tarih: 27 ocak 2013
saat: sabah 5:30
yer: atatürk havalimani
saat: sabah 5:30
yer: atatürk havalimani
Kaynak: Burdan (Ekşi Sözlük)
istanbul'a sadece 4 günlüğüne geldim ve işlerimi hallettikten sonra geri dönüyorum. 4 gün boyunca sabahtan akşama kadar ordan oraya koşturdum, millete laf anlattım. bütün işlerim bitince de son gece arkadaşlarla buluştuk, ev partisi, taksim falan derken sabaha kadar takıldık. 4:00'daki havataş otobüsü ile de havalimanına gittim.
havalimani saatine ve gününe bağlı olarak normalde olduğundan çok daha yoğundu ve kitlesi farklıydı çünkü umre zamanıymış.öncelikle umre'ye gidenlerle bi sorunum yok. hatta benim ya da başkalarının hayatına karışılmadığı sürece hiçbir sorunum yok kimseyle. isteyen istediğine inanır, istediği şekilde yaşar ve giyinir (popi meselesi). her yerde yarı çıplak, ayaklarında terlikler olan amcalar ve komple kapalı teyzeler var. beyaz ve siyahın müthiş ahengi tüm havalimanını sarmıştı (soru: umreye giden kadınlar da beyaz giyinir diye biliyordum ben ama burdaki teyzeler komple siyahtı. bilgisi olan arkadaşlar bu konuda bana bilgilendirici mesaj atarlarsa mutlu olurum)... bu gruba karşı yapabileceğim tek eleştiri ayaklarını lavabolarda yıkayan amcalar oldu. az ileride mescid olmasına rağmen girdiğim her tuvalette bir amca lavaboda ayağını yıkıyor ve ayaklarını her yere değdirmekte bir sakınca görmüyordu... bu durumdan tiksindiğim için (ayakları temiz olsa da ben hijyenik bulanıyorum) havalimanından varacağım noktaya gelene kadar tuvaleti kullanmadım.
güzel güzel check-in yaptım, bavulumu teslim ettim, pasaport sırasında bekliyorum. sıralar tabii ki de içerideki kitle ile orantılı olarak umre'ye giden vatandaşlardan oluşuyor. önüm arkam her yer ya beyazlı amca ya da siyah teyze. hatta arada beyazlar içerisinde çocuklar da var.
bu süreçte ilk tepkiler gelmeye başlıyor kulağıma. "nebçim giyinmiş", "alkol mü almış o", "yabancı da değil, elinde türkçe kitap var (kitap da marquis de sade'dan tanrıya karşı söylev[evet o gruptan dayak istediğim doğrudur] ), türk ve müslüman küpe takar mı" gibi tepkiler. cevap vermiyorum çünkü arada çıkabilir böyle insanlar diye düşünüyorum. total olarak umre'ye gidenlere mal etsem yaptığım ayıp olacak. pasaport kontrolü ciddi bir iş olduğu için (gruptakilerin büyük kısmının ilk defa yurtdışına çıktığını varsayıyorum çünkü genel prosüedürlerden %99'unun haberi yoktu) sadece bana söylenmekle yetiniyorlar. ben de eleştirileri çok takmıyorum zaten.
kontrol sonrası hem uçağıma biraz daha zaman olması, hem kitleden biraz uzaklaşmak hem de kitap okurken takılmak için bira içmeye gidiyorum (sabahın o saatinde sadece ben değil, orada bulunan herkes alkol alıyordu bu arada). biramı bitirdikten sonra kafede kendi kendime takılırken umre'ye giden gruptan bir amca yavaşça sokuluyor yanıma ve "delikanlı bizim tarafa gelebilir misin, sana birşey sormak istiyoruz" diyor. ben de saflığıma yanayım ki "heralde bilet, kapı, uçak vs. ile ilgili soru soracaklar" diye gidiyorum yanlarına.
