Pages

May 8, 2010

Okul ve Eğitiminiz

Mark Twain okulun (sisteminin) kendi  eğitimine engel olmasına asla izin vermediğinden sőz eder. Siz hiç okul ve eğitiminiz hakkında etraflıca düşündünüz mü? Hatta çocuğunuzun eğitimi hakkında? Daha düşünmeyi düşünmeye başladığınızda ne kadar zavallı ve çaressiz olduğunuzu hissedeceksiniz. Çünkü okul aracılığı ile size dayatılan şey tepeden inmedir ve nerdeyse sizin kendi eğitiminiz üzerinde hiçbir kontrolünüz yoktur. Herşey belli bir amaca gőre őnceden belirlenmiştir. Okul-őğretmen-aile üçgeni denir ama bu üçgendekiler yukarıdan belirlenmiş okul temelli eğitimin işlemesini sağlayacak dişlilerden başka birşey değillerdir. Ne sizin, ne velinizin, ne őğretmenlerin sőyledikleri hiç bir zaman eğitime yőnelik kararlar alanların masasına gitmez çünkü. Siz őğretmen ya da veli toplantılarına gidersiniz ve sanırsınız ki bi halt yaptınız. Inanırsınız ki çocuğunuzun eğitiminde sizin de katkınız var. Oysaki sizin anladığınız arzuladığınız anlamda hiç bir katkınız olmaz. Siz sadece yukarıdan belirlenmiş şeylerin daha iyi işlemesi için katkıda bulunmuşsunuzdur, haberiniz yoktur. Hepsi bu kadar. Bunu daha iyi anlamanız için birazcık şu okul temelli eğitim nedir, nasıl işliyor diye sorular sormanız yararlı olabilir. Ilk iş, müfredat nedir diye sorarak başlayalım mı?  

Müfredat eğitim sisteminin ve onu çerçeveleyen egemen ideolojinin amaçlarını, araçlarını, ve varsayımlarını içeren omurga kemiğidir. Ki bu egemen sistemin kendini yeniden üretmesine hizmet eder. TSE nasıl ki malların standardını belirliyorsa, müfredat da okuldan çıkacak istendik insan tipinin standardı gibidir. Ama müfredat TSE’ninkinden daha karmaşık bir yapıya sahiptir. Bunun içindir ki, őrneğin, gőrünürde bir tür müfredat varken aslında üç çeşit müfredat vardır.

Birinci müfredat o herkesin bildiği Milli Eğitim Bakanalığının őzenle (!) hazırlayıp herkese sunduğu, baldıran zehirini andıran, bir sürü ezbere dayalı kuru bilginin içine şırıngayla enjekte edilmiş, hani hep milliyetçi, biraz devlet-tanımlı-müslüman, biraz ırkçı, tümüyle erkek egemen, alabildiğine cinsiyetçi, hafiften homofobik bilgiler yığınıdır.

Ikincisi ise gizli müfredattır. Bu, birinci müfredatta belirlenmiş bilgilerin, değerlerin, gerçeklik algısının ve benzerlerinin çocuklara istendik biçimde yerleştirilebilmesi (őzümsetilebilmesi) için birincisine gizlice hizmet eden yapılardır. Őrneğin, toplumdaki sınıfsal yapının yeniden üretilmesine bu müfredat hizmet eder. Nasıl mı? Zengin çocuğunu ileride yőnetici veya zengin olacakmış gibi eğitir ve motive ederken işçi çocuğunu işçi olabilecek gibi motive edip biçimlendirir őrneğin. Daha somutlarsak, zengin çocuğuna verilen problemler, őgrenme aktiviteleri, alıştırmalar vesaire çocuğun üst düzey düşünme ve problem çőzme yeteneklerini geliştirmeye yőnelikken aynı alıştırmalara işçi çocuğuna őylesin düşük düzeyde ve makanik bir biçimde verilir ki çocukların ilerde toplum içinde alacakları yer dolaylı yoldan belirlenmiş olur. Ya da hikayeler, okuma parçaları kadını ve erkeği őyle bir biçimde çocukların kafasına kazır ki toplumdaki kadına ve erkeğe yőnelik roller pekiştirilerek kendini yeniden üretir. Bunun daha somut őrnek olarak kadının hep ev kadını ve ana gibi vurgularla betimlenirken erkeğin evdeyken oturup TV seyreden, gazate okuyan, eve para getiren, ve ahlaksal otorite olarak betimlesi olarak gősterilebilir.

Üçüncü müfredat ise Elliot Eisner’ın null (boş) müfredat dediği bir müfredat türüdür. Türkçe karşılığı boş mu olur emin değilim ama Eisner’e gőre bu müfredat müfredattan bilinçli olarak çıkartılmış, müfredata katılmamış, yani őğretimin ve eğitimin bilinçli olarak őgretilmeyen boyutu içerir. Büyük zaferler anlatılırken o zaferlerin kazanılmasında yapılmış vahşetin hiç bir tarih kitabında yer almaması buna bir őrnektir. Diğer bir őrnek uygarlığa katkısı olan belli bir gruba, kültüre, ve etnisiteye ait insanların őğretilmeyişi hatta hiç sőz edilmeyişidir.

