Pages

May 22, 2008

Yine Düşman Üzerine

Bu güzelim tartışmayı modernite – postmodernite tartışmasının dağıtmasına izin vermemeli. Durum açık ki düşman meselesi modernite ve postmodernite ile direk bir ilişkiden ziyade dolaylı bir ilişki içindedir. Tartışmadan şunu çıkarsıyorum: dilsel olarak (semantik ve linguistic açıdan) düşman terimi parodxsal gőrünmektedir. Düşman kavramı an’a sıkı sıkıya bağlıdir (Kacakkova) relativitenin de kaygan zeminindedir (Kacakkova, Tolga, EG), kavramlar ve gőrüngüler anlamlarını yitirmikle yüzyüze kalmıştır. Bunu burada, bu belirsizlikte bırakırsak mesele çőzümsüz olarak karara bağlanmaya eğilimli gőrünmektedir. Kacakkova'ya gőre sorun bir sőylem sorunudur. Düşmanı veya düşman sőyleminin varlığı konumuz değil. Konumuz ya da problemimizin dilin kullanımı bağlamında “düşman” kavramıdır.

Yani çőzüm, Kacakkova’ya gőre, sőylemin analizindeyken, Tolga’da “sistemin kendisini yeniden ve yeniden üretmek icin yaratmak zorunda olduğu dışarıksal-içerik”te yatıyor. Aslında dikkatli bakıldığında gőrüluyor ki çőzüm (ya da en azından çőzüme yőnelik başlangıç) kültürün eleştirisinde. Dil bir kültür őgesi ise bunun yeniden üretilmesi yerine dőnüştürülmesi gerekmektedir. Biz “düşman” kavramını ezen’in ya da erk’e sahip olanın kullandığı biçimde kullanırsak bilinçli ya da bilinçsiz olarak onun yeniden üretimine katkıda bulunmuş oluruz. Peki düşman kavramına yeni bir anlam mı yükleyecegiz? En son tahlilde bu sorunun yanıtı evettir. Evet yeni bir anlam yükleyeceğiz ya da kullanımdan kendiliğinden kalkacaktır. Ancak bunu gerçekleştirmenin bir yolu (hatta kaçınılmaz bir yolu) ezen ya da erk’e sahip olanın kültüründen mutlak bir izolasyonun mümkün olmadığını kavramaktır. Biz bu kültürün içine doğduğumuz andan itibaren onun (etkin ya da edilgen) bir parçasıyız. Bu durumda egemen kültürün eleştirisine yőneldiğimiz ilk anda dahi egemen kültürün dilsel, ahlaksal, ideolojik őgelerini kullanmaktan başka çaremiz kalmamaktadır.

Düşman terimi ve onun anlamsal içeriği egemen kültürce belirlenmektedir. Eğer ezilen ezenin düşman terimini kullanarak ezeni tanımlama çabasına girdiğinde ezenin o terimi yapısallaştırmasından daha farklı bir biçımde yapısallaştırmıyorsa bir kısır dőngünün içine düşmemek pek olası gőrülmemektedir. O halde ezen ezenin düşman teriminin analizine yeltenmelidir. Őrenğin egemen anlamdaki Düşman terimine baktığımızda ilk elden gőrüyoruz ki: düşman tarihsel içeriğinden soyutlanmış. Isimden çok sıfat halini almıştır. Egemen anlayışa aykırı olan ne varsa onu tanımlamaktadır.

Kimin elinde ise (Alladdinin lambası gibi ) ona hizmet eden bir cin değil sadece gücü elinde bulundurana hizmet eden kőr bir ciniye dőnüşmüştür; ki kendi çocuklarını da yiyebilecek durumdadır. Çünkü kendi çocuklarından başka kimseyi tanımlamamaktadır artık. Herşey ve herkes bir iç mihrak’a dőnüşmüştür. Diş mihrak belki de hiç olmamıştır. Kőkü dışarıda olan ise hiç olmamıştır. Bir tek kőkü dışarıda olan ezendir, siyasal erki elinde tutandır aslında. Yani dış düşman bir mitten başka birşey de değildir (buna MIT ajanları da dahildir, yunan mitolojisindeki tanrilar da : - ). Ve sonuçta düşman soyut bir kronik kaygı ve korkuya dőnüşmüştür.