görüntü şu: oturma yerlerinin orda beni bekleyen yaklaşık 20 kişilik siyah ve beyaza bürünmüş bir grup ve nefretle bakan gözler. giderken resmen 3,5 atmaya başlıyorum. "amca noldu istersen burda sor" diyerek kaçmaya çalışıyorum ama amca sanki beni idama götürür gibi yapışmış koluma "yok yok gel sen" diye mırıldanıyor. gittikten sonra "he amca buyur sor" dememi beklemeden arkadan yaşlı bir teyze "evladım sen türk ve müslüman değil misin?" diye acı bir ses çıkartıyor. "ha ney?" falan diye dumur olmuşken yaşça biraz daha genç bir abi "sen utanmıyor musun" diye ikinci soruyu soruyor. "ne diyorsunuz siz? ne utanması?" dememe kalmadan "bizi günaha sokmaya utanmıyor musun?" diye bir köşede ölmek üzere lan amca soruyor. "en sonunda biraz da sesimi yükselterek "ne diyorsunuz siz, ne günahı, ne utanması" diye konuşuyorum. beni oraya getiren amca "evladım sırada alkol kokuyormuşsun, kulağında küpe var, içeri girdikten sonra seni alkol alırken görmüşler. umre'ye gidenlerin yanında bir müslüman olarak bunu yapmaya utanmıyor musun?" diye açıklamayı yapıyor.
işte o anda elim ayağım titremeye başlıyor, beynim zonkluyor. "amcacım öncelikle size ne benim giydiğim kıyafetten?" diye sinirli bir şekilde konuşuyorum (hayır daha sesimi yükseltmedim). "hem ayrıca alkol almamdan size ne? siz alkol almıyorsunuz ki. alkol kokusu yüzünden de abdest bozulmaz, bişi olmaz" diye devam ediyorum. benim cevabım üzerine gruptaki yaşlılar arkaya doğru gerilerken gençler öne doğru çıkmaya başlıyor, "olmaz" diye sert bir dille beni uyarıyorlar(!). "ne demek olmaz ya? size ne benim yaptıklarımdan?" diyorum. "biz umre'ye gidiyoruz, senin imanın da bizi etkiler" gibi saçma bir söylemde bulunuyorlar. "benim imanımdan size ne? ben zaten müslüman bile değilim, allah'a ya da başka bir varlığın gücüne inanmıyorum. din ile alakam yok" dememle ipler kopuyor. genç olanları iyice yanıma geliyor ve "ne diyon sen" moduna geçiyorlar. çevredeki insanlar da bu sırada yavaş yavaş huzursuzlanmaya da başlıyorlar. "kardeşim sizle mi uğraşacağım, işim gücüm var benim" diye arkamı dönmemle bir tanesinin koluma yapışıp "kafir misin sen?" diye bağırması bir oluyor. şansıma o sırada yakından havalimanı polisi geçiyor da "memur bey bakar mısınız" diye sesleniyorum. polisin geldiğini gören grup geri çekilip kolumu bırakıyor. ben de hala saf bir şekilde "yardım isterim polisten, beni en azından kapıya kadar götürür. bu grup da bir daha bulaşmaz bana" diye düşünüyorum ki meşhur türk polisini nasıl unuttuğum için sonradan kendime kızdım.
polis klasik olarak "noluyor burda" laflarından sonra ben birşey demeden gruptan bir "memur bey bu adam bize hakeret ediyor" şikayeti geliyor(!?!?!). lan yüzsüzlüğe bak; polisi çağıran ben, şikayet karşı taraftan. tabii ki de yüze türk polisi benim gibi bir genç yerine umre'ye giden ulvi kişileri dinleyecekti; "ne diyorsun sen" diye bana çıkışıyor.
ben:"memur bey, ben kendi halimde kitap okuyordum. aha bu amca geldi beni çağırdı sonra da bana hakaret etmeye başladılar"
gruptan biri: "ne hakareti lan? sen demedin mi ben allah'a inanmıyorum diye?"
