Pages

Nov 7, 2008

Obama

Bir de Ece Temelkuran yaşarttı gözlerimi. Şöyle diyordu Temelkuran
Hayatımda ilk kez bir Amerikalının yerinde olmak istedim. Muhtemelen Jessie Jackson gibi zırıl zırıl ağlar, Oprah Winfrey gibi bas bas bağırırdım. Ve en çok ülkeme yeniden inandığım için sevinçten çıldırırdım. Biri gelse. Bu ülkeye de biri gelse ve yeniden inandırsa bizi iyi insanlar olabileceğimize diyorum şimdi. Biri gelse ve biz de desek ki: ‘Evet, yapabiliriz!’
Eklemek istedim, unutlmaması gereken bir yanı var Obama’nin Mr. President olmasında. O da beyazlar. Evet, hem de egitimli, ortasınıfın çoğunluğunu oluşturduğu beyazlar.

Iki yıl sűren seçim sűrecinde siyahlar çok mu çok dengeli bir sessizlik sergilediler. Bu sessizliklerini görűnmez gizil bir sınır içinde tuttular. Obama’yı desteklediklerini gizlemediler ama hiç mi hiç o gizil-görűnmez sınırı aşmadılar. Niye mi? çűnkű en kűçűk bir aykırı ses de dahi biliniyordu ki “IRKCILIK YAPIYORSUN” suçlaması altında yok olup gideceklerdi. Űlkenin kűltűrűnden tarihine, politikasından ekonomisine kadar, en ince dokusuna kadar işlemiş bir ırkçılığın varlığına rağmen kazandı Obama. O denli kirli, çamur, çirkef bir kampanyaya rağmen kazandı Obama. “He is playing the race card” dediler (yani ırkçılığı Joker gibi kullanıyor anlamında dolaylı bir yolla ırkçılık yaptığını iddia ettiler), terrorist dediler, yeterince zenci değil dediler, ayrıcalıklı bűyűdű dediler, ve daha akla hayale gelmez nice yöntemler denendi. Ne Obama oyuna geldi, ne de zenciler. Sessizce beklediler. Gűvenle beklediler. Sabırla beklediler.

Bu sabır , bu gűven nerden geliyordu ki? Zencilerin bayazlara gűveninden geliyordu. Beyazlar yazılı olmayan bir anlaşmayla sanki demişlerdi, “siz hiç kaygılanmayın biz göğűsleriz yeleken fırtınaları”. Çűnkű sosyal haklar műcadelesi yıllarında da beyazlardı gögsűnű geren kurşunlara, Gűney Eyaletlerinin o ırkçı halkına, yasasına, hakimine, polisine, ve hatta ilkokuldaki beyni yıkanmış cocuklarına kadar. Derin, karanlik Gűney illerinde zenci aktivistlerin KKK tarafından öldűrűlűşű hiç bir şey ifade etmiyordu sıradan Amerikalı’ya, Amerikan ekonomik sistemine, Amerikan yargı sistemine taa ki beyaz aktivist ögrenciler Mississippi’ye gelip zencilere destek vermeye başlayana kadar. Beyazlar öldűrűlűrse artık hiç bir politikacı gűvende olmayacaktı. Işte 1964 yazında beyazlarin başlattığı özgűrlűk Yazı adlı hareket ve kampanya değişimin ateşleyicisi değilse de körűkleyicisi oldu.

Zenciler o kadar da sabırlı, Batı Aydınlanmasının duyguyu irrasynel sayan rasyonel dűşűnűrleri falan da değillerdi. Hatta çok kolay bir isyana da bulaşabilirlerdi. Hatta hatta her isyanda da yerden göğe kadar da haklıda olabilirlerdi, çűnkű kolay değildir 400 yıllık köleliğin zincirlerini ve zincirlerden arda kalan yaralarını taşımak. Sabırlıydılar çűnkű dűşman-beyazlara rağmen dost- beyazlar hiç kaypaklık etmemişlerdi. En zor gűnlerde dahi yanlarındaydılar.

