Pages

May 23, 2010

Saman Sarısı 2/3

Dostlar güzel ve teşvik edici sözlerinizden hemen sonra ikinci bölüm üzerinde çalışmaya başladım. Bu defa müzik koymadım fona. Bunun iki sebebi var: Birincisi telif hakkı meselesi problem olabiliyor ve ikincisi de bildiğiniz gibi fondaki müziğin ses ayarını yapabilecek alet hırdavatım yok. Hem sesimi beğendinizi söylemişti kiminiz. Umarım pişman olmadınız sesime iltifat ettiniz diye…

Önce şiiri dinleyin diye şiirin bu bölümünün kendimce yorumunu video’dan sonraya koyuyorum. Eminim sizde çok daha farklı çağrışımlara ve yorumlara sebep olabilir bu şiir. Paylaşırsanız sevinirim…



Bu bölümde Nazım (bence) iyice hesaplaşıyor geçmişiyle. Vera’yı yitirmiştir. Böylesi bir yitirişin yarattığı kederle dolanır ortalarda. Nasıl da koca dünya birden bire bomboş kesilmiştir; Bilir misiniz şehirlerin öyle bomboş kesilişini?

sokaklar bomboş
bütün pencerelerde perdeler inik
tıramvaylar bomboş geçiyor
biletçileri vatmanları bile yok
kahveler bomboş
lokantalar barlar da öyle
vitrinler bomboş
ne kumaş ne kristal ne et ne şarap
ne bir kitap ne bir şekerleme kutusu
ne bir karanfil

Yalnızlıkta on kat aratan bu yaşlılığın kederinden kurtulmak için

martılara ekmek atıyor
gereğinden genç yüreğinin kanına batırıp
her lokmayı

Böylesine kanartan bir yalnızlık ve zaman karşısındaki çaresizliği Vera’dan ayrılığın analizine yeltenir.
yitirdim seni ansızın Mayakovski Alanı'nda yitirdim ansızın seni oysa
ansızın değil çünkü önce yitirdim avucumda elinin sıcaklığını senin
sonra elinin yumuşak ağırlığını yitirdim avucumda sonra elini


Nazım ayrılığın zamanın en küçük anlarına sinmiş evrelerini resimlerken öte taraftan ayrılığı rasyonalize ederek kendi yüreğini rahatlatama çabasındadır.
ayrılık parmaklarımızın birbirine ilk değişinde başlamıştı çoktan

Yani beklenen ve bilinen bir şeydi ayrılık ama gel gör akıl (rasyonel) yetiyor mu ki sevdaya! Yetmez! Bu yetmezlik Nazım’ı geçmişine yöneltir; gençliğine. Artık “sevgiliden ayrılık” “sevgiliyi zaman denilen o soyut ve sisili imgeler dünyasında “yitime”ye dönüşmüştür. Sanki Vera’dan ayrılmamış da elini tuttuğu bir çocuğu yitirmiş bir baba ya da annenin çılgınlığı içinde Vera’yı aramaya koyulmuştur. Her önüne gelene sormaya başlar:

“Gördunüz mü?”

“Görmediniz mi?”

Mutlaka birileri görmüş olmalıdır. Mesela mesela elleri öylesine ayırd edicidir ki, eldivenlerini çıkarmışsa ellerini görmemek mümkün değildir. “Görmedik” yanıtını alsa da pes etmez. Bu kargaşada sanki bi an Vera ile gençliği birbirine karışmış gibidir. Bu psikozda artık neyi aradığı bile net değildir: Vera mıdır aradığı, yoksa kendi gençliği mi belli değildir artık.

13 comments:

Tolga said...

ufff, ne yazik ki uzzun bir suredir youtube'a giremiyorum; senin bu guzel siirleri de dinleyemiyorum bundan :( ayrilik, olum filan da agir seyler, dinlersem de pek iyi gelir mi bunyeye bilmiyorum.

yahu Tr'de de ikamet etmiyorum, acaba sanli devletimiz kendi vatandaslarinin dis mihraklardaki internetine de mi sansur koyduruyor? neden giremiyorum, hala cozemedim :(

Eleştirel Günlük said...

Tolga guldurdun beni sabah sabah... Valla olur olur, bu adamlardan hersey beklenir... Ama onlar sansur koyar falan ama sen de delmeyi bilmelisin mirim. Bak TR'de ikamat eden milyonlar youtube yine izliyor...

Kendine iyi bak..

zihni örer said...

Evet, sen bu konuda ekol oldun yoldaş:)
Keyifle dinliyoruz ve motivasyonumuz oldukça kışkırıyor:)

Müzik olsa fena olmazdı ama, yine de pek aratmıyor.

Bir de, ortak yapım olan "Köprü"yü sezi-yorum da Ankaradan biri günde en az 10 kez dinliyor. Geri izlemeden biliyorum:) Şu bizim Ebru ve Zeynep değil herhalde? Onlar olsa ses verirlerdi. Bu kadar tekrar dinleyen fena beğenmiş:)) Sevindirici.

