Nasıl birșeydir cesetlerin altında kalmak? Düșünürken bile nefesim sıklașıyor; boğulur gibi oluyorum…Bizim bașımıza gelen bu aslında…Cesetlerin, őlümlerin, őlülerimizin altında kalmıșız.
10 yıllardır ne faili meçhullerin hesabını sorabildik, ne çetelerin, ne Gladyoların, ne ülkücü mafyaların paramiliter rol oynayıșlarının hesabını sorabildik(Ülkücülerin tarihi icin bkz). Hukuk hep onlardan yanaydi, polis hep onlardan, asker onlardan, Demirel, Ecevit, …Biz ne oluyoruz peki? Bizler sőzde vatandașlarız. Adam doğru sőylüyor. Vallahi biz “sőzde” vatandașız, sőzde insan, sőzde kalabalık. Biz figüran, ya da kőtü bir bütünü tamamalayan őnemsiz parçalarız. Bunu da bizim tarihsel misyonumuz sanıyoruz. Biz acınası serzenișlerle hayatta kalmaya çalıșan zavallılarız… Evet, zavallı kurbanlarıyız kőtü adamların! Bu denli (peri) masalsı ve acınası halimiz…En kőtüsü bunun farkında da değiliz herhalde..
1960’lı yıllardan bu yana ișlenen őrgütlü ve devlet destekli cinayetlerin, insan hakkı ihlallerinin, ișkencelerin, gőzaltında kaybolmaların, faili mechullerin dőkümünü bile yapanımız yok… (Yapsak da veritabanlarına (database) sığar mıydı acaba?)..Bakın, Bianet’e gőre son üç ayda 186 kiși düșüncelerinden otürü mahkemelik olmuș. Kaç insan kőtü muammele, sistematik ișkence kurbanı oldu? Sivas’ın hesabı soruldu mu? Niye sorulmadı? Linçlerin hesapları soruldu mu? Niye sorulmadı? Dünyanın neresinde linçler bőylesine sıradanlașmıștır? Olağanlașmıștır? Linçden sőzediyorum…Linçlerden. Hani insanın insanlıktan cıktığı, bütün insani değerlerden soyunduğu, hayvanlaștığı șeyden sőzediyorum…Bu ülkede liçler oluyor ve linçleri őrgütleyenler yok ortada..Yahu filimler, kameralar çalıșıyor. Yani herșey gün gibi ortada; kimin neler yaptığı ortada. Ama niyeyse kurbanlar gőz altına alınmıyor. Yani halk o “sőzdeci Pașa”nın dedigi gibi HALK reflek gosteriyor. Biz kimiz peki. Biz halk değiliz; biz onların kurgusunu yazdığı ve yőnettiği kőtü bir senoryonun içindeki yapbozun çok da őnemli olmayan parça ve őgeleriz. Suskunluğumuzda kendi cinnetimizi tamamlıyoruz. Beceriksizliğimizle kendi őlümlerimizi hazırlıyoruz. Sanki Istanbul ve Ankara’da ya da Izmir’de polisle elim-sende oynayıp ya da gaz bombalarıyla yakar top oynuyoruz. Sanki bütün Türkiye iki-üç ilden ibaretmiş gibi…Sanki…Elimizden başka bir halt da gelmiyor. Ne gelir ki elimizden insan olmaktan başka.
En son Sakarya’da oldu. Birileri yine reflex gősterdi. Gazeteler "vatandaș" dedi linç kalabalıgına…Kurbanlar tahrikçi ve kıșkırticı. Valisi yok mu bu ilin? Polisi yok mu? Askeri yok mu? Savcısı ulan, savcısı yok mu bu ilin? Bu ülkenin? Yani eğer devlet koruyamıyorsa vatandașı..... Koruyamıyor degil KO RU MU YOR! Bu, bu kadar net. Istenilen belli :KATLIAM. Katliama susamıș birileri. Kana susamıș. Istiyorlar ki birileri de eline silah alsın. Birileri bir kurșun patlatsın; Ki mazaretleri olsun soykırıma… Bunun sadece Kürtlere yőnelik bir plan olduğunu da sanmıyorum. Demokrat ve sola yakın herkesi içine alan bir tehdit bu.
1 Mayıslarda effendi effendi, kuzu kuzu dayak yer, gőzaltında ișkence gőrürüz. Sonra da efendim polise numara verin taniyalim deriz. Vali istifa deriz. Emniyet müdürü istifa deriz. Bilmez miyiz ki bu adamlar (vali ve Emniyet mudur) bu tür suçları saklaya saklaya ya da organize ede ede bugünkü koltuklarına gelip kurulmușlar. Ne diye istifa etsinler ki? Bir de hiç istifa eden vali, kaymakam, bakan, emniyet müdürü, müşavir var mı bőylesi utanç verici olaylara sebebiyet vermekten. Yok! Niye yok? Ben sőyleyeyim ! Onların işleri zaten bu. Yani işlerinde becerikliler bu adamlar. Niye istifa etsinler ki. Biraz ortalık yatışınca alırlar promosyonlarını. Onların işleri biz gibi “sőzde vatandaşların” sőzde olarak kalmalarını sağlamak.
