Yüz-yüzeden uzaklaştıkça iletişimimizin kalitesini ve seyrini belirleyen sayısız faktőrler de değişir ve avantajları yitiriveririz. Őrneğin telefon konuşmasında gőrsel ipuçlarını yitiririz. Mesele yazılı iletişime gelince (chat, email, ya da blog) durum çetrefilleşir. Bütün alışık olduğumuz gőrsel, işitsel, tensel ipuçlarını yitirmiş yazının ve yazıyı yazanın insafına kalmışızdır. Kaybettiğimiz gőrsel, işitsel, vb. olumlu faktőrlerin yanısıra yazı diline bağlı iltişimde gürültü ve yanlış anlamaları çoğaltan ilk aklıma gelen faktőrler şunlardır mesela: yazarın yazma yeteneği, o anki duygu ve mental durumu, yazdığı anın alelaceligine, ve hatta yazarın (ya da okurun) kullanılan dilden ve kültürden ne derece uzak olduğu. Işte bunun için duygu-durumu gősteren ikonlar geliştirilmiş ama yine de bir yüz-yüze iletişimin yerini tutamamışlardır. Espiri niyetine kızgınlık (hirrrrrrrr!) ikonu var mı bilmiyorum doğrusu. Kızgın yüz ikonunu gőnderip de "ya espiri yapiyorum" demek falan gerekiyor sanırım. Kristin Byron daha bu yılın başında yaptığı bir araştırmada email ile iletişimlerin nasıl da yanlış anlaşma ve yorumlanmalara yol açtığını bulmuş. Araştırmaya katılanların olumlu mesaj içeren mailleri nötr olarak (ne olumsuz ne olumlu) algılarlarken, nötr mesajları da gőnderenin kastettiğinden daha bir olumsuz olarak algıladıkları ortaya cıkmış.
Şimdi ben bunlari niye sőylüyorum? Hayır! Duyarlı bir yapım olduğunu saklamıyorum ama o denli de kırılgan olmadığımı bazan kullandığımız iletişim kanalından kaynaklı yanlış anlamaların olabileceğini de sőylemek istiyorum. Ben de daha dikkatli olacağım, soruları doğru fiillerle sormaya çalışacağım. Yargısız infaza gitmeden őnce bir kaç kez daha düşüneceğim. Siz de őyle yapın olur mu? Şaka-maka sanal da olsa çok kaliteli, çok güzel dostluklar ve networklar kuruyoruz buralarda. Bir yanlış anlama ile yitirmek de istemem.
Hepiniz değerlisiniz, hem de çok değerlisiniz. Kavga da etsek, ayrı yollarda sürdürsek de yolculuklarımızı, bilin ki düşman olmayız biz. Tüh “Düşman” dedim de aklıma geldi. Hala irdelemeliyim o konuyu.
NOT: Unutmadan kuşkusuz bu yazıda yazıya dayalı iletişim kanallarının sadece olumsuz yanlarını konu aldım. Yoksa yazıya dayalı iletışimin de kendine gőre bir sürü olumlu yanı var: őrneğin yazının unutulmaya karşı dayanıklı olması gibi, hızlı-çabuk, ve rahat oluşu gibi.
Kaynakça:
Elektronik-postaya dayalı iletişim sorunlarına yőnelik olarak (tabii ilgilenenler için) şu aşağıdaki makaleyi őneririm. Kişilik ve Sosyal Psikoloji dergisinde yayınlanmış ama burdan da ulaşılabilir.
Kruger et al. (2005). Egocentrism over e-mail: can we communicate as well as we think? Journal of Personality and Social Psychology, 89(6), pp. 925-936
Ayrıca şu blogda da email with care adinda iyi bir yazı var.
7 comments:
İşte böyleceee, dostlukları kalite-kontrolden geçirmiş olduk:)
(yo yoo valla böyle düşünmemiştim başlangıçta ama, sanki düşünmüşüm gibi oldu).
Bir alt yazının yorumundaki "sezip-yorumladığım" konunun ne kadar gereksiz olduğunu bu üst başlıkta çok güzel açıklamışsın. Yani, YANILMIŞIM ama, sana bu güzel yazıyı yazdırabildiğim(iz)e, göre, pişman değilim:)
:-)
Sagolasin Zihni hocam. Hem aklindan ve yereginden geceni oldugu gibi paylastigin icin hem de bu yaziya sebep oldugun icin. Cok sagol.
Ellerin iletisim konusundaki rolude cok buyuk. Kuzey Avrupali daha az kullansa dahi, Guney Avrupali ve Asya kulturleri elleri olmadan derdini zor anlatir. Gozler, vucut pozu, kaslar, gibi diger ogelerde insanligin evrimi boyunca cok onemli rol oynamistir.
Konusma asamasina gecmeden onceki evrimsel donemde bu organlar ses tonu ile kombine olarak iletisimin kurulmasini sagliyordu.