Yani sonuçta düşman kavramına ve yürürlükteki kullanıma baktığımızda gőrüyoruz ki düşman kavram olarak egemenin çıkarına taş koyma potansiyeli olan herşey ve herkesi kapsarken kullanımda kitleleri ekonomik, sosyal, ve politik anlamda manipule edecek korku-kaygı aygıtlarının tümüne karşılık gelmektedir.

Simdi ben bunları yazarken benim a naïf anonym arkadaşım yine geldi ve tekrar sordu:

Anonim: Simdi ben düşmanı tanımlamaya kalktığımda hatam ne oluyor? Düşmanımdan farkım kalmayacak gibi biraz totolojik (El Idiota), biraz da nőrotik kaygıdan dolayı yani ben düşmanı tanımlamıyayım mı? Yahu ben insanca bir yaşam talep ediyorum. Yasal haklarımı istiyorum yahu. Yasal. Yani suç olan bir şey istemiyorum. Eşit olalım diyorum. Őzgür olalım diyorum. Vallahi başkasının ekmeğinde gőzüm yok diyorum. Içeriye atılıyorum, işkenceden geçiriliyorum. Gőzaltında kayboluyorum.

Bu iş bőyle gitmez! Benim varlığım (hem fiziksel hem ontolojik hem etik) tehdit ediliyor; őlüyorum, çürüyorum, yabancılaşıyorum, hamambőceğine dőnüşüyorum bunu yapanı bulup bu problem çőzmeliyim diyorum. Bunu yapanın da olsa olsa düşman denilen şey olduğuna inanıyorum. Sonra sen bana herşey bulanık diyorsun. Ben diyorum ki bulanık, Kabul. Ama hadi netleştirelim bari. Bana bu netleşmez, bu benim yazgım mı diyorsun?

EG: Düşmanın tanımladığı ve kullandığı gibi “düşman” terimini kullanmayabilir misin? Yani yeni bir sőylem geliştirebilir misin?

Anonim: Yahu ben zaten onun gibi nerden kullanayım “düşman”ı. Benim derdim mi ki artı-ürün üretmek? Benim derdim mi ki tarihi yalanla yeniden yazmak? Beni – düşmanla bir tutma eğilimin sakın ola düşmanın sende yarattığı carpıtılmış gerçeklik algısının bir yansısı olmasın? içselleştirilmiş düşmanın yenilmezliği olmasın? Çaresiz-őgrenmelerden edinilmiş umutsuzluk olmasın?

EG: Bilmem…Bilen var mı? Belki de biz fazla irdeliyoruzdur. Sen bakma bize. Biz bu sisin ve pusun içinde olmayı seviyoruz belki de. Hatırliyor musun o kızı ? Neydi adı Ariel Dorfman’ın Őlüm ve Bakire oyunundaki (Death and the Maiden). Paulina idi değil mi? Hani yağmurlu, şimşekli bir akşam kapısına gelen arabası bozumuş yabancı bir adama evini açan, sofra kuran sonra da adamın sesinden ve kokusundan yıllarca őnce kendisine işkence ve tecavüz eden doktorun ta kendisi olduğunu anlayan Şili’li kız. Doktor işkence sürecindede de Schubert’in death and the maiden adli kompozisyonu dinlermiş. Ha bir de Paulina’nın avukat kocası vardı; geleceği parlak, liberal, suç ve cezanın hakemi objecktif kocası. Dorfman çok iyi sergiler ezen ezilen çelişkilerini.

Işkenceci doktoru (Roberto) tanır tanımaz adamı rehin alır. Ondan hem suçunu itiraf etmesini istemektedir hem de pişmanlık duymasını. Işkenceci-doktor direnir. Bir sürü tartışma ve çekişmenin ardında günün ilk ışıklarıyla birlikte Paulina ışkenceciyi (Roberto) evin yakınındaki bir uçuruma gőtürür, silahı dayar alnına ve 10 a kadar sayacaktır:

Paulina: Dokuz.

Roberto: Yani hep siddet ve daha da siddet diye gidecek őyle mi? Dün onlar sana kőtü ve inanılmaz şeyler yaptılar, şimdi de sen bana aynı şeyleri yapıyorsun, yarın aynı dőngu sürüp gidecek. Artık yetmedi mi , zamanı gelmedi mi bunu durdurmanın?

Paulina: Niye hep ben, biz őzveride bulunmamız gerekiyor? Niye biz elimize gecirdigimiz imitiyazlari (firsatlari) hep geri vermek ya da firsatlardan vazgeçmek zorunda kalıyoruz? Ne kaybederiz? Sadece sizlerden birini őldürmekle ne kaybederiz ki? Ne kaybederiz?

Düşmanı elimizde olanla tanımlamaktan ve yol aldıkça sorgulamaktan ne kaybederiz?

Anonim: Bellki de siz Paulina’nın kocası rolünü üstleniyorsunuz. Rasyonel ve kuru akılsal analizlerle pozitivizmin akılcılığını eleștirirken ezilenlerin haklı őfkelerini akıl-dıșı bularak değerlendirme dıșı bırakıyorsunuz.

EG: Bilmem…Bilen var mı?


13 comments:

Lilith said...

Konuyu ben de ilgiyle takip ediyorum...hem bu yazin hem bundan onceki oldukca guzel...beynine saglik hocam..

Anonymous said...

is gene saniyorum, "teori gridir hayat agaci yesil" hikayesine geliyor...bunun sacma oldugunu söylemistim bir vakitler...modern düsüncenin kurucu ayrimlarindan biri sayilir ne de olsa...liberal koca, devrimci kadin ve iskenceci düsman sahnesinde sorun bu apacikligi (hem icerden hem disardan) kusatmis olan sisi anlamamaktir...paulina"da anlamamistir zaten...ne kaybederiz? sorusunun yanlisliginda bellidir bu...bana ates edene ates ediyorum...düsman bahsinde konusulan sey buysa ne desek bos...ama asla sahneler tamamen böyle degildir...ya da bundan ibaret degildir..."ben sömürülmek istemiyorum" ile "düsman söylemi"ni birbiriyle eslestirmenin neden bir sorun oldugunu anlamak icin, söylemin yapisina dönmek gerektir..."ben iskence görmek istemiyorum" diyenlerin, nasil iskenceci olabildiklerini anlamak olanaksizlasir yoksa...özgür olmaktan baska istegi olmadiklarini söyleyenlerin nasil özgürlük denilen seyi yok ettikleri de keza anlasilamaz...

ben bu senin anonim arkadasa cevap verecek olsam söyle derdim...
evet her sey bulanik ve bu senin yazgin....

Eleştirel Günlük said...

Sagolasin Lilith!

Eleştirel Günlük said...

Kacakkova ses tonunda kizginlik mi seziyorum? Inan seninle degil kendimle tartisiyorum. Sorularimin yanitini ariyorum. Aklima basmiyor bazi "akilsal" yanitlara, cunku yuregimden akanla celisiyor. Kendimle celisiyorum.

Kusura bakma ben anlamaya calisiyorum senin dediklerini ama gel gor bir yerde tikanip kaliyorum. Hayat agaci- teori agaci ayrimina bir zamanlar karsi cikmissin? Nasil karsi cikardin? simdi cikmiyor musun? Ne degisti? Bize de ogret. Inan bana ogrenmeye herzaman acik olmaya calistim ben. Pek kalin kafali oldugum da soylenemez. Ne olur kusme ve kizma bana ve benim anonim-naif yanima. Oyle kestirip atma evet kaderin bu diyerek.

Ve ne olur burda tartisilanlari uste gecme, mat olma gibi motiflerle algilama. Yok benim oyle bir derdim. Eger oyle anlasilacak birseyler yaptiysam da ozur dilerim. Hatta soylersen nerde tartisma kurallarini asip kisisellestirip saygisizlik ettigimi kendimi duzeltmeye de calisirim.

Anonymous said...

haydaa....
eleştirel abi bu da nerden çıktı şimdi, niye kızayım...hadi kızmak haktır insan kızabilir kızıyorsa, ama niye küseyim şimdi...yazdıklarımı tekrar okudum, dediğin şekilde anlamayı destekleyecek bir şey bulamadım...yorumumun biraz hızlı yazıldığı, üzerinde durup düşünülse daha fazla şey açıklanmaya çalışılacağı doğru, ama sorun nedir anlamadım valla....teori hayat ayrımını saçma buluyorum, bir iki mesele içinde bunu konuşmuştuk (tolga ile olabilir emin değilim) burada da karşılaşınca onu hatırlattım, bu mudur sorun...belki "saçma" demem biraz fazla olmuş...ama bütün söylediklerimizin içerisinde kendi söylediklerimizin bir çok yönünü açıklıyoruz zaten...senin anonimin sorusuna bir cevap vermeyi tasavvur ederken de, daha önce söylediklerimle bağlantılı kalmaya çalıştım...neyse fakat ne dedim, nasıl anlaşıldım diye açıklamaya çalışmak pek hoşuma gitmiyor şimdi...üste geçmekle mat olmakla ne işimiz olur ki...tartışmak bile sayılmaz ki bu, diyalog halinde yol alıyoruz...öyle düşünüyordum....asıl tartışmalar kendi içlerimizde yürüyor elbette....liliht'e her iki yazının cok güzel olduğu konusunda da aynen katılıyorum -içindeki argümanlara katılmadığım olması elbette başka....anlama biçimine üzülmemek elde değil, "Hatta soylersen nerde tartisma kurallarini asip kisisellestirip saygisizlik ettigimi kendimi duzeltmeye de calisirim" demişsinki, durup benim bi düşünmem gerek yazdıklarımı...buna sebep olmak üzere neyi nasıl dediğime bi daha ve bi daha bakayım...
nasıl olmuşsa olmuş fakat böyle olmuş, kestirip atan ahkam kesen bir konumdan anlaşılmışım...
gerçekten özür dilerim...

Eleştirel Günlük said...

Simdi de ben uzuldum bak. Niyeyse su internet uzre tartismalarda (benim) yanlis anlamalarim oluyor bazan. Simdi bir daha okudum kizdigini sandigim yazini.

Benim senin kirgin-kizgin olusuna yonelik sanimi gelistiren sey senin tartismakatan cok keser atar bir tavrin oldu diyebilirim. Bunun en acigi son cumlende goruluyor. Sonra sonra yargi kiplerin var: "paulina"da anlamamistir zaten" ve "ne kaybederiz? sorusunun yanlisliginda bellidir bu", derken tartismadigini sadece cevap verme refleksiyle kestirip attigini dusundum. Bir de
"bunun sacma oldugunu söylemistim bir vakitler" derken de sanki simdilerde sacma olmadigina inaniyorsun gibi bir anlam cikardim. Hala da burda emin degilim ne demek istediginden.

Neyse bu tur seyler olur; Bazen yuz yuze tartisirken de yanlis anlamalar oluyor. Sen oyle bir duygu yasamadim diyorsan mesele de yok.

Benim pesinde oldugum sorun hala ortada: senin "söylemin yapisina dönmek gerektir" soylemini irdelemeni bekliyorum aslinda. Soylemin yapisi nerdedir. Bizim rolumuz nedir bu yapida. Soylemin donusturulmesi ile toplumun donusturulebilmesinin olanaklari nelerdir. Dusman terimini baska bir icerikte mi kullanacagim? Iskence goren, somurulen insan kendisini insansizlastiran bu pratikleri ne dilde algilayacak? Nasil direnecek? Ya da direnecek mi? Dusman teriminin icerigi ve fonksiyonu ne olacak? Dusman terimi olmayacaksa ezeni ezilen nasil tanimlayacak? Bu tanimlama ezilenin kendi yasami uzerinde hak ve kontrol saglayip, insanca yasamasini saglayacak kosullarin yeniden uretilmesinde ne tur bir rol ustlenecek? Ve daha bir suru soru. Bunlarin yanitini ariyorum: Paulinin de benim naif'in de anlayacagi bir dilde yanitlar ariyorum. Onun icin senin soylediklerinden ne anladigimi ozetleyip meseleyi derinlestirmeye (gundelik yasamdan ve siradan insandan koparmadan) calistim. Umarim ilerletebiliriz bunu...

Anonymous said...

gönderdigim yorum eklenmedi sanirim...neyseki kaydetmistim...bir iki de düzeltme yaptim, iyi oldu....önceki de geldiyse farketmez yinede birni siliver...

oluyor yanlış anlaşılmalar haklısın....benim yer yer hem köşeli hem de lambur lumbur konuştuğum da oluyor.....bunlarin kestirip atmak olarak anlasilacagi gelmiyor aklima pek....öte yandan yargı bildiren cümlelerden rahatsız olmaya gerek diye düşünüyorum kendi adima...yeri gelir kestirip atmak da sözkonusu olabilir...neden olmasin...ama benim duygum bu degildi, daha cok söyleyebilecegi seyin sinirina varmis olma duygusuydu...o sinirda hem önceki söylediklerime hem de son yazdiklarina bagli kalarak bir kac noktaya isaret etmeye calistim, durum bundan ibaret esasinda....ama bir yanlis durum söykonusu yine de....muhtemelen öyle düsünmeni engeleyecek bir yol izlemem gerekirdi....yargilarimi acilimlarla tamamlayabilirdim mesela...neyse....buna dikkat etmem gerek sonuca vardim ben bu durumdan....

usul hakkinda bir kac sey söylemek isterim ayrica...sen soru soran ben de cevap veren (ya da tersi) bir konumda degiliz....az bilenle cok bilen arasindaki bir iliskide degil ortadaki iliski....anlama cabasi icindeyiz bir seyleri ve fikir beyan ediyoruz....bunlardan biri dogru, digerleri yanlis diye bir algilamam yok... dolayisiyla ikna olmaya ya da ikna etmeye calismiyorum....söyleneni anlamaya calisiyor olmak, söylenenle tartisiyor olmak, söylenene itiraz ediyor olmak baska...bunlarin sonucunda bir seyler ögreniyoruzdur o da baska...yani neden bir üstün olma, mat etme durumu sözkonusu olsun anlamiyorum...insan kizabilir, kestirip atabilir, tartismadan cekilebilir, inantla tartismayi sürdürebilir, sert ifadeler kullanabilir vs.vs., ama bütün bunlardan neden üstün olma sonucu ciksin...
en cok bu yani tuhafima gidiyopr söylediklerinin...

yorumumu daha acik hale sokmaya gelince.....
ilk olarak ben teori-hayat ayrimini hala sacma buluyorum...senin yazindaki cogu argüman bu ayrimdan vazgecilirse tamamen degisektir, onu ima ederek birakmak istemistim...mesela "kuru akilsal analiz"le "ezilenlerin hakli öfkesini" degerlendirme disi birakmak seklindeki ayrim, teori-hayat ayrimi olarak devreye giriyor....oysa düsman bahsindeki konusageldigimiz seyler baglaminda bu ayrim önerilemez bile....burada, "hayir öyle degil bak simdi söyle..." diye baslayip devam eden bir aciklamaya girmek degil teori-hayat ayrimina geri gitmek gerektir artik...en azindan simdilik bunu yapmak istemem, bu nedenle ima ile birakmistim konuyu...

paulina"nin anllamadigi seyse, sorusundan bellidir demistim zaten...o sahnede soruyu, mesela ne kaybederiz degil de "ne kazaniriz?" seklinde degistirince bambaska bir durumla karsilasiriz....insanin iskencecisiyle karsilasmasi, iki düsmanin karsilasmasi olarak rahatlikla özetlenebilir...buna b ir itrazim yok...ama ne sahne bundan ibarettir, ne de düsman bahsi bu apaciklik üzerinde tartisilabilir....o apacikligin üzerindeki ve icindeki sisin/pusun baglaminda konusuabiliriz ancak konuyu...

mesela baska bir sahnede, paulina, "biz" dedigi baska ezilenlerle birlikte bir "imtiyaz" elde etmis, bir "firsat" yakalamis ve kurduklari sistemde, sitemin bekasi icin bir baskasini karsi devrimci oldugunu itirafa zorlamak üzere iskence etmektedir...liberal koca icerde bu kez korkudan olanbiteni görmezden gelmekte, haktan-hukuktan falan bahsetmemekte, suc ve cezayi agzina bile alamamaktadir...paulina bu sirada ayni soruyu yine sorar gözleri bagli kisiye, "sizlerden birini öldürmekle ne kaybederiz?"....böyle sahneleri üstüste bindirebiliriz daha...bunun düsman bahsinde önemi, ezilenin ezilme konumunun kendisine bir ayricalik kazandirmadiginin anlasilmasidir...ezilen ezildiginden dolayi asla kendinde olumlu bir öz"e sahip degildir..."ezilenlerin hakli öfkesi" ezilme aninin sinirlari icndedir, daha fazla degil....ancak bu an"in nerede baslayip bittigini belirleyemeyiz kesinlik olarak....ezilen ayni ezilme aninin icinde bir baskasini da eziyor olabilir...ya da yine ezilen düsmani ezenle karsilastigi sahnede, ezdigi bir baskasinin düsmani olarak da yer alir....bu paradokslara deginiyorsun sen de yazdiklarinda...düsman söylemine karsi mesafe almayi gerektiren sey öncelikle budur...yoksa düsman kelimesini kullanmak, iskenceciye düsman demek sorun degil....düsman isaret edildiginde her zaman isaret eden icin mesele apaciktir....ama düsman söylemi üzerine konusurken dert ettigimiz sey de bu degildir...neyi dert ettimize dair, ya da kendim neyi dert ediyorum ona dair diyeceklerimi dedim yeterince, ayni seyleri tekrar etmem gerekli degil....

böylece bitireyim bu yorumu...daha üzerine konusulacak cok sey var muhakkak....baska vesilelerle devam ederiz saniyorum....

zihni örer said...

Eleştirel Günlük, bana da kırgın biliyorum:) Yani “Sezi-Yorum”
Bu kırgınlığın nedeni verilen değerin örselendiğini düşünmek kadar bir şey olmalı?
Umduğum-sandığım "neden" ise o, “alıngan bir yapıya” sahip olduğunu söyleyebilirim.
Yazılanları okudum, Kaçakkova hakkındaki yargıların da yersiz olduğunu düşündüm. Bu nedenle bu açık eleştiriyi (gaza gelerek) yapıyorum.
Doğrusu, E.G. kırgınlığı değil de, yanlışı sorgulamayı sürdürseydi, burada olduğu gibi?..
Ben de kusurluyum tabi ki (şu anda anladım), E.G.'nin kırgınlığını hissettiğim anda açıklamalıydım. Oysa sessiz ve ziyaretsiz protestoyu seçtim.

BELKİ DE BU YAZDIKLARIMIN TAMAMINDA YANILIYORUM.
Öyleyse eğer, yok sayabilirsin bunları Can Arkadaşım.
E.Günlük, “düşman” kavramının rüzgarı karşısında DOSTluğumuzu, küflerin üzerine salamaz değil mi?
Bir ziyaret yazısında, günlük işlerimizin yoğunluğundan dolayı, kırık-dökük cümleler çıkabiliyor klavyemizden. Bu gibi durumların anlayışla karşılanmasını istemek yerine, kendi adıma daha dikkatli yazmayı, aceleye kurban etmemeyi öğütlüyorum kendime.
Zaman, daha net anlaşılmamızı sağlayacaktır eminim.
Bu güzel yazılara katılamamayı "kayıp" sayıyorum.
Dostça kalacaksın eminim

Eleştirel Günlük said...

Yahu Zihni hocam size kirginligimi ben hatirlamiyorum bile. Yani size kizginim - kirginim da ben mi bilmiyorum. Vallahi kusura bakmayin bu kadar kirilgan degilimdir aslinda; ya da olmamaliyim. Bundan sonra daha bi dikkat ederim...

Anonymous said...

Adamin ismi "Elestirel". :)


...ve arada bir -samimi niyetlerle- elestiriyor farkindayim.
Ama bunu birazda pozitif algilamak gerekir.
EG yi duzenli takip ediyorum, gayet net olarak kendi cizgisini koyuyor. Ustune birde bizim milli huyumuz olan alinganlikta eklenince olan oluyor.

Hic birseyi degistirmeden yazmaya ve yorumlamaya devam derim.
***

Bu arada... Tilki ocaklari takiminin slogan ve hakaretlerinden sonra benim blogu yoruma kapatmistim... tekrar actim.

Eleştirel Günlük said...

Eyvallah Haydar hocam.

Anonymous said...

Eleştirel Günlük Bey,

Sizin malikaneyi çoktandır takip edemiyordum ama bu sadece sizinkiydi anlamında değil, Kaçakkova'yı da, Çarpım Tablosu'nu da, Zihni Bey'i de, birçok değerli komşuyu da ziyaret edemedim uzun süredir. Şimdi şöyle bir geçtim kapınızın önünden, sonra kahveye geleceğim.

Eleştirel Günlük said...

Sagol Metin,
Kapimiz her zaman acik. Senin mesgul oldugunu da blogundan biliyorum, dert etme yani.