Niye mi yazıyorum bunları. Çűnkű ben de Temelkuran gibi hissediyorum. Birilerinin çıkıp beni űlkeme ve onun barışçıl geleceğine yeniden inandırmasına ihtiyac duyuyorum. Benim űlkemin “Evet yapabiliriz!” demesini istiyorum. Daha őnce de yazdım, Kűrtler , zenciler gibi, vermesi gereken kavgayı verdiler, veriyorlar, hem de kanlarıyla, canlarıyla. Ancak kan seviciler kan dökmeyi hiç bir şeye değişmiyorlar. Bűtűn köşe başlarını tutmuşlar. Yollar tıkanmış. Çűnkű beyazlar ya sűrűye katılmışlar ya da eve kapanmışlar. Beyazların Kűrtűn sesi olması gerekiyor artık. Artık öyle bir hale geldi ki Kűrt’űn canı sıkılıp “off” çekse ırkçılık sayılıyor. Bağırsalar linçe sebep doğuyor.

Barışın Tűrkiye’nin beyazına ihtiyacı var. Yoksa ne dağa çıkacak çocuklar tűkenecek ne de anaların gözyaşları.

10 comments:

Anonymous said...

Asıl önemli olan türkiye'nin zencilerinin (kürtler, başörtülüler, ermeniler v.s. v.s.) ortak bir payda etrafında buluşması.

Bunu başarabiliriz, 'yes, we can..'

Anonymous said...

Turkiye kendi beyaz -Turklerini de yiyen bir canavara donusmusken pek umut yok sanki...

Anonymous said...

W Bush Iraka saldirmadan onceki haftalarda Birlesmis Milletler kursusunden Dunyaya "Ya bize karsisiniz yada bizimlesiniz" demisti.
Bunu soyleme cesaretini guclu amerikan ordusu ve ekonomisinden aliyordu. Buna karsilik Amerikanin en buyuk degeri olarak kabul ettigi Demokrasiyi ise dunyayi taraflara bolerek ayaklar altina aliyordu.
***

Aradan birkac yil gecti hem amerikan ordusunun hemde ekonomisinin dunyadaki itibari W Bush sayesinde akla gelmeyecek yaralar aldi.
Sadece bununla kalmadi ingiltere dahil TUM dostlari terketti.

Obama ise secim oncesindede, secim zaferi konusmasinda "biz gucumuzu silahlarimizdan yada buyuk ekonomimizden degil, demokrasimizden aliriz" diyerek tum insanligin kalbini fethetmeyi basardi.
***

Oysa biz hala hukukun, siyasetin ve demokrasinin silah gucuyle yurutuldugu magara devri bir duzende yuvarlanip gidiyoruz.

Bize bir Obamadan once Obamayi anlayacak, isteyecek bir toplum gerek.

Anonymous said...