Gőrüldüğü gibi sıradan bir problemle değil alabildiğine ince elenip sık dokunmuş ve alabildiğine karmaşık bir yapıyla karşı-karşıyasınız. Egemen ideolojinin sizin yaşamınıza en somut biçimde girdiği bir problemdir bu. Yaşamınızı belirlemeyi talep eden, dikte eden bir işgaldir. Ama yine de o denli zavallı ve edilgen değilsinizdir. Twain gibi izin verip vermemek biraz da size kalmış.

Hadi kolay gele…

7 comments:

aysegul said...

Aynı tip, aynı görüşte, aynı ünüforma, düşünmeyen, niteliksiz insan türüne ihtiyacı var kapitalist
sistemin..İroninin kendini yücelterek
yerleşik düzenle ve onun bilinciyle
ittifakadır bugüne kadar süren eğitim
ve Karl Kraus nüktesinin suyu bulandırmasına asla izin verilmez
efendilerce...!

udk said...

Ben ilkokulu Türkiye'de okudum. İkinci sınıftan beşinci sınıfa kadar da bol bol dayak yedim.
Yetmişli yılların sonunda, ismimin Ulaş Devrim olması, bir komünistin oğlu olmam, fazlasıyla yeterli bir sebepti. İlk defasında ( ikinci sınıf, Diyarbakır ) anneme söyleyince, annem okulu birbirine katmıştı. Ondan sonra da söylemedim. Ülkeyi terkedinceye kadar, gıkımı çıkarmadan dayak yedim.

Aradan otuz yıl geçti. Bu ülkede halen çocuklar öldürülüyor, hapise atılıyor, işkence çekiyorlar.

Müfredat mı? Ben böyle müfredatın içine...

Eleştirel Günlük said...

Aysegul Evet evet insan fabrikasinin bicim verme departmani okul. Bizde paketleme bolumu da erkekler icin askerlik. kadinlar icin evlilik. Sonra artik uretim tamamlanmis, uretilenler yeteri misyonlar yuklenmis ve egemen ststuskonun hizmetcileri kalifiye eleman olmuslardir...

Eleştirel Günlük said...

UDK benim icin de benzer deneyimler gecerli. Izmir'e gidince orda irkciligin ve asimilasyonun yuzuyle daha farkli sekillerde karsilasmistim. Ilk okul 5'de idim en cok aklimi karistiran ve zoruma giden ogretmenimin habir bu cocuk digerlerine benzemiyor. Akilli zeki cocuk demesiydi. Ulan otekiler kim? ben neremle onlara benzemiyorum? O cocuk kafamla oyle zordu ki bunlari anlamak. Bir yandan odul ve ovgu aliyorum diye seviniyordum bir yandan da otekiler kim diyordum... Otekilerin benim ailemi, akrabalarimi, butun dogululari (Kürt denmiyordu tabii o zaman)icerdigini anlayinca nasil kendimi kirlenmis, kullanilmis, asagilanmis hissetmistim... Bu da egitimin ve mufredatin bize ozel bir boyutu; asimilasyon boyutu. Belki onu da yazmaya gelir sira birgun. Cok sagol.

Hey yine de silemediler bellegimizi, bir bir sekilde kendimiz olmayi becerebildik. Bu da onemli...

Ebru said...

EG 2 kez okudum ayak üztü yorumlanmayacak kadar güzel bir yazı evde yine okuyup bir iki laf edeyim.

EKMEKÇİKIZ said...

İzin vermemek için, öylesine farkında olmak ve sadece direnmenin ötesinde düzgün başka bir yapı oluşturabilmek yeteneğine de sahip olmak gerekiyor ki, herkes, hepimiz az ya da berelerle çıkıyor bu harpten.

Ebru said...

Hergün yeni yeni savunma teknikleri geliştiriyoruz çocuklarımızın eğitim sürecinde.
geçen hafta İda dan öğretmeni test kitabı istemiş yanlış mı anladı acaba diye öğretmenini aradım MEB'in kitaplarının durumu ortada ve İda seviye olarak sınıfın biraz üzerinde o nedenle başka kitap istedim ama bu yaptığım yasal değil dedi.
Şimdi öğretmenin bu eksikliğin farkında olarak müfredata bağlı kalma zorunluluğuna mı yanalım farklı dediği bir çocuğun genele uyarak seviyesinin nerelere taşınacağını mı tartışalım bilmiyorum. bildiğim EG'nin de yazısında vurguladığı zengin çocuklarının eğitiminden almadığı. Bu bir yarışsa (maalesef o halde) bizimkiler 1-0 yenik başlıyor.