Ne zaman üniversitelere konuşma yapmaya gittiysem ya da ne zaman benden daha genç biri benim ondan daha fazla bir şey bildiğimi sanarak bana sorduysa "bu işin olurunu", dedim ki:
Üniversiteyi bitirince hemen çalışmaya başlama. Git, dolaş, ülkeler gez, aç kal, meteliğe kurşun at, ama ne yap et, koşturmaya başlamadan önce biraz amaçsız yürü. Maceraya çık, bedeli ne olursa olsun bunu yap. Çünkü...
Çünkü hayat, onu erken anladığını sananlardan çok fena alır öcünü. Bir şeyi vaktinde yaşamadan geçersen, çok sonra, seni rezil etme pahasına, sana yaşatır o eksik bıraktığın bölümü. Âşık mı olmadın on altı yaşında? Gelir seni kırk beşinde bulur, en olmaz zamanda. Maceraya mı çıkmadın yirminde? Sürükleye sürükleye götürür seni otuz beşinde. Yırtık kot, yer bezinden hallice bir kazak giyip, nasıl göründüğüne aldırmadan geçiremedinse öğrencilik yıllarını mesela, elli yaşında, artık kalabalıkların gözleri seni hiç de öyle görmeyi beklemezken, sana giydirir o kot pantolonu. Hayatı sakın erkenden yaşama, sonradan çok fena komik eder adamı. Serserilik ederek geçirmeli insan serserilik edilecek yaşları. Zira atlayıp geçtiğin ne varsa dönüp dolaşıp bulur insanın yakasını. Kendini yaşatıncaya kadar yapışıp kalır.
Sebeb-i firarım
Git dedi kalbim! Bu yüzden ben de bu asla tahmin edilemeyecek ülkeye geldim. Dünyanın en sessiz toprağına vardım. Başka ülkelere de gideceğim. Kalbim "Burada biraz duralım" dediğinde durup, bir ses gelmezse kulağıma, yola devam edeceğim. Çünkü vaktiyle bunu yapmaya cesaret edememiştim. Ben hayatın "bir işe yarasın" diye yaşanmayacağını, henüz şimdi, yeni öğrendim. Sonunda mutlaka bir şeye yarayacaktır herhalde, bir şeyler yazıp çizeceğizdir ama, adını koymaya çalışmadan bir çiçeğe bakmayı ben yeni temrin ediyorum. Öylesine bakmayı. Öylesine.
Ama yine de bugün bir göl kıyısında yürürken "yol defterime" bir not düştüm:
Taşı delip çıkan çiçekler, taşla hesaplaşır. Taş durdurur, çiçek yürür. Aslında uzun düşmanlıklar da bir sadakat meselesidir. Yani çiçek de taş da birbirini bilir. Ama esas mesele yoldan öylesine geçen birinin, yani öylesine geçiverirken, çiçeği öylesine koparıvermesi ihtimalidir. Taştan çıkan çiçeğin asıl göze aldığı budur. Ey okur, bunun için geldim işte. Gürültüde görülmeyen şeyleri görmeye...
16 comments:
Bu kadını ve yazılarını seviyorum. Ne güzel dökmüş yazıya... Hayatı erken yaşamaya başlayanlardanım. Acaba beni neler bekliyor....
Yıl 94 (Yaş 17) herkes ünv. okumaya giderken ben çalışmak zorundaydım. Benim iradem dışında olması gerekeni yaptım...Aynen Ece nin dediği üzere hayata erken başladığımın şimdi farkındayım...Hayat bize yaşamadıklarımızı zamansız yaşatmaya; ya da erken yaşadıklarımızın bedelini ödetmeye çalışıyor çok haklı.....
CrocuS "yaşamadıklarımız"in yanina yaşaYAmadıklarımız da eklenmeliydi. Bazan yasamin kendisi izin vermiyor, olanak tanimiyor...
e o yaşta dayatınca hayat çalışmayı yaşayamamak doğru tanımlama haklısınız.