herkesin türkiye'de zenci tayin etttiği bu günlerde göz ardı edilen şey şudur: türkiye de zenci falan yoktur. çünkü ülkenin "milli, dini, ahlaki, askeri" hassasiyetlerini gözeten, bunu yaparken de kendini inkar eden, milli kimlik sınırlarına biat etmiş herkes (anası, babası, soyu, sopu ne olursa olsun) bu ülkede "her şey" olur, asla da baskı falan görmez, yani zenci olmaz. (belki çingeneler istisnadır diyebiliriz sanırım. çünkü onlar kazısalar, derilerini yüzseler, tümüyle amneziye uğrasalar bile kurtulamazlar "lanetli" kimliklerinden). özellikle türbanlıların "zenci" ilan edilmesi hakikaten giderek karın ağrıları yaratan bir saçma argümana dönüşüyor. ülkenin tepesinde türban oturuyor daha neyin zenciliğinden söz ediliyor anlayamıyorum ki. eğer bir insan kimliğini bir toplumsal varoluş sorunu, politik bir sorun olarak tanımlıyorsa ancak o zaman o kimliğin gerçek taşıyıcısı haline gelebiliyor. feministlerin "biyolojik olarak kadınlığı" değil "toplumsal cinsiyet"i kavramsallaştırmaları tam da bunu ifade etmektedir. ırk dışında hemen hemen bütün kültürel kimlik biçimleri öğrenilen, taşınılan toplumsal hallerdir. biyolojik olarak bir kimliğe dahil olmak o kimliğin gerçek taşıyıcısı olduğunuzu göstermez (kadın olmak, kürt ya da müslüman ana babadan doğmak gibi). eğer toplumsal yapı içinde her hangi bir özelliğinizden dolayı ayrımcılığa uğramak sizi "zenci" kılıyorsa o zaman bana kalırsa bu ülkede kusura bakılmasın hiç kimse tam anlamıyla zenci değildir, herkes melezdir. ülke tarihinin en karanlık, en kanlı dönemlerinden birinin mimarı olan tansu çiller ne kadar kadındı, abdülkadir aksu ne kadar kürt, izettin doğan ne kadar alevi tartışılır. yine bu anlamda son zamanlarda hemen her konunun tartışılma çerçevesini belirleyen kemalist- antikemalist (liberal, müslüman vb.) söylemler içinden zenci tayin etmek ne kadar yararlı olur bence bu da tartışılır. kendilerini herşeyin mutlak sahibi olarak konumlayan kemalistlerin tüm hastalıklı zihin yürütmelerine karşılık, anti-kemalistlerin de; giderek daha da sapkınlaşan, aklını yitiren, tüm bir tarihi yok sayan saldırganlığı da kendini "hakim" olmaya hedeflemiş olarak konumlar. "iktidar" talep eder: oysa ki iktidar mücadelesi zencilerin mücadelesi değildir. zenciler (sembolik anlamda bir zencilikten söz ediyorum tabi ki) "eşitlik mücadelesi" verirler. eşitliği herhangi bir odaktan "talep" de etmezler. çünkü; her hangi bir hakkı "talep" etmek, size o hakkı bahşedecek bir "iktidarı" da tanımak, meşrulaştırmak anlamına gelir. "eşitlik ve özgürlük" mücadelesini "liberal özgürlük" mücadelesinden kökten farklılaştıran ayrımlardan biri budur. obama'ya gelince; yarattığı heyecanı, yeşerttiği "yapabiliriz" duygusunu paylaşıyorum ben de. faşizmin en kaba ve yalın halini, en sıradan halini yaşamış bir halkın içinden çıkan, ve kendini hiç de inkar etmeyen bu siyahın "başarması" benim için de bir heyecan vesilesi. bu durumdan bir devrim çıkaracak kadar safdil değilim ancak yine de cumhuriyetçileri düşündüğümde ve kenedy, clinton gibi efsane demokrat başkanları düşündüğümde onlardan daha "sol" bir dile sahip olan obama'nın başkanlığındaki bir dünyada en azından "daha az" savaş olacağını bilmek bile "iyi" hissetmeme yetiyor. selamlar. sima güler.

Anonymous said...