Eleştirel Günlük said...

Aslinda iyi bi software bulsam fena olmayacak.

Kim acaba su Kopru hayrani? Su youtube yasakli olmasa Saman Sarisi da ziyaretci alir ama baksana Turkiye disinda bile Turkiyelilere youtube hala sansurluymus :-)

Anonymous said...

nazim'i en son ne zaman okudumda biraktim sonra hatirlamiyorum...sairlerim degisti zamanla, siirlerim farklilasti...uzun zaman olmus...bir kitap alip elime okumazdim muhtemelen, sayende dinledim simdi...siir nasil geldi bana, himm degmedi sanki, bir bag, cok derin bir bag kuramadim dizelerle...."iste öldüm, iste son kadife cicekleri/
son defneler, baldiranlarla kefenlediler beni/
bütün kacaklar icin ince bir melhem oldu benim ölümüm" halinde seyir ettigimden belki...arkada ses olmamasi daha iyi diye düsünüyorum, vurgular,tonlamalar daha bir önem kazaniyor böyle....gerci ben simdi dinlerken siiri, disarda klarnetiyle genc bir cocuk geldi, sokagin kösesinde kendi kendine, sanirim yüzünü günese dönerek, cok hafif cok yumusak bir seyler caliyor, o eslik ediyor siire, fena olmuyor....
sevgiler.

Eleştirel Günlük said...

Kacak sagol guzel yorumun icin. Bilirsin siir okundukca (dinlendikce) tadina varilan bir sarkidir. Bir kac kez daha dene, goreceksin, Saman Sarisi'nin buyusunu kesfedeceksin... Klarnetli cocuga da tesekkur et benim adima siire eslik etti diye...:-)

aglea said...

senin güzel, sesin dinledikçe güzelleşiyor... bu müziksiz okumada nefes alışların, yutkunma anların daha belirgin sanki. ayrıca bir heyecan katmış. bir de sen ne zaman şiir okusan benim de canım şiir okumak istiyor. madem nazım'dan gidiyoruz ya, ben de şeyi okumak istedim, hani "karımın istanbul'dan yazdığı mektup" vardır. ne güzel bir şiir olmuştu öyle, münevver'in nazım'a mektubu. bilmem, belki ben de okurum onu bi'gün, sesli sesli...

Eleştirel Günlük said...

Aglea beraber okuyalim. Bir kismini sen bir kismini ben sonra birlestiririz? Ne dersin?

Ayrica sesime yonelik guzel sozlerin icin tesekkur ederim...

aysegul said...

Orson Welles' in sözlerini kısaltarak armagan edıorum :D
-------------
Ben genç olmanın ne olduğunu biliyorum.
Fakat sen yaşlılığın ne olduğunu bilemezsin...
Bir gün sen de aynı sözleri söylüyor olacaksın...
Yazdan sonra kış gelecek ve böylece yıllar geçecek...
Eğer, böyleyse genç insan,
Gel beraber müzik dinleyelim...
Sen bana yenileri söylerken
Ben sana eskilerden çalayım...
Zamanla senin de gençlik günlerin geçecek
Ve hatıralarını paylaşacak birileri olacak...

Anonymous said...

Elestirel,

Bir kere dinledim siirini. Birkac sene once yine boyle bir kaydini dinlemistim senin. Ilk intibam degismedi. Cok guzel. Tebrik ederim. Ama simdi de o zamanki gibi en fazla bir kez dinleyebildim. Neden mi? Seni dinlerken, cok sekerli bir tatli yer gibi icim kiyiliyor da ondan. Neden mi? Hmm, nasil desem, sesin bana gore fazla guzel, fazla mukemmel, fazla genc, ozetle too perfect. Hic tortusu, puturu yok, yag gibi akip gidiyor insanin kulaklarinda. Birazcik kircilli, azicik catalli olsa, ne bileyim en azindan birazcik yaslansa o zaman sanki tam tadini, rengini bulacak sesin gibime geliyor. Bir on sene sonra okuyacagin siirleri dinlemeyi dort gozle bekliyorum. Tabii o zaman kafan kizip da bana `de get yok sana siir miir` demezsen. :)

Passive Apathetic Munasebetsiz Ses Degustatoru :)

Eleştirel Günlük said...

Ah PA ne guzel sozler boyle benim sesime dair. Sevindim ve gururlandim. Yuzum de kizarmistir ama neyseki barut esmerligim rengimin degisikligini iyi gizler.. Sagolun efendim.. Ben yasadikca siir okurum. Siirsiz hic yapamadim zaten...

aysegul said...

VATAN-MİLLET-SAKARYA :DDD

BLOGUMA GEL DE ŞIIR NASIL YAZILIRMIS GOR E.G.ABI :Pp


- YAYINLAMA -

Unknown said...

Birilerinin egosunu yapay olarak fazla sisirmisler herhalde...