polis: "allah'a mı inanmıyor? çıkar bakim cüzdanını (da neden lan neden?)
ben: "neden memur bey, allah'a inanmıyorum demek kötü birşey mi?"
polis: "sen çıkar bakim cüzdanı"
neyse cüzdan çıkartılır verilir. bu arada cüzdan ile ilgili bir bilgi: (bkz: #28121212)
polis: "neden boş senin din hanen?"
ben: "memur bey ben ateistim"...
işte bu laf. aha bu lafı bu grubun içinde dedim. türk polisi bu grubun yanındayken dedim... polisin "nasıl lan" demesi ile grubun "puuuu rezil"vb. lafları, polisin "git gözümün önünden kendini çok sevdirmeden" tarzı lafları sayesinde arkamda bana küfreden bir grup ve grubun yanında yer alan bir polis ile uzaklaştım oradan. çok eminim ki havalimanında olmasak hem o polis hem de grup tarafından fiziksel temasa (koldan tutmadan daha fazlası) maruz kalarak ayrılacaktım oradan...
oysa ki ne kadar da güzel bir 4 gün geçirmiştim lan türkiye'de. işlerimi halletmiş, arkadaşlarımla güzel vakit geçirmiş şekilde yüzümde gülümseme ile geri dönüyordum. hatta bir sonraki işim türkiye'de olsun da daha çok böyle güzel zamanım olsa diye düşünürken son kararımı verdim; nah dönüyorum. çünkü bu olay sonuç değil başlangıç. "ecdadımız", "dinimiz", "peygamberimiz" düşünceleri "ama biz hep ezildik ve eziliyoruz" cümleleri ile iyice arttı ve artacak. toplum müslüman-diğerleri şeklinde ayrılmış durumda ve müslümanlar öyle bir güç kazanmış durumdalar ki kendi halinde takılan insanları bile güzellikle(!) dine döndürmeye çalışıyorlar.
biliyorum bütün müslümanlar böyle değil. biliyorum bu arkadaşları eleştiren müslümanlar da var ama böyle gruplar git gide artmakta ve yüzsüzce insanlara saldırmakta.
edit: öncelikle geçmiş olsun diyen, iyi dileklerini ileten, fikirlerini paylaşan tüm yazarlara teşekkür ederim zamanım elverdiğince yanıtlamaya çalıştım, yanıtlayamadıklarımı da fırsat buldukça yanıtlayacağım.
bütün mesajlar çok güzeldi ama polly jean'e ayrıca teşekkür etmek istiyorum. hem yazdığı entry hem de yurtdışında yaşayan birisi olarak hukuksal olarak neler yapabileceğim konusunda verdiği tavsiyeler sayesinde yarın avukat ile görüşmeye gidiyorum. gelişmeleri avukatımın izin verdiği sürece buradan paylaşmaya çalışacağım.
yazarların bana özel mesaj ve sosyal medya yoluyla kendi başlarından geçen olayları da anlatmaları aslında uzun süredir görmezden geldiğim ama türkiye içerisinde olayların nerelere vardığı konusunda da çok bilgilendirici oldu. bu konuda kendime de kızmama yol açtı. arkadaş ve ailevi çevrem sayesinde bir nevi fanusta yaşadığımı farkettim. tabii ki de haberleri okuyordum, sosyal medyadan olayları takip ediyordum ama okuduklarımın büyük bir kısmı daha önce hiç duymadığım ve gerçekten insanların onurunu kıran şeylerdi... normalde yaşadığım olaya "he" diyip geçecekken olayı biraz daha irdeleme ve duyurma isteğimin artmasına neden oldu.
haber.sol.org şimdilik ilk haberi yapan yer olmuş. yarın avukatım ile konuştuktan sonra işim dolayısıyla da tanışık olduğum gazetecilerle konuşacağım. bir şekilde birinden umut çıkar diye düşünüyorum.