selamlar,
ankara'da yapilan alevi mitingine iliskin kimi istisnalar disinda medya da yer alan haberlerin icerigine ve ozellikle cem vakfi baskani izzettin dogan'in argumanlarina karsilik, bu mitinge katilmis ve mitingde dillendirilmis tum talepleri sonuna kadar sahiplenen bir kisi olarak goruslerimi yazmak istiyorum. hem dogan'in hem de kimi gazetelerin carpitmalarina karsilik alevilerin bu mitingde ne istediklerini yazarak, goruslerimi sizlerle paylasmayi bir alevi olarak gorevim sayiyorum:
1. cem evlerine yasal statü verilsin talebimizin icerigi: aleviler sunnilerden farkli ibadet rituellerine sahip bir inanc toplulugudur. biz ibadetimizi sazla, deyislerle ve semah donerek yerine getiririz. dedelerimiz cem olarak adlandirdigimiz ibadetimizi yuruturler. kadinlar, erkekler ve cocuklar bir arada ibadet ederiz. dogal olarak cemi yurutecegimiz ibadethanemiz cem evidir. camii, tum diger inanclarin (havra, kilise, tapinak ya da hangi inanc kendini hangi ibadethanede ifade ediyorsa) ibadethaneleri gibi saygı duydugumuz bir ibadethane olmakla birlikte bizim ibadethanemiz degildir. biz camiye gitmeyiz, camide ibadet etmeyiz. cem evlerimiz hakim iktidarlar tarafindan israrla ibadethane statusunde kabul edilmemekte, aleviler camiide ibadet etmeye cagrilmakta hatta buna zorlanmaktadir. var olan cemevlerimiz yasal statuye sahip olmadigi için kacak yapi sayilmakta, yasal ibadethanelerin hukukundan yararlanamamaktadir . dahasi iktidar sahiplerince "cem
evi cumbus evi" gibi sozlerle hem ibadethanelerimiz, hem de inancimiz, yolumuz asagilanmaktadir. cagdas demokratik dunyada hicbir iktidar mercii kimin hangi inanci, nerede, ne sekilde yurutecegine mudahele edemez. cem evi ibadethanemizdir diyorsak bunu tartismak, yargilamak, onaylamak siyasal iktidarlarin isi degildir. alevi koylerine camii yapilmasi, imam atanmasi apacik bir asimilasyonun ve yok saymanin gostergeleridir.
2. zorunlu din dersleri kaldirilsin talebi: ülkemizde zorunlu din dersleri bir 12 eylul uygulamasi olarak zorunludur. ve bu ders sunnilik hatta sunniligin sadece hanefilik koluna iliskin bilgiler iceren ve bu inanc bilgilerini cocuklara zorla dikte eden bir ders olma ozelligi tasimaktadir. din derslerine iliskin "kotu" anilari olmayan alevi yok gibidir. baskalarinin "travmalarinin" cok daha agirini alevi cocuklar bu din derslerinde yasamaktadirlar. din derslerinin zorunlu olusuna iliskin gerek avrupa insan haklari mahkemesi gerekse de ulkemizin ust hukuk kurumlarinda alevi yurttaslarin actigi ve kazandigi davalar bulunmasina ragmen tum bu mahkeme kararlari yok sayilmaktadir. bizler cocuklarimizin din dersi almalarini istemiyoruz. din dersleri zorunlu olmaktan cikarilmalidir. kaldi ki bu ulkede baska dine mensup cocuklar ya da inancsiz insanlarin cocuklari da bu "zorunlu sunnilestirme" derslerine maruz kalmaktadir. bu dersler kaldirilmalidir ya da
secmeli
hale getirilmelidir.
3. diyanet isleri baskanligi lagvedilmelidir talebi: ulkemizin demokratik alanda yasadigi en onemli sikintilar arasinda dinsel alanin sinirlarina iliskin devlet mudahelesinin aldigi bicimler belki de basta gelmektedir. gercek anlamda laik bir ulkede diyanet isleri gibi dine gore devlet idaresi, devlete gore din tanimi yapan devasa butceye sahip bir kurum yoktur. bir tur modern fetva mercii olarak isleyen bu kurum sunni hanefi islamın devlete uygun yorumunun resmilestigi bir merkezdir. bu kurumun varligi gercek bir laikligin hayata gecirilmesinde ciddi bir engeldir. aleviler gibi diger bir cok farkli inanci, mezhebi, dini de yok sayan ancak onlardan alinan vergilerle ulkedeki en buyuk butceye sahip kurum olarak varligini surduren bu kurumun lagvedilmesini istiyoruz. bu kurumun tartisilmasini dahi "uc fikir" olarak belirleyip, kurumun varligini laikligin devlet eliyle saglanan kontorlü ve garantisi sayanlar apacik iki yuzluluk yapmaktadirlar. cunku hic
tartisilmaya acilmasa da bu gun ulkedeki camiilerin ve din adamlarinin hemen tumu bir bicimde tarikatlerle iliskilidir. basbakanindan, diyanet isleri baskanina kadar tarikatlarla iliskili olmayan devlet yetkilisi yok gibidir. camiiler tarikatler arasinda paylasilmistir. diyanet yurtlarinin halini dillendirmek bile yersizdir. kisacasi bu kurum yani diyanet isleri baskanligi bu haliyle laikligin devlet eliyle kontrolune dahi hizmet etmemektedir (kaldi ki devletin bu rolu ustlenmesi de basli basina sorunludur). diyanet isleri baskanligi, apacik bir bicimde sunni, hanefi inancina hizmet eden bir kurumdur. aleviler tum inanc sahiplerinin kendi inanclarini kendilerinin finanse etmesini, devletin tum inanc sahiplerine politik anlamda oldugu kadar, ekonomik anlamda da esit mesafede durmasini talep etmektedir.
