Pages

Sep 14, 2010

Anlamın Anlamsızlaşması


“Herkes aynı şeyi istiyor aslında ama biri “evet” derken őbürü “hayır” diyor, bir diğeri de boykot ediyor."
"Sadece kadınlar ezilmiyor bakın erkekler de eziliyor. Bakın biz erkekler kadınlar kadar rahat ağlayamıyoruz mesela."
“Sadece Kürtler değil biz Türkler de geri bırakılıyoruz”
“Şurdaki eylem de başka bir şiddet formudur, onu destekleyerek senin hiç bir farkın kalmıyor şu bomba atandan.”
Ne zamandan beridir her şey çabucacık bir tek şeye, aynı şeye dőnüşür oldu sahi? Bir tek cümle ile bir şeyi oluşturan onca faktőrü ve değişkeni nasıl da gőz ardı ederek büyük büyük laflar eder olmuş herkesler. Herşey nerdeyse bütun etkilerden arınmış ve korunmuş cam bir fanus içinde olup bitiyor sanki. Sanki bir şeyi oluşturan nesnel ve tarihsel etkenler o şeyin o şey olması ile doğrudan ilgili değilmiş gibi.

Bu durumu anlamın sağduyunun yőrüngesinde fır dőnerken anlamsızlaşması diyerek ifade edebiliyorum ancak. Sağduyuya ya da statükoya paralel şeyleri ünlülerden alıntılarla (orta okul iki kopmpozisyon dersini hatırlayın, Nietzsche’ye ne dersiniz? ) ya da bir iki etik ya da norm değeri yüksek sőzle (insanlık, dostluk, kardeşlik gibi) eşleştirince sanki yeni bir teori üretmiş sanıyor birileri. Ya da cümlenin fiilini değiştirmeden sadece nesnesini değiştirerek sosyal eşitsiliği, yoksulluğu, ayırımcılığı açıkladıklarını sanıyorlar (yukarıdaki őrnekler gibi). Hatta hatta açıklamanın őtesinde sőzü edilen problemi çőzdüklerini bile sanıyorlar.

Oysaki bu tür sőylemler duruma ilişkin yeni bir şey sőylemediği gibi, olanı da bulanıklaştırmaktan başka hiç bir amaca hizmet etmiyor. Bilinen odur ki bulanıklık sis ve pusu seven çakallara yarar ancak.

Diğer bir deyişle biraz elitist, biraz populist, biraz arabesk, biraz post-modern, ve biraz da post-yapısalcı tavır takına takına ne idüğü belirsiz bir dil, bir söylem üretilmiş de birileri kendilerince sosyo politik analiz yaptığını sanıyor. Ya da birileriyle ya da toplumla iletiştiğini sanıyor. En siktiri boktan burjuva pezevenginin en siktiri boktan ayakkabı fetişisti sekreteri bile öyle büyük laflarla cümleler kurar olmuş ki şaşıyor ve “yahu bak bu söylediklerinin ne mene bir şey olduğunu zerre kadar bile anlıyor olmuş olsan bu boyalı saçlarını kırp kırp kesip sonra da klitorisine taktığın halkadan kendini asman gerekirdi” diyesi geliyor insanın…

6 comments:

EKMEKÇİKIZ said...

Yazının ciddiyeti ve yaşadığımız kaotik ortamın uzaktan daha net görünen çarpıcılığı üzerinde düşünüyorken, son cümleye gelince gülmeden edemedim.
Şimdinin moda deyişiyle "koptum" hatta!

Bana öyle geliyor ki, bir tür facebook kültürü, var olan oturamamış, kurallarını belirleyememiş toplum yapımızı iyice anlamsızlaştırıyor.

Eleştirel Günlük said...

:-)

Sagol Ekmekcikiz. Sahi komikmis. Yazarken kizgindim. Simdi komik geldi. Iyi demisim ama de mi :-)

Facebook kulturu daha genelde bu iletisim olanaklarinin yarattigi kanallar diyelim de digerlerini de icine alsin (email, twitter, youtube, vb.)

zihni örer said...

Güzel bir giriş yazısı olmuş, bir sonrakini de gelişme bölümü olarak bekliyorum Kardeş:)
Biraz da örnekleme yapsaydın, bir başka gelecek zamanda okunacak olan bu edebi-protest yazının 12 lik hedefi belli olsun. Şu an için bilinse de, dedim ya, ileride ve günümüzde yarı ilgili-ilgisiz okur için daha açıklayıcı olmalı.

Eleştirel Günlük said...

Zihni hocam haklisin. Dusunmedim degil ama o zaman da uzun olur diye vazgectim. Insanlar uzun yazilari pek sevmiyorlar artik :-(

Ama dediginiz gibi sonraki yazilarda bu yaziya referans gosteririz artik..

Anonymous said...

ayakkabi fetisisti sekreterler'e önyargili yaklasmayiniz!...

Eleştirel Günlük said...

Way Kacak hosgeldin yahu. Ha bu arada Onyargi da bir diger sey. Sanki dokunulmazliklari o haspalarin. Ne desek on-yargidan DGM'li yargiya sevk edilecegiz. :-)