve yurt içinde PKK terör örgütünün saldırılarına karşı, Türk Silahlı Kuvvetlerimizin her zaman yanında olduğumuzu belirtiyor ( Niçin TSK’nın her zaman yanında olduğunuzu belirtme ihtiyacı duyuyorsunuz sahi? Daha önce yanında değildiniz öyle mi! Şimdi yalan söylemediğinizi nerden bilelim? Belki siz birer boksevicisinizdir? Belki göt yalamak űzerine doktoranızı yaptınız?) ve Çukurova Üniversitesi mensuplarının, (Yani bűtűn mensuplar mı? Kimler dahil bu mensuplara – Senato űyeleri, fakűlte elemenları, sekreterler, işçiler, memurlar, öğrenciler, sivil polisler, űlkűcű kiralık katiller- Yani herkes, öyle mi?) üstlerine düşen görevi her zaman yapmaya hazır olduğunu bildiriyoruz.

Bu son hain saldırıdan sorumlu bulunanlara en sert bir biçimde karşılık verilmesinin bir vatan görevi, şehitlerimize karşı borcumuz olduğu düşüncesindeyiz. (Ne demek “düşüncesindeyiz”! Dűşűnce yetmez! Saplantılı bir biçimde hergűn bu konuyla içli dışlı olmak zorundasınız.) Buna yataklık edenler, kolaylık sağlayanlar sonuna kadar araştırılmalı, görünen ve gizlenen vatan hainlerine karşı gereken ders verilmelidir. Bu saldırılar Türk milletinin sabrını zorlamaktadır. Bu sabrı zorlayanlar, tarih boyunca gereken cevabı almıştır. (Milletin sabrını ölçen bir gösterge mi yaptınız? Bu milletin sabrını nasıl ölçűyorsunuz? Bűyűk Tűrk milletinin bűyűk saygın bilim adamları olarak hangi ölçekleri kullanarak halkın sabrını ölçtűnűz? Boş zamanlari değerlendirme anketiyle mi yaptınız bunu? Boş zamanlarında halkı linçe zorlama ve teşvik etmeyi nasıl bir değişken olarak kullandınız? Bağımlı mı bağımsiz mi? Peki verileri hangi analiz modelleri ile yorumladınız? Umarım hemen en kısa yoldan mod medyan falan bulup sonuçlandırmadınız! Ya da kaykare (Pearson Chi-square) - hep gavurlardan yararlanıyorsunuz yahu!- Bir tane istatiksel Tűrk modeli yapmadınız gitti. Peki korelasyona (yine gavurca!) baktınız mı? Milletin sabrı ne ile doğrudan korelasyon gösteriyor? Anova uyguladınız mı, ANOVA? MANOVA’ya da bi baksanız fena olmaz hani.)

Şehitlerimize tanrıdan rahmet (Tanrının rahmet etme gibi duygusal bir yetisi mi varmış? Tanrı insan mı ki? Ya da rahmet etme yetkisi olan bir mahkeme mi? Bu mahkeme rasyonel mi karar veriyor? Duygusal mı? Ideolojik mi? Yoksa transcendental mi? ), sınırda çarpışan yüreği mertlik ve sevgi ile dolu kahraman askerlerimize, vatan size minnettardır diyerek, en içten minnet ve şükran duygularımızı iletiyoruz. Şehitlerimizin kederli ailelerine, silah arkadaşlarına, Türk Silahlı Kuvvetlerimize ve Türk milletine, sabır ve başsağlığı diliyor, hain saldırıyı tekrar nefretle kınadığımızı, kamuoyuna saygı ile duyuruyoruz.

Çukurova Üniversitesi Senatosu (Doğru adınızı söyleyin artık, saklamaya gerek yok. Çukurova Üniversitesi Senatosu Psikolojik Savaş Birimi…)

Oct 8, 2008

Ben iyiyim, iyiyim...


Bir dost sormuş niye yazmıyorum diye.

Bu linç, bu şiddet, bu kan susamışlığında yazacak bir şey bulamıyorum.

Dilim(iz)de tűy bitti.

Halim şu resimdeki gibi…

Murathan’in dizeleri dilimde nicedir

demek ki ne denli dirensek de
tarihle yüzleşsek de
bitmeyecek bu kavga, bu feodal kasırga
demek ki
hükmü sürmektedir dağların coğrafyada
üzgün müyüm dedin?
yoo, hayır merak etme sen beni

iyiyim, iyiyim..