Insan beyni hala bu temelde donanmistir.
***
Yuzyuze konusmada dahi bazen zorluklar yasaniyor.
Konusma yetenegi ve bunun uzantisi olan yazma yetenegi kisinin kulturel seviyesi ile dogru orantili olarak calisir. Ama bunun onemli bir istisnasi varsa o da gocmen/yabanci olmaktir (bunu yazarken Orhan Pamuk'un ABD roportajlari aklima geliyor. Bilgi ve yetenekle dolu bu adam en formal programlarda dahi ellerini sallamadan derdini tarif edemiyordu ve sunucular ellerine bakip duruyorlardi).
Ellerin iletisim konusundaki rolude cok buyuk. Kuzey Avrupali daha az kullansa dahi, Guney Avrupali ve Asya kulturleri elleri olmadan derdini zor anlatir. Gozler, vucut pozu, kaslar, gibi diger ogelerde insanligin evrimi boyunca cok onemli rol oynamistir.
Konusma asamasina gecmeden onceki evrimsel donemde bu organlar ses tonu ile kombine olarak iletisimin kurulmasini sagliyordu.
Insan beyni hala bu temelde donanmistir.
***
Yuzyuze konusmada dahi bazen zorluklar yasaniyor.
Konusma yetenegi ve bunun uzantisi olan yazma yetenegi kisinin kulturel seviyesi ile dogru orantili olarak calisir. Ama bunun onemli bir istisnasi varsa o da gocmen/yabanci olmaktir.
***
Bunu yazarken birazda Orhan Pamuk'un ABD roportajlari aklima geliyor. Bilgi ve yetenekle dolu bu adam en formal programlarda dahi ellerini sallamadan derdini tarif edemiyordu ve sunucular ellerine bakip duruyorlardi.
hay allah yahu nereden nereye geldik....bir nevi "iletisim kazasi" oldu bu...kim demisti iletisim imkansizdir diye...bi de "konusmanin imkansizligi üzerine bir diyalog"u vardi, belki simdi araya sikistirilmasi denk düsen...dil bir imkan ve imkansizlik durumu...o imkansizliktaki imkanla "iletisim"e devam....
Kacakkova abi, boyle diyince. Taaa aylar oncesinde, 2007 Ekim'inde Carpim Tablosu'ndan yaptigimiz bir yorum geldi aklim. Gittim, buldum onu buraya aynen yapistiriyorum:
"Kacakkova,
Bahsettigin su soru
".kendinde bir filmi ya da sanat eserini iyi/etkileyici/yikici/kaliteli kilan
nedir?kendi varliginda (ve ayni zamanda bizi bütnlüklü bär analmin tasiyicisi
olmaktan daha farkli bir sekilde carpmasi anlaminda) bir film ya da sanat eseri
nedir?"
onemli ve fazlaca genis capli. ben kisaca degineyim. Neden anlam'in kendisi
yetmiyor eseri degerli kilmaya?
Lacan'in bu konuda bilinen iyi bir lafi vardir: "Konusma iletisimsizliktir". Yani A
kisisinin verdigi mesaj B kisisinin soylemi ekseninde ele alinir. Sonucta bu
kisileri birer farkli topografi olarak tasavvur etmek de mumkundur. A
topopgrafisinden cikan in anlami ona gore, B'ninkinden cikan da ona gore
sekillenir. Bu durumda B'den mesajlar alan A ornegin histerikse, "neden bana
boyle dedi?", "bunu diyerek neyi kastetti?" vs. sorular yagdirir. Aradaki soylem
farkini golgeleyen ve gormezden gelen sorular bunlar...
Eger A kisisinin verdigi mesaji sanat eseri olarak kabul edersek ve eger o eser
"direkt" anlamli olabiliyorsa bu durumda, A'nin soylemi B'nin soylemiyle buyuk
oranda kesisiyor demektir. Ki bu tur eserleri "populer sanat" olarak da
isimlendirmek mumkundur.
Oyleyse yikici, B'nin topografisini bozucu eser asla direkt anlam'a acik
olmamalidir. Cunku B'nin soylemini bozabilmenin tek yolu budur. B anlamaya
inat ettigi muddetce, hep eseri kendi soyleminden yana cekmeye calisir. Bu
anlamda yukaridaki yazimda bahsettigim, "Lynch filmini anlamaMAktan sikayet
eden" genel kitle muhafazakardir ve bu sikayet ler bir savunma bicimi olup,
soylemlerindeki sorunu golgelemeye calismanin yoludur.
95
Yikici sanat, duyumsamaktir. Farkli soyleme de ancak anlamadan ve
duyumsanarak yaklasilabilir.
07 Ekim 2007 Pazar 14:20 "
Kacak'in dedigi gibi butun imkansizligina ragmen ille de iletisim.Konusmak, anlasmak zorundayiz. Yok baska secenegimiz...
Post a Comment