Insanlar şaşırıyor tepkime. Ben de onların şaşırışına şaşırıyorum. Yahu bir kadın cinsel kimliğiyle böylesine aşağılanmışken, hergűn ve her an böylesine et gibi pazarlanırken, savaşta kendisine tecavűz bir savaş taktiği gibi kullanılırken, sorgu odalarında kocasına, arkadaşına, kardeşine ya da babasına karşı işkence aracı gibi kullanılırken, rahmi savaşta ölsűn öldűrsűn diye askerler doğuran bir kuluçka makinası gibi görűlűrken, bir kadın nasıl egemen ideolojiyi destekler. Nasıl erkek egemen kűltűrű besler. Bir kadın nasıl vatan ve millet mevzubahisse empati – sempati falan lűks kaçar diyebilir. Bir kadın nasıl bu denli insansızlaşabilir. (Heee valla ben insansızlaşmanın sadece erkeklere özgű bir imtiyaz olduğunu dűşűnűyor olmalıyım!)Ah beni gidi öğrenme özűrlű beni. Ben Çiller başbakan seçildiğinde de en kötű kadın en iyi erkekten daha iyidir diye dűşűnmemişmiydim sanki! Kadın duyarlıdır. Kadın duygusaldır. Kadın, duygudan uzaklaştıkça karanlık bir hapishaneye dönűşen, adına akıl denen sarayın kraliçesi değildir, hiç de olmamıştır. Siz bakmayın peri ve halk masallarının bűtűn kadınları bir derece cadı gibi gösterdiğine. Bu da kadını ezen bűyűk projenin bir kűçűk ayrıntısıydı…
Kimbilir belki benim Kadından böyle çok şey beklemem de erkek egemen ideolojinin benim űzerimdeki bir yan etkisidir. Yok ! Yok! Kadını “hanım hanımcık” “uslu” “terbiyeli” “gelin olmak için bűyűyen” biri gibi görműyorum. Kadının tarihsel olarak kendisini ezen mekanizmaya karşı insan kalmak için - kadın kalmak için geliştirdiği savunma mekanizmalarının yűzű suyu hűrmetine duyarlılıklarını vatan, millet, bayrak gibi mekanizmalara peşkeş çekmesini kaldıramıyorum sadece.
Anlatabildim mi?
2009 – 2010 eğitim öğretim yılına; ideolojik devletin ideolojik eğitimi yerine, farklılıkları zenginlik olarak gören özgürlükçü bir uygulamaya bırakmasını istiyorum.