bu arada bir yanlış anlaşılmayı düzeltmek için; kendimi sözcü vs. olarak görmüyorum. bir şekilde paylaşılan, konuşulan bir olayın yazarı olarak sadece şansım olduğunu düşünüyorum. şansımız olursa diğer sıkıntı yaşayan ve bana mesaj atan insanlara da ulaşıp onların da anılarını paylaşmasını rica edeceğim.
bütün bu süreçte beni en çok üzen şey ise şu oldu; hala ülkemi, doğduğum büyüdüğüm yerleri seviyorum ama şu anda çok fazla dönmek istemiyorum. sanırım belirli bir politik yapı da değişmeden dönmemek için elimden gelen herşeyi yapacağım. ama üzüldüğüm nokta ailemin, arkadaşlarımın böyle şeylerle her an karşı karşıya gelecek olmaları korkusu ve onlara bir zarar gelecek korkusu.
son birşey: yazımda da siyah kıyafet konusunda sorumu sormuştum. bu konuda bilgili arkadaşlar geri dönüş yaptılar: normalde herkesin beyaz giyinmesi lazımmış ancak cemaat veya tarikat tarzı gruplar kendilerini belli etmek için farklı renkler giyiyorlarmış. hatta bana bunu açıklayan yazarların yakın çevresi ya da kendileri umre'ye gitmiş kişiler ve onlar da kıyafet farklılıkları ya da başka nedenler yüzünden bu kişilerle sıkıntı yaşamışlar. hadi ben ateistim de kendi dininden olan insanların farklılıkları yüzünden bile sataşan bir grup olduğu sürece çok fazla hoşgörü beklemeyin benden lütfen.
istanbul'a sadece 4 günlüğüne geldim ve işlerimi hallettikten sonra geri dönüyorum. 4 gün boyunca sabahtan akşama kadar ordan oraya koşturdum, millete laf anlattım. bütün işlerim bitince de son gece arkadaşlarla buluştuk, ev partisi, taksim falan derken sabaha kadar takıldık. 4:00'daki havataş otobüsü ile de havalimanına gittim.
havalimani saatine ve gününe bağlı olarak normalde olduğundan çok daha yoğundu ve kitlesi farklıydı çünkü umre zamanıymış.öncelikle umre'ye gidenlerle bi sorunum yok. hatta benim ya da başkalarının hayatına karışılmadığı sürece hiçbir sorunum yok kimseyle. isteyen istediğine inanır, istediği şekilde yaşar ve giyinir (popi meselesi). her yerde yarı çıplak, ayaklarında terlikler olan amcalar ve komple kapalı teyzeler var. beyaz ve siyahın müthiş ahengi tüm havalimanını sarmıştı (soru: umreye giden kadınlar da beyaz giyinir diye biliyordum ben ama burdaki teyzeler komple siyahtı. bilgisi olan arkadaşlar bu konuda bana bilgilendirici mesaj atarlarsa mutlu olurum)... bu gruba karşı yapabileceğim tek eleştiri ayaklarını lavabolarda yıkayan amcalar oldu. az ileride mescid olmasına rağmen girdiğim her tuvalette bir amca lavaboda ayağını yıkıyor ve ayaklarını her yere değdirmekte bir sakınca görmüyordu... bu durumdan tiksindiğim için (ayakları temiz olsa da ben hijyenik bulanıyorum) havalimanından varacağım noktaya gelene kadar tuvaleti kullanmadım.
güzel güzel check-in yaptım, bavulumu teslim ettim, pasaport sırasında bekliyorum. sıralar tabii ki de içerideki kitle ile orantılı olarak umre'ye giden vatandaşlardan oluşuyor. önüm arkam her yer ya beyazlı amca ya da siyah teyze. hatta arada beyazlar içerisinde çocuklar da var.