Yarın Ankara Ada Kitabevi'nde Ece ile randevum var. Aşkımı ilan edeceğim. Ardından sizi ve "platonik" hayranlığınızı, Zihni hocamın "seçimlerinizi fena bulmayışını" ve hakkında yazdığınız yorumlarınızı deşifre edeceğim. :)
http://elestirelmedyagunlugu.blogspot.com/2011/06/uc-kadn.html
Ha ha ha... Mutlu olur bence!
bu eski yazısı iyilerden, şimdilerde iyice dağıttı kendileri...!
Ne varmis yeni yazdiklarinda? Dagitmak ne?
oo kızgın gördüm sizi
Bu yazı buraya ilk düştüğünde keyifle ve hayranlıkla okudum da, yaklaşık benzer kalitede yorum yapmaya cesaret edememiştim.
Sevgili SentiuS kulağım çınladı da bir daha geldim:) Bizden Ece Hanım'a selam da söylersin umarım SentiuS?
bir kez daha okudum bu yazıyı ve daha sonra birşeyler diyeceğim (kısmet olursa).
Gulsen kizgin gorunuyor ama oyle degildi aslinda tonum. Affola. Sahi iyice dagitidan ne kastedtiniz?
Zihni hocam kismeti bekleme bence yarat...
Ben gittim, kısmete bırakmadım, sizin de yazacaklarınızı çok ertelemeyeceğinizi umut ediyorum Zihni hocam.
Selamınıza gelince...
Sizi ve EG'yi şikayet ettim. :-)
Olan biten blogumda, fotoğraflarıyla...
(http://gelincikhassasligi.blogspot.com)
Yazıyı bir daha okudum, "hayatın amacı nedir?" sorusunun cevabını düşünürken aklınızdan geçmesi gerekenleri yazdığını anlıyorum ana fikir olarak.
Bu konuya benzer, "tembellik hakkınızı sonuna kadar kullanın" mesajını sezi-yorum.
Bendeki tecrübe bu genç yazarımızın tezini doğrular.
Gençlik yıllarımızda kimseye zarar vermeyen "serserilik" bir anlamda yerleşik-klasik-gelenekçi davranış moduna karşı bir başkaldırıydı. Özgür düşünmenin tadının çıkarılmasıydı. Karşınıza dikilen tabuların ve dayatılan yaşam koşullarına karşı alınacak tutumun doğal tetikleyicisi ve zeminiydi. "Zengin olmak ve zengin etmek" kıskacının dışındaki bir serüven idi......
Ancak, EG'nin yukarıda vurguladığı "yaşaYAmadıklarımız"ın kelepçesi sayılan hayatın ekonomik maliyeti için bir köşeden tutunmanın zorunluluğu vardır. İstediğiniz, özlediğiniz hayatı yaşayabilmek için, mevcut düzenin zorluklarına direnmek için, kendinizin ciddiye almadığınız riskleri, çocuğunuz ve sevgiliniz için almakta zorlanıyorsunuz! .....
bu yazı bitmez:)
Gelelim SentiuS'un hınzırlığına:)
Ece Temelkuran'a aşkını ilan etmiş ya, EG ile bu rekabet bitmez:))
Ama böyle değerler herkesin sevgilisi olacağına göre, O'nun aşkı hepimize yeter yoldaşlar, kavgaya gerek yok:))
Iyi yorum hocam. ben de bu yazi bitmez cunku diger butun sosyal faktorleri de iceriyor.
rekabete gelince yok valla benim oyle rekabetim.Su Sentius'in icine islemis kapitalist rekabet. Rekabet olmadan yeterince doyum bulmuyor herhalde... :-) Kih kih kih (Burda munzur bit kedi gibi gulunecek)
Zihni hocam: yorumunuzda, "Tembellik Hakkı"nı anlatan yazınız da gerçekten çok güzel, saygıyla eğiliyorum.
Sevgili EG, rekabetimde sizin iyi yanlarınızı baltalamadığımı, aksine blogunuza bir bakması ricasıyla Ece'ye verdiğim notun -kapitalist, rekabetsiz doyum bulmayan tespitiniz noktasında- hafifletici sebep olarak dikkate alınmasını istirham ediyorum. :)
Post a Comment