Kaynak: Burasi
Eki 11, 14 • Kör Kâtip
Şu barbarlar çetesi, Kürtlerin kökünü kazısa, yeryüzünde sana daha fazla yaşam alanı mı açılacak sanıyorsun?
İşçi ölümleri, yoksulluk, açlık, sefalet, çevre kirliliği… Bütün bunlara karşı çıkarken bu kadar insanın katledilmesine nasıl seyirci kalabiliyorsun?
Gezi’de her gün “Yalan söylüyorlar!… Penguen medyası!… Yandaş medya!…” diye öfkelendiklerine şimdi neden inanıyorsun?
Sen eline aldığında hak arayışının timsali olan taşlar, Kürtler eline alınca niye düşman oluyor her seferinde? Filistin’de taş atan çocuklar kahramanken, Kürt çocuklara bu öfken niye?
Aklına estikçe kovuyorsun Kürtleri ülkeden. Tapusunu kim verdi sana? Bir tapun varsa, seni kandırmak için seçimlerde kaçak inşaata izin veren belediyeler dağıtmıştır mutlaka. Tepene çöker o inşaat, altında kalırsın, demedi deme.
Kobanê’ye destek verenlere, “Gidin orda savaşın!” diye çemkiriyorsun sürekli. Dünyanın herhangi bir yerinde, herhangi bir haksızlığa karşı çıkmak için orda olmak gerektiğini mi düşünüyorsun? Koşul buysa, demek ki sen hiçbir haksızlığa karşı çıkmıyorsun. Kızma ama, Gazze’ye ne zaman gidiyorsun?
‘Kürtler zaten tembel. Devletimizin Doğu’ya yapmadığı yatırım kalmadı ama sırf bu ülkeye zarar vermek için çalışmadılar hiç. Devletin yaptıklarını da yakıp yıktılar.’ Çalışkan kardeşim, neden tembel Kürtler kendi Doğu’larından senin Batı’na gelip ucuz iş gücünü oluşturuyorlar biliyor musun? Mevsimlik işçi, çocuk işçi, atık kâğıt işçisi, inşaat işçisi… İşçi işte, bildiğin işçi… Oturdukları yerde devlet onları beslerken, neden kalkıp ‘senin’ şehirlerinin en yoksul mahallelerinde yaşıyorlar? Üstelik de şehrin yoksulları tarafından bile dışlanıyorlar, milliyetçi duyguları her kabaranın saldırısına uğruyorlar?
“Ama hassasiyetler…” Yalnızca senin mi var hassasiyetlerin canım kardeşim? Başkasının yok mu? Yıllardır Kürtlere yapılan baskıların parçası senin hassasiyetlerin. Bayrağı eline alan Kürtlere saldırıyor. Bayrağı eline alan, devlete sırtını yaslamış oluyor. Bayrağı eline alan kendisini kahraman sanıyor. Şarkılarını dilinden düşürmediğin Ahmet Kaya’yı linç etmeye çalışan hassasiyetleri ne de güzel savunuyorsun.
Che Guevara’ya bayılıyosun. Balya balya sözlerini paylaşıyorsun. Peki Arjantinli Che’nin Kübalı bir gerilla olarak Bolivya dağlarında ne işi vardı diye neden hiç düşünmüyorsun?
Sokakta Kürtçe konuşanlara öfkeli bakışlar fırlatıyorsun. İnandığın Tanrı yarattıysa her dili, her ırkı, her cinsi neden karşı çıkıyorsun? Yok eğer inanmıyorum diyorsan, hangi hakla kendini bir başkasına dayatıyorsun?
“At iziyle it izi” meselesi var bir de. Karışıyormuş sürekli birbirine. Öyle diyorsun. Bunu söyleyerek aslında vaktiyle sokağa çıkmış ya da sokağa çıkanlara alkış tutmuş olsan da, masum cici çocuk olduğunu göstermeye çabalıyorsun. Kürtler bu ülkenin kötü çocukları, kötü arkadaşlıklar kurmadığını ebeveynin olan devlete ispat etmeye çalışıyorsun. Kendini küheylan sanan sen, bu masaldaki kurtların kuyruğundan bir türlü kopamayan kuzusun canım kardeşim, masalın sonunu göremiyorsun.
Aslında senin Kürtlerle bir problemin yok. Ne de olsa; senin Kürt komşuların da oldu, halanın kaynının baldızıgil de Kürt, ayrım yapsanız Kürt gelin almazdınız, sevdiğin Kürt arkadaşların var keşke bütün Kürtler onlar gibi olsa, hatta bu ülkede Kürt cumhurbaşkanı bile…
Ne kadar zavallısın. Kürtlerden nefret eden sen, Türkleşmiş Kürt seviyorsun. Anlaşılmıyor sanıyorsun.