bu süreçte ilk tepkiler gelmeye başlıyor kulağıma. "nebçim giyinmiş", "alkol mü almış o", "yabancı da değil, elinde türkçe kitap var (kitap da marquis de sade'dan tanrıya karşı söylev[evet o gruptan dayak istediğim doğrudur] ), türk ve müslüman küpe takar mı" gibi tepkiler. cevap vermiyorum çünkü arada çıkabilir böyle insanlar diye düşünüyorum. total olarak umre'ye gidenlere mal etsem yaptığım ayıp olacak. pasaport kontrolü ciddi bir iş olduğu için (gruptakilerin büyük kısmının ilk defa yurtdışına çıktığını varsayıyorum çünkü genel prosüedürlerden %99'unun haberi yoktu) sadece bana söylenmekle yetiniyorlar. ben de eleştirileri çok takmıyorum zaten.
kontrol sonrası hem uçağıma biraz daha zaman olması, hem kitleden biraz uzaklaşmak hem de kitap okurken takılmak için bira içmeye gidiyorum (sabahın o saatinde sadece ben değil, orada bulunan herkes alkol alıyordu bu arada). biramı bitirdikten sonra kafede kendi kendime takılırken umre'ye giden gruptan bir amca yavaşça sokuluyor yanıma ve "delikanlı bizim tarafa gelebilir misin, sana birşey sormak istiyoruz" diyor. ben de saflığıma yanayım ki "heralde bilet, kapı, uçak vs. ile ilgili soru soracaklar" diye gidiyorum yanlarına.
görüntü şu: oturma yerlerinin orda beni bekleyen yaklaşık 20 kişilik siyah ve beyaza bürünmüş bir grup ve nefretle bakan gözler. giderken resmen 3,5 atmaya başlıyorum. "amca noldu istersen burda sor" diyerek kaçmaya çalışıyorum ama amca sanki beni idama götürür gibi yapışmış koluma "yok yok gel sen" diye mırıldanıyor. gittikten sonra "he amca buyur sor" dememi beklemeden arkadan yaşlı bir teyze "evladım sen türk ve müslüman değil misin?" diye acı bir ses çıkartıyor. "ha ney?" falan diye dumur olmuşken yaşça biraz daha genç bir abi "sen utanmıyor musun" diye ikinci soruyu soruyor. "ne diyorsunuz siz? ne utanması?" dememe kalmadan "bizi günaha sokmaya utanmıyor musun?" diye bir köşede ölmek üzere lan amca soruyor. "en sonunda biraz da sesimi yükselterek "ne diyorsunuz siz, ne günahı, ne utanması" diye konuşuyorum. beni oraya getiren amca "evladım sırada alkol kokuyormuşsun, kulağında küpe var, içeri girdikten sonra seni alkol alırken görmüşler. umre'ye gidenlerin yanında bir müslüman olarak bunu yapmaya utanmıyor musun?" diye açıklamayı yapıyor.
işte o anda elim ayağım titremeye başlıyor, beynim zonkluyor. "amcacım öncelikle size ne benim giydiğim kıyafetten?" diye sinirli bir şekilde konuşuyorum (hayır daha sesimi yükseltmedim). "hem ayrıca alkol almamdan size ne? siz alkol almıyorsunuz ki. alkol kokusu yüzünden de abdest bozulmaz, bişi olmaz" diye devam ediyorum. benim cevabım üzerine gruptaki yaşlılar arkaya doğru gerilerken gençler öne doğru çıkmaya başlıyor, "olmaz" diye sert bir dille beni uyarıyorlar(!). "ne demek olmaz ya? size ne benim yaptıklarımdan?" diyorum. "biz umre'ye gidiyoruz, senin imanın da bizi etkiler" gibi saçma bir söylemde bulunuyorlar. "benim imanımdan size ne? ben zaten müslüman bile değilim, allah'a ya da başka bir varlığın gücüne inanmıyorum. din ile alakam yok" dememle ipler kopuyor. genç olanları iyice yanıma geliyor ve "ne diyon sen" moduna geçiyorlar. çevredeki insanlar da bu sırada yavaş yavaş huzursuzlanmaya da başlıyorlar. "kardeşim sizle mi uğraşacağım, işim gücüm var benim" diye arkamı dönmemle bir tanesinin koluma yapışıp "kafir misin sen?" diye bağırması bir oluyor. şansıma o sırada yakından havalimanı polisi geçiyor da "memur bey bakar mısınız" diye sesleniyorum. polisin geldiğini gören grup geri çekilip kolumu bırakıyor. ben de hala saf bir şekilde "yardım isterim polisten, beni en azından kapıya kadar götürür. bu grup da bir daha bulaşmaz bana" diye düşünüyorum ki meşhur türk polisini nasıl unuttuğum için sonradan kendime kızdım.
