Pages

Sep 7, 2009

Çocukların (Kürt ) Açılımı


Siyaset Meydanı adlı proğramda “Çocukların Açılımı” adı altında birșeyler yapıldı. Birșeyler yapıldı diyorum çünkü ben pek ne yapılmaya çalıșıldığını anlamadım. Kağıt üzerinde șőyle denmiș olabilir. Amaç: Kürt açılımı hakkında çocukların bakış açılarını öğrenmek… Ama yapılan gerçekte o muydu?

Kürt açılımının çocuk versiyonu muydu bu? Eğer kürt açılımının çocuk versiyonu idiyse neden bazı değișkenler (koşullar) kontrol altına alınmamıștı, ki çocukların büyüklerin etkisi altında kalmaları en aza indirgensin, çocuk yanları daha da ortaya serilebilsin. Apaçık anlașılıyordu ki çocuklar seçilmiști. Őyle rastgele őrnekleme yőntemi ile de seçilmemișlerdi hani. 23 Nisan’larda “bir günlüğüne bakan olacak gibi” seçilmișlerdi çocuklar. Seçildiklerini kendileri de aileleri de biliyorlardı, ki program gününe kadar çocukları beyin yıkama kampına almıș oldukları așikardı. “Çocuklar klișelerle konușuyorlar” diyordu programın büyükleri (Ali Kırca, Ece Temelkuran, ve Yankı Yazgan). Rezilce, utanmazca belliydi çocuklara sőyleyecekleri ezberletilmiști, ezberleyemedikleri ellerine yazılmıștı, ya da bir kağıt parçasına. Yani bu çocukların bakış açıları değildi. Bu büyüklerin çocukları üzerinden büyüklerin bakış açılarıydı. Bu haliyle program yapımcısı, danışmanları ve bütün diğer karar vericileri ya bizi kandırmaya çalışıp rating uğruna bi güzel hem çocukları hem de bizleri aptal yerine koyup kullandılar, ya da gün geçtikçe ahlaksızlığın elinde ne idüğü olduğu iyice belirsizleşen medyanın amaca uygun yöntemi dahi seçemeyecek kadar bilgisiz, beceriksiz olduğunu kanıtladılar.

Herseyin başında çocukları bir araya getirip tartıştırmak yanlıştı. Çünkü bir araya getirince amaca yeni bir boyut eklemiş oluyorsunuz. Bu boyut da acaba çocuklar böylesi duyarlı bir konuyu çocuk gibi (insan gibi mi demeli?) tartışabiliyorlar mı, tartışıp da birbirlerini anlayabiliyorlar mı vs. vs.. Oysa ki böyle bir amaç söz konusu değildi ve böyle bir amaç için de konu başlığı zaten çocukları aşan bir karmaşıklıkta idi.

Bu program gerçekten amacına uygun yapılacaktıysa yani Kürt açılımı konusunda çocukların neler düşündüğünü öğrenip, uzmanlarca yorumlanması sonra da bulguları topluma sunup bakın çocuklar böyle böyle düşünüyor diye bilgi sunmak idi ise o zaman görüş ve fikirleri alınacak çocuklar rastgele örneklemle belirlenmeli ve çocukların doğal ortamlarında (hatta kimliklerini ve yüzlerini dahi saklayarak - Ki çok sevgili ülkemizin bağimsız ve aklı selim hukuğu paniğe kapılıp çocukları tutuklamaya kalkmasın-) görüşlerinin alınması gerekirdi.

Peki neler oldu:

Programın formatı çocukları Kürtler ve Türkler diye (Doğu ve Batı) kamplaştırmaya, taraf tutmaya zemin hazırladı. Program çocukları bir horoz döğüşüne davet ettmişti. Bu horoz döğüşünde de koşullar taraflar için eşit ve özgür değillerdi. Bir tarafın (Kürt çocuklarını) elleri kolları, dilleri bağlıydı. Böyle olunca da Kürt çocukları fikirlerini, yaşadıklarını söylemeye değil sanki hali hazırda suçlularmış da onları savunmaya gelmişler gibi oldu ve sonuçta da egemen ideolojinin her tür desteğini arkasında hisseden Türk çocuklarının saldırılarına tabii tutuldular. 10 yaşındaki Trabzon’dan gelen çocuğun ezbere dayalı alabildiğine ırkçı, terbiyesiz, ve ukala tavrı Ali Kırca tarafından afferimlerle hem haklı hem de sevimli gösterilirken Kürt çocuklarından birinin “biz de sayın Abdullah Öcalan’ı önder görüyoruz” şok etkisi yarattı. Ali Kırca’nın bu çocuk ve söyledikleri için çocuk adına özür dilemesi ve söylenmemiş sayılmasını istemesi bir utanç abidesiydi. Çocukları canlı yayına davet ediyorsan, çocukluklarını ana temaya eklemli olarak sunuyorsan çocuğun aklına geldiğini, hissetiklerini söyleyeceğini garanti altına almak zorundasın. Öte türlü bu, koruyamayacağın, konuşma özgürlüğünü garantilemeyeceğin çocuğu aslanların ağzına atmak olur. Hatta hatta Temelkuran ciddi ciddi çocuğun programdan hemen sonra tutuklanabilme olasılığını bildiği için kaygılar yaşadı. Elinden geldiğince de üstüne basa basa ne olur sakın böyle bir şey yapılmaya mesajlarını dili yettiğince gönderdi.

Bir de şu olmuştur. Bunu yüzümde ve beynimde bir acı ile söylüyorum. Bence bu program faşistleri de memnun etmemiştir. Eminim birçokları çocukların ağzından TV’de PKK propagandası yapıldığına inanmıştır. Hatta Uğur Kaymaz’ın katlini aklamış ve daha çok çocuk ve o çocukların aile üyelerinin ölümlerini istemişlerdir.

2 comments:

zihni örer said...

garip kalmış bir konuya konuk olmadan geçmeyi sindiremedim. bu aralar blog yazma performansım sıfıra yakın bir durumda. buna yaz sarhoşluğu ya da düşünce tembelliği diyebilirzi.

"Bugünlerde yoğunlukla tartışılan Kürt açılımı konusunda, Yaşar Kemal bundan 14 yıl önce İstanbul DGM yargıçlarına mahkeme salonunda şöyle sesleniyordu. "Benim yazılarım halkımıza birer çağrıdır. Öncelikle batıdaki, doğudaki çocukları, savaşta ölmüş anaları çağırıyorum. Bu savaş en çok sizin yüreğinizi yaktı. Herkesi çağırıyorum, sayın yargıçlar sizleri de bu savaşı durdurmak isteyenlere katılmaya çağırıyorum. Bu ülke hepimizindir ve bu ülke insanlık tarihinde çok uzun yaşamaya layıktır. Hem de onuruyla yaşamaya... Unutmayalım ki, bir ülkenin insanlarının onuru en azından toprağı kadar kutsaldır."

"Dünyanın şimdi başı belada. Dünyamız şimdi tek kültürlü bir dünyaya doğru başını almış gidiyor. Bu insanlığı insanlıktan çıkaran bir durumdur. Tek kültürlü bir dünyada insanlığın halini göz önüne getirelim: Tek çiçeğe kalmış, tek renge, tek kokuya kalmış bir insanlık ve tek dile kalmış bir dünya." /

Binbir Çiçekli Bahçe
Yaşar Kemal
Yapı Kredi Yayınları / EDEBİYAT

Etiket Fiyatı : 15,00 TL
idefix Fiyatı : 12,00 TL (%20 indirim!)

Eleştirel Günlük said...

Sagol Zihni hocam...