4. madimak oteli muze yapilsin talebi: ulke tarihinin en utanc verici olaylarindan biri olan 2 temmuz 1993 sivas katliaminin sahnesi olan madimak oteli bu gün bir kebapci olarak hizmet vermektedir. burdaki ince ironinin biz aleviler kadar akil ve vicdan sahibi olan ve kendini insan olarak goren herkesi de yaraladigi inancini tasiyoruz. madimak'da salt aleviler katledilmedi; insanlik katledildi. eger bizler ülke olarak bu utanci gercekten alt etmek istiyorsak, madimak oteli "utanc muzesi" olmalidir. gecen 15 yilda bir turlu sonlandirilamayan sivas davasinin "zaman asimina" ugratilan katilleri "insanliga karsi suc" isledikleri gerekcesiyle yeniden yargilanmalidir. maras'ta, corum'da, amasya'da, sivas'ta, gazi'de yasanan katliamlarin ardindan devletin tutumu ve toplumun suskunlugu apacik bir bicimde bu ulkenin adalet sistemine ve hukuk sistemine olan inancimizi zedelemistir. buralarda yasanan katliamlarin hangi karanlik guclerce kotarildigi biz alevilerce
gayet iyi
bilinmektedir. karanlik guclerle hesaplasmak kadar; bu kadar kolay "kiskiran", "galeyana gelen", "tahrik olan" bir "kitle zihniyetiyle" hesaplasmanin yolu da adaletin tam anlamiyla uygulanmasindan gecmektedir. bu zihniyetin tum toplum tarafindan, toplumun kanaat onderleri tarafindan acikca lanelendigini gordugumuz gune kadar, biz aleviler yasadigimiz hic bir katliami unutmayacagiz ve unutturmayacagiz.
yukarda saydigim taleplerimizi "uc" olarak goren siyasal iktidar kadar yaptigimiz eylemi agir ithamlarla asagilayan cem vakfi baskani izzettin dogan'i da kiniyorum. suphesiz aleviler buyuk bir topluluktur ve en sagdan, en sola, dinsizinden, dindarina bir cok rengi barindirmaktadir. nihayetinde modernlikle malul kalabalik bir inanc toplulugundan soz ediyoruz. ancak alevilerin cok buyuk bir kismi ne olursa olsun temel ogretileri olan "72 milleti kendinden bilme"ye sonuna kadar baglidirlar. aleviler ezilen tum halklarin, siniflarin, gruplarin, topluluklarin mucadelelerine duyarlidir, destek ve omuz verir. ozu itibariyle alevilik felsefesi her tur sovenizmin, milliyetciligin, bagnazligin disinda ve fersah fersah uzagindadir. bu anlamda aleviligi; devletci, militarist, asiri kemalist ve tumuyle ortodoks islamci bir cerceveden yorumlayan cem vakfi ve baskani izettin dogan biz alevilerin nezdinde "her agacin kurdu kendi ozunden olur" deyisinden hareketle butun
sayginligini sifirlamistir. evet aramizda marksistler vardir, kurtler de vardir ve iyi ki de vardirlar. cunku onlarin varligi dunya algimizi genisletmekte, zenginlestirmektedir. her yerde "tek"lik arayanlar ve kendilerini ancak "tek"likte iyi hissedenlere iyi haberlerimiz yok; biz aleviler cokuz, cogulcuyuz. biz "insanı" hak bilen bir ogretiye bagliyiz. bu anlamda medyada ozellikle carpitilan bir duruma da aciklik getirmek istiyorum: mitingde platforma cok yakin bir yerde bulundugum icin olani biteni ilk elden aktarabilirim. dtp'li milletvekillerinin mitingde yuhalandiklarina iliskin haberler carpitma icermektedir. evet platformun biz topluluga gore saginda kalan bolumde boyle kucuk bir grubun sesi yukselmis ancak bu nahos sesler "yasasin halklarin kardesligi" sloganiyla da bastirilmistir. tekrar belirtmek gerekir ki sonucta büyük bir topluluktan soz ediyoruz ve bu topluluk da butun turkiye toplumunun maruz kaldigi etkilere aciktir. bu tur siyasal ve
ideolojik savrulmalar alevi toplumu acisindan bizim nezdimizde de buyuk bir sorundur. bizler hakli taleplerimize destek ve omuz veren herkes gibi dtp'li milletvekillerine de tesekkuru bir borc biliyoruz. bize destek verenlerin goruslerine katilip katilmamamiz hic onemli degil. onemli olan alevilerin sesine ses, kavgalarina omuz vermeleridir. yasal zeminde yurutulen tum hak mucadelelerine saygi duyuyoruz. kaldi ki alevi olmanin sorunlarinin kat kat agirini bu toplumda "kürt aleviler" yasamaktadir. aleviligi bir "milli" inanc olarak okuyanlar, alevilige iliskin hic bir sey bilmeyenlerdir. alevilik "72 milleti kendinden bilirken", "72 millete de kucak acan, omuz veren" bir ogretidir. herkese selamlar ve saygilar.

