Pages

May 18, 2009

Homofobi

Genelde her ne kadar kötűmser olsam da, hep bardağın boş yanını problematize etsem de bazan olup bitenlerin tarihsel anlamda bir ilerleme olduğunu kabul etmek zorunda kalıyorum. Kuşkusuz varolan ilerlemenin orda durmayacağı koşuluyla…

Son gűnlerde eşcinsellik gűndemin bir kısmını tuttu (homoseksűel hakem, ODTU’deki keyfi şiddet, Ali Bulaç dangalağı falan filan). Sonra 4. Uluslararası Homofobi Karşıtı Buluşma ve benzeri aktiviteler. Gűzel sözler edildi, gűzel analizler yapıldı. Bunlar umut verici gelişmelerdir kuşkusuz. Nilgűn Toker şöyle demiş örneğin

“Dünyadaki tüm anayasalarda ortak bir ruh var. Eşitliği doğallık üzerinden tanımlayan bu yasalar ‘doğal olmayanı’ da bunun dışında tutar. Doğal/doğal olmayan tanımlamasının konu LGBTT’ler söz konusu olduğunda referans olarak verilmesi bizim handikaplarımızdan biri. Eşcinsellik doğaldır deyince iş bitmiyor çünkü. Hadi bunu böyle kabul ettik. Peki diğerleri ne olacak?” Bianet
Oral Çalışlar da şöyle demiş:
“Kürtlerin, kadınların, Alevilerin mücadeleleri nasıl kimlik mücadelesiyse eşcinsellerin mücadelesi de kimlik mücadelesidir. Kürdün, kadınların, Alevilerin haklarını savunanlar eşcinsellerin haklarını savunmuyorlarsa aslında kimsenin hakkını savunmuyor demektir.” Bianet

Kulağa hoş gelen ‘doğru” gibi gelen yorumlamalar bunlar. Aslında doğrular da. Ancak meselenin odak noktasına yönelmiş analizler mi bunlar? Bence değil. Fobinin kökeninde sosyalizasyon sűreci var, yani içinde geleneksel normlarıyla, tabularıyla, dinsel gűnah ve sevaplarıyla kűltűr var. Yoksa tabii ki űstten, ta en űstten , anayasa’dan başlayabiliriz meseleyi didiklemeye (ki yine söylűyorum bu mesele de önemlidir) ama problem olanın can bulduğu batak o değildir. Kökleri taa en ince gözeneklerine kadar işlemiş kűltűrűműzdűr.

Sadece rasyonel dűzeyde tartışıp “ Demokrat kişi insanların demokratik hak ve özgűrlűklerinden yana tavır alır, ben bir demokratım o halde ben LGBTTin de haklarından yana tavır almalyım" demekle olmaz bu iş. Çűnkű adından da anlaşılacağı gibi fobi rasyonel bir korku değildir. Hastalıklıdır. Patolojiktir. Biri vardı oğluna fitil vermişlerdi de kaygıdan ölműştű "bűyűrse ibne olur" diye. Şimdi hatırlamıyorum kim demişti. Diyordu ki işkencede adamlara elektrik veriyorlar adam dayanıyor, falakaya yatırıyorlar adam dayanıyor, aç bırakıyorlar adam dayanıyor ama “ulan şimdi bu jopu götűne sokacağız" diyince adam bűlbűl gibi ötűyor. Yani korkunun şiddetini ve anksiyetenin boyutunu dűşűnebiliyor musunuz? Bunun altında jopun anűsde yapacağı fiziksel zarar değil “ibne” olma korkusu vardır. Namus vardır. Yani sanki ondan sonra alışkanlık geliştirecek ve gidip her önűne gelene “abi allah rızası için bi kere beni yapıver” diye yalvaracak. Ya da erkekler(!) bunun götűnű koklayıp (hayvanlar gibi) “senin yol açılmış bir kere. Artık biz seni her canımız istediğinde dűzeriz” falan diyecekler sanki…

Yani görűldűğű űzere kűrtler tarafından űlkenin hıyar gibi ikiye bölűnme fobisinin, kadınların özgűrleştikçe bacaklarını yıldızlara doğru sonuna kadar açıp herkese “vereceği” fobisinin, ve bizimkinin öbűrsűnkűnden daha kűçűk olabilme olasılığı fobisinin yanısıra bizim götűműzden korkumuz vardır. Yoksa valla homoseksűellerle bi sorunumuz yok. Bizi yapmak istemedikleri sűrece ve bizim onları yapmamıza ses çıkarılmadığı sűrece onlarla ne sorunumuz olabilir ki? Bizim korkumuz kendimizden! Dűnyayı bacak arasından yorumlama biçmimizden. Bizim korktuğumuz o en çok saplantı gelistirdigimiz göt, sik, ve am denilen organlarin olasi potensiyelleri …Ya devrim yaparlarsa ?

-- Bak nasıl da ibnelik özendiriliyor toplumda. Salgın bir hastalık gibi yayılıyor valla ibnelik.
-- Komşunun çocuğundan mı görűp hevesleniyor sizinkisi?
--Siktir lan!
Kuşkusuz bu patolojik korkumuzu besleyen bizim cehaletimizdir de. Homoseksűelitenin ne mene birşey olduğunu anlamak da önemli ancak bunun için de önce bu fobimizin ve kaygı dűzeyimizin dűşmesi gerekmektedir. Çünkü kaygı düzeyi böylesine tavana vurmuşken ögrenmenin gerekleşmesi pek olası değildir.