Oct 2, 2008

Hukuk Eliyle Cinnete Cinayete ve Linçe Davetiye

Hani olur da arşivlerde tozlarda kaybolur, veritabanı tablolarından kazara silinir diye, Milliyet’te yayınlanan bu haberi aynen bloğuma alayım dedim. Bir de bir kaç okuyucu yorumu tabii ki.

DTP’liyi öldürün çağrısı suç sayılmadı


Bolu 2. Komando Tugayı’nda vatani görevini yapan 13 askerin 7 Ekim 2007’de şehit düşmesinin ardından Bolu Express gazetesindeki köşesinde “Türk, işte karşında düşmanın” başlıklı bir yazı kaleme alan I.E., terörle mücadeleyi anlattı. I.E., yazısının devamında DTP milletvekillerinin, DTP yöneticilerinin ve DTP’li belediye başkanlarının isimlerini tek tek sıraladı. I.E., yazısında şu ifadelere yer verdi:
Yüce Türk Ulusu, işte karşında düşmanın. ‘PKK bölücü terör örgütüdür onun mensupları da vatan hainidir’ demedikten sonra bunların topu Türk düşmanı olarak bundan sonra ‘sivil yurtsever’ unsurların hedefi olacaktır. Kahpece pusu kuran, dağdaki teröristin peşinde koşmaktansa üç-beş mikrobu temizleyip bundan sonra ‘Bir bizden beş sizden tamam mı, devam mı?’ demek gerekir. Bunu yapacak ve diyebilecek yurtsever unsurlar da çıkar elbet. Toplumun arzusu, yoğun olarak bu yöndedir. Bundan böyle şehit edilen her güvenlik görevlisine karşın, bunlardan birinin aynı kaderi paylaması toplumun çoğunluğunun isteği haline gelmiştir. Artık kangren olmuş uzuv veya uzuvların kesilip atılma zamanı gelip geçmiştir.


‘Düşünce özgürlüğü’ sayıldı
DTP Diyarbakır Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Selahattin Demirtaş, yazının yayımlanmasının ardından avukatı Duran aracılığıyla Bolu Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulundu. Savcılığın, ifade alıp duyuruyu karara bağlamak dışında araştırma gerektirmeyen soruşturması altı ay sürdü.

Savcılık, soruşturma da sonunda yazıyı hukuka uygun bularak takipsizlik kararı verdi. Kararda, yazının düşünce özgürlüğü kapsamında olduğu vurgulandı.

Mahkeme de uydu
Duran, takipsizlik kararının kaldırılarak dava açılması için Düzce Ağır Ceza Mahkemesi’ne başvurdu. Dilekçede, yazının halkın bütününde suç işlemeye alenen tahrik eylemini oluşturduğu ifade edilerek şöyle denildi:
İçinde açıkça infaza ve öldürmeye davet ve tahrik ifadeleri taşıyan bir yazının, savcı tarafından aklanmış olması kamu vicdanını ve toplumun adalet duygusunu derin biçimde yaralamıştır. Savcılığın takipsizlik kararına karşı verilen genel tepki ‘bu da suç değilse suç ne’ biçimindedir.

‘Karar isabetli’
Mahkeme de savcılığın isabetli bir karar verdiğine işaret ederek itirazı reddetti. Mahkemenin kararında, savcılığın verdiği kararda isabetsizlik bulunmadığı vurgulandı.
Duran da kararı AİHM’ye taşımaya karar verdi. Bu tip kesinleşen kararlara karşı Adalet Bakanlığı’nın “kanun yararına bozma” hakkı bulunuyor. Ancak bakanlık bu yola başvurmazsa iç hukuk yolları tamamen tükenmiş oluyor. Bu durumda savcılığın kesinleşen kararına göre, AİHM aksi bir karar verene kadar DTP’lilerin öldürülmesi için çağrı yaparak isim listesi yayımlamak suç sayılmayacak.

Yorumlardan Seçmeler
  • Gec düsünülmüs bi karar olarak yorumluyorum, Dha erken planlanip uygulamaya gecilmesi lazimdi, yazar kardesimiz üstüne düseni yapti, simdi yurtsever insanlarimizin üstüne düseni yapmasinda
  • bunda kızacak, darılacak, alınacak ve suç sayılacak hiç bir şey yok. bence bu vatandaşımız, susan ama patlamaya hazır milyonlarca TÜRK ün içindekileri kaleme almış ve cesurca hissettiklerini yazmış. kalemini KIRAN ama ASLA SATMAYAN aydınımızı saygıyla selamlıyorum. TANRI TÜRKÜ KORUSUN VE YÜCELTSİN
  • bizim 1 şehidimiz onların 7 ceddine karşılık gelmez. .
  • DTP teror orgutunu destekliyor, bunu acik acik dile getiriyor. Bu teror orgutu ulkemizi bolmeye yonelik saldirilar duzenliyor, bir suru sivil ve askerimizi kaybettik. Ama bu DTP mecliste oturuyor ve bizim hak ve yasalarimizi kullaniyor. Bizim ceplerimizden cikan vergilerle maaslarini aliyorlar. Kose yazari ne guzel soylemis.
  • havada gezen dtplilere duyrulur. Bu ülke sizin at koşturacağınız yer değildir. Türkiye Cumhuriyeti üzerinde yaşıyorsan onun yasalarınada bağlı kalıcaksın. Anayasanın 66. maddesi ne diyor? -Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür. -Hiçbir Türk, vatana bağlılıkla bağdaşmayan bir eylemde bulunmadıkça vatandaşlıktan çıkarılamaz. Bu insanlar vatana ihanet ediyorlar. Vatandaşlıktan çıkartalım bunları.
  • yazarı ve mahkemeyı tebrık edıyorum turkıyede boyle bır partı olamaz bence bır sehıdımıze karsı 10 dtp lı oldurulsun de erken bıtsın
  • az bile söylemiş. 1 değil 5 tane öldürülmeli. . ne istiyorlar neyin peşindeler aynı topraklarda adam gibi yaşamak varken. huzursuzluğu çıkaran onlar. memnun değillerse burda bizimle yaşamaktan her taraf yol ama benim huzurumu kaçırmaya hakları yok. . .
  • Adamın ağzına sağlık. DTP terorist leşinin evine taziyeye gidiyor. Vatan hainidir. Onları hakettikleri cezaya çarptıracak babayiğidin ellerinden öperim.
  • demekki bu ulkeyi unutmayan boyle kardeslerimizde varmis. helal olsun gercek bir dusunce tabi uygulamayada gecmeliyiz. ama su dtp belediye baskani askerleigini yapmayan herifin dilekcesini savcilik nasil kabul ediyor. allah bu ulkeyi seven turk kardeslerimizle olsun. saygilar.
  • BİR ŞEHİDİMİZE en az 10 dtpliyi gömmek artık bizim için farz olmuştur. Nedenmi? BİR TÜRK DÜNYAYA BEDELDİR. Bunlardan bir an önce kurtulmalıyız. . .

Kuşkusuz duyarlı aklı başında yorumlar da vardı
  • şu yorumlar olduğuna inanamıyorum ya. Ne demek insan öldürmek. Olaya artık şu açıdan bakmalı insanlar oradaki askerlerimiz gerçekten ne için oradalar? Ya da o kandırılan gençler neden kendi askerlerine ateş açıyor?
  • balıkesirden sonra şimdide böyle bir olayla karşıkarşıyayız, mutlaka iki taraftanda destek görecek bi karar ama gerek yok bunlara. . . NEREYE GİDİYORUZ?. . .
  • Yazı insanlık dışı, utanç verici. Ama bazı yorumları okuyunca kanım dondu, bunları yazanlar insan olamaz. Hiçbirşey masum insanların öldürülmesi için neden olamaz. Bu kafayla gidersek sonumuz iç savaş. Yazıklar olsun.
  • yakında başını örtmeyenleri, oruç tutmayanları da öldürün diyen biri çıkacak, o da mı fikir özgürlüğü olacak? ooooo artık türkiye de kimse kalmaz. .
  • Bazı yorumcular maalesef zıvanadan çıkmış. Potansiyel katillerle yanyana yaşamak çok tehlikeli.
  • her asılan devrimci için bir milliyetçi asalım, her tecavüz için tecavüzcülerin bi kızana tecavüz edelim, hırsızlık için gidip hırsızlık yapalım vs vs. Böyle saçma bir düşünce olamaz. Ölümlerin durdurulması için çaba sarf etmek varken bu şiddet niye. Yaşasın insan hayatı. . . Birisi çıkıp şu çatışmalara ne zaman dur diyecek merak ediyorum.