Eleştirel Günlük said...

Degerli AAA (Anonim Alevi Arkadas) bi daha benim blogu kendi panon gibi kullanmasan sevinirim. Kendi blogunu olustur oraya postunu yap sonra ben benim blogdan link yaratirim seninin bloga. Olur mu? Sagol...

SentiuS said...

KÜresel elitin Obamasının ten renginden medet umar hale geldik sonunda. Öyle bir çılgınlık, zevzeklik halini aldı ki bu durum Van'da 44. başkan için 44 koyun kurban edilmesine kadar vardırlar.Bütün bunlar olup biterken de Afganistan'da 23, Gazze'de altı sivil öldü.Ece Temelkuran "Kunta Kinte'nin zaferi" dediği seçim sonuçlarından sonra yeni başkanın genel sekreterliğini göbek adı İsrael olan "Rhambo" lakaplı Rahm Emanuel'e teklif ettiğini de biliyor mu acaba? Ulakalık etmek istemem ama Obama zenci değil sistemin onayladığı bir beyaz gibi duruyor daha çok.

Tolga said...

Abi, ben 44 koyun olayini burda da duymustum ama harbiden abartilmis artik. Obama sevinci hiz kesmiyormus! Bir arkadasim gonderdi su haberi . Yoksa Hurriyet'i takip ettigim yok. Ama kendimi gulmekten alamadim tabii: Obama'ya Ceyhan'dan yavru kopek gonderen varmis, Sivas'tan kopek gonderen varmis, kemenceden seccadeye kadar ulkemin super insanlarinin Obama'ya hediyeleri...

Bu haber dogruysa, ben, surrealizm, dadaizme dair elestirilerimde harbiden hakliyim galiba. Realite varken abzurde ne hacet!?

Eleştirel Günlük said...

Tolga haklisin valla ne diyeyim?

Sen iyi demissin:

Bu “haber ve yorumları” gerçekten bir haber olarak değil de kendi başına tümden gerçeküstücü bir eser olarak da düşünebilir miyiz?) Yapılmışı varken, taklit edileni niye yapayım ya da alayım? Ya da gerçek taklalar atıp, dönüp kendini tersinden ifade ettiğinde, ben gerçek’e takla attırmadan ona nasıl işaret edeceğim?

Eleştirel Günlük said...

Sentius Amerika'daki irkcilik o denli gozeneklerine islemis ki kulturun Obama beyaz da olsa yine de Irkciliga karsi kazanilmis bir zafer bu. Ekonomi politige gelince tabii ki Obama eli kizil bayrakli bir kominist degil. Zaten oyle olsa birakin baskanligi adam gibi evini barkini gecindirecek bir is bulmasi bile nimetten sayilir bu (demokratik !) toplumda...