Kameralarin tespit ettmiş zaten numaraya ne gerek var. Bir de arkadaslari biliyordur o alçak polisi, bilmiyor mudur? Amiri bilmiyor mudur? Emniyet müdürü bilmiyor mudur. O alçak polisin komșusu biliyordur, bilmiyor mudur! Teknoloji uzaydan çekilmiș fotoğraflardaki kișileri tanimaya olanak veriyorken biz onca fotoğraf, onca kameranın tespit ettiğini bulup ortaya çıkaramıyoruz . Bulamıyoruz. Gazetenin biri yazıyordu. Bulun bu polisleri! Arayan var mı ki sen bulun diyorsun. Newroz’da 13-14 yașındaki çocuğun kolunu kıranlar gün gibi ortadaydi da ne oldu? 12 yașinda canice kurșuna dizilen Uğur Kaymaz’ın katilleri de saklı değildi. Ne oldu? Hiç! Koca bir hiç!
1 Mayıs’da polis fazla bibergazı kullanmıș, hastaneye, alıșveriș merkezine gazbombası atmıș. Polis bir genç kızın yüzüne tekme atmıș. Bi turist çifte saldırmıș. Bu adamlar kendi kafalarına gőre mi yapıyorlar bunu. Bu adamlara verilen emir bu. Bu adamlara verilen eğitim bu. Bu adamlara verilen ahlak ve insanlik bu. Profesyoneliklleri bu bu adamların. Biz neyin heasbını gőrmeye çalışıyoruz allah aşkına…
Biz șikayette bile yetișemiyoruz bu fiilen ve cümren ișlenen suçlara. Biz șikayet ederken yeni suçlar ekleniyor listeye. Altında kalmıșız imza kampanyalarımızın, formlarımızın, tutulmamıș sőzlerin. Altında kalmıșız tutamadığımız antlarımızın. Altında kalmıșız üzerinde sigara sőndürülmüș vücudların, tecavüz edilmiș bedenlerin, makadına jop ve kola șișesi sokulmuș bedenlerin, devlet eliyle cıkartılmıș yangınlarda dumanlardan boğulmuș ciğerlerin, tekmeler atılmıș yüzlerin, cesetlerin altında kalmıșız. Zavallılığımızın altında kalmıșız…Boğuluyorum ben…
Utanıyorum insan olmaktan. Türkiyeli olmaktan.
7 comments:
11 yıl öğrenim gördüm ve şu anda da üniversite eğitimi almaktayım. Yani toplam 13 yıllık bir eğitim süreci.
Bu 13 yıl içerisinde hiç bir derste "Maruz kalınan haksızlıklara karşı haklarımızı nasıl koruruz?" konusu geçmedi. Hatta bu 13 yıl içerisinde derslerde bizlerin "vatandaş olarak insanca yaşayabilme ve düşüncelerimizi özgürce dile getirme hakkımız" olduğu dile bile getirilmedi. Hatta çok iyi hatırlıyorum 7. sınıfta "İnsan hakları ve vatandaşlık bilgisi" diye bir ders vardı, hani "adı olan içeriği olmayan" kofti derslerden.
Okula başlayıp okuma yazma öğrenip hayatı öğrenmeye başladığımda bana öğretilen ilk şey "bir insan olduğum değil, sadece kul olduğumdu. Ne olursa olsun herşey allahtan gelir hiçbir zaman isyan etme şükret" tutumu idi.
Bugün yapılanlara bakıyorumda, diri diri yakılan insanlar, haksız yere dayak yiyenler hepsi haklarını arayacaklarına sadece "allahlarından bulsunlar" demekle yetiniyorlar.
Sevgili abim/ablam bize haklarımız olduğunu söylemediler ki arayalım, savunalım.
Doğduğumuzdan beri bana öğretilen tek şey allahın ve devletin herşeyi bildiği ve sorgulanamaz olduğu. "Ama nasıl yani bi dakka?" dediğim anda babamdan sille tokadı yediğim günü hatırlarım.
aynı babam madımakta yananlara "onlarda kışkırtmasaymış" deme yüzsüzlüğünü göstermiştir. Yine aynı babam 1 mayısta yüzüne polis tekmesi yiyen masum bir ablaya bile "oh olsun" demiştir. İşin kötü yanı bunu diyen tek babam değil. Annem, komşular, bakkal hatta emektar işçiler bile böyle düşünüyor.
Söyleyecek kelime bulamıyorum, gazetelere, haber sitelerindeki yorumlara bakın. Polisi övüp övüp biterememişler. Neredeyse "bende orada olsaydım da çaksaydım bir tane" diyecekler.
Adı lazım olmayan bir gazeteyi açıyorum, kafasına tekme atılan kızın haberini neredeyse "kız kafasıyla polisin ayağına vurdu" şeklinde haber yapıp manipülasyon sanatını icra edecekler. Aynı gazete grubu 14 yaşındaki kızcağıza tecavüz eden sapığa bile sahip çıkıyor. İlk olarak "yapmamıştır" ile başladı sonra "yapmışsa ne olmuş yani sizde yapıyorsunuz" la devam etti şimdi ise "evet yapmış bu onun hakkı" derecesine geldi.