Yani yukarıda tartışıldığı gibi mesele anaysal ve demokratik bir mesele olmaktan öte kültür sorunudur, sosyalizasyon sorunudur, ve sosyal ögrenme (klasik ya da operant koşullu ögrenme) sorunudur. O halde sorun ögrenilmiş bu korkunun söndürülmesiyle, öğrenilmemesiyle ilgilidir. Örneğin şu aşağıdakiler gibi…

  • Homoseksűelite sadece cinsel organ merkezli bir şey değildir.
  • Homoseksűelite bir seçenek ve tercih değildir. Seçenek ve tercih olsa bu adamlar ve kadınlar manyak mı yahu bu toplumda bu kadar aşağılanacağını bile bile bunu seçsinler?
  • “Homoseksüelite Iran’da yoktur” sözünün meali şudur: Varsa önce siker sonra öldürürüz. Bunun için kimse homoseksüel olamaz.
Sahi prostatlarını kontrol ettirmeye gidip de homofobisi azan erkeklerin yüzdesini bilen var mı?

-- Ben bi gittim bi daha da gitmem abi!

5 comments:

Ebru said...

Marksizm toplantılarından birinde Kaosgl'yi temsilen konuşma yapan (şuan adını hatırlamıyorum) arkadaş utanmama neden olmuştu. O güne dek Homoseksüellik denilince aklıma işin cinsel boyutu geldiği için.Erkeklerle kuşatılmış bir çevrede çalışıyorum. 'ibne' kelimesini, merhaba kadar doğal telaffuz edenlerle.
Dediğiniz gibi kaygı tavan yapmışken öğrenme mümkün olmuyor.Bir yandan doğal karşılayıp özgürlüklerini savunurken diğer yandan 'ya oğlum da!!!' dediğimiz anki çelişki.
Özgürlükleri savunmak tırnak içerisinde çünkü dergi ve dernekleriye bence zaten çok iyiler.

Eleştirel Günlük said...

Sagol Ebru! En buyuk yanilgilardan biri "sevgi" ya da "duygusal" boyutun gozardi edilisi. Homoseksueliteye yonelik sadece cinsel iliski boyutunun one cikarilisi buyuk bir stigmadir. Bu stigma homoseksueliteye karsi gelisitilecek olumsuz duygu, dusunce, ve tavir alislari (nefret, tiksinti, utanc, vb.) cok daha kolaylastirmaktadir.

zihni örer said...

Çok isabetli va ayrıntılı yazmışsın.
Kısaca şöyle de diyebiliriz:
Bir başkasının bedeni va yaşama kültürü üzerinde hüküm yürütmek, tasarrufta bulunmak ne kadar aptalca ve egoistçe bir durum.
Bir bireyin toplum karşısındaki sorumluluğu üretmek, paylaşmak (buna kapitalizmde vergi deniliyor), dayanışmaktır. Bunun dışındaki davranışlardan korkaklar, benciller ve ruh hastaları paniğe kaılabilir anacak..

Anonymous said...

Vakit'in internet sayfasında gey hakemle ilgili haberin altına bir "okuyucu" şu yorumu yazmış:"ben sahada bir tane top olduğunu biliyordum oysa"...

Diğer haber sitelerinde de başka konudaki haberlerin altına yazılan yorumlarda gayet moral bozucu.. Örneğin 1 mayıs'la, Kürt sorunuyla ilgili haberlerin altına yazılanlar.
Bütün bunları göz önüne getirdiğinizde gerçekten ciddi bir umutsuzluğa kapılıyorsunuz. Gramsci'nin bahsettiği hegemonya toplumun en ufak iliklerine kadar işlemiş, öyle ki bu hegemonya egemenlerin "açılımlarını" bile engelleme reddesine geldi.
Bu kapkara tablonun karşısında yine gramsci'nin "aklın karamsarlığına karşı iradenin iyimserliği" tezine sarılmak gerek sanırım.

Eleştirel Günlük said...

Yortsavul cok tesekur ederim katkin icin. Gozlemlerine ve yorumlarina katiliyorum. Gercekten gundelik yasamin iliklerine kadar nufuz etmis fasizm. Ve en korkuncu da bu aslinda. Yani siradan bir iki salagin yazdigi yorum degil bunlar. Bu adamlar komsumuz, cocucugumuzu teslim ettigimiz ogretmen, otobuste yanina oturdugumuz... Onun icin ben bir ya da iki defa bu yorumlari toplayim bloga koymustum taniklik olsun diye.

Bazan birileri diyor ki bir suru gerekce var umutlu olmak icin. Gercekten soyle bi bakinca olup bitenlere, yeni yeni olusumlara, guzel guzel girisimlere falan, insan umutlaniyor bi an icin de olsa ama sonra goruyoruz ki bu guzel seylere bulasanlar o denli azlar ki. Elit kaliyorlar. Yani su klasik Uc Buyuk sehir ve Anadolu ayrimi. Anadolu'ya gitmiyor o guzel eylemler, cabalar, umutlar. Uc buyuk sehirde kaldikca da solan cicekler gibi...

Simdi Gramsci amcaya sormak lazimdi cogalmayan iyimserlik ile illizyon ya da delüzyon arasindaki farki...