Afrika’daki açlara üzülen, kedi yavruları için barınak arayan, sokağa kuşlar için su bırakan sen, konu Kürtler olduğunda nasıl bu kadar zalim olabiliyorsun? Köle pazarlarında satılan kadınları, sınırdan geçmeye çalışırken vurulan çocukları görmüyor musun? Görüyorsun ve en fenası da bundan tuhaf bir haz alıyorsun.
İnsanlar ölüyor canım kardeşim. İnsanlar, kurşuna diziliyor, başları kesiliyor, kadınlara tecavüz ediliyor, çocuklar katlediliyor… Devlet dairelerindeki türbanı hazmedemeyen sen, Müslümanlık adına yapılan vahşete seyirci kalıyorsun. Sıra hiç sana gelmez sanıyorsun. Mülkiyetçilik ruhuna öyle işlemiş ki, Devleti de senin sanıyorsun.
Kürde niye düşmansın canım kardeşim? Kürdün davası seninle değil ki, sana da zulmedenlerle. Köyünü yakanlarla, dilini konuşturmayanlarla, çocuğunun adına bile karışanlarla. Yani senin de emeğini çalanlarla. Sana n’oluyor? Polis sana vurduğunda katil de, Kürdü vurduğunda neden kahraman oluyor?
Ama üzülme, iyi insansın sen. Şüphemiz yok bundan.
“şimdi bizi iyi dinle:
düşmanımızsın sen bizim
dikeceğiz seni bir duvarın dibine
ama madem bir sürü iyi yönün var
dikeceğiz seni iyi bir duvarın dibine
iyi tüfeklerden çıkan
iyi kurşunlarla vuracağız seni.
sonra da gömeceğiz
iyi bir kürekle
iyi bir toprağa.” (Brecht)
*Bu satırlar yazılırken, Nusaybin sınırında bir çocuk katledildi asker kurşunuyla, Berkin’den 6 yaş küçüktü… Diyarbakır’da bir genç hayatını kaybetti polis kurşunuyla, Ethem’den 2 yaş küçüktü… Esenyurt’ta bir genç sivil faşistlerce öldürüldü, Ali İsmail’den 1 yaş küçüktü… Ve sen bu satırları okurken kim bilir daha kaç kişinin canına kıymış olacak devletinin kanlı elleri. 8 yaşında kalan Beşir Remezan Arif’in annesi dedi ki:“Otobüs yakıldıysa yenisini alırım, kaldırım taşı söküldüyse yerine koyarım. Şimdi siz de bana çocuğumu geri verin.” Şimdi oturup bankamatiklere ağla sen, canım kardeşim. Çünkü onlar Kürt değil.
Eki 11, 14 • Kör Kâtip
Şu barbarlar çetesi, Kürtlerin kökünü kazısa, yeryüzünde sana daha fazla yaşam alanı mı açılacak sanıyorsun?
İşçi ölümleri, yoksulluk, açlık, sefalet, çevre kirliliği… Bütün bunlara karşı çıkarken bu kadar insanın katledilmesine nasıl seyirci kalabiliyorsun?
Gezi’de her gün “Yalan söylüyorlar!… Penguen medyası!… Yandaş medya!…” diye öfkelendiklerine şimdi neden inanıyorsun?
Sen eline aldığında hak arayışının timsali olan taşlar, Kürtler eline alınca niye düşman oluyor her seferinde? Filistin’de taş atan çocuklar kahramanken, Kürt çocuklara bu öfken niye?
Aklına estikçe kovuyorsun Kürtleri ülkeden. Tapusunu kim verdi sana? Bir tapun varsa, seni kandırmak için seçimlerde kaçak inşaata izin veren belediyeler dağıtmıştır mutlaka. Tepene çöker o inşaat, altında kalırsın, demedi deme.
Kobanê’ye destek verenlere, “Gidin orda savaşın!” diye çemkiriyorsun sürekli. Dünyanın herhangi bir yerinde, herhangi bir haksızlığa karşı çıkmak için orda olmak gerektiğini mi düşünüyorsun? Koşul buysa, demek ki sen hiçbir haksızlığa karşı çıkmıyorsun. Kızma ama, Gazze’ye ne zaman gidiyorsun?
‘Kürtler zaten tembel. Devletimizin Doğu’ya yapmadığı yatırım kalmadı ama sırf bu ülkeye zarar vermek için çalışmadılar hiç. Devletin yaptıklarını da yakıp yıktılar.’ Çalışkan kardeşim, neden tembel Kürtler kendi Doğu’larından senin Batı’na gelip ucuz iş gücünü oluşturuyorlar biliyor musun? Mevsimlik işçi, çocuk işçi, atık kâğıt işçisi, inşaat işçisi… İşçi işte, bildiğin işçi… Oturdukları yerde devlet onları beslerken, neden kalkıp ‘senin’ şehirlerinin en yoksul mahallelerinde yaşıyorlar? Üstelik de şehrin yoksulları tarafından bile dışlanıyorlar, milliyetçi duyguları her kabaranın saldırısına uğruyorlar?