Sanırım belkide herşey aşama aşama ilerliyor. Aşama aşama insan olduğumuzu unutturuyorlar sanırım.
Namaz vakitlerini kaçırmayan ben, elhamdülillah müslümanım diyen ben, bu olaylar karşısında çevremdekilerin takındığı tavrı görünce allaha devlete insanlığa...
Neyse çok dolmuşum. Düşüncelerinizi bu kadar güzel ifade ettiğiniz için bende samimi olarak birşeyler yazmak istedim.
En derin sevgilerimle.
Aynı zamanda sevgili abim/ablam görüldüğü üzere: http://www.hurriyet.com.tr/gundem/8859018.asp?gid=229&sz=8928 bu ülkede hakkını arasan bile bulamazsın. Üstüne dayak yersin. Çocuğunu öldürenler 3 ay sonra çıkarlar bizde dayak yediğimizle kalırız.
Yillar oncesi Yugoslavya uzerinde olan bir ucak kazasinda pek cok TC vatandasi da hayatini kaybetmisti. Arastirma sonuclandiginda havayolu sirketi suclu bulunup tazminata mahkum edilmisti. TC vatandasi olan yolcular Avrupali yolculara nazaran bir kac misli daha kucuk tazminat almislardi. Aciklamasi ise (tam metni yok ama)"TC Devletinin vatandaslarina verdigi tazminat bu kadar... bizde o kadar veriyoruz" aciklamasiydi.
***
Bir kac yil once doguda bir cocuk yasamini yitirmis, mahkeme aileye bir kac lira tazminat odenmesini kararlastirmisti. Bilirkisi raporundaki gerekce ise "zaten bu cocuk okuyamiyacak, dolayisi ile birsey uretmiyecek, dolayisi ile birsey kazanmiyacak... velhasili kaybiniz buyuk degil" turunden bir aciklama yapmisti.
Vatandasina bictigi deger buydu.
***
Yabancilarinda, kendi devletimizinde bize bictigi deger bu.
Ama bu insanlarin biraraya gelip olusturdugu Turk milleti kutsal, dunyaya bedel ve Ne Mutlu!
Sizofrenik bir duygu degilmi!
Ahmet ve Ugur sagolun duygu ve dusuncelerinizi paylastiginiz icin. Ahmet soylediklerin bana 90'li yillarin basinda islenen yargisiz infaz cinayetlerini hatirlatti. Polis havaya ates ederek kutlardi katliamlarini. Sonra da birileri baslardi Istiklal marsi okumaya. Savasta dusmana yapamazsin bunu. Ama kendi insanina yaparsin. Adi da memleketini sevmek olur.
Haydar hocam daha da kotu olabilirdi. yani nasilsa daga cikacakti simdiden oldurduk. teroristin olumune de tazminat odenmez denebilirdi. Ki inaniyorum bir cok cinayetin ardinda bu mentalite vardir...
dediginiz sey butun dunya uzerinde gecerli olan bi durum. hani avrupa'da amerika'da insana ne kadar cok deger veriliyor diyoruz ya bazen, iste o verilen deger ahlaki sebeplerden degil, ekonomik sebeplerden dolayi veriliyor.
nasil amerika'da evsiz bir zencinin polisten yedigi dayakla beyaz bir bankacinin yedigi dayak ayni degerde degilse, nasil tsunami'de olen binlerce fakir hintlinin ardindan yakilan agitlar ayni tsunami avrupa'da olsaydi cikartilacak yaygaranin onda biriyse, bizim ulkemizde de marjinalize edilmis varliksiz gruplarla merkezde oturan zengin azinligin hayatinin degeri ayni degil. kuresel bir fenomen bu.
bu tiksinc mi, evet. cozumu nedir? herkesin kagit uzerinde degil, fiziksel olarak esit degere sahip oldugu bir dunya mi(ingilizcedeki 'formal' ile 'substantive' ayrimi)? ama o zaman bir 'formal' esitlik kendi basina varolabilir diyebilir miyiz?
1)Insana verilen deger ahlaki (ideolojik) de olabiliyor. Salt ekonomik degil. Salt ahlaki de degil kuskusuz. bircok faktorun rol oynadigig bir sey bu. Ornegin Cumhuriyetcilerin, kürtaj'a karsi cikmalari alabildigine ahlaksal. Insan yasamina deger verdigini soyluyorlar. Ana karnindaki dollenmis yumurtanin canli oldugunu ve oldurulmemesi gerektigini soyluyorlar. Sonra da yasayan gercek insanlarin sigortalari yok diye sokakta olmeleri bu adamlari rahtsiz etmiyor.
2)Insan yasamina verilen degerin kuresel veya tarihsel fenomen olmasi yasanilanlarin yanlis olmasini aklamiyor degil mi?
3) cozum birseylerin yanlis oldugunda hemfikir olmak once. Sonra bunun duzeltilebilirligine olan umuda ve olasiliga inanmak. Sonra cozum bi sekilde gelir.
Post a Comment