polis klasik olarak "noluyor burda" laflarından sonra ben birşey demeden gruptan bir "memur bey bu adam bize hakeret ediyor" şikayeti geliyor(!?!?!). lan yüzsüzlüğe bak; polisi çağıran ben, şikayet karşı taraftan. tabii ki de yüze türk polisi benim gibi bir genç yerine umre'ye giden ulvi kişileri dinleyecekti; "ne diyorsun sen" diye bana çıkışıyor.
ben:"memur bey, ben kendi halimde kitap okuyordum. aha bu amca geldi beni çağırdı sonra da bana hakaret etmeye başladılar"
gruptan biri: "ne hakareti lan? sen demedin mi ben allah'a inanmıyorum diye?"
polis: "allah'a mı inanmıyor? çıkar bakim cüzdanını (da neden lan neden?)
ben: "neden memur bey, allah'a inanmıyorum demek kötü birşey mi?"
polis: "sen çıkar bakim cüzdanı"
neyse cüzdan çıkartılır verilir. bu arada cüzdan ile ilgili bir bilgi: (bkz: #28121212)
polis: "neden boş senin din hanen?"
ben: "memur bey ben ateistim"...
işte bu laf. aha bu lafı bu grubun içinde dedim. türk polisi bu grubun yanındayken dedim... polisin "nasıl lan" demesi ile grubun "puuuu rezil"vb. lafları, polisin "git gözümün önünden kendini çok sevdirmeden" tarzı lafları sayesinde arkamda bana küfreden bir grup ve grubun yanında yer alan bir polis ile uzaklaştım oradan. çok eminim ki havalimanında olmasak hem o polis hem de grup tarafından fiziksel temasa (koldan tutmadan daha fazlası) maruz kalarak ayrılacaktım oradan...
oysa ki ne kadar da güzel bir 4 gün geçirmiştim lan türkiye'de. işlerimi halletmiş, arkadaşlarımla güzel vakit geçirmiş şekilde yüzümde gülümseme ile geri dönüyordum. hatta bir sonraki işim türkiye'de olsun da daha çok böyle güzel zamanım olsa diye düşünürken son kararımı verdim; nah dönüyorum. çünkü bu olay sonuç değil başlangıç. "ecdadımız", "dinimiz", "peygamberimiz" düşünceleri "ama biz hep ezildik ve eziliyoruz" cümleleri ile iyice arttı ve artacak. toplum müslüman-diğerleri şeklinde ayrılmış durumda ve müslümanlar öyle bir güç kazanmış durumdalar ki kendi halinde takılan insanları bile güzellikle(!) dine döndürmeye çalışıyorlar.
biliyorum bütün müslümanlar böyle değil. biliyorum bu arkadaşları eleştiren müslümanlar da var ama böyle gruplar git gide artmakta ve yüzsüzce insanlara saldırmakta.
edit: öncelikle geçmiş olsun diyen, iyi dileklerini ileten, fikirlerini paylaşan tüm yazarlara teşekkür ederim zamanım elverdiğince yanıtlamaya çalıştım, yanıtlayamadıklarımı da fırsat buldukça yanıtlayacağım.