“Ama hassasiyetler…” Yalnızca senin mi var hassasiyetlerin canım kardeşim? Başkasının yok mu? Yıllardır Kürtlere yapılan baskıların parçası senin hassasiyetlerin. Bayrağı eline alan Kürtlere saldırıyor. Bayrağı eline alan, devlete sırtını yaslamış oluyor. Bayrağı eline alan kendisini kahraman sanıyor. Şarkılarını dilinden düşürmediğin Ahmet Kaya’yı linç etmeye çalışan hassasiyetleri ne de güzel savunuyorsun.
Che Guevara’ya bayılıyosun. Balya balya sözlerini paylaşıyorsun. Peki Arjantinli Che’nin Kübalı bir gerilla olarak Bolivya dağlarında ne işi vardı diye neden hiç düşünmüyorsun?
Sokakta Kürtçe konuşanlara öfkeli bakışlar fırlatıyorsun. İnandığın Tanrı yarattıysa her dili, her ırkı, her cinsi neden karşı çıkıyorsun? Yok eğer inanmıyorum diyorsan, hangi hakla kendini bir başkasına dayatıyorsun?
“At iziyle it izi” meselesi var bir de. Karışıyormuş sürekli birbirine. Öyle diyorsun. Bunu söyleyerek aslında vaktiyle sokağa çıkmış ya da sokağa çıkanlara alkış tutmuş olsan da, masum cici çocuk olduğunu göstermeye çabalıyorsun. Kürtler bu ülkenin kötü çocukları, kötü arkadaşlıklar kurmadığını ebeveynin olan devlete ispat etmeye çalışıyorsun. Kendini küheylan sanan sen, bu masaldaki kurtların kuyruğundan bir türlü kopamayan kuzusun canım kardeşim, masalın sonunu göremiyorsun.
Aslında senin Kürtlerle bir problemin yok. Ne de olsa; senin Kürt komşuların da oldu, halanın kaynının baldızıgil de Kürt, ayrım yapsanız Kürt gelin almazdınız, sevdiğin Kürt arkadaşların var keşke bütün Kürtler onlar gibi olsa, hatta bu ülkede Kürt cumhurbaşkanı bile…
Ne kadar zavallısın. Kürtlerden nefret eden sen, Türkleşmiş Kürt seviyorsun. Anlaşılmıyor sanıyorsun.
Afrika’daki açlara üzülen, kedi yavruları için barınak arayan, sokağa kuşlar için su bırakan sen, konu Kürtler olduğunda nasıl bu kadar zalim olabiliyorsun? Köle pazarlarında satılan kadınları, sınırdan geçmeye çalışırken vurulan çocukları görmüyor musun? Görüyorsun ve en fenası da bundan tuhaf bir haz alıyorsun.
İnsanlar ölüyor canım kardeşim. İnsanlar, kurşuna diziliyor, başları kesiliyor, kadınlara tecavüz ediliyor, çocuklar katlediliyor… Devlet dairelerindeki türbanı hazmedemeyen sen, Müslümanlık adına yapılan vahşete seyirci kalıyorsun. Sıra hiç sana gelmez sanıyorsun. Mülkiyetçilik ruhuna öyle işlemiş ki, Devleti de senin sanıyorsun.
Kürde niye düşmansın canım kardeşim? Kürdün davası seninle değil ki, sana da zulmedenlerle. Köyünü yakanlarla, dilini konuşturmayanlarla, çocuğunun adına bile karışanlarla. Yani senin de emeğini çalanlarla. Sana n’oluyor? Polis sana vurduğunda katil de, Kürdü vurduğunda neden kahraman oluyor?
Ama üzülme, iyi insansın sen. Şüphemiz yok bundan.
“şimdi bizi iyi dinle:
düşmanımızsın sen bizim
dikeceğiz seni bir duvarın dibine
ama madem bir sürü iyi yönün var
dikeceğiz seni iyi bir duvarın dibine
iyi tüfeklerden çıkan
iyi kurşunlarla vuracağız seni.
sonra da gömeceğiz
iyi bir kürekle
iyi bir toprağa.” (Brecht)
*Bu satırlar yazılırken, Nusaybin sınırında bir çocuk katledildi asker kurşunuyla, Berkin’den 6 yaş küçüktü… Diyarbakır’da bir genç hayatını kaybetti polis kurşunuyla, Ethem’den 2 yaş küçüktü… Esenyurt’ta bir genç sivil faşistlerce öldürüldü, Ali İsmail’den 1 yaş küçüktü… Ve sen bu satırları okurken kim bilir daha kaç kişinin canına kıymış olacak devletinin kanlı elleri. 8 yaşında kalan Beşir Remezan Arif’in annesi dedi ki:“Otobüs yakıldıysa yenisini alırım, kaldırım taşı söküldüyse yerine koyarım. Şimdi siz de bana çocuğumu geri verin.” Şimdi oturup bankamatiklere ağla sen, canım kardeşim. Çünkü onlar Kürt değil.
No comments:
Post a Comment