Pages

Jul 12, 2009

Bir şiir, bir resim, bir mitoloji ve ...


Entellektüel aburcuburlamalardan bir şiir, bir resim, ve bir mitolojin kesiştiği yerde durulduk. Auden’in şu ünlü Güzel Sanatlar Müzesi (Musée des Beaux-Arts) şiiri Breughel’in Fall of Icarus tablosundan yola çıkıp büyük felaket ve trajediler olsa da hayat devam etmektedir diyordu. Icarus’un kanatları erimiş ve sulara gark olmuşken yani Icarus için felaketin en büyüğü yaşanırken, öyle aman aman da kıyamet kopmamış yani. Güneş güneşliğinin gereği parıldamaya devam etmektedir. O lüks gemi yelkenlerinde hiç bir telaş ya da matem olmadan aksine sanki hiç bir şey olmamış gibi yol almaktadır. Çiftçi hiç aldırış etmeden toprağını sürmekte, işkenececinin atı işkencede nasıl kullanıldığına aldırmadan kıçını ağaca sürterek kaşınmasını gidermektedir.

Uslu bir çocuk edasıyla bunda karşı çıkılacak ya da şaşılacak bir şey yok derken Auden ayıp etmiş diye geçti içimden. Hatta benzer bir tonda "In three words I can sum up everything I've learned in life: It goes on." (üç kelimeyle bütün bir yaşam boyunca öğrendiklerimi özetleyebilirim: yaşam devam ediyor) söylerken Robert Frost’da ayıp etmiş. Bu “yaşam devam ediyor” söyleminin satır aralarında yatan (olduğu gibi devam ediyor) mesajı meseleyi çığrından çıkarıyor. Hiç bir şeyin aynı - olduğu gibi - devam etmesinin dialektik imkansızlığının yanısıra göz ardı edilmiş başka bir mesele de var. O da insanın ögrenme yetisi. Olup bitenden birşeyler ögreniyor insan. Bu ögrendiğiyle de artık eskisi gibi yaşama devam etmiyor aslında. Mesela Icarus’dan sonra güneşe fazla yakınlaşmadan uçmayı ögrenmiş olmak, Minos’un zulmundan kaçma olasılığının mümkünlüğünü görmek az buz birşey midir? Insanoğlunun doğası felaketlere sırtını dönüp hayata devam etmesi gibi bir apriori formu içinde barındırıyorsa bu felaketlerler ve travmalarla başedebilme yetisinin bir formu olsa gerektir, çünkü felaketi her an yaşayamayız. Felaketi geri de döndüremeyiz. Kahrolup iki gözden olacak değiliz ya! Ama bilinçli ya da bilinçsizce edindiğimiz bütün nitel ve nicel birikimlerle yeni ve eskiye meydan okuyan şeylerin olmasının önünü açabiliriz. Ve ne yazık ki ne Auden’in şiirinde ne de Frost’ın sözünde buna bir gönderme var.

Ya peki Breughel ne demiş tablolarken bu olguyu? Onu da resimden anlayan söylesin…

10 comments:

zeynep said...

Resimden hiç anlamam, ama en sevdiğim ressamların başında gelir Bruegel.

Yaşadığı dönemle, dünyayla, saray veya kilise duvarlarının ressamlarıyla, işte onları çizdiren kral ve papaz gibi şeylerle, onların havalı kahramanı Ikarus yoluyla dalgasını inceden, pek hoş geçmiş. O suda çırpınırken, köylü ve çoban, hatta koyunlar tınmamışlar bile.

"Avcılar" tablosu için de Ülkü Tamer'in güzelim bir şiiri vardır:)

Eleştirel Günlük said...

Sagol Zeynep. Avcilar uzerine yazilmis Ulku Tamer'in siirini internet'te bulursan adresi bize bildir olur mu? Bir bakarsin Ulku Tamer'i elestirecek birsey buluruz :-)

EKMEKÇİKIZ said...

Sabah ilk tıkladığımda, tablo kocaman açılmıştı, uzun uzun seyretmiştim.
Şimdi iki kelam etmek için tekrar bakayım dedim, resim ufak boyda açıldı.
Neyse!
Zaten, Breughel hakkında laf etmek ne haddime. elimden gelen sadece seyretmek.
İnsanın doğasındaki felaketle savaşma yetisi, ya da belki de felakete rağmen hayatı sürdürebilme becerisi diyeyim, bu dünyadaki varlığımızın tek sebebi olsa gerek. İnsan insan olalı uğranılan felaketlere bakarsanız...

Eleştirel Günlük said...

Ekmekcikiz bence sabah yazinin icindeki linke tiklamissiniz simdi ise yazinin basindaki resme.

bence Brugel Frost ya da Auden gibi bunu olagan karsilamiyor. O kadar onemsiz bir yere koymus ki Icarus'un sulara gark olusunu, oylesine umursamaz betimlemis ki siradan insani yani o kadar olur. Yani bence "bu kadar da olmaz ki" diyor.

EKMEKÇİKIZ said...

Evet, doğru tahmin etöişsiniz, farklı yerlere tıklamışım.
Şimdi tekrar baktım resme. Evet, o efsane haline gelen müthiş olay, sıradan insanın için ne kadar uzakta ve önemsiz duruyor.
Ressam, acaba, yüce amaçlar için uğraşan düşünen insanların dilemmasını betimliyor olmasın? İkarus, kimsenin umrunda olmasa da o müthiş uğraşıya girecekti, nasılsa.
:))

zeynep said...

Bu hoş sohbetin arasına şiirin adresini yetiştirdim işte;

http://siir.gen.tr/siir/u/ulku_tamer/bruegel.htm

Bir süre önce, blogumun header'ına "avcılar" tablosu ve üstünde, "Gökyüzü ayaklarımın ucundan başlıyor / Köpeklerin bakışlarında birer keman tadı." mısralarını misafir etmiştim...

Bir de sanırım, Cemal Süreya gibi, -bir bahiste mi bilinmez ama-ismindeki bir harfi, "h"yi atıvermiş.

Ebru said...

Ben de teknik anlamda resimden anlamam. Söz konusu resim olunca ne denir bilmiyorum iyi bir izleyici, (olmadı)kendi çapında sanat sever diyebilirim. Resim ve şiir çeğrışımlıdır hep. Brugel de Charlie Chaplin'i anımsıyorum. Mizah altında yatan hüzün, doluluk.

Eleştirel Günlük said...

Zeynep cok sagol siir icin. Cok guzelmis. Okuyunca icime hava degil gokyuzunu cektim valla :-)

Eleştirel Günlük said...

Ebru ben mizah sezmemistim hic. Senin notundan sonra bakinca sanki bir mizah gibi geldi bana... Cok sagol...

Ebru said...

Daha ziyade alaycı bir bakış mı desek bilemedim:) Umutsuzluk barınırmayan..Ama hüzün bende en çok bu his kalıyor.