bütün mesajlar çok güzeldi ama polly jean'e ayrıca teşekkür etmek istiyorum. hem yazdığı entry hem de yurtdışında yaşayan birisi olarak hukuksal olarak neler yapabileceğim konusunda verdiği tavsiyeler sayesinde yarın avukat ile görüşmeye gidiyorum. gelişmeleri avukatımın izin verdiği sürece buradan paylaşmaya çalışacağım.
yazarların bana özel mesaj ve sosyal medya yoluyla kendi başlarından geçen olayları da anlatmaları aslında uzun süredir görmezden geldiğim ama türkiye içerisinde olayların nerelere vardığı konusunda da çok bilgilendirici oldu. bu konuda kendime de kızmama yol açtı. arkadaş ve ailevi çevrem sayesinde bir nevi fanusta yaşadığımı farkettim. tabii ki de haberleri okuyordum, sosyal medyadan olayları takip ediyordum ama okuduklarımın büyük bir kısmı daha önce hiç duymadığım ve gerçekten insanların onurunu kıran şeylerdi... normalde yaşadığım olaya "he" diyip geçecekken olayı biraz daha irdeleme ve duyurma isteğimin artmasına neden oldu.
haber.sol.org şimdilik ilk haberi yapan yer olmuş. yarın avukatım ile konuştuktan sonra işim dolayısıyla da tanışık olduğum gazetecilerle konuşacağım. bir şekilde birinden umut çıkar diye düşünüyorum.
bu arada bir yanlış anlaşılmayı düzeltmek için; kendimi sözcü vs. olarak görmüyorum. bir şekilde paylaşılan, konuşulan bir olayın yazarı olarak sadece şansım olduğunu düşünüyorum. şansımız olursa diğer sıkıntı yaşayan ve bana mesaj atan insanlara da ulaşıp onların da anılarını paylaşmasını rica edeceğim.
bütün bu süreçte beni en çok üzen şey ise şu oldu; hala ülkemi, doğduğum büyüdüğüm yerleri seviyorum ama şu anda çok fazla dönmek istemiyorum. sanırım belirli bir politik yapı da değişmeden dönmemek için elimden gelen herşeyi yapacağım. ama üzüldüğüm nokta ailemin, arkadaşlarımın böyle şeylerle her an karşı karşıya gelecek olmaları korkusu ve onlara bir zarar gelecek korkusu.
son birşey: yazımda da siyah kıyafet konusunda sorumu sormuştum. bu konuda bilgili arkadaşlar geri dönüş yaptılar: normalde herkesin beyaz giyinmesi lazımmış ancak cemaat veya tarikat tarzı gruplar kendilerini belli etmek için farklı renkler giyiyorlarmış. hatta bana bunu açıklayan yazarların yakın çevresi ya da kendileri umre'ye gitmiş kişiler ve onlar da kıyafet farklılıkları ya da başka nedenler yüzünden bu kişilerle sıkıntı yaşamışlar. hadi ben ateistim de kendi dininden olan insanların farklılıkları yüzünden bile sataşan bir grup olduğu sürece çok fazla hoşgörü beklemeyin benden lütfen.
3 comments:
Güzel blog teşekkürler.
benim de lisede başörtülü bir arkadaşım vardı kızın çekmediği çile kalmadı bir kere onunla parka gittim kıza atılan yumurtadan başörtülü olmadığım halde ben de nasiplendim o kadar dangalak insanlar var ki anlatamam kız otobüste para uzatır almazlar yolda yürürken arkasından imalı imalı bir sürü konuşurlar senin durumun gibi yani son sınıfta sınıf hocası kıza haftada bir vaaz verir başörtüsünü takmasın diye inanıyorum takmak istiyorum der yok yok ailen zorluyordur seni derler mal çok yani başörtülü ya da ateist kimsenin kimseye karışmaya müdahale etmeye insanlık haklarını elinden almaya hakkı yok
Sozunu ettiklerinin ateist olduklari olasiligina inanmak istemiyorum acikcasi. Ama bir seyden eminim onlar Kemalizmin zehirli pedagojisinden beslenmis laik ve yurtsever(!) zirvalardir